“Aa, senin kızın Türkçe biliyor mu? ”
Bu soruyu duyunca deli oluyorum. Sofya doğumlu ve yine başkentin göbeğinde büyümüş 14 yaşındaki kızımın Türkçe konuşuyor olması, neredeyse bir mucize sanki. Büyük şehirde yaşarken Türkçe konuşma yasağı mı getirildi, ne? Şehirli çocukların Türkçe konuşuyor olması sanki suç sayılır. “Aman kafası karışmasın”, “Aman okulda Bulgarcasını etkilemesin, İngilizcesi var, yorulmasın, şaşırmasın, Türkçe konuşmaya utanıyor, sıkılıyor”- ister inanın, ister inanmayın bunlar her gün karşılaştığım mazeretler. Bunu söyleyenler de annelerdir. Bir de Anadili diyoruz! Ana sütüyle beraber, ben kızıma anadili sevgisini de aşılamadıysam, yazıklar olsun bana, annelik vazifem yarıda kalmış demektir.
Çocuğunuzun Türkçe konuşuyor olması onu diğerlerinden daha zengin, daha birikimli, daha bilgili bile yapacaktır. Okulda ve sokakta dışlanmasın diye, özünden uzaklaştırmak mı istiyoruz evlatlarımızı? Çok yanlış yoldayız! Anadili ve kimliğiyle barışık bir çocuk, toplumda da daha huzurlu, okulda daha başarılı, büyüdüğünde de hayata daha hazırlıklı bir kişi olacaktır. Sofya’da okulunda tek Türk öğrenci olan kızımla evde sadece Türkçe konuşurken, Bulgar eserleriyle birlikte, Türk çocuk edebiyatı da okuturken içim çok rahat. Eminim ana dili Türkçesi ile, babasının yurt dili Yunanca ile, vatan dili Bulgarca ve okulda öğrendiği bir iki yabancı dille o benden, sizden ve anadilinden sakınan yaşıtlarından çok daha kozmopolit ve özüne sadık bir yetişkin olacaktır gelecekte.
Kafası da karışmaz inanın zamane çocukların, evde Türkçe konuşuyor olması, sınıf birincisi olmasını da asla engellemez. Bilge bunun canlı kantı. Ukalalık yaptım belki, ama sadece gözümün önündeki örneği vermek istedim. Bu ara “Aa, kızın Türkçe biliyor mu” sorusunu duymaya devam ettikçe, yakında komplekslerimizden sıyrılamayacağımız gibime geliyor.
* * * * * * * * *
Merlin, Arel, Denis, Melisa’nın Ayşe, Fatma, Mehmet üzerindeki galibiyeti
Geçenlerde bir arkadaşımın oğlu oldo, adını Arel koydular. İsmin anlamı nedir, ne değildir, derken, kafamı kurcalayan birşeyi sizinle paylaşmak istedim.
Modern yaşam koşullarında genç Türk aileleri, Bulgar toplumundan fazla farklı görünmeme arzusuyla yeni bebeklere de birbirinden ilginç isimler seçer. Özellikle kentlerde yaşayanlar, “Çocuğum ileride zorluk çekmesin” veya “Bulgarlar daha rahat telafuz etsin” diye belki, geleneksel Türk isimleriyle yakından uzaktan ilgisi olmayan adlar koyuyor çocuklarına.
Şehirli olmanın bir seçkin belirtisi olarak algılanıyor “Bulgarcaya” yakın isim seçmek.
Arel mi dersin, İrel mi, Merlin mi, Erik veya Denis... İisim seçme özgürlüğü gibi bir hakka diyeceğim yok, ama bütün bunlar bizim önyargılarımız ve komplekslerimizin bir işareti. Topluma kendini kabul ettirmenin yolu ve çoğunluğun bir parçası olma anlayışımıza güzel Türk isimlerini kurban ettik galiba. 1985’te Kalaşnikov zoruyla Savina Ananieva Davidova oldum ya ( ne isim ama, Bulgarca dışında herşeye benziyor) – şimdi hiç böyle bir baskıcı ve şiddet politikasına gerek yok- çünkü biz kendimiz gönül razılığıyla kimliğimizi gizlemeye can atıyoruz.
Sevda Dükkancı, KırcaaliBugün
http://kjbugun.blogspot.com/
Osmanlı torunu Evlad-ı Fatihanlar... Geçmişi bilerek onu unutmadan, geleceğe kanat açanlar... Biz bize benzeriz ve özgün olma iddiasındayız. Kuruluş: Sofya 26 Mart 2008, Halen yayın: İstanbul
17 Temmuz 2010 Cumartesi
15 Temmuz 2010 Perşembe
MÜFTÜLÜK MESELESİ TÜRKİYE BASININDA
Bulgaristan'daki Müslümanlar, atanmış müftü Gencev ve adamlarına karşı, Sofya başta olmak üzere tüm ülkede protesto gösterileri düzenleyerek, seçilmiş Baş Müftü Mustafa Hacı ve diğer Bölge Müftülerine destek veriyorlar.
Bulgaristan’da müftülük nöbeti
Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığının, yıllardır uğruna mücadele verdiği "Müftü Seçme" hak ve özgürlüğünün iade edilmesi beklenirken, aynı sorun Bulgaristan'a da sıçradı. Bulgaristan'ın eski komünist lideri Todor Jivkov döneminde, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından, ülkedeki Müslümanların Baş Müftülüğü'ne atanan Nedim İbrahim Gencev, Yüksek İdare Mahkemesi'nin 12 Mayıs 2010 tarihinde aldığı kararla, yeniden Baş Müftü olarak atandı. Mahkeme ayrıca Baş Müftülük seçiminin kanuni olmadığı ve hali hazırda görevi başında bulunan yönetimin mahkeme kaydının sicilden silinmesine karar verdi. Bulgaristan'daki Müslümanların yoğun katılımıyla, 31 Ekim 2009 tarihinde olağanüstü toplanan Millî Müslümanlar Konferansı neticesinde Baş Müftü seçilen Mustafa Hacı ve Yüksek İslâm Şûrası Başkanı seçilen Şabanali Ahmed, mahkemenin bu kararının siyasi ve gayr-ı hukuki olduğunu söyleyerek, atanmış müftü Gencev'e karşı mücadele ediyorlar. Bulgaristan'daki Müslüman halk da, kararın alındığı tarihten beri, Sofya başta olmak üzere tüm ülkede protesto gösterileri düzenleyerek, seçilmiş Baş Müftü Mustafa Hacı ve diğer Bölge Müftülerine destek veriyorlar.
Gencev, Dobric'e "müftü" atadı
Yaklaşık bir ay önce, Todor Jivkov yönetiminin müftüsü Nedim Gencev, hiç düzenlenmemiş bir Yüksek Müslüman Şurası oturumunda alındığını iddia ettiği kararı ve başka sahte belgeleri mahkemeye sunarak, Dobric'e "yeni müftü" atamasını tescil ettirdi. Çok basit dinî bilgilerden bile bîhaber olan ve halk arasında "Huligan Hasan" olarak tanınan Hasan Solak, Gencev'in "yeni müftüsü" oldu. Geçen hafta Dobric Müftülüğüne gelen Hasan Solak, Bölge Müftüsü Bilâl Darcan'dan, müftülüğün kendisine teslim edilmesini talep etti. Bu talebi kabul edilmeyen Solak, müftülük devir-tesliminin 13 Temmuz 2010 günü saat 10.00'da yapılması için noter vasıtasıyla davet gönderdi.
Gencev'in adamları müftülüğe giremediler
Belirlenen saatte müftü Gencev'in avukatı ve davetin gönderildiği noter yetkilisi, Bölge Müftülüğüne geldiler. Bu esnada bölgede faaliyet yapan imamların çoğu ve Müslüman cemaat, Tekke Camiinde bulunan Bölge Müftülüğü binasının girişinde "müftü efendiyi" bekliyorlardı. Camii önünde bekleyen otuzun üzerinde imam, Gencev destekçilerinin müftülük binasına girmesine müsaade etmeyerek; "müftü" olarak atanmak istenen şahsın, bir müezzin kadar dahi İslâmî bilgiye sahip olmamasına rağmen, müftü olmaya yeltenmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Dobric bölgesi imamları, camilerden uzak hayat sürdüren kişilerin kendilerine müftülük yaptırmama konusunda kararlı olduklarını bildirdiler. Mevcut kalabalığı gören Gencev'in "müftüsü" müftülüğe gelmeye cesaret edemedi. Bulgaristan'daki Müslümanlar, tüm baskı ve zorlamalara karşı dayatılmış müftü ve baş müftülere karşı direnmeye devam edeceklerini ve AB üyesi Bulgaristan yönetiminden, Müslümanların ibadet ve müftülük seçme haklarına saygı göstermesini beklediklerini ifade ediyorlar.
Bulgaristan'daki Müslümanların bir diğer beklentisi ise, her zaman olduğu gibi, Türk halkı ve Türk dış işlerinin kendilerini desteklemeye devam etmesi.15 Temmuz 2010 Milli Gazete/Türkiye
Bulgaristan'daki Müftülük meselesini gündemde tuttuğu için Milli Gazeteye teşekkür ederiz. BTG
7 Temmuz 2010 Çarşamba
BULGARİSTAN’DA DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE VURULAN DARBE
TÜRK DÜNYASI İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
BASIN BİLDİRİSİ 06.07.2010
Toplum içinde insanların huzur içinde insanca yaşayabilmesi için, hangi dine ve inanca sahip olurlarsa olsunlar, inandıklarının gereklerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olmaları gerekir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18. maddesinde yer alan, “Her şahsın düşünce, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına ve topluca, açık veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle açıklama hürriyetini gerektirir.” ifadesi bu hakkın garanti altına alınmasına yöneliktir.
Oysa Bulgaristan’ın otoriter yaklaşımı; “ancak bizim atadığımız insanlar size inancınızın gereğini yapmanızı sağlar” anlayışından başka bir şey değildir. Oysa dini özgürlüğün devlet otoritesi tarafından karşılanması gereken tarafı, insanların günlük yaşamlarında, dinlerinin gereğine uygun olarak, diledikleri kişi veya kişileri tanıma / yetkilendirme hakkını kullanma, devletinde bunun gerektirdiği şartları sağlama yükümlüğü, şeklinde tanımlanmaktadır.
Yani her birey ibadetlerini serbestçe yapabilmeli, Devlet, bireyleri dinsel inançlarından dolayı baskılamamalı / yönlendirmemeli ve onlar adına tercihler yapmamalıdır. Tam tersi, vatandaşını her türlü baskılara karşı korumalıdır.
Bulgaristan devlet yöneticileri, Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini hiçe sayan, hukuki olmayan, tamamen siyasi nitelikteki bir kararla, Müslümanların dini işlerine müdahale ederek, bütün teamülleri hiçe sayarak, Bulgaristan Baş Müftülüğüne 1,5 milyon Müslüman'ın oylarıyla seçilmiş olan Mustafa Aliş Haci’nin Baş müftülük yetkisini, Bulgaristan Yüksek Temyiz Mahkemesinin, Jivkov dönemini aratan bir kararına dayanarak adaletsiz bir şekilde iptal etmiştir. Bu insanlık adına kabul edilemez.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ile koruma altına alınmıştır. Bu özgürlüklerin nasıl sınırlandırılabileceği de bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel bakış açısı ise “din özgürlüğü mutlaktır, sınırlandırılamaz” şeklinde ifade edilebilir.
Bulgaristan Müslümanlarına ait olan ve seçimle getirdikleri Bulgaristan Müftülüğü’nün, Bulgaristan devleti tarafından gasp edilmesi, Müslümanların din ve vicdan özgürlüğünün gaspıdır. Bu davranış hem devletin Müslümanları her türlü baskıya karşı koruma anlayışına ters, hem de Bulgaristan Müslümanlarını rencide edici niteliktedir.
Bulgaristan devleti tarafından yapılan Müftü ataması, Bulgaristan Müslümanlarının karşı baskıcı, yok sayma anlayışının açık bir göstergesidir. Müslümanların dini yaşamını sürdürdükleri cami encümenlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar, Baş müftülüğün internet sitesinin kapatılması, Avrupa Birliğinin temel değerleri ile ters düşen uygulamalardır.
Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmeyen bu anlayış, özgür Avrupa’nın bir parçası olarak kabul edilen Bulgaristan’ın, din ve vicdan özgürlüğünü yok sayan bir uygulamasıdır.
Politik amaçlar için din ve vicdan özgürlüğünü hiçe sayan, barışı dinamitleyen bu anlayışı kabul edilemez bulduğumuzu, Bulgaristan’ı Todor Jivkov'un komünist rejiminden daha geriye götürdüğünü, başta Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin kamuoyları olmak üzere bütün dünyaya duyururuz.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Bulgaristan'ı, ülkedeki Türk azınlığın, insan hakları ve özgürlüklerine yeteri kadar saygı göstermediği gerekçesiyle eleştirmiştir. Bulgaristan Devleti bu eleştirileri ortadan kaldıracak süreçler başlatmak yerine, Ulusal Güvenlik Ajansı aracılığı ile, kesintisiz bir biçimde Müslümanlara karşı baskı ve tehditlerine devam etmekte, insanların dini önderlerini seçme özgürlüğünü kısıtlamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini temel alan Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin kararlarını hiçe sayan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı uygulamalar yapan Bulgaristan’da, Avrupa Birliğinin temel kabullerini oluşturan insan hakları ve özgürlüklere dayalı bir yönetim anlayışının “Müslümanlar” için de işletilmesini istiyoruz.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırı olan bu uygulamaya bütün insanlığın tepki vermesini bekliyoruz. Aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bulunan “İnsan Hakları İnceleme Komisyonu”nun bu hukuksuz olaya seyirci kalmamasını, yaşananları yerinde incelemek üzere, sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir heyet oluşturarak harekete geçmesini talep ediyoruz.
Abdullah Buksur
Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Gn. Bşk.
İHAF General Secretary
Human Rights Activist
BASIN BİLDİRİSİ 06.07.2010
Toplum içinde insanların huzur içinde insanca yaşayabilmesi için, hangi dine ve inanca sahip olurlarsa olsunlar, inandıklarının gereklerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olmaları gerekir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18. maddesinde yer alan, “Her şahsın düşünce, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına ve topluca, açık veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle açıklama hürriyetini gerektirir.” ifadesi bu hakkın garanti altına alınmasına yöneliktir.
Oysa Bulgaristan’ın otoriter yaklaşımı; “ancak bizim atadığımız insanlar size inancınızın gereğini yapmanızı sağlar” anlayışından başka bir şey değildir. Oysa dini özgürlüğün devlet otoritesi tarafından karşılanması gereken tarafı, insanların günlük yaşamlarında, dinlerinin gereğine uygun olarak, diledikleri kişi veya kişileri tanıma / yetkilendirme hakkını kullanma, devletinde bunun gerektirdiği şartları sağlama yükümlüğü, şeklinde tanımlanmaktadır.
Yani her birey ibadetlerini serbestçe yapabilmeli, Devlet, bireyleri dinsel inançlarından dolayı baskılamamalı / yönlendirmemeli ve onlar adına tercihler yapmamalıdır. Tam tersi, vatandaşını her türlü baskılara karşı korumalıdır.
Bulgaristan devlet yöneticileri, Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini hiçe sayan, hukuki olmayan, tamamen siyasi nitelikteki bir kararla, Müslümanların dini işlerine müdahale ederek, bütün teamülleri hiçe sayarak, Bulgaristan Baş Müftülüğüne 1,5 milyon Müslüman'ın oylarıyla seçilmiş olan Mustafa Aliş Haci’nin Baş müftülük yetkisini, Bulgaristan Yüksek Temyiz Mahkemesinin, Jivkov dönemini aratan bir kararına dayanarak adaletsiz bir şekilde iptal etmiştir. Bu insanlık adına kabul edilemez.
Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ile koruma altına alınmıştır. Bu özgürlüklerin nasıl sınırlandırılabileceği de bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel bakış açısı ise “din özgürlüğü mutlaktır, sınırlandırılamaz” şeklinde ifade edilebilir.
Bulgaristan Müslümanlarına ait olan ve seçimle getirdikleri Bulgaristan Müftülüğü’nün, Bulgaristan devleti tarafından gasp edilmesi, Müslümanların din ve vicdan özgürlüğünün gaspıdır. Bu davranış hem devletin Müslümanları her türlü baskıya karşı koruma anlayışına ters, hem de Bulgaristan Müslümanlarını rencide edici niteliktedir.
Bulgaristan devleti tarafından yapılan Müftü ataması, Bulgaristan Müslümanlarının karşı baskıcı, yok sayma anlayışının açık bir göstergesidir. Müslümanların dini yaşamını sürdürdükleri cami encümenlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar, Baş müftülüğün internet sitesinin kapatılması, Avrupa Birliğinin temel değerleri ile ters düşen uygulamalardır.
Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmeyen bu anlayış, özgür Avrupa’nın bir parçası olarak kabul edilen Bulgaristan’ın, din ve vicdan özgürlüğünü yok sayan bir uygulamasıdır.
Politik amaçlar için din ve vicdan özgürlüğünü hiçe sayan, barışı dinamitleyen bu anlayışı kabul edilemez bulduğumuzu, Bulgaristan’ı Todor Jivkov'un komünist rejiminden daha geriye götürdüğünü, başta Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin kamuoyları olmak üzere bütün dünyaya duyururuz.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Bulgaristan'ı, ülkedeki Türk azınlığın, insan hakları ve özgürlüklerine yeteri kadar saygı göstermediği gerekçesiyle eleştirmiştir. Bulgaristan Devleti bu eleştirileri ortadan kaldıracak süreçler başlatmak yerine, Ulusal Güvenlik Ajansı aracılığı ile, kesintisiz bir biçimde Müslümanlara karşı baskı ve tehditlerine devam etmekte, insanların dini önderlerini seçme özgürlüğünü kısıtlamaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini temel alan Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin kararlarını hiçe sayan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı uygulamalar yapan Bulgaristan’da, Avrupa Birliğinin temel kabullerini oluşturan insan hakları ve özgürlüklere dayalı bir yönetim anlayışının “Müslümanlar” için de işletilmesini istiyoruz.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırı olan bu uygulamaya bütün insanlığın tepki vermesini bekliyoruz. Aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bulunan “İnsan Hakları İnceleme Komisyonu”nun bu hukuksuz olaya seyirci kalmamasını, yaşananları yerinde incelemek üzere, sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir heyet oluşturarak harekete geçmesini talep ediyoruz.
Abdullah Buksur
Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Gn. Bşk.
İHAF General Secretary
Human Rights Activist
30 Haziran 2010 Çarşamba
ИЗЛЕЗЕ ОТ ПЕЧАТ ПРЕКРАСНА КНИГА ЗА ДЕЦАТА:
Главно мюфтийство начело с д-р Мустафа Хаджи издаде дълго очакваната книга за децата Моята прекрасна религия 1-2. Книгата се състои от 240 цветни страници. Подготвена е от общо 14 души, трима от които са автори и изцяло според съвременните педагогически изисквания.
- Информацията, която може да се намери в повечето книги по ислямско вероучение са преминали от езикова, стилистична и педагогическа редакция.
- Книгата е насочена към удовлетворяване нуждата от знания на читателя по темите на вероучението и благодарение на използвания метод отправя послание към духовното му усъвършенстване.
- За да бъде привлекателна всяка тема започва с разказ.
- Айетите от Свещения Коран и хадисите на Пратеника ни, които поставят основните принципи на темата са предадени на видно място в рамки.
- Пояснени са мъдростите, които се крият в ибадетите и е акцентирано върху ползите от тях.
- За по-лесното усвояване на темата на много места е използван метода „въпрос-отговор”.
- Използвани са визуални елементи за по доброто разбиране на темата като богат снимков материал.
- В темите е включен житейския опит и спомени на велики ислямски личности, които са пример за нас в изпълнението на религията ни.
- В края на всеки раздел са поместени тестове и въпроси, с които всеки може да провери знанията си.
- Информацията, която може да се намери в повечето книги по ислямско вероучение са преминали от езикова, стилистична и педагогическа редакция.
- Книгата е насочена към удовлетворяване нуждата от знания на читателя по темите на вероучението и благодарение на използвания метод отправя послание към духовното му усъвършенстване.
- За да бъде привлекателна всяка тема започва с разказ.
- Айетите от Свещения Коран и хадисите на Пратеника ни, които поставят основните принципи на темата са предадени на видно място в рамки.
- Пояснени са мъдростите, които се крият в ибадетите и е акцентирано върху ползите от тях.
- За по-лесното усвояване на темата на много места е използван метода „въпрос-отговор”.
- Използвани са визуални елементи за по доброто разбиране на темата като богат снимков материал.
- В темите е включен житейския опит и спомени на велики ислямски личности, които са пример за нас в изпълнението на религията ни.
- В края на всеки раздел са поместени тестове и въпроси, с които всеки може да провери знанията си.
28 Haziran 2010 Pazartesi
HACI NEDİM, BEN NE DEDİM?
HACI NEDİM, BEN NE DEDİM?
(Nedim GENÇEF'e)
Hacı Nedim, ben ne dedim?
Kör şeytana uyma, dedim.
Öz halkına kıyma dedim.
Böyle dedim ve ekledim:
Seni yetiştiren: Milis.
Aramıza sokan: İblis
Baban mümin, kendin müflis.
Kuzu kürklü bir komünist.
Ne mescittir, ne medrese
Ders aldığın yer: KDS. (*)
İnanmazsın sen hadise,
Hesabına gelmez ise.
Halin gülünç ve de acı.
Polis taktı sana tacı.
Sen Sofya'da öptün Haç'ı
Ve Mekke'de oldun Hacı.
Sana paye, unvan veren,
Asla olmaz bize yaren.
Aslı gayen bizi ruhen
Çökertmektir içeriden.
Oturduğun koltuk çürük.
Seni orda tutmaz Türklük.
Gaspettiğin Başmüftülük.
Baş günahtır, baş kötülük.
Yok mu sende hiç insanlık?
Nerde kaldı Müslümanlık?
Yeter artık bu ajanlık,
Nifakçılık ve düşmanlık.
Hacı Nedim, ben ne dedim?
Din senden çok ırak dedim.
Nedimliği bırak, dedim.
Soytarılık yasak, Nedim!
Kurtol KURTUL
Varna, 07.08.1993
(*) KDS-Komunist Bulgar Emniyeti
Balkanlar'da Türk Kültürü dergisine bir okur tarafından faksla gönderilen şiiri aynen paylaşıyoruz.
(Nedim GENÇEF'e)
Hacı Nedim, ben ne dedim?
Kör şeytana uyma, dedim.
Öz halkına kıyma dedim.
Böyle dedim ve ekledim:
Seni yetiştiren: Milis.
Aramıza sokan: İblis
Baban mümin, kendin müflis.
Kuzu kürklü bir komünist.
Ne mescittir, ne medrese
Ders aldığın yer: KDS. (*)
İnanmazsın sen hadise,
Hesabına gelmez ise.
Halin gülünç ve de acı.
Polis taktı sana tacı.
Sen Sofya'da öptün Haç'ı
Ve Mekke'de oldun Hacı.
Sana paye, unvan veren,
Asla olmaz bize yaren.
Aslı gayen bizi ruhen
Çökertmektir içeriden.
Oturduğun koltuk çürük.
Seni orda tutmaz Türklük.
Gaspettiğin Başmüftülük.
Baş günahtır, baş kötülük.
Yok mu sende hiç insanlık?
Nerde kaldı Müslümanlık?
Yeter artık bu ajanlık,
Nifakçılık ve düşmanlık.
Hacı Nedim, ben ne dedim?
Din senden çok ırak dedim.
Nedimliği bırak, dedim.
Soytarılık yasak, Nedim!
Kurtol KURTUL
Varna, 07.08.1993
(*) KDS-Komunist Bulgar Emniyeti
Balkanlar'da Türk Kültürü dergisine bir okur tarafından faksla gönderilen şiiri aynen paylaşıyoruz.
23 Haziran 2010 Çarşamba
Bulgaristan'da müslüman olan her yer "Gencev'e Hayır!" dedi
Deliorman müslümanları Genceve karşı yürüdüler
Nedim Gencev’in Yüksek İslam Şurası Başkanlığı’na tekrar tayin edilmesine karşı Razgrad Belediyesi Kültür Merkezi’nin önünde Cuma günü barışçıl protesto gösterisi yapıldı.
“Gencev’e hayır, sindirilmeye hayır, müslüman cemaatin manipüle edilmesine hayır” sloganıyla Bölge Müftülüğü tarafından organize edilen mitinge Razgrad ilinin tüm imam ve cemaat-i islamiye encümenlerinin de dahil olduğu yüzlerce müslüman katıldı.
DPS-HÖH Razgrad milletvekilleri Dr. Hasan Ademov, Ramadan Atalay ve Dr. Nigar Sahlim ile HÖH Razgrad İl Başkanı Ahmed Ahmedov ve belediye başkanları da protestoya destek vermek için halkın arasında hazır bulundular.
Bölge müftüsü Mehmed Alâ, yönettiği mitingin açılış konuşmasında, son zamanlarda Bulgaristan müslümanlarının haklarını kısıtlamaya, onları bölmeye ve sindirmeye yönelik bir opersyonun yürürlükte olduğunu söyledi.
“Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin son kararı bir kez daha göstermiştir ki, Bulgaristan müslümanlarının yasal temsilcilerini seçme konusundaki özgür iradesi, ortada bir mahkeme kararı olduğu bahanesine sığınılarak siyasi faktörler tarafından itibarsızlaştırılmış ve manipüle edilmiştir.” Mehmed Alâ, Nedim Gencev başkanlığındaki 30 üyeli Yüksek İslam Şurası’nın 16’sının vefat ettiğini ve 10’unun da üyelikten noter huzurunda vazgeçtiklerine dair imzalarını kastederek, “Sofya Şehir Mahkemesi yargıcı tescil kararını verirken, ölü canların ticaretinin yapıldığı ve ölülerin dirilerin kaderine karar verdiği rus romanını okuyordu herhalde” dedi.
Bölge müftüsünün asimilasyon sürecine katılımından tutun da vakıf mallarını kötüye kullanma iddialarına kadar neredeyse bütün konuşması Genceve yönelikti.
Mehmed Alâ sözlerine şöyle devam etti: “Bugün Bulgaristan, komunizm rejiminin geçmişe ait olumsuz izlerini silmeye çalışırken, toplumun onu hiç bir şekilde onaylamaması ve reddetmesine rağmen Nedim Gencev’in ısrarla müslüman topluma lider olarak kabul ettirilmeye çalışılması bir çağdışılıktır. Allah’tan dileğimiz odur ki, bu biraraya gelmemiz bizim birlik ve beraberliğimizi pekiştirsin, hepimizin iyilik ve mutluluğuna vesile olsun.”
Müftü efendinin konuşmasından sonra Razgrad bölgesi imamları adına bir bildiri okundu. Bildiride 31 Ekim 2009 tarihinde yapılan son ulusal kongrede seçilen Müslüman Cemaati idaresine tam destek verildiği belirtildi. Protesto gösterisi yapılan dua ile sona erdi.
Dolni Tsibır köyünde protesto gösterisi
18 Haziran 2010 tarihinde Montana ilinin Dolni Tsibır köyünde seçilmiş Başmüftülük yönetimi lehinde ve Nedim Gencev’in idareye getirilmesi aleyhinde protesto gösterisi yapıldı.
Protestoya, Oryahovo ve Byala Slatina Cemaat-i İslamiye Başkan ve üyeleri ile Vratsa köylerinin imamları, ayrıca yerli müslüman halkın da dahil olduğu yaklaşık yüz kişi katıldı. Bölge müftüsü Necati Ali, Başmüftülükten misafirler ve bölge vaizi İbrahim Demirli eylemde hazır bulunanlar arasındaydı.
Protesto bildirisi okundu, Bölge müftüsü Necati Ali ve köy imamı Davud Hoca konuşmalarında köylerinde var olan vakıf mallarının Gencev tarafından nasıl yağmalandığını halka anlattılar. Yerli müslümanlar ülke genelinde yapılan protesto gösterilerine destek verdiklerini de bu şekilde göstermiş oldular.
Velingrad şehrinde yürüyüş – miting
Yüksek Temyiz Mahkemesinin 12.05.2010 tarihinde verdiği Nedim Gencev’i müslüman topluma önder olarak yasallaştıran kararı, yağan yağmura rağmen 18 Haziran 2010 tarihinde Velingrad şehrinde başta Bölge müftüsü Abdullah Salih olmak üzere imamlarla beraber Pazarcik ilinden toplam 500 müslüman tarafından protesto edildi.
Velingrad merkez camiinden “Gencev’e hayır!”, “Gencev aşağı!”, “Gencev hırsızdır, Gencev yalancıdır!”, “Allahü Ekber!” nidaları ile başlayan yürüyüş çarşıda bulunan meydana kadar devam etti.
Burada Bölge müftüsü, Müslüman Cemaatin bir çok sorununa değinen ateşli bir konuşma yaptı. Konuşmasında ülkemiz yöneticilerine çağrıda bulunarak müslümanların huzurunu bozan bu saçma hukuk durumuyla ilgili tavır almalarını istedi. Bu adaletsizlikten sonra müslümanların kendilerini Bulgaristan’ın ikinci sınıf vatandaşı hissettiğini ve Bulgaristan idarecilerinin ülkede yaşayan müslümanlara üvey annelik yapmaya son vermesinin zamanının gelip geçtiğini de sözlerine ekledi.
DPS-HÖH Avrupa Parlamentosu milletvekili Metin Kazak, HÖH Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza, HÖH Merkez Yönetim Bürosu Gen. Sekreteri Mustafa Karadayı, HÖH İl Başkanı ve Merkez Meclis üyesi Ömer Hamza ve muhtarlar, “bu defa bir adım dahi geri atmayacağız, sonuna kadar mücadele edeceğiz ve eğer gerekirse yıllar once gösterdiğimiz gibi tekrar birliğimizi göstereceğiz” diyen protestocu müslümanlar arasına katılarak onlara destek verdiler.
Sliven’de de protesto edildi
Protesto gösterisi saat 18.30’da başladı. Bildiri okundu, bunu müteakiben cemaat-i islamiye başkanları ve imamların konuşmalarıyla devam etti.
Milletvekili Sn. Yanko Yankov ile HÖH İl Başkanı Mustafa Mustafov toplantının misafiri idiler. Sliven ve Yanbol illerinden gelen yaklaşık 400 müslümanın katıldığı mting 19.45’te Aytos Bölge Müftü yardımcısı Akif Akifov’un yaptığı dua ile sona erdi.
18 Haziran 2010 tarihinde Varna’da Nedim Gencev’e karşı miting – yürüyüş düzenlendi
Protesto gösterisinde imamlar ve cemaat-i islamiye temsilcilerinin de dahil olduğu yaklaşık 250 insan yeraldı.
Miting Varna ili Bölge Müftü yardımcısı Rasim Rasim tarafından yürütüldü. Nedim Gencev’in sattığı bütün vakıf mallarını bir bir açıkladı. Protestoda Dobriç Bölge Müftüsü Bilal Darcan ve Varna HÖH İl temsilcileri hazır bulundu. Protestocular, “Hırsıza hayır!” , “Devlet Güvenlik İstihbaratına hayır!”, “Şeytan Gencev’e hayır” sloganları attılar.
Nedim Genvev’e karşı kitlesel protesto gösterisi
18 Haziran Cuma günü saat 18.00’de Plovdiv Cuma Camii önünde Nedim Gencev şahsına karşı kitlesel protesto gösterisi düzenlendi.
Biraraya gelen müslümanlar sabık Başmüftü Selim Mehmed’in okuduğu protesto bildirisini dinledi. Plovdiv’deki protestoya Avrupa Parlamentosu milletvekili Sn. Metin Kazak, DPS-HÖH Genel Başkan Yardımcısı Sn. Ruşen Rıza, Yönetim Bürosu Genel Sekreteri Sn. Karadayı ve Plovdiv Milletvekili Tuncay Naimov iştirak ederek müslümanlarla aynı duygu ve düşünceleri paylaştıklarını gösterdiler. Protesto gösterisinde Plovdiv merkez ve il genelinden tüm imam ve cemaat-i islamiye başkanları da hazır bulundu.
Yürüyüş Cuma Camii’nden başladı, trafiğe kapalı ana caddeden geçilerek Plovdiv merkez meydanına varıldı. Burada başta müslüman cemaat olmak üzere tüm Bulgar halkı için yapılan dua ile son buldu. 300 kişinin katıldığı yürüyüş Plovdiv Bölge Müftüsü Osman Hilmi ve yardımcısı Kemal Raşid’in himayesinde gerçekleşti.
Beş yüzün üzerinde müslüman Smolyan’da protesto gösterisi yaptı
Smolyan’da beş yüzün üzerinde müslüman Gencev’in iplerini elinde tutan perde arkası güçlere karşı protesto gösterisi yaptı.
Smolyan şehri Svoboda (Hürriyet) Meydanında biraraya gelen beş yüzün üzerinde müslüman, bir daha dinlerini özgürce yaşama ve önderlerini serbestçe seçebilme haklarını aradılar. Smolyan şehrinin birleşmesinin kutlandığı günde, il genelinden bütün müslümanlar da devletin vatandaşların dini haklarına müdahalesine, müslümanlara sözde lider olarak ateizme ve totalitarizme hizmet etmiş kişilerin zorla kabul ettirilmesine karşı birleştiler.
Protetso gösterisinde Bulgaristan müslümanlarının hak ve özgürlüklerini zarara uğratan ve kısıtlayan Gencev’in kirli geçmişine ve işlediği suçlara dair bilgiler verildi. Sözde “soya dönüş” hareketine destek veren ve dünyaya Bulgaristan müslümanlarının tam bir özgürlüğe sahip ve bu münasebetle sevinçli oldukları yalanını yutturmaya çalışan komunizm döneminin gizli istihbarat servisi DS ajanlarının idareye dönmesi yeni bir asimilasyon sürecinin emareleri olduğuna dair endişeler dile getirildi. İlin 10 belediyesinden imamların görüşüne göre koşullar yerine getirilmiş durumda.
Smolyan’ın Raykovo mahallesi imamı Hüseyin Bekir, “Ülkedeki bazı çevreler müslümanları çok gerilere, “Rodina” Cemiyeti’nin kurulduğu zamana döndürme emelini taşımaktadırlar. Rodop müslümanlarını “aydınlatmak” ve “aslına döndürmek” için şimdi bu faşist organizasyon tekrar canlandırılmak istenmektedir” dedi.
Smolyan Bölge müftüsü Necmi Dıbov konuşmasında Bulgaristan müslümanlarının bugün karşı karşıya olduğu sorunları dört boyutta incelemek gerektiği üzerinde durdu:
1. Hukuki – Yüksek Ruhani İslam Şurası adıyla yönetim kurulu üyelerinin % 50’sinin ölü olduğu bir organizasyon mahkemece tescil edilmiştir. Bu en azından ölülerle alay etmektir; aynı şekilde, bazı kurumların yaptığı küstahlığı anlayamayacak derecede sandıkları Bulgaristan’da yaşayan 1,5 milyon müslümanla da alay etmektir.
2. Ahlaki – müslümanlar, baba ve dedelerinin Belene kamplarında çürümelerine sebep olanları idareci olarak seçecek kadar mazoşist değildir. Onlarca müslümanın acılarına sebep olduktan sonra aynı muhbir ve satılmışlar şimdi “mesih-kurtarıcı” rölüne soyunma küstahlığını göstermektedirler.
3. Öğrenimle ilgili – bugün Bulgaristan’da 300 yüksek İslam ilahiyatı mezunu gerçeği varken, Suriye’de 3 ayda doktora öğrenimini bitirmiş “Dr.” Gencev, müslümanlar arasında idari makamlar için bir iddiada bulunamaz.
4. Toplumsal – arkasında toplum desteği olmayan kişiler kendilerini lider olarak ilan ediyorlar, halbuki hiç bir müftü, imam ve müslüman onları istememektedir. Bu şekilde onlar Bulgaristan müslümanlarının şerefini ayaklar altına almakta, Avrupa ve İslam dünyası önünde saygınlıklarının sıfırlanmasına sebep olmaktadırlar.
Müftü efendi, Gencev kuklasının arkasında duran ve ipleri elinde tutanlara seslenerek, “Bulgaristan müslümanlarını etnik unsura göre ayrıştırma denemelerinin hepsi temelsizdir, şimdiye kadar da uygulanmış bütün teşebbüsler başarısızlığa mahkum olmuştur. Bugün müslümanlar kendileri aleyhine yapılan kirli planları, planyayıcıların tahmin etmediği ileri görüşlülükte görmektedir. Aynı zamanda müslümanlar hafızası kısa ve geçmişte tam da dini bağlamda sebep olunan kötülükleri hiç bir şekilde unutmuş değillerdir.” dedi.
Protesto gösterisinde DPS-HÖH Milletvekili Arif Aguş ve Elin Andreev hazır bulundular. Sayın Aguş, Bulgaristan müslümanlarıyla ilgili olup bitenlerin Avrupa kurumlarına iletildiğine ve gerekli önlemlerin alınacağına dair toplananlara güvence verdi.
Protesto gösterisine katılan bütün müslümanlar, bundan sonra imamlarla birlikte Bulgaristan müslümanlarının adalet mücadesini, hak, irade ve isteklerini daha etkili bir şekilde seslendirmeye hazır olduklarını beyan ettiler.
Gotse Delçev’te protesto gösterisi
18 Haziran 2010 Cuma günü saat 18:00 de saatlerce yağan sağnak yağmura rağmen beşyüzün üzerinde müslüman Gotse Delçev’te protesto gösterisinden vazgeçmedi. Ancak yağmur civar yerleşim birimlerinden gelecek bine yakın kişiye ne yazık ki engel oldu.
Protesto gösterisi “İslam ve geleceğimiz için, kendimiz ve çocuklarımız için” sloganı altında gerçekleştirildi. Miting yürüyüşünde başta Bölge müftüsü Aydın Muhammed olmak üzere Koçan köyü imamı İzzet Calev, Lıjnitsa köyü imamı Mahmud Kamber, Kraişte köyü imamı İsmail İsmailçev, Konarsko köyü imamı Recep Bikov, Dolno Dryanovo köyü imamı Davud Macır, Ablanitsa köyü Cemaat-i İslamiye Encümenliği Başkanı Arben Terzi gibi imam ve cemaat-i islamiye başkanları konuşma yaptılar.
DPS-HÖH milletvekilleri Musa Palev, Aliosman İmamov ve Ayruş Haci de protesto gösterisinde hazır bulunarak desteklerini belirttiler.
Yapılan konuşmalarda üzerinde durulan noktalar şunlardı:
1. Genç imamların geleneksel olmayan İslam öğrettiklerine dair iddialar
2. Cami encümenliklerinin kaydının silinmesi
3. Müslümanların iç işlerine devlet ve mahkemenin müdahalesi
4. Müslüman olmayanların müslümanların iç dini işleri ile ilgili görüş beyan etmesi
Konuşmacıların hatırlattıkları bir şey de seçimleri kazandığı günün akşamında sayın başbakanın müslümanların rahat olmaları gerektiğine dair verdiği sözdü. Ancak bugün biz psikolojik ve ekonomik saldırıya maruz kaldığımız gibi sözde başbakana bağlı gücü elinde bulunduran bakanlıkların da devamlı baskılarına muhatap oluyoruz. Bunu sayın başbakan biliyor mu yoksa bilmiyor mu? Eğer biliyorsa bunu neden yapıyor, bilmiyorsa neden buna izin veriyor.
Bölge müftüsü başbakana seslenerek şöyle dedi : “Sayın Başbakan, Gencev sizin eski meslekdaşınız onu yanınıza işe alın, müslümanlara zorla kabul ettirmeye çalışmayın!”
Ruse’de de protesto gösterisi yapıldı
13 Mayıs 2010 tarihli Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin Başmüftü Dr. Mustafa Hacı başkanlığındaki Bulgaristan Müslüman Cemati’nin tescilini silmesi ve Nedim Gencevi iade etmesine karşı, 18 Haziran 2010 Cuma günü Ruse Bölge Müftülüğü’ne bağlı tüm Cemaat-i İslamiye Encümenliklerinden gelen 600 civarında müslümanın katıldığı protesto gösterisi yapıldı.
Protesto yürüyüşü polis eşliğinde Ruse Bölge Müftülüğü ile Ruse Cemaat-i İslamiye Encümenliği’nin bulunduğu 19 Fevruari, 25 nolu adresten başladı. “Gencev aşağı”, “Vakıf mallarını çalanlara hayır”, “Adalet istiyoruz” , “Yaşasın Bulgaristan” sloganları atan protestocular Nikolaevska ve Aleksandrovska sokaklarından geçtiler. Svoboda (Hürriyet) meydanına gelindiğinde Gencev taraftarı olan ve herkesçe bilinen Danço-politikata protestoculara hakaret ve küfürler yağdırdı. Ruse Belediyesi önünde kısa bir duraklama yapıldı burada protestocular Belediye Başkanı B. Yotov’un talimatıyla belediye sınırları içnde tüm cemaat-i islamiye encümenliklerinin silinmesi protesto edildi. Yürüyüşün başlangıç noktasından son noktası olan Opera meydanına kadar protestocular Nedim Gencev klikinden olan Turgut, Muradov ve diğerleri tarafından büyük bir dikkatle izlendi.
Ruse Bölge Müftüsü Bulgaristan Müslüman Cemaatinin tüm bölge müftülerinin altına imzasını koydukları bildiriyi okudu. Katılımcılara, etraftan dinleyenlere ve medyaya direk olarak 1,5 milyon Bulgaristan müslümanın duygularını ve özgürlüğünü rencide eden durum hakkında bilgi verdi.
Slivo pole kasabası, M. Vranovo ve Smirnenski köyü imamları da birer konuşma yaptılar. Konuşmalarında Başmüftü Dr. Mustafa Haci başkanlığındaki Bulgaristan Müslüman Cemaati’ni desteklediklerini belirterek durdukları pozisyonu beyan ettiler. Protesto gösterisi bütün katılımcılarla beraber Bızın köyü imamının yaptığı dua ile saat 17:00’de sona erdi.
Dobruca da “Genceve hayır” dedi
18 Haziran 2010 tarihinde Dobriç’te saat 14:00 itibarıyla Tekke Camii önünden başlayan yürüyüş vilayet ve belediye binalarının önünden geçerek Svoboda (Hürriyet) meydanına ulaştı.
Protesto yürüyüşüne 500’ün üzerinde müslüman iştirak etti. “Gencevi istemiyoruz”, “2009 yılında yapılan ulusal müslüman kongresinin kaydedilmesini istiyoruz” pankartları dikkat çekti. Protesto bildirisi okundu ve müslümanlar rahat bırakılmaları ve Başmüftülerini kendilerinden başkalarının seçmemesi ümid ve temennisiyle Yüce Mevla’ya el açıp dua ettiler. Müslümanlar seslerini duyurana kadar protestolara devam edeceklerine dair and içtiler.
Veliko Tırnovo’da da protesto edildi
Bugün, saat 16:00’da Veliko Tırnovo Bölge Müftülüğü protesto gösterisi düzenledi.
Bölge müslümanlarından 500 kişinin katıldığı miting cami önünde yapıldı. Müslümanlar oybirliği ile Dr. Mustafa Haci’ya desteklerini ifade ettiler.
Kaynak: www.genmuftibg.net
Nedim Gencev’in Yüksek İslam Şurası Başkanlığı’na tekrar tayin edilmesine karşı Razgrad Belediyesi Kültür Merkezi’nin önünde Cuma günü barışçıl protesto gösterisi yapıldı.
“Gencev’e hayır, sindirilmeye hayır, müslüman cemaatin manipüle edilmesine hayır” sloganıyla Bölge Müftülüğü tarafından organize edilen mitinge Razgrad ilinin tüm imam ve cemaat-i islamiye encümenlerinin de dahil olduğu yüzlerce müslüman katıldı.
DPS-HÖH Razgrad milletvekilleri Dr. Hasan Ademov, Ramadan Atalay ve Dr. Nigar Sahlim ile HÖH Razgrad İl Başkanı Ahmed Ahmedov ve belediye başkanları da protestoya destek vermek için halkın arasında hazır bulundular.
Bölge müftüsü Mehmed Alâ, yönettiği mitingin açılış konuşmasında, son zamanlarda Bulgaristan müslümanlarının haklarını kısıtlamaya, onları bölmeye ve sindirmeye yönelik bir opersyonun yürürlükte olduğunu söyledi.
“Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin son kararı bir kez daha göstermiştir ki, Bulgaristan müslümanlarının yasal temsilcilerini seçme konusundaki özgür iradesi, ortada bir mahkeme kararı olduğu bahanesine sığınılarak siyasi faktörler tarafından itibarsızlaştırılmış ve manipüle edilmiştir.” Mehmed Alâ, Nedim Gencev başkanlığındaki 30 üyeli Yüksek İslam Şurası’nın 16’sının vefat ettiğini ve 10’unun da üyelikten noter huzurunda vazgeçtiklerine dair imzalarını kastederek, “Sofya Şehir Mahkemesi yargıcı tescil kararını verirken, ölü canların ticaretinin yapıldığı ve ölülerin dirilerin kaderine karar verdiği rus romanını okuyordu herhalde” dedi.
Bölge müftüsünün asimilasyon sürecine katılımından tutun da vakıf mallarını kötüye kullanma iddialarına kadar neredeyse bütün konuşması Genceve yönelikti.
Mehmed Alâ sözlerine şöyle devam etti: “Bugün Bulgaristan, komunizm rejiminin geçmişe ait olumsuz izlerini silmeye çalışırken, toplumun onu hiç bir şekilde onaylamaması ve reddetmesine rağmen Nedim Gencev’in ısrarla müslüman topluma lider olarak kabul ettirilmeye çalışılması bir çağdışılıktır. Allah’tan dileğimiz odur ki, bu biraraya gelmemiz bizim birlik ve beraberliğimizi pekiştirsin, hepimizin iyilik ve mutluluğuna vesile olsun.”
Müftü efendinin konuşmasından sonra Razgrad bölgesi imamları adına bir bildiri okundu. Bildiride 31 Ekim 2009 tarihinde yapılan son ulusal kongrede seçilen Müslüman Cemaati idaresine tam destek verildiği belirtildi. Protesto gösterisi yapılan dua ile sona erdi.
Dolni Tsibır köyünde protesto gösterisi
18 Haziran 2010 tarihinde Montana ilinin Dolni Tsibır köyünde seçilmiş Başmüftülük yönetimi lehinde ve Nedim Gencev’in idareye getirilmesi aleyhinde protesto gösterisi yapıldı.
Protestoya, Oryahovo ve Byala Slatina Cemaat-i İslamiye Başkan ve üyeleri ile Vratsa köylerinin imamları, ayrıca yerli müslüman halkın da dahil olduğu yaklaşık yüz kişi katıldı. Bölge müftüsü Necati Ali, Başmüftülükten misafirler ve bölge vaizi İbrahim Demirli eylemde hazır bulunanlar arasındaydı.
Protesto bildirisi okundu, Bölge müftüsü Necati Ali ve köy imamı Davud Hoca konuşmalarında köylerinde var olan vakıf mallarının Gencev tarafından nasıl yağmalandığını halka anlattılar. Yerli müslümanlar ülke genelinde yapılan protesto gösterilerine destek verdiklerini de bu şekilde göstermiş oldular.
Velingrad şehrinde yürüyüş – miting
Yüksek Temyiz Mahkemesinin 12.05.2010 tarihinde verdiği Nedim Gencev’i müslüman topluma önder olarak yasallaştıran kararı, yağan yağmura rağmen 18 Haziran 2010 tarihinde Velingrad şehrinde başta Bölge müftüsü Abdullah Salih olmak üzere imamlarla beraber Pazarcik ilinden toplam 500 müslüman tarafından protesto edildi.
Velingrad merkez camiinden “Gencev’e hayır!”, “Gencev aşağı!”, “Gencev hırsızdır, Gencev yalancıdır!”, “Allahü Ekber!” nidaları ile başlayan yürüyüş çarşıda bulunan meydana kadar devam etti.
Burada Bölge müftüsü, Müslüman Cemaatin bir çok sorununa değinen ateşli bir konuşma yaptı. Konuşmasında ülkemiz yöneticilerine çağrıda bulunarak müslümanların huzurunu bozan bu saçma hukuk durumuyla ilgili tavır almalarını istedi. Bu adaletsizlikten sonra müslümanların kendilerini Bulgaristan’ın ikinci sınıf vatandaşı hissettiğini ve Bulgaristan idarecilerinin ülkede yaşayan müslümanlara üvey annelik yapmaya son vermesinin zamanının gelip geçtiğini de sözlerine ekledi.
DPS-HÖH Avrupa Parlamentosu milletvekili Metin Kazak, HÖH Genel Başkan Yardımcısı Ruşen Rıza, HÖH Merkez Yönetim Bürosu Gen. Sekreteri Mustafa Karadayı, HÖH İl Başkanı ve Merkez Meclis üyesi Ömer Hamza ve muhtarlar, “bu defa bir adım dahi geri atmayacağız, sonuna kadar mücadele edeceğiz ve eğer gerekirse yıllar once gösterdiğimiz gibi tekrar birliğimizi göstereceğiz” diyen protestocu müslümanlar arasına katılarak onlara destek verdiler.
Sliven’de de protesto edildi
Protesto gösterisi saat 18.30’da başladı. Bildiri okundu, bunu müteakiben cemaat-i islamiye başkanları ve imamların konuşmalarıyla devam etti.
Milletvekili Sn. Yanko Yankov ile HÖH İl Başkanı Mustafa Mustafov toplantının misafiri idiler. Sliven ve Yanbol illerinden gelen yaklaşık 400 müslümanın katıldığı mting 19.45’te Aytos Bölge Müftü yardımcısı Akif Akifov’un yaptığı dua ile sona erdi.
18 Haziran 2010 tarihinde Varna’da Nedim Gencev’e karşı miting – yürüyüş düzenlendi
Protesto gösterisinde imamlar ve cemaat-i islamiye temsilcilerinin de dahil olduğu yaklaşık 250 insan yeraldı.
Miting Varna ili Bölge Müftü yardımcısı Rasim Rasim tarafından yürütüldü. Nedim Gencev’in sattığı bütün vakıf mallarını bir bir açıkladı. Protestoda Dobriç Bölge Müftüsü Bilal Darcan ve Varna HÖH İl temsilcileri hazır bulundu. Protestocular, “Hırsıza hayır!” , “Devlet Güvenlik İstihbaratına hayır!”, “Şeytan Gencev’e hayır” sloganları attılar.
Nedim Genvev’e karşı kitlesel protesto gösterisi
18 Haziran Cuma günü saat 18.00’de Plovdiv Cuma Camii önünde Nedim Gencev şahsına karşı kitlesel protesto gösterisi düzenlendi.
Biraraya gelen müslümanlar sabık Başmüftü Selim Mehmed’in okuduğu protesto bildirisini dinledi. Plovdiv’deki protestoya Avrupa Parlamentosu milletvekili Sn. Metin Kazak, DPS-HÖH Genel Başkan Yardımcısı Sn. Ruşen Rıza, Yönetim Bürosu Genel Sekreteri Sn. Karadayı ve Plovdiv Milletvekili Tuncay Naimov iştirak ederek müslümanlarla aynı duygu ve düşünceleri paylaştıklarını gösterdiler. Protesto gösterisinde Plovdiv merkez ve il genelinden tüm imam ve cemaat-i islamiye başkanları da hazır bulundu.
Yürüyüş Cuma Camii’nden başladı, trafiğe kapalı ana caddeden geçilerek Plovdiv merkez meydanına varıldı. Burada başta müslüman cemaat olmak üzere tüm Bulgar halkı için yapılan dua ile son buldu. 300 kişinin katıldığı yürüyüş Plovdiv Bölge Müftüsü Osman Hilmi ve yardımcısı Kemal Raşid’in himayesinde gerçekleşti.
Beş yüzün üzerinde müslüman Smolyan’da protesto gösterisi yaptı
Smolyan’da beş yüzün üzerinde müslüman Gencev’in iplerini elinde tutan perde arkası güçlere karşı protesto gösterisi yaptı.
Smolyan şehri Svoboda (Hürriyet) Meydanında biraraya gelen beş yüzün üzerinde müslüman, bir daha dinlerini özgürce yaşama ve önderlerini serbestçe seçebilme haklarını aradılar. Smolyan şehrinin birleşmesinin kutlandığı günde, il genelinden bütün müslümanlar da devletin vatandaşların dini haklarına müdahalesine, müslümanlara sözde lider olarak ateizme ve totalitarizme hizmet etmiş kişilerin zorla kabul ettirilmesine karşı birleştiler.
Protetso gösterisinde Bulgaristan müslümanlarının hak ve özgürlüklerini zarara uğratan ve kısıtlayan Gencev’in kirli geçmişine ve işlediği suçlara dair bilgiler verildi. Sözde “soya dönüş” hareketine destek veren ve dünyaya Bulgaristan müslümanlarının tam bir özgürlüğe sahip ve bu münasebetle sevinçli oldukları yalanını yutturmaya çalışan komunizm döneminin gizli istihbarat servisi DS ajanlarının idareye dönmesi yeni bir asimilasyon sürecinin emareleri olduğuna dair endişeler dile getirildi. İlin 10 belediyesinden imamların görüşüne göre koşullar yerine getirilmiş durumda.
Smolyan’ın Raykovo mahallesi imamı Hüseyin Bekir, “Ülkedeki bazı çevreler müslümanları çok gerilere, “Rodina” Cemiyeti’nin kurulduğu zamana döndürme emelini taşımaktadırlar. Rodop müslümanlarını “aydınlatmak” ve “aslına döndürmek” için şimdi bu faşist organizasyon tekrar canlandırılmak istenmektedir” dedi.
Smolyan Bölge müftüsü Necmi Dıbov konuşmasında Bulgaristan müslümanlarının bugün karşı karşıya olduğu sorunları dört boyutta incelemek gerektiği üzerinde durdu:
1. Hukuki – Yüksek Ruhani İslam Şurası adıyla yönetim kurulu üyelerinin % 50’sinin ölü olduğu bir organizasyon mahkemece tescil edilmiştir. Bu en azından ölülerle alay etmektir; aynı şekilde, bazı kurumların yaptığı küstahlığı anlayamayacak derecede sandıkları Bulgaristan’da yaşayan 1,5 milyon müslümanla da alay etmektir.
2. Ahlaki – müslümanlar, baba ve dedelerinin Belene kamplarında çürümelerine sebep olanları idareci olarak seçecek kadar mazoşist değildir. Onlarca müslümanın acılarına sebep olduktan sonra aynı muhbir ve satılmışlar şimdi “mesih-kurtarıcı” rölüne soyunma küstahlığını göstermektedirler.
3. Öğrenimle ilgili – bugün Bulgaristan’da 300 yüksek İslam ilahiyatı mezunu gerçeği varken, Suriye’de 3 ayda doktora öğrenimini bitirmiş “Dr.” Gencev, müslümanlar arasında idari makamlar için bir iddiada bulunamaz.
4. Toplumsal – arkasında toplum desteği olmayan kişiler kendilerini lider olarak ilan ediyorlar, halbuki hiç bir müftü, imam ve müslüman onları istememektedir. Bu şekilde onlar Bulgaristan müslümanlarının şerefini ayaklar altına almakta, Avrupa ve İslam dünyası önünde saygınlıklarının sıfırlanmasına sebep olmaktadırlar.
Müftü efendi, Gencev kuklasının arkasında duran ve ipleri elinde tutanlara seslenerek, “Bulgaristan müslümanlarını etnik unsura göre ayrıştırma denemelerinin hepsi temelsizdir, şimdiye kadar da uygulanmış bütün teşebbüsler başarısızlığa mahkum olmuştur. Bugün müslümanlar kendileri aleyhine yapılan kirli planları, planyayıcıların tahmin etmediği ileri görüşlülükte görmektedir. Aynı zamanda müslümanlar hafızası kısa ve geçmişte tam da dini bağlamda sebep olunan kötülükleri hiç bir şekilde unutmuş değillerdir.” dedi.
Protesto gösterisinde DPS-HÖH Milletvekili Arif Aguş ve Elin Andreev hazır bulundular. Sayın Aguş, Bulgaristan müslümanlarıyla ilgili olup bitenlerin Avrupa kurumlarına iletildiğine ve gerekli önlemlerin alınacağına dair toplananlara güvence verdi.
Protesto gösterisine katılan bütün müslümanlar, bundan sonra imamlarla birlikte Bulgaristan müslümanlarının adalet mücadesini, hak, irade ve isteklerini daha etkili bir şekilde seslendirmeye hazır olduklarını beyan ettiler.
Gotse Delçev’te protesto gösterisi
18 Haziran 2010 Cuma günü saat 18:00 de saatlerce yağan sağnak yağmura rağmen beşyüzün üzerinde müslüman Gotse Delçev’te protesto gösterisinden vazgeçmedi. Ancak yağmur civar yerleşim birimlerinden gelecek bine yakın kişiye ne yazık ki engel oldu.
Protesto gösterisi “İslam ve geleceğimiz için, kendimiz ve çocuklarımız için” sloganı altında gerçekleştirildi. Miting yürüyüşünde başta Bölge müftüsü Aydın Muhammed olmak üzere Koçan köyü imamı İzzet Calev, Lıjnitsa köyü imamı Mahmud Kamber, Kraişte köyü imamı İsmail İsmailçev, Konarsko köyü imamı Recep Bikov, Dolno Dryanovo köyü imamı Davud Macır, Ablanitsa köyü Cemaat-i İslamiye Encümenliği Başkanı Arben Terzi gibi imam ve cemaat-i islamiye başkanları konuşma yaptılar.
DPS-HÖH milletvekilleri Musa Palev, Aliosman İmamov ve Ayruş Haci de protesto gösterisinde hazır bulunarak desteklerini belirttiler.
Yapılan konuşmalarda üzerinde durulan noktalar şunlardı:
1. Genç imamların geleneksel olmayan İslam öğrettiklerine dair iddialar
2. Cami encümenliklerinin kaydının silinmesi
3. Müslümanların iç işlerine devlet ve mahkemenin müdahalesi
4. Müslüman olmayanların müslümanların iç dini işleri ile ilgili görüş beyan etmesi
Konuşmacıların hatırlattıkları bir şey de seçimleri kazandığı günün akşamında sayın başbakanın müslümanların rahat olmaları gerektiğine dair verdiği sözdü. Ancak bugün biz psikolojik ve ekonomik saldırıya maruz kaldığımız gibi sözde başbakana bağlı gücü elinde bulunduran bakanlıkların da devamlı baskılarına muhatap oluyoruz. Bunu sayın başbakan biliyor mu yoksa bilmiyor mu? Eğer biliyorsa bunu neden yapıyor, bilmiyorsa neden buna izin veriyor.
Bölge müftüsü başbakana seslenerek şöyle dedi : “Sayın Başbakan, Gencev sizin eski meslekdaşınız onu yanınıza işe alın, müslümanlara zorla kabul ettirmeye çalışmayın!”
Ruse’de de protesto gösterisi yapıldı
13 Mayıs 2010 tarihli Yüksek Temyiz Mahkemesi’nin Başmüftü Dr. Mustafa Hacı başkanlığındaki Bulgaristan Müslüman Cemati’nin tescilini silmesi ve Nedim Gencevi iade etmesine karşı, 18 Haziran 2010 Cuma günü Ruse Bölge Müftülüğü’ne bağlı tüm Cemaat-i İslamiye Encümenliklerinden gelen 600 civarında müslümanın katıldığı protesto gösterisi yapıldı.
Protesto yürüyüşü polis eşliğinde Ruse Bölge Müftülüğü ile Ruse Cemaat-i İslamiye Encümenliği’nin bulunduğu 19 Fevruari, 25 nolu adresten başladı. “Gencev aşağı”, “Vakıf mallarını çalanlara hayır”, “Adalet istiyoruz” , “Yaşasın Bulgaristan” sloganları atan protestocular Nikolaevska ve Aleksandrovska sokaklarından geçtiler. Svoboda (Hürriyet) meydanına gelindiğinde Gencev taraftarı olan ve herkesçe bilinen Danço-politikata protestoculara hakaret ve küfürler yağdırdı. Ruse Belediyesi önünde kısa bir duraklama yapıldı burada protestocular Belediye Başkanı B. Yotov’un talimatıyla belediye sınırları içnde tüm cemaat-i islamiye encümenliklerinin silinmesi protesto edildi. Yürüyüşün başlangıç noktasından son noktası olan Opera meydanına kadar protestocular Nedim Gencev klikinden olan Turgut, Muradov ve diğerleri tarafından büyük bir dikkatle izlendi.
Ruse Bölge Müftüsü Bulgaristan Müslüman Cemaatinin tüm bölge müftülerinin altına imzasını koydukları bildiriyi okudu. Katılımcılara, etraftan dinleyenlere ve medyaya direk olarak 1,5 milyon Bulgaristan müslümanın duygularını ve özgürlüğünü rencide eden durum hakkında bilgi verdi.
Slivo pole kasabası, M. Vranovo ve Smirnenski köyü imamları da birer konuşma yaptılar. Konuşmalarında Başmüftü Dr. Mustafa Haci başkanlığındaki Bulgaristan Müslüman Cemaati’ni desteklediklerini belirterek durdukları pozisyonu beyan ettiler. Protesto gösterisi bütün katılımcılarla beraber Bızın köyü imamının yaptığı dua ile saat 17:00’de sona erdi.
Dobruca da “Genceve hayır” dedi
18 Haziran 2010 tarihinde Dobriç’te saat 14:00 itibarıyla Tekke Camii önünden başlayan yürüyüş vilayet ve belediye binalarının önünden geçerek Svoboda (Hürriyet) meydanına ulaştı.
Protesto yürüyüşüne 500’ün üzerinde müslüman iştirak etti. “Gencevi istemiyoruz”, “2009 yılında yapılan ulusal müslüman kongresinin kaydedilmesini istiyoruz” pankartları dikkat çekti. Protesto bildirisi okundu ve müslümanlar rahat bırakılmaları ve Başmüftülerini kendilerinden başkalarının seçmemesi ümid ve temennisiyle Yüce Mevla’ya el açıp dua ettiler. Müslümanlar seslerini duyurana kadar protestolara devam edeceklerine dair and içtiler.
Veliko Tırnovo’da da protesto edildi
Bugün, saat 16:00’da Veliko Tırnovo Bölge Müftülüğü protesto gösterisi düzenledi.
Bölge müslümanlarından 500 kişinin katıldığı miting cami önünde yapıldı. Müslümanlar oybirliği ile Dr. Mustafa Haci’ya desteklerini ifade ettiler.
Kaynak: www.genmuftibg.net
16 Haziran 2010 Çarşamba
Bulgaristan’da neler oluyor?
Ayhan Demir
Bulgaristan Müslümanları, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardan çekilmesinden sonra bölgede bırakmak zorunda kaldığı Müslüman toplumlardan bir tanesiydi. Bulgaristan Müslümanları, yaklaşık bir buçuk milyon dolayındaki nüfusuyla, Avrupa ülkelerindeki en büyük azınlık olma özelliğine de sahip. Bulgaristan Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşuyor.
Bulgarlar, en geniş din, dil ve kültür haklarına sahip olarak, beş asır boyunca Osmanlılar tarafından idare edildiler. Buna karşılık Bulgarlar, son yüzyılda, bu toprakları Müslümanlara dar etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bulgaristan'da komünizm döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştı. Komünizmin çökmesinden sonra bu kampanya büyük ölçüde sonlanmışsa da, bu kampanyayı yeniden canlandırmak niyetinde olan birkaç kişinin uğraşları devam ediyor. Bu zulüm ve baskılar karşısında Bulgaristan Müslümanlarının, milli ve milletlerarası sahada, en büyük destek ve güvencesi ise; 19 Nisan 1909'de Türk ve Bulgar hükümetlerince İstanbul'da imzalanan bir protokol ve 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Antlaşması gibi milletlerarası hukuka dayanarak kurulan Bulgaristan Baş Müftülüğü'dür.
Bulgaristan Baş Müftülüğü
Bulgaristan Anayasası'nda belirlenen haklar gereğince kabul edilen dinler kanununa göre çalışan bağımsız bir dinî kurum olan Bulgaristan Baş Müftülüğü'ne bağlı; bin civarında imam ve on bölge vaizi, bin 156 cami, cuma namazı kılınmayan 302 mescit, 51 tekke ve türbe bulunuyor. Dinî hizmetler; Sofya'daki Baş Müftülük merkezi ve 16 Bölge Müftülüğü, bin 300'e yakın yerleşim yerinde bulunan ve Müslümanların dinî işlerinden sorumlu olan cami encümenlikleri tarafından yürütülüyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğüne bağlı olarak; Sofya'da bir Yüksek İslâm Enstitüsü ve Şumnu [Şumen], Rusçuk [Ruse] ve Mestanlı'da [Momçilgrad] üç İmam Hatip Lisesi bulunuyor. Madan kasabasında ise, bir hafızlık merkezi faaliyet gösteriyor. Kırk devlet okulunda haftada bir saat olmak üzere İslâm Dini dersi okutuluyor, yaz döneminde Müslümanların yaşadığı birçok bölgede Kur'ân kursları düzenleniyor. Bulgarca ve Türkçe kitaplara ilaveten Müslümanlar isimli aylık bir dergi yayınlıyor. Hacc organizasyonu da yapılıyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğü, yürüttüğü faaliyetler vesilesiyle, her yıl onlarca inançsız veya Hıristiyan Bulgar'ın İslam ile şereflenmesine de vesile oluyor. Müslümanlığı benimseyen ama bunu ilan etmeye çekinen pek çok Bulgar var. Kısaca, Bulgaristan Baş Müftülüğü, bu ülkede yaşayan Müslümanların şahdamarı konumunda... Bu sebeple, 130 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Bulgaristan Baş Müftülüğü, özellikle komünist lider Todor Jivkov dönemi başta olmak üzere, her dönemde Bulgar yöneticilerin öncelikli hedefi oldu. Bulgaristan kanunlarına göre, bu ülkede yaşayan Müslümanların, kendi aralarında belirledikleri esaslar doğrultusunda, dinî önderlerini seçme hakları var. Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1991 yılından bu yana bu haklarını kullanarak dini temsilcilerini seçiyor. Fakat Müslüman delegeler tarafından seçilen yönetimin ve alınan kararların tescil edilmesi şartı koşuluyor. Tescil işlemi, 2002 yılının sonuna kadar Başbakanlığa bağlı Diyanet Müdürlüğü tarafından yapılmaktaydı. 2002 yılı sonundan itibaren, bu yetki Sofya Şehir Mahkemesi'ne devredildi. Bir başka ifadeyle, Müslümanların dini liderlerini seçmek hakkı, devletin çeşitli kademeleri tarafından, kabul edilmiyor.
İstihbarat ajanı: Nedim İbrahim Gencev
Müslüman delegeler, Baş Müftü ve Yüksek İslâm Şûrası seçimlerinde temsilcilerini belirliyorlar. Ancak, belli odakların desteğiyle, Baş Müftülük çalışmalarını önlemek isteyenler daima seçimlere itiraz ediyorlar. Bu isimlerin başını Bulgar Komünist Parti'nin Baş Müftüsü, istihbarat ajanı bir emekli Yarbay olan Nedim İbrahim Gencev yer alıyor. Gencev, tescil işlemlerine itiraz ederek, yıllardır Baş Müftülüğün çalışmalarını hukukî olarak engelliyor. Ayrıca, hukukî boşluktan istifade ederek, her fırsatta, vakıf mallarını talan ediyor.
Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından ülkedeki Müslümanların Baş Müftülüğüne getirilen Nedim İbrahim Gencev, bu göreve getirilmeden önce Kırcaali müftülüğü görevini yürütüyordu. Ondan önce de Bulgaristan'ın gizli polis teşkilatı DS'de çalışıyordu. Bu yönünü kendisi de itiraf etti. Fakat "gizli polis teşkilatında çalıştım" demek yerine sadece "polis teşkilatında çalıştım" diyor. Ardından da ilave ediyor: "Ama asla ihanet etmedim." Ne var ki, Müslümanlara karşı en ağır zulüm ve baskı uygulamalarının yapıldığı bir dönemde Gencev'in, "soyadönüş süreci"ne aktif katılımını, "Bulgaristan'daki Türklere hiçbir baskının olmadığını ve kaçanların birtakım hesaplar peşinde olduklarını" ileri süren açıklamaları bu ihanetin en somut delilidir.
İçkiye olan düşkünlüğü gizli polis teşkilatından atılmasına sebep olan Gencev, rejime sadakatinden dolayı, Türklerin yoğun olarak bulundukları Kırcaali vilayeti müftülüğüne atanmış. Dini meselelerle ilgili olarak sorulan sorulara oldukça cahilane cevap vermemesi için din ilimleri alanında biraz tahsil görmesi için Suriye'ye gönderilmiş. Suriye'de altı aylık bir ilahiyat tahsili gördükten sonra kendisine "ilahiyat doktoru" unvanı verilmiş. Normal şartlar altında birkaç yılda alınabilen bu unvanı, hukuk tahsili görmüş ve gizli polis teşkilatında çalışmış olan İbrahim Nedim Gencev, Bulgaristan'daki komünist diktatör Jivkov yönetimi ile Suriye'deki Hafız Esed yönetimi arasındaki "kültürel işbirliği anlaşması" sayesinde altı ayda gibi kısa bir sürede elde etmiş.
Normal şartlar altında Baş Müftülerin tayinle değil, Müslüman kitleyi temsil edecek delegelerin seçimleriyle belirlenmesi gerektiğinden, komünizmin çökmesinden sonra, Müslümanlar bir kongre düzenleyerek Baş Müftüyü seçimle belirleme kararı aldılar. Müslümanlar kongre kararı alınca Nedim Gencev de: "Kongreye giderek, bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Nitekim onun imzasıyla onun taraftarlarından bazıları kongreye geldiler ve Müslümanlar yeni Baş Müftüyü seçtiler. Fakat Nedim Gencev, kongreden sonra da faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. Müftülüğe paralel bir Hayırseverler Cemiyeti oluşturmuş. Kendisinin Baş Müftülük görevinde olduğu sırada yapılan birtakım anlaşmalar ve kontratlarla vakıf mallarımızın çoğu bu cemiyete devredilmiş olduğundan, bugün hala vakıf mallarının geliri bu cemiyete gitmektedir.
Nedim Gencev, 1996 yılında düzmece bir kongre ile kendini Baş Müftü ilan etmiş ve mahkeme de bu durumu tescil etmişti. Gencev, bu dönemde Bulgaristan Müslümanlarına ait birçok vakıf malını satarak zimmetine geçirmiş. Strasburg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 26 Ekim 2000 tarihinde aldığı kararla, Nedim Gencev'in 1994 ve 1996 yıllarında düzenlediği konferanslar aleyhinde hüküm vererek; sosyalist hükümet tarafından haksız olarak Müslümanların başına getirildiği, ayrıca devletin haksızlığa karşı gerekli savunma imkânlarını tanımadığı tespit edilmişti. Bunun üzerine Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1997 yılında yeni bir kongre düzenlenme kararı aldılar. Bu kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük ve aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi. 1997'de yapılan konferans sicilden silindi ve mahkemenin bu konferans için inceleme başlattığı kimseye bildirilmedi. 2000 yılında Baş Müftü Selim Mehmed seçilirken, mahkemenin silme girişimi davası başlattığı yine duyurulmadı. 2005 yılında başka bir konferans yapıldı. Bu kez kayıt gerçekleşti, fakat daha sonra yine sicilden silindi.
Gencev, yeniden sahnede
Aradan geçen on yılı aşkın süre zarfında yapılan üç Baş Müftülük seçimlerine katılmayan Gencev, Nisan 2008'de yapılan kongre sonrasında yeniden harekete geçerek, Baş Müftülük yönetiminin yasal olmadığını ileri sürdü. 2008'deki konferans da mahkeme sicilinden silindi. Gencev, 2008 yılında mahkeme yoluyla bir hafta Baş Müftülük yetkisini aldı. Bu süre zarfında Sofya merkezde Bulgaristan Müslümanlarına ait 27 dönümlük bir arsayı bir Yunan şirketine sattı. Bu satış karşılığında 150 bin Euro'yu zimmetine geçirdiği biliniyor. Nedim Gencev, kendi kurduğu Baş Müftülükte yolsuzluk yaptığı ve zimmetine para geçirdiği iddiasıyla yaklaşık üç yıl önce gözaltına alınmıştı. Bu konudaki davaları hala sürüyor.
Bulgaristan'daki Müslümanlar, son olarak 31 Ekim 2009 tarihinde Olağanüstü Millî Müslümanlar Konferansı düzenlediler. Nedim Gencev, bu konferansa da davetli olmasına rağmen gelmedi. Bulgaristan Müslümanlarının temsilcileri olan imamlar, cemaat-i İslâmiye (encümen) üyeleri ve başkanları bir kez daha dinî temsilcilerini seçtiler. Baş Müftü olarak Mustafa Hacı'yı, Yüksek İslâm Şûrası Başkanı Şabanali Ahmed'i ve şura üyelerini seçtiler. Ayrıca bundan sonraki çalışmalarına esas teşkil edecek yeni tüzük de bu konferansta kabul edildi. Ancak mahkeme, 2009 yılındaki İslam konferansını kayıt altına almadı. Gencev ise, her zaman olduğu gibi, soluğu mahkeme kapısında aldı. Önce Sofya Şehir Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi'ne, ardından Yüksek İdare Mahkemesi'ne itiraz etti. Yüksek İdare Mahkemesi, 12 Mayıs 2010 tarihinde aldığı kararla, eski Baş Müftü Nedim Gencev'in yaptığı itirazı yerinde görerek; Baş Müftülük seçiminin kanuni olmadığı ve hali hazırda görevi başında bulunan yönetimin mahkeme kaydının sicilden silinmesine karar verdi.
Hukuki olmaktan çok, siyasi nitelikteki bu karar; Bulgaristan Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmediği ve bazı politik niyetlerin gerçekleştirilmek istendiği anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Bulgaristan'daki Müslümanların birlik ve bütünlüğünü zedeleyici birtakım sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemel olan bu karar, fiili olarak, ülkeyi Todor Jivkov'un komünist rejimine geri götürüyor. 2006 yılında Baş Müftülük hesaplarından bir milyon leva çalan, kendi dininin prensiplerini çiğneyen, Baş Müftülük gayrimenkullerini satarak onu zarara uğratan bir kimsenin Müslümanların meşru temsilcisi olduğunu iddia etmesinin ve "adil bir mahkemenin" bunu kabul etmesinin başka bir izahı olamaz. Bulgaristan'daki Müslümanların Baş Müftülük seçimlerine son tahlilde Sofya'daki bir yargıç karar verecekse, yapılan kongrenin vakit kaybından başka hiçbir anlamı yoktur.
Görünen o ki, Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığının, yıllardır uğruna mücadele verdiği "Müftü Seçme" hak ve özgürlüğünün tesis edilmesi yolunda beklentiler artarken, aynı sorun Bulgaristan'a da sıçradı. Bu gayrı hukuki durum, Balkanlarda söz sahibi olmak iddiasındaki Türkiye açısından önemli bir gelişmedir. Türkiye'nin Balkanlara açılan kapısı konumsundaki her iki ülkenin de Avrupa Birliği üyesi olması ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Ancak, bu iki AB üyesi ülkedeki kısıtlamalar karşısında, tek düşünmesi gereken Türkiye ve Türkler değildir. Türk Hariciyesi, "Baş Müftülük makamı üzerinden, Müslümanların hak ve hukuklarına zarar veren, birtakım oyunlara seyirci kalmayacağını" net bir şekilde deklare ederek komşularını düşünmeye davet etmelidir. Batı Trakya ve Bulgaristan Müslümanlarının birlik ve bütünlüğünün, sadece Müslüman ahali için değil, aynı zamanda Batı Trakya ve Bulgaristan devletinin de çıkarına olduğunun altı çizilmelidir.
Milli Gazete, 16/06/2010
Bulgaristan Müslümanları, Osmanlı Devleti'nin Balkanlardan çekilmesinden sonra bölgede bırakmak zorunda kaldığı Müslüman toplumlardan bir tanesiydi. Bulgaristan Müslümanları, yaklaşık bir buçuk milyon dolayındaki nüfusuyla, Avrupa ülkelerindeki en büyük azınlık olma özelliğine de sahip. Bulgaristan Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşuyor.
Bulgarlar, en geniş din, dil ve kültür haklarına sahip olarak, beş asır boyunca Osmanlılar tarafından idare edildiler. Buna karşılık Bulgarlar, son yüzyılda, bu toprakları Müslümanlara dar etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bulgaristan'da komünizm döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştı. Komünizmin çökmesinden sonra bu kampanya büyük ölçüde sonlanmışsa da, bu kampanyayı yeniden canlandırmak niyetinde olan birkaç kişinin uğraşları devam ediyor. Bu zulüm ve baskılar karşısında Bulgaristan Müslümanlarının, milli ve milletlerarası sahada, en büyük destek ve güvencesi ise; 19 Nisan 1909'de Türk ve Bulgar hükümetlerince İstanbul'da imzalanan bir protokol ve 29 Eylül 1913'te imzalanan İstanbul Antlaşması gibi milletlerarası hukuka dayanarak kurulan Bulgaristan Baş Müftülüğü'dür.
Bulgaristan Baş Müftülüğü
Bulgaristan Anayasası'nda belirlenen haklar gereğince kabul edilen dinler kanununa göre çalışan bağımsız bir dinî kurum olan Bulgaristan Baş Müftülüğü'ne bağlı; bin civarında imam ve on bölge vaizi, bin 156 cami, cuma namazı kılınmayan 302 mescit, 51 tekke ve türbe bulunuyor. Dinî hizmetler; Sofya'daki Baş Müftülük merkezi ve 16 Bölge Müftülüğü, bin 300'e yakın yerleşim yerinde bulunan ve Müslümanların dinî işlerinden sorumlu olan cami encümenlikleri tarafından yürütülüyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğüne bağlı olarak; Sofya'da bir Yüksek İslâm Enstitüsü ve Şumnu [Şumen], Rusçuk [Ruse] ve Mestanlı'da [Momçilgrad] üç İmam Hatip Lisesi bulunuyor. Madan kasabasında ise, bir hafızlık merkezi faaliyet gösteriyor. Kırk devlet okulunda haftada bir saat olmak üzere İslâm Dini dersi okutuluyor, yaz döneminde Müslümanların yaşadığı birçok bölgede Kur'ân kursları düzenleniyor. Bulgarca ve Türkçe kitaplara ilaveten Müslümanlar isimli aylık bir dergi yayınlıyor. Hacc organizasyonu da yapılıyor.
Bulgaristan Baş Müftülüğü, yürüttüğü faaliyetler vesilesiyle, her yıl onlarca inançsız veya Hıristiyan Bulgar'ın İslam ile şereflenmesine de vesile oluyor. Müslümanlığı benimseyen ama bunu ilan etmeye çekinen pek çok Bulgar var. Kısaca, Bulgaristan Baş Müftülüğü, bu ülkede yaşayan Müslümanların şahdamarı konumunda... Bu sebeple, 130 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan Bulgaristan Baş Müftülüğü, özellikle komünist lider Todor Jivkov dönemi başta olmak üzere, her dönemde Bulgar yöneticilerin öncelikli hedefi oldu. Bulgaristan kanunlarına göre, bu ülkede yaşayan Müslümanların, kendi aralarında belirledikleri esaslar doğrultusunda, dinî önderlerini seçme hakları var. Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1991 yılından bu yana bu haklarını kullanarak dini temsilcilerini seçiyor. Fakat Müslüman delegeler tarafından seçilen yönetimin ve alınan kararların tescil edilmesi şartı koşuluyor. Tescil işlemi, 2002 yılının sonuna kadar Başbakanlığa bağlı Diyanet Müdürlüğü tarafından yapılmaktaydı. 2002 yılı sonundan itibaren, bu yetki Sofya Şehir Mahkemesi'ne devredildi. Bir başka ifadeyle, Müslümanların dini liderlerini seçmek hakkı, devletin çeşitli kademeleri tarafından, kabul edilmiyor.
İstihbarat ajanı: Nedim İbrahim Gencev
Müslüman delegeler, Baş Müftü ve Yüksek İslâm Şûrası seçimlerinde temsilcilerini belirliyorlar. Ancak, belli odakların desteğiyle, Baş Müftülük çalışmalarını önlemek isteyenler daima seçimlere itiraz ediyorlar. Bu isimlerin başını Bulgar Komünist Parti'nin Baş Müftüsü, istihbarat ajanı bir emekli Yarbay olan Nedim İbrahim Gencev yer alıyor. Gencev, tescil işlemlerine itiraz ederek, yıllardır Baş Müftülüğün çalışmalarını hukukî olarak engelliyor. Ayrıca, hukukî boşluktan istifade ederek, her fırsatta, vakıf mallarını talan ediyor.
Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından ülkedeki Müslümanların Baş Müftülüğüne getirilen Nedim İbrahim Gencev, bu göreve getirilmeden önce Kırcaali müftülüğü görevini yürütüyordu. Ondan önce de Bulgaristan'ın gizli polis teşkilatı DS'de çalışıyordu. Bu yönünü kendisi de itiraf etti. Fakat "gizli polis teşkilatında çalıştım" demek yerine sadece "polis teşkilatında çalıştım" diyor. Ardından da ilave ediyor: "Ama asla ihanet etmedim." Ne var ki, Müslümanlara karşı en ağır zulüm ve baskı uygulamalarının yapıldığı bir dönemde Gencev'in, "soyadönüş süreci"ne aktif katılımını, "Bulgaristan'daki Türklere hiçbir baskının olmadığını ve kaçanların birtakım hesaplar peşinde olduklarını" ileri süren açıklamaları bu ihanetin en somut delilidir.
İçkiye olan düşkünlüğü gizli polis teşkilatından atılmasına sebep olan Gencev, rejime sadakatinden dolayı, Türklerin yoğun olarak bulundukları Kırcaali vilayeti müftülüğüne atanmış. Dini meselelerle ilgili olarak sorulan sorulara oldukça cahilane cevap vermemesi için din ilimleri alanında biraz tahsil görmesi için Suriye'ye gönderilmiş. Suriye'de altı aylık bir ilahiyat tahsili gördükten sonra kendisine "ilahiyat doktoru" unvanı verilmiş. Normal şartlar altında birkaç yılda alınabilen bu unvanı, hukuk tahsili görmüş ve gizli polis teşkilatında çalışmış olan İbrahim Nedim Gencev, Bulgaristan'daki komünist diktatör Jivkov yönetimi ile Suriye'deki Hafız Esed yönetimi arasındaki "kültürel işbirliği anlaşması" sayesinde altı ayda gibi kısa bir sürede elde etmiş.
Normal şartlar altında Baş Müftülerin tayinle değil, Müslüman kitleyi temsil edecek delegelerin seçimleriyle belirlenmesi gerektiğinden, komünizmin çökmesinden sonra, Müslümanlar bir kongre düzenleyerek Baş Müftüyü seçimle belirleme kararı aldılar. Müslümanlar kongre kararı alınca Nedim Gencev de: "Kongreye giderek, bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Nitekim onun imzasıyla onun taraftarlarından bazıları kongreye geldiler ve Müslümanlar yeni Baş Müftüyü seçtiler. Fakat Nedim Gencev, kongreden sonra da faaliyetlerini sürdürmeye devam etti. Müftülüğe paralel bir Hayırseverler Cemiyeti oluşturmuş. Kendisinin Baş Müftülük görevinde olduğu sırada yapılan birtakım anlaşmalar ve kontratlarla vakıf mallarımızın çoğu bu cemiyete devredilmiş olduğundan, bugün hala vakıf mallarının geliri bu cemiyete gitmektedir.
Nedim Gencev, 1996 yılında düzmece bir kongre ile kendini Baş Müftü ilan etmiş ve mahkeme de bu durumu tescil etmişti. Gencev, bu dönemde Bulgaristan Müslümanlarına ait birçok vakıf malını satarak zimmetine geçirmiş. Strasburg'taki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 26 Ekim 2000 tarihinde aldığı kararla, Nedim Gencev'in 1994 ve 1996 yıllarında düzenlediği konferanslar aleyhinde hüküm vererek; sosyalist hükümet tarafından haksız olarak Müslümanların başına getirildiği, ayrıca devletin haksızlığa karşı gerekli savunma imkânlarını tanımadığı tespit edilmişti. Bunun üzerine Bulgaristan'daki Müslümanlar, 1997 yılında yeni bir kongre düzenlenme kararı aldılar. Bu kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük ve aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi. 1997'de yapılan konferans sicilden silindi ve mahkemenin bu konferans için inceleme başlattığı kimseye bildirilmedi. 2000 yılında Baş Müftü Selim Mehmed seçilirken, mahkemenin silme girişimi davası başlattığı yine duyurulmadı. 2005 yılında başka bir konferans yapıldı. Bu kez kayıt gerçekleşti, fakat daha sonra yine sicilden silindi.
Gencev, yeniden sahnede
Aradan geçen on yılı aşkın süre zarfında yapılan üç Baş Müftülük seçimlerine katılmayan Gencev, Nisan 2008'de yapılan kongre sonrasında yeniden harekete geçerek, Baş Müftülük yönetiminin yasal olmadığını ileri sürdü. 2008'deki konferans da mahkeme sicilinden silindi. Gencev, 2008 yılında mahkeme yoluyla bir hafta Baş Müftülük yetkisini aldı. Bu süre zarfında Sofya merkezde Bulgaristan Müslümanlarına ait 27 dönümlük bir arsayı bir Yunan şirketine sattı. Bu satış karşılığında 150 bin Euro'yu zimmetine geçirdiği biliniyor. Nedim Gencev, kendi kurduğu Baş Müftülükte yolsuzluk yaptığı ve zimmetine para geçirdiği iddiasıyla yaklaşık üç yıl önce gözaltına alınmıştı. Bu konudaki davaları hala sürüyor.
Bulgaristan'daki Müslümanlar, son olarak 31 Ekim 2009 tarihinde Olağanüstü Millî Müslümanlar Konferansı düzenlediler. Nedim Gencev, bu konferansa da davetli olmasına rağmen gelmedi. Bulgaristan Müslümanlarının temsilcileri olan imamlar, cemaat-i İslâmiye (encümen) üyeleri ve başkanları bir kez daha dinî temsilcilerini seçtiler. Baş Müftü olarak Mustafa Hacı'yı, Yüksek İslâm Şûrası Başkanı Şabanali Ahmed'i ve şura üyelerini seçtiler. Ayrıca bundan sonraki çalışmalarına esas teşkil edecek yeni tüzük de bu konferansta kabul edildi. Ancak mahkeme, 2009 yılındaki İslam konferansını kayıt altına almadı. Gencev ise, her zaman olduğu gibi, soluğu mahkeme kapısında aldı. Önce Sofya Şehir Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi'ne, ardından Yüksek İdare Mahkemesi'ne itiraz etti. Yüksek İdare Mahkemesi, 12 Mayıs 2010 tarihinde aldığı kararla, eski Baş Müftü Nedim Gencev'in yaptığı itirazı yerinde görerek; Baş Müftülük seçiminin kanuni olmadığı ve hali hazırda görevi başında bulunan yönetimin mahkeme kaydının sicilden silinmesine karar verdi.
Hukuki olmaktan çok, siyasi nitelikteki bu karar; Bulgaristan Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmediği ve bazı politik niyetlerin gerçekleştirilmek istendiği anlamına gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Bulgaristan'daki Müslümanların birlik ve bütünlüğünü zedeleyici birtakım sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemel olan bu karar, fiili olarak, ülkeyi Todor Jivkov'un komünist rejimine geri götürüyor. 2006 yılında Baş Müftülük hesaplarından bir milyon leva çalan, kendi dininin prensiplerini çiğneyen, Baş Müftülük gayrimenkullerini satarak onu zarara uğratan bir kimsenin Müslümanların meşru temsilcisi olduğunu iddia etmesinin ve "adil bir mahkemenin" bunu kabul etmesinin başka bir izahı olamaz. Bulgaristan'daki Müslümanların Baş Müftülük seçimlerine son tahlilde Sofya'daki bir yargıç karar verecekse, yapılan kongrenin vakit kaybından başka hiçbir anlamı yoktur.
Görünen o ki, Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığının, yıllardır uğruna mücadele verdiği "Müftü Seçme" hak ve özgürlüğünün tesis edilmesi yolunda beklentiler artarken, aynı sorun Bulgaristan'a da sıçradı. Bu gayrı hukuki durum, Balkanlarda söz sahibi olmak iddiasındaki Türkiye açısından önemli bir gelişmedir. Türkiye'nin Balkanlara açılan kapısı konumsundaki her iki ülkenin de Avrupa Birliği üyesi olması ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir husus. Ancak, bu iki AB üyesi ülkedeki kısıtlamalar karşısında, tek düşünmesi gereken Türkiye ve Türkler değildir. Türk Hariciyesi, "Baş Müftülük makamı üzerinden, Müslümanların hak ve hukuklarına zarar veren, birtakım oyunlara seyirci kalmayacağını" net bir şekilde deklare ederek komşularını düşünmeye davet etmelidir. Batı Trakya ve Bulgaristan Müslümanlarının birlik ve bütünlüğünün, sadece Müslüman ahali için değil, aynı zamanda Batı Trakya ve Bulgaristan devletinin de çıkarına olduğunun altı çizilmelidir.
Milli Gazete, 16/06/2010
3 Haziran 2010 Perşembe
MÜSLÜMAN DİN ADAMLARI SOFYA’DA PROTESTO YÜRÜYÜŞÜ YAPTI
Bulgaristan'da geçen yıl yapılan Müslümanlar konferansının resmi kaydının önce Sofya Şehir mahkemesi, ardından da Yüksek İdare Mahkemesi (VAS) tarafından iptal edilmesi, Müslüman din adamları tarafından protesto edildi.
Ülkede 1989 yılında sona eren komünizm dönemimde siyasi atama ile başmüftü görevine getirilen emekli yarbay Nedim Gencev'in girişimlerine karşı çıkan Başmüftü Mustafa Aliş Hacı, bine yakın imam ve müezzin ile birlikte bugün bir basın toplantısı düzenledi.
Mahkeme kararlarının taraflı ve siyasi olduğunu öne süren Başmüftü Hacı, "Bulgaristan Müslümanları için de demokrasi istiyoruz" dedi. Hacı, devletin doğrudan Müslüman cemaatinin işlerine karıştığını belirterek , "Burada toplanan ve ülkedeki 1,5 milyon Müslümanı temsil eden bu insanlar adil olmayan bu kararın bozulmasını istiyor" diye konuştu.
Başmüftülük tarafından Gencev'in girişimlerine karşı hazırlanan bildirinin dört gün gibi kısa bir sürede 150 bin Müslüman tarafından imzalandığını vurgulayan Hacı, "Memleketimiz Bulgaristan'ın bizleri dışlamasını, Müslümanların baskı gördüğü karanlık dönemleri yeniden yaşamak istemiyoruz. İstediğimiz sadece demokrasi ve adalettir" dedi.
Başmüftü yardımcısı Vedat Ahmet de komünizm dönemi başmüftüsü Nedim Genev'in o dönemde devletin "ateizm" politikasını Müslüman halka uygulamaya çalışan bir kişi olduğunu ileri sürerek, böyle bir kişinin yeniden başmüftü yapılmak istenmesinin Müslüman cemaate hakaret olduğunu söyledi.
Basın toplantısına katılan diğer bölge müftüleri de VAS kararının Bulgaristan'daki Müslüman cemaatinin 14 yıllık demokratik gelişim çabalarını bir kalemle silmeye çalıştığını, ancak Başmüftülük binasına zorla girmeye çalışan Gencev'in taraftarlarına taviz verilmeyeceğini bildirdi.
Basın toplantısından ardından Banyabaşı camisinde öğle namazı kılan Müslüman din adamları, namaz sonrası kent merkezinde protesto yürüyüşü düzenledi.
Ellerinde Gencev karşıtı poster ve pankartlar taşıyan din adamları, "Adalet" ve "Özgürlük" sloganları attı.
Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı binaları önünde bildiri okuyan müftülük yetkilileri daha sonra Parlamento binası önüne geçerek, burada da topluca dua etti.
Başmüftü Mustafa Aliş Hacı parlamento binası önünde din adamlarına hitaben yaptığı konuşmada , "Biz kültürlü ve barışçı bir cemaat olarak provokasyonlara izin vermeden protestolarımızı sonuna dek sürdüreceğiz" dedi.
Polisin geniş güvenlik önlemleri altında yapılan ve binin üzerinde kişinin katıldığı protesto gösterisi olaysız sona erdi.
Bulgaristan'da geçen yıl yapılan Müslümanlar konferansının resmi kaydının iptal edilmesi üzerine yasal olarak resmi başmüftü komünizm dönemi başmüftüsü Nedim Gencev görülüyor. Konferansın kaydının iptal edilmesiyle ilgili davayı da Nedim Gencev açmıştı.
Kaynak: AA, KIRCAALIHABER
Ülkede 1989 yılında sona eren komünizm dönemimde siyasi atama ile başmüftü görevine getirilen emekli yarbay Nedim Gencev'in girişimlerine karşı çıkan Başmüftü Mustafa Aliş Hacı, bine yakın imam ve müezzin ile birlikte bugün bir basın toplantısı düzenledi.
Mahkeme kararlarının taraflı ve siyasi olduğunu öne süren Başmüftü Hacı, "Bulgaristan Müslümanları için de demokrasi istiyoruz" dedi. Hacı, devletin doğrudan Müslüman cemaatinin işlerine karıştığını belirterek , "Burada toplanan ve ülkedeki 1,5 milyon Müslümanı temsil eden bu insanlar adil olmayan bu kararın bozulmasını istiyor" diye konuştu.
Başmüftülük tarafından Gencev'in girişimlerine karşı hazırlanan bildirinin dört gün gibi kısa bir sürede 150 bin Müslüman tarafından imzalandığını vurgulayan Hacı, "Memleketimiz Bulgaristan'ın bizleri dışlamasını, Müslümanların baskı gördüğü karanlık dönemleri yeniden yaşamak istemiyoruz. İstediğimiz sadece demokrasi ve adalettir" dedi.
Başmüftü yardımcısı Vedat Ahmet de komünizm dönemi başmüftüsü Nedim Genev'in o dönemde devletin "ateizm" politikasını Müslüman halka uygulamaya çalışan bir kişi olduğunu ileri sürerek, böyle bir kişinin yeniden başmüftü yapılmak istenmesinin Müslüman cemaate hakaret olduğunu söyledi.
Basın toplantısına katılan diğer bölge müftüleri de VAS kararının Bulgaristan'daki Müslüman cemaatinin 14 yıllık demokratik gelişim çabalarını bir kalemle silmeye çalıştığını, ancak Başmüftülük binasına zorla girmeye çalışan Gencev'in taraftarlarına taviz verilmeyeceğini bildirdi.
Basın toplantısından ardından Banyabaşı camisinde öğle namazı kılan Müslüman din adamları, namaz sonrası kent merkezinde protesto yürüyüşü düzenledi.
Ellerinde Gencev karşıtı poster ve pankartlar taşıyan din adamları, "Adalet" ve "Özgürlük" sloganları attı.
Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanlığı binaları önünde bildiri okuyan müftülük yetkilileri daha sonra Parlamento binası önüne geçerek, burada da topluca dua etti.
Başmüftü Mustafa Aliş Hacı parlamento binası önünde din adamlarına hitaben yaptığı konuşmada , "Biz kültürlü ve barışçı bir cemaat olarak provokasyonlara izin vermeden protestolarımızı sonuna dek sürdüreceğiz" dedi.
Polisin geniş güvenlik önlemleri altında yapılan ve binin üzerinde kişinin katıldığı protesto gösterisi olaysız sona erdi.
Bulgaristan'da geçen yıl yapılan Müslümanlar konferansının resmi kaydının iptal edilmesi üzerine yasal olarak resmi başmüftü komünizm dönemi başmüftüsü Nedim Gencev görülüyor. Konferansın kaydının iptal edilmesiyle ilgili davayı da Nedim Gencev açmıştı.
Kaynak: AA, KIRCAALIHABER
2 Haziran 2010 Çarşamba
GENCEV'İN GÖNDERDİĞİ NOTER BAŞMÜFTÜLÜK BİNASINA SOKULMADI
Bulgaristan'daki komünist diktatör Jivkov yönetiminde başmüftü olan Gencev yeniden müftü tayin edildi, Müslümanlar tepkili.
Bulgaristan'da mahkeme kararı ile yetkisine son verilen eski başmüftülük ile Nedim Gencev'in başını çektiği yeni baş müftülük arasındaki kavga büyüyor.
Mustafa Aliş Haci'nin, 12 Mayısta Baş Müftülük yetkisinin Yüksek Temyiz Mahkemesi (YTM) tarafından iptal edilmesi üzerine Hacı ve kendisini destekleyen bölge müftüleri bir bildiri yayınlayarak ilgili mahkeme kararının “adaletsiz" olarak nitelendirdiler.
"YTM kakarı ile devletin kabul edilemez bir şekilde dini işlere karışarak, komünist diktatör Todor Jivkov'un seçtiği Nedim Gencev'i müftülüğün başına getirdiğini" belirten Haci'nin yakınları devletten Haci'yi seçen 1,5 milyon Müslümanın hakları ile oyun oynamamasını talep ettiler.
Bildiride Gencev ve ortaklarının Bulgaristan Müslümanlarına ait milyonlarca leva para gasp ettiği ve 20 yıldır Müslümanların işlerini sabote ettiği kaydedildi.
Ülkede Gencev'in meydana getirdiği kriz, Müslüman toplumu gererken, bir grup imam, vaiz ve müftü Nedim Gencev’i temsil eden noterlere Sofya'da bulunan baş müftülük binasına girmesine izin vermediler.
Yaklaşık 150 kişiden oluşan protestocu grup Jivkov döneminde devlet istihbaratı ajanı olarak açlışan Gencev’e İslam ve Müslümanlarla alay etmelerine izin vermeyeceklerini ve Temyiz mahkemesinin ve Yüksek Temyiz Mahkemesinin adaletsiz kararını kabul etmediklerini belirttiler.
Kaynak: www.dunyabulteni.net
25 Mayıs 2010 Salı
BULGARİSTAN MÜSLÜMANLARI KOMUNİST MÜFTÜ GENCEVE KARŞI AYAĞA KALKTI
BULGARİSTAN YÜKSEK TEMYİZ MAHKEMESİNİN MÜSLÜMANLARIN İTTİFAKIYLA DEFALARCA BAŞMÜFTÜ OLARAK SEÇİLEN DR. MUSTAFA HACI'NIN KAYDINI SİLİP KOMUNİST DÖNEMİN MÜFTÜSÜ, BULGAR KOMUNİST İDARENİN KADROLU AJANI, BULGARİSTAN MÜSLÜMAN CEMAATİİNİN VAKIFLARINI SATAN, DİNİ BİLGİSİ OLMAYAN NEDİM GENCEV'İ BU MAKAMA GETİRMESİNE ÜLKENİN HER YERİNDEN TEPKİLER YAĞIYOR. AŞAĞIDAKİ RESİMDE BULGARİSTAN TÜRKLERİNE VE MÜSLÜMANLARINA ASİMİLASYON KAMPANYASI UYGULAYAN BULGARİSTAN HALK CUMHURİYETİ BAŞKANI TODOR JİVKOV İLE ARKADAŞI NEDÜ GENCEV (NEDİM GENCEV) GÖRÜLMEKTEDİR.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN http://www.facebook.com/#!/group.php?gid=103454669700572
AYRINTILI BİLGİ İÇİN http://www.facebook.com/#!/group.php?gid=103454669700572
16 Mayıs 2010 Pazar
14 Mayıs 2010 Cuma
BULGARİSTAN TÜRKLERİ İLE İLGİLİ YENİ BİR KİTAP
9 Mayıs 2010 Pazar
Софиянецът Бали Ефенди и неговата гробница
Софиянецът Бали Ефенди и неговата гробница
Любомир Миков
Първите сведения за Бали Ефенди дължим на Евлия Челеби, според когото той е бил шейх, велик светец от сектата на байрамитите и велик учител от юрушките племена. Евлия Челеби пояснява, че той е имал 70 хиляди последователи, а “неговото учение от София се разпространило като слънчева светлина”. Евлия Челеби посочва и годината на смъртта на Бали Ефенди – 958 г. по Хиджра (1551), която била включена в надпис над главната врата на тюрбето му. Според Евлия Челеби той е наричан “софиянеца Бали Ефенди” и е имал ученици (духовни последователи) в Самоков (шейх Шакир Ефенди), в Дойран (шейх Мехмед Дойрани) и в Струмица (имам Азис Ефенди). Освен това Евлия Челеби изтъква, че едно от седемте теккета в крепостта Щип е било на Бали Ефенди, както и че един от управителите на същата крепост е бил неговият син – Мустафа Ефенди, който е имал и дворец в София (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 705; Евлия Челеби 1972: 22, 24, 32, 130, 277).
От житието на Бали Ефенди, което е от XIX в., научаваме, че той е роден в Струмица и когато пораснал, се заселил в София, където получил образование. В самото начало на житието се изтъква, че Бали Ефенди е бил един от халифите (последователите, учениците) на халветийския шейх Касъм Челеби и е имал познания за езотеричното и екзотеричното. Споменава се също, че Бали Ефенди получил видение, според което бил помолен от известния философ и мистик Ибн ал-Араби (1165-1240) да направи коментар на съчинението му “Fusus al-Hikam”. В житието се споменава, че Бали Ефенди е участвал в походите на султан Сюлейман Гази. Тук се изтъква, че Бали Ефенди е починал през 960 г. по Хиджра през месец сафер в деня джумаа в село Салахие, т. е. на 10 февруари – ден петък, през 1553 г. в селото, което след смъртта му е приело неговото име . След Освобождението на България от османско владичество (1878 г.) селото е наречено Медено село, а през 1881 г. в чест на княз Александър Батенберг то е преименувано на Княжево – днес квартал на София.
Кореспонденцията на Бали Ефенди е третият важен източник, който хвърля светлина предимно върху неговите възгледи. Става дума за писмата му до султан Сюлейман I и до Великия везир Рустем паша (Clayer 1994: 75–78). В две писма до султана той иска съдействие за узаконяване на вакфирането на пари, като в едно от тях Бали Ефенди обвинява противниците на това му предложение в еретизъм и ги нарича къзълбаши. Общ сюжет имат и две писма на Бали Ефенди до Великия везир. В тях той апелира за незабавна и безкомпромисна борба срещу еретиците (къзълбашите) в шериата, които не са възприели и не разпространяват идеологията на управляващите в Империята, т. е. на сунизма.
Друг много интересен източник за живота и дейността на Бали Ефенди са фолклорните предания и легенди, в които той е основен персонаж. Най-много сведения с легендарен характер за него съдържа също пътеписът на Евлия Челеби. В описанието на местностите “Балиефендиева баня”, “Балиефендиево бранище”, “Балиефендиева скала”, “Султан Сюлейманова пейка” (намиращи се днес в землището на Княжево) Евлия Челеби очевидно се е опирал върху популярни разкази за Бали Ефенди, известни сред местното или сред софийското население (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 702–703). Езическият характер на посочените от Евлия Челеби фолклорни материали представят по необичаен начин един правоверен мюсюлманин, какъвто е бил и Бали Ефенди. Легендарен характер има и описанието на събитията, свързани със споменатата от Евлия Челеби и несъстоялата се в действителност среща между Бали Ефенди и султан Сюлейман I (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 703). Много интересно е и преданието за Бали Ефенди и селището “Бали ефендия”, където се намира гробът му, записано в Софийско в края на ХIХ в. от Д. Стойнов и публикувано през 1891 г. в Сборника за народни умотворения и народопис (т. VI, 137–138). Това предание е препечатвано многократно в популярни книги за историята на София и околностите й. Макар и значително трансформирано, то се среща и днес сред княжевци и софиянци.
На живота и дейността на Бали Ефенди са посветени няколко изследвания. В една статия на О. Кескиоглу Бали Ефенди е наречен Бали баба и се посочва за автор на 7–8 съчинения, най-важното между които е коментарът му върху съчинението “Fusus al-Hikam” на Ибн ал- Араби. Според автора Бали баба е бил дълбоко в сърцето си мистик (tasavvuf), основал е завийе и е засадил със собствените си ръце голяма гора, която съществува и днес. Статията съдържа някои данни, които не съответстват на данните в житието на Бали Ефенди. Например неточно е преизчислена годината на смъртта му. За О. Кескиоглу тя е 1552 г. (Keskioğlu 1971: 90–91).
В изследването на Н. Клейер “Мистици, държава и общество. Халветите в балканска среда от края на ХV в. до наши дни” на Бали Ефенди са посветени около 12 страници, в които животът и дейността му са разгледани за първи път обстойно и цялостно въз основа на почти всички известни източници. Най-важната констатация на авторката е, че той принадлежи към източнорумелийското разклонение на халветиите и се е посветил на халветийския орден в края на 20-те години на ХVI в. в Истанбул. Този извод се прави въз основа на факта, че Бали Ефенди е бил ученик (халифе) на халветийския шейх Касъм Челеби, който е управлявал завийето на Атик Али паша в Истанбул и умрял в края на управлението на Селим I (1512–1520) (Clayer 1994: 70–86). Определената от Н. Клейер принадлежност на Бали Ефенди към халветийския орден е много съществена корекция на заявената му от Евлия Челеби принадлежност към сектата на байрамитите. Освен това анализирайки писмата му, Н. Клейер заключава, че през първата половина на XVI в. Бали Ефенди е бил вероятно първият източнорумелийски шейх, който съвместно с цивилните и военните власти е водел борба срещу всички, които са били възприемани за еретици (Clayer 1994: 81).
На Бали Ефенди са посветени и две великолепни статии на М. Калицин и Кр. Мутафова, в които авторките представят и коментират някои слабо известни, както и нови факти (Kalicin, Moutafova 1995; Калицин, Мутафова 1998). В една от тези статии авторките предоставят и превод на житието на Бали Ефенди – един много важен, макар и късен документ (Калицин, Мутафова 1998: 235–237).
Аз също имам статия за живота, дейността и почитането на Бали Ефенди, написана в съавторство с Т. Кметова. Новото в нея е комплексният подход към сведенията за Бали Ефенди, както и етнологичният материал, документиран лично от нас през периода 1991–1995 г. (Миков, Кметова 1996; кратка версия на английски: Mikov, Kmetova 1998).
Първото и най-подробно сведение за гробницата на Бали Ефенди дава Евлия Челеби. От това сведение може да се направят следните по-важни изводи. Първо, че Бали Ефенди е бил собственик на Княжевското бранище, където е и погребан. Второ, че върху гроба на Бали Ефенди е имало масивна четиристенна гробница с повече от една врата и с високо кубе, която е била издигната заедно с дервишко текке от султан Селим II. Трето, че Бали Ефенди умира през 958 г. по Хиджра (1551 г.). Четвърто, че когато Евлия Челеби е посетил тази гробница през 1063 г. по Хиджра (1653 г.), синът на Бали Ефенди – Мустафа ага, бил още жив (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 705). Това твърдение е силно преувеличено, защото от смъртта на бащата през 1551 г. до посещението на Евлия Челеби в София през 1653 г. са изминали 102 години.
В житието на Бали Ефенди няма данни за гробница. Тук се споменава само за лечебната функция на гроба му. Във връзка с това е посочено следното: “Докарват немощни и болни, които допират лице до свещения гроб и се молят за здраве” (л. 259 а).
От публикацията на О. Кескиоглу се подразбира, че върху гроба на Бали Ефенди е имало тюрбе, което “една нощ поповете разрушили…, но гробът му отново се появил”. Според същия автор сегашната сграда на тюрбето е построена със съдействието на Али Ферух бей , което вероятно е станало в края на XIX и началото на XX в. От О. Кескиоглу разбираме още, че през 1943 г. тюрбето е ремонтирано от намиращия се тогава там син на Абдулхамид – Абдулкадир (умрял в София през 1944 г.), който направил красива входна врата (Keskioğlu 1971: 91, инд. 21).
В споменатото по-горе предание за Бали Ефенди, записано и публикувано от Д. Стойнов, също има данни за гробница. Според това предание турците направили гробница на мястото, където Бали Ефенди се е посветил, а след това сложили в нея козарска тояга, чанта и ямурлук. Всяка вечер те внасяли в гробницата и обувки, които намирали сутринта на другия ден скъсани от многото ходене на светеца по планината Витоша, където изкарвал козите си на паша.
До Освобождението гробницата на Бали Ефенди е била в непосредствена близост до джамия и завийе. За тях в житието му е отбелязано, че “кадията Абдуррахман, син на Абдулазиз и потомък на Мевляна Али Кушчу, построи джамия и завийе и оживи тези места” (л. 258 б). Съвсем друга е информацията по този въпрос, която дава О. Кескиоглу. Според него на мястото на сегашната църква е имало джамия, построена от кадията Юсуф Салахаддин от рода Ташкьопрюлю, а местността наоколо е наречета Салахие (Keskioğlu 1971: 90). За наличие на джамия в Княжево споменават К. Иречек и А. Монеджикова (Иречек 1930: 112; Монеджикова 1946: 382–383). В едно изследване на М. Ипширли се изтъква, че името на вакъфа в днешното Княжево е Бали Ефенди и че този вакъф включва джамия и други имоти, между които и дергях (обител, текке) със завийе. Джамията и завийето са се намирали пред теккето на Бали Ефенди, били са разрушени от българите, като на мястото на джамията е построена църква (İpşirli 1989: 702) . Засега обаче не ми е известно кога точно и по каква причина джамията и завийето са били разрушени.
След Освобождението на мястото на джамията се построява църквата “Св. Пророк Илия”. На Илинден през 1888 г. е положен основният й камък, а на Илинден през 1893 г. тя е осветена. Важно е да се подчертае, че тази църква е построена на вакъфски имот. В границите на този имот се намира и един оброчен каменен кръст, посветен на св. Георги.
Запазената до наши дни гробница е четиристенна. Тя има слабо изразена правоъгълна форма с размери 7.60 х 6.20 м, врата на северозападната стена, по един прозорец на североизточната и югозападната стена и четирискатен керемиден покрив. Стените са зидани с камъни и хоросан и са високи от нивото на терена около 3.15 м. Сградата е измазана двустранно и до последния й ремонт беше боядисана с жълта боя.
Гробът на Бали Ефенди се намира в средата на сградата и е разположен от североизток на югозапад, където е поставен и надгробният знак за главата. Всъщност този знак се намира точно зад югозападния прозорец, при който всички поклонници години наред засвидетелстват посещението си, тъй като самата гробница не беше отваряна също много години.
През 1992 и 1994 г. тюрбето на Бали Ефенди претърпя два големи пожара със значителни щети. Непосредствено след втория пожар реставраторите намират в тюрбето един бастун, инкрустиран със сребърен филигран, няколко медни свещника, пренесени вероятно от църквата и четири текста с арабска графика, поставени в рамки със стъкла. Намерени са и два мраморни камъка. Единият е украсен на лицевата страна с две изображения – на кипарис и на кръг с вписан шестоъгълник. Другият камък има трапецовидно сечение и представлява отломък от надгробен паметник. Върху по-широката му плоскост има надпис на османотурски, съдържанието на който ми дава основание да смятам, че отломъкът е от надгробния паметник на Бали Ефенди.
В този текст, който познавам от преводи на проф. М. Калицин и г-жа З. Иванова (Миков, Кметова 1996: 40, вж. и илюстрацията на с. 44), се разчитат пет ключови думи: “ihvan”, “Bali”, “kutb-i zaman”, “dergah” и “halife”. Със сигурност от него става ясно, че Бали Ефенди е наречен “полюс на времето” (kutb-i zaman), както и че е имал обител (dergah). Думата ‘халифе’ вероятно има връзка със сведението, че Бали Ефенди е бил халифе на халветийския шейх Касъм Челеби. В препис на съчинението на Ташкюпрюзаде “Ал-шакаик ал-нуаманийа” Бали Ефенди е наречен “Бали халифе Софийски” .
Не е изключено този надгробен паметник да е изработен късно, но свързването му с друго лице, както смята К. Венедикова, според мен не се доказва убедително .
Почитането на Бали Ефенди и на неговото тюрбе се е наложило като народна традиция, която продължава и днес. Доказателство за това са житието на светеца, историческата литература за София и нашите лични теренни наблюдения.
В житието на Бали Ефенди се казва: “Пристигат от близки и далечни области дарове, докарват немощни и болни, които допират лице до свещения гроб и се молят за здраве. Повечето от тях, като постигат желанието си, се връщат ощастливени” (л. 259 б). От този цитат става ясно, че гробът на Бали Ефенди е бил прочут в миналото с лечебната си сила, заради което тюрбето му е щедро дарявано. Става ясно също, че вярата в способността на Бали Ефенди да помага е била толкова силна, че посетилите тюрбето постигали желанието си мигновено, т. е. оздравявали.
В историческата литература за София на Бали Ефенди и тюрбето му се отделя специално внимание с оглед на оказваната им почит от християни и мюсюлмани. Тъй като повечето от авторите на тази книжнина не са ползвали данни от историческите извори, с пълно основание може да се каже, че и те, подобно на Евлия Челеби, по-скоро се опират на сведения с легендарен характер, известни сред местното княжевско население.
Нашите теренни наблюдения и събраният фолклорен материал дават основания да обобщим, че тюрбето на Бали Ефенди в Княжево се посещава и в делничен, и в празничен ден от българи, турци и цигани, от християни и мюсюлмани. Най-масово то се посещава на 2 август – Илинден. На този ден освен в църквата се ходи на поклонение и при гроба на “Али баба”. С това име са известни сред по-голямата част от местното княжевско население местността, тюрбето и самият светец. Само под това име те са известни и на циганското население у нас.
Не са малко и тези, които посещават тюрбето и запалват свещ в памет на погребания там човек, като отчитат, че това не е храм, а гроб. Повечето обаче идват от суеверен страх, с мисълта, че като се поклонят на светеца, ще предотвратят някое бъдещо нещастие. Иначе казано, посетителите на тюрбето възприемат Али баба като светец, чудотворец, лечител, избавител, гадател и именно понеже е “чужд”, силата му е по-голяма.
Още по-изразени са тези представи за функциите на Али баба сред циганското население, за което тюрбето е място с най-висок сакрален статус в цяла София. За софийските цигани 2 август е най-големият празник през годината. Тогава се прави целодневен събор, като се следва установена традиция. На този ден пристигат цигани и от други краища на страната и за някои родове това е мястото на годишната им среща.
Особено важна е втората, социорегулативната функция на посещението при гроба на Али баба, когато се дава обет, обещание – “клетва”. Това обикновено се прави насаме и по всяко време, като произнесеното не трябва да се чуе от друг човек. Даващият обещанието се заклева да не прави определени неща: да не краде, да не пие, да не бие жена си, да не изневерява и пр. Клетва се дава с различен срок на действие. Спазва се строго, тъй като е силно убеждението, че тя винаги “стига”, защото Али баба наказва. Вярва се, че е по-истинска, ако се каже на турски, защото Али баба се смята за турчин.
В заключение предлагам следните три извода:
Първо, наблюдава се трансформация на историческата личност Бали Ефенди във фолклорен персонаж, наричан Али (Бали) баба. От краен последовател на сунизма и борец срещу еретиците той е превърнат от фолклорната традиция в защитник и покровител на всички хора, без оглед на тяхната етническа и верска принадлежност.
Второ, тюрбето на Бали Ефенди е пример за сакрално място, при което вярата в чудотворната и в лечебната сила на светеца обединява представители на различни етноси, изповядващи различни религии, без оглед на верската и етническата принадлежност на самия светец.
Трето, тюрбето на Бали Ефенди, църквата “Св. Пророк Илия” и оброчният каменен кръст “Св. Георги” образуват сакрален комплекс, в който ислям и православно християнство съжителстват на базата на взаимно зачитане и уважение.
Литература
Евлия Челеби 1972: Пътепис. Превод от османотурски, съставителство и редакция на Страшимир Димитров. С.
Иречек, К. 1930: Български дневник 1879-1884. Т. 1. Пловдив – София.
Калицин, М., Кр. Мутафова 1998: Исторически реалии за халветийския шейх Бали Ефенди Софийски в новооткрито житие от XIX в. – В: Съдбата на мюсюлманските общности на Балканите. Т. 2. Мюсюлманската култура по българските земи. Изследвания. Съст. Р. Градева и Св. Иванова, С., 212–243.
Миков, Л., Т. Кметова 1996: Софиянецът Бали Ефенди – мюсюлмански светец от XVI в. – Българска етнология, № 2, 31–50.
Монеджикова, А. 1946: София през вековете. С.
Пътуване на Евлия Челеби 1909: Пътуване на Евлия Челеби из българските земи през средата на XVII в. Преведе от турски Г. Д. Гаджанов. – Периодическо списание, т. 70, год. 21, свезка 9–10, 639–724.
Clayer, N. 1994: Mystiques, État et société (Les Halvétis dans l`aire balkanique de la fin du XV siècle à nos jours). Leiden – New York – Köln.
İpşirli, M. 1989: Bulgaristan’daki türk vakıflarının durumu. – Belleten, vol. 53, 679–707.
Kalicin, M., Kr. Moutafova. 1995: Historical accounts about the Halveti Şeyh Bali Efendi of Sofia in a newly discovered vita dating from the 19th century. – Etudes balkaniques, № 3–4, 117–131.
Keskioğlu, O. 1971: Bulgaristan’da türk vakıfları ve Bali Efendi’nin vakıf paralar hakkında bir mektubu (Bali Baba ve Vakıf Paralar hakkındaki görüşü.). – Vakıflar dergisi, t. IX, 81–94.
Mikov, L., T. Kmetova 1998: Bali Efendi of Sofia – a 16th century Muslim Saint. – Ethnologia Bulgarica, vol. 1, 78–92.
Любомир Миков
Първите сведения за Бали Ефенди дължим на Евлия Челеби, според когото той е бил шейх, велик светец от сектата на байрамитите и велик учител от юрушките племена. Евлия Челеби пояснява, че той е имал 70 хиляди последователи, а “неговото учение от София се разпространило като слънчева светлина”. Евлия Челеби посочва и годината на смъртта на Бали Ефенди – 958 г. по Хиджра (1551), която била включена в надпис над главната врата на тюрбето му. Според Евлия Челеби той е наричан “софиянеца Бали Ефенди” и е имал ученици (духовни последователи) в Самоков (шейх Шакир Ефенди), в Дойран (шейх Мехмед Дойрани) и в Струмица (имам Азис Ефенди). Освен това Евлия Челеби изтъква, че едно от седемте теккета в крепостта Щип е било на Бали Ефенди, както и че един от управителите на същата крепост е бил неговият син – Мустафа Ефенди, който е имал и дворец в София (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 705; Евлия Челеби 1972: 22, 24, 32, 130, 277).
От житието на Бали Ефенди, което е от XIX в., научаваме, че той е роден в Струмица и когато пораснал, се заселил в София, където получил образование. В самото начало на житието се изтъква, че Бали Ефенди е бил един от халифите (последователите, учениците) на халветийския шейх Касъм Челеби и е имал познания за езотеричното и екзотеричното. Споменава се също, че Бали Ефенди получил видение, според което бил помолен от известния философ и мистик Ибн ал-Араби (1165-1240) да направи коментар на съчинението му “Fusus al-Hikam”. В житието се споменава, че Бали Ефенди е участвал в походите на султан Сюлейман Гази. Тук се изтъква, че Бали Ефенди е починал през 960 г. по Хиджра през месец сафер в деня джумаа в село Салахие, т. е. на 10 февруари – ден петък, през 1553 г. в селото, което след смъртта му е приело неговото име . След Освобождението на България от османско владичество (1878 г.) селото е наречено Медено село, а през 1881 г. в чест на княз Александър Батенберг то е преименувано на Княжево – днес квартал на София.
Кореспонденцията на Бали Ефенди е третият важен източник, който хвърля светлина предимно върху неговите възгледи. Става дума за писмата му до султан Сюлейман I и до Великия везир Рустем паша (Clayer 1994: 75–78). В две писма до султана той иска съдействие за узаконяване на вакфирането на пари, като в едно от тях Бали Ефенди обвинява противниците на това му предложение в еретизъм и ги нарича къзълбаши. Общ сюжет имат и две писма на Бали Ефенди до Великия везир. В тях той апелира за незабавна и безкомпромисна борба срещу еретиците (къзълбашите) в шериата, които не са възприели и не разпространяват идеологията на управляващите в Империята, т. е. на сунизма.
Друг много интересен източник за живота и дейността на Бали Ефенди са фолклорните предания и легенди, в които той е основен персонаж. Най-много сведения с легендарен характер за него съдържа също пътеписът на Евлия Челеби. В описанието на местностите “Балиефендиева баня”, “Балиефендиево бранище”, “Балиефендиева скала”, “Султан Сюлейманова пейка” (намиращи се днес в землището на Княжево) Евлия Челеби очевидно се е опирал върху популярни разкази за Бали Ефенди, известни сред местното или сред софийското население (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 702–703). Езическият характер на посочените от Евлия Челеби фолклорни материали представят по необичаен начин един правоверен мюсюлманин, какъвто е бил и Бали Ефенди. Легендарен характер има и описанието на събитията, свързани със споменатата от Евлия Челеби и несъстоялата се в действителност среща между Бали Ефенди и султан Сюлейман I (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 703). Много интересно е и преданието за Бали Ефенди и селището “Бали ефендия”, където се намира гробът му, записано в Софийско в края на ХIХ в. от Д. Стойнов и публикувано през 1891 г. в Сборника за народни умотворения и народопис (т. VI, 137–138). Това предание е препечатвано многократно в популярни книги за историята на София и околностите й. Макар и значително трансформирано, то се среща и днес сред княжевци и софиянци.
На живота и дейността на Бали Ефенди са посветени няколко изследвания. В една статия на О. Кескиоглу Бали Ефенди е наречен Бали баба и се посочва за автор на 7–8 съчинения, най-важното между които е коментарът му върху съчинението “Fusus al-Hikam” на Ибн ал- Араби. Според автора Бали баба е бил дълбоко в сърцето си мистик (tasavvuf), основал е завийе и е засадил със собствените си ръце голяма гора, която съществува и днес. Статията съдържа някои данни, които не съответстват на данните в житието на Бали Ефенди. Например неточно е преизчислена годината на смъртта му. За О. Кескиоглу тя е 1552 г. (Keskioğlu 1971: 90–91).
В изследването на Н. Клейер “Мистици, държава и общество. Халветите в балканска среда от края на ХV в. до наши дни” на Бали Ефенди са посветени около 12 страници, в които животът и дейността му са разгледани за първи път обстойно и цялостно въз основа на почти всички известни източници. Най-важната констатация на авторката е, че той принадлежи към източнорумелийското разклонение на халветиите и се е посветил на халветийския орден в края на 20-те години на ХVI в. в Истанбул. Този извод се прави въз основа на факта, че Бали Ефенди е бил ученик (халифе) на халветийския шейх Касъм Челеби, който е управлявал завийето на Атик Али паша в Истанбул и умрял в края на управлението на Селим I (1512–1520) (Clayer 1994: 70–86). Определената от Н. Клейер принадлежност на Бали Ефенди към халветийския орден е много съществена корекция на заявената му от Евлия Челеби принадлежност към сектата на байрамитите. Освен това анализирайки писмата му, Н. Клейер заключава, че през първата половина на XVI в. Бали Ефенди е бил вероятно първият източнорумелийски шейх, който съвместно с цивилните и военните власти е водел борба срещу всички, които са били възприемани за еретици (Clayer 1994: 81).
На Бали Ефенди са посветени и две великолепни статии на М. Калицин и Кр. Мутафова, в които авторките представят и коментират някои слабо известни, както и нови факти (Kalicin, Moutafova 1995; Калицин, Мутафова 1998). В една от тези статии авторките предоставят и превод на житието на Бали Ефенди – един много важен, макар и късен документ (Калицин, Мутафова 1998: 235–237).
Аз също имам статия за живота, дейността и почитането на Бали Ефенди, написана в съавторство с Т. Кметова. Новото в нея е комплексният подход към сведенията за Бали Ефенди, както и етнологичният материал, документиран лично от нас през периода 1991–1995 г. (Миков, Кметова 1996; кратка версия на английски: Mikov, Kmetova 1998).
Първото и най-подробно сведение за гробницата на Бали Ефенди дава Евлия Челеби. От това сведение може да се направят следните по-важни изводи. Първо, че Бали Ефенди е бил собственик на Княжевското бранище, където е и погребан. Второ, че върху гроба на Бали Ефенди е имало масивна четиристенна гробница с повече от една врата и с високо кубе, която е била издигната заедно с дервишко текке от султан Селим II. Трето, че Бали Ефенди умира през 958 г. по Хиджра (1551 г.). Четвърто, че когато Евлия Челеби е посетил тази гробница през 1063 г. по Хиджра (1653 г.), синът на Бали Ефенди – Мустафа ага, бил още жив (Пътуване на Евлия Челеби…1909: 705). Това твърдение е силно преувеличено, защото от смъртта на бащата през 1551 г. до посещението на Евлия Челеби в София през 1653 г. са изминали 102 години.
В житието на Бали Ефенди няма данни за гробница. Тук се споменава само за лечебната функция на гроба му. Във връзка с това е посочено следното: “Докарват немощни и болни, които допират лице до свещения гроб и се молят за здраве” (л. 259 а).
От публикацията на О. Кескиоглу се подразбира, че върху гроба на Бали Ефенди е имало тюрбе, което “една нощ поповете разрушили…, но гробът му отново се появил”. Според същия автор сегашната сграда на тюрбето е построена със съдействието на Али Ферух бей , което вероятно е станало в края на XIX и началото на XX в. От О. Кескиоглу разбираме още, че през 1943 г. тюрбето е ремонтирано от намиращия се тогава там син на Абдулхамид – Абдулкадир (умрял в София през 1944 г.), който направил красива входна врата (Keskioğlu 1971: 91, инд. 21).
В споменатото по-горе предание за Бали Ефенди, записано и публикувано от Д. Стойнов, също има данни за гробница. Според това предание турците направили гробница на мястото, където Бали Ефенди се е посветил, а след това сложили в нея козарска тояга, чанта и ямурлук. Всяка вечер те внасяли в гробницата и обувки, които намирали сутринта на другия ден скъсани от многото ходене на светеца по планината Витоша, където изкарвал козите си на паша.
До Освобождението гробницата на Бали Ефенди е била в непосредствена близост до джамия и завийе. За тях в житието му е отбелязано, че “кадията Абдуррахман, син на Абдулазиз и потомък на Мевляна Али Кушчу, построи джамия и завийе и оживи тези места” (л. 258 б). Съвсем друга е информацията по този въпрос, която дава О. Кескиоглу. Според него на мястото на сегашната църква е имало джамия, построена от кадията Юсуф Салахаддин от рода Ташкьопрюлю, а местността наоколо е наречета Салахие (Keskioğlu 1971: 90). За наличие на джамия в Княжево споменават К. Иречек и А. Монеджикова (Иречек 1930: 112; Монеджикова 1946: 382–383). В едно изследване на М. Ипширли се изтъква, че името на вакъфа в днешното Княжево е Бали Ефенди и че този вакъф включва джамия и други имоти, между които и дергях (обител, текке) със завийе. Джамията и завийето са се намирали пред теккето на Бали Ефенди, били са разрушени от българите, като на мястото на джамията е построена църква (İpşirli 1989: 702) . Засега обаче не ми е известно кога точно и по каква причина джамията и завийето са били разрушени.
След Освобождението на мястото на джамията се построява църквата “Св. Пророк Илия”. На Илинден през 1888 г. е положен основният й камък, а на Илинден през 1893 г. тя е осветена. Важно е да се подчертае, че тази църква е построена на вакъфски имот. В границите на този имот се намира и един оброчен каменен кръст, посветен на св. Георги.
Запазената до наши дни гробница е четиристенна. Тя има слабо изразена правоъгълна форма с размери 7.60 х 6.20 м, врата на северозападната стена, по един прозорец на североизточната и югозападната стена и четирискатен керемиден покрив. Стените са зидани с камъни и хоросан и са високи от нивото на терена около 3.15 м. Сградата е измазана двустранно и до последния й ремонт беше боядисана с жълта боя.
Гробът на Бали Ефенди се намира в средата на сградата и е разположен от североизток на югозапад, където е поставен и надгробният знак за главата. Всъщност този знак се намира точно зад югозападния прозорец, при който всички поклонници години наред засвидетелстват посещението си, тъй като самата гробница не беше отваряна също много години.
През 1992 и 1994 г. тюрбето на Бали Ефенди претърпя два големи пожара със значителни щети. Непосредствено след втория пожар реставраторите намират в тюрбето един бастун, инкрустиран със сребърен филигран, няколко медни свещника, пренесени вероятно от църквата и четири текста с арабска графика, поставени в рамки със стъкла. Намерени са и два мраморни камъка. Единият е украсен на лицевата страна с две изображения – на кипарис и на кръг с вписан шестоъгълник. Другият камък има трапецовидно сечение и представлява отломък от надгробен паметник. Върху по-широката му плоскост има надпис на османотурски, съдържанието на който ми дава основание да смятам, че отломъкът е от надгробния паметник на Бали Ефенди.
В този текст, който познавам от преводи на проф. М. Калицин и г-жа З. Иванова (Миков, Кметова 1996: 40, вж. и илюстрацията на с. 44), се разчитат пет ключови думи: “ihvan”, “Bali”, “kutb-i zaman”, “dergah” и “halife”. Със сигурност от него става ясно, че Бали Ефенди е наречен “полюс на времето” (kutb-i zaman), както и че е имал обител (dergah). Думата ‘халифе’ вероятно има връзка със сведението, че Бали Ефенди е бил халифе на халветийския шейх Касъм Челеби. В препис на съчинението на Ташкюпрюзаде “Ал-шакаик ал-нуаманийа” Бали Ефенди е наречен “Бали халифе Софийски” .
Не е изключено този надгробен паметник да е изработен късно, но свързването му с друго лице, както смята К. Венедикова, според мен не се доказва убедително .
Почитането на Бали Ефенди и на неговото тюрбе се е наложило като народна традиция, която продължава и днес. Доказателство за това са житието на светеца, историческата литература за София и нашите лични теренни наблюдения.
В житието на Бали Ефенди се казва: “Пристигат от близки и далечни области дарове, докарват немощни и болни, които допират лице до свещения гроб и се молят за здраве. Повечето от тях, като постигат желанието си, се връщат ощастливени” (л. 259 б). От този цитат става ясно, че гробът на Бали Ефенди е бил прочут в миналото с лечебната си сила, заради което тюрбето му е щедро дарявано. Става ясно също, че вярата в способността на Бали Ефенди да помага е била толкова силна, че посетилите тюрбето постигали желанието си мигновено, т. е. оздравявали.
В историческата литература за София на Бали Ефенди и тюрбето му се отделя специално внимание с оглед на оказваната им почит от християни и мюсюлмани. Тъй като повечето от авторите на тази книжнина не са ползвали данни от историческите извори, с пълно основание може да се каже, че и те, подобно на Евлия Челеби, по-скоро се опират на сведения с легендарен характер, известни сред местното княжевско население.
Нашите теренни наблюдения и събраният фолклорен материал дават основания да обобщим, че тюрбето на Бали Ефенди в Княжево се посещава и в делничен, и в празничен ден от българи, турци и цигани, от християни и мюсюлмани. Най-масово то се посещава на 2 август – Илинден. На този ден освен в църквата се ходи на поклонение и при гроба на “Али баба”. С това име са известни сред по-голямата част от местното княжевско население местността, тюрбето и самият светец. Само под това име те са известни и на циганското население у нас.
Не са малко и тези, които посещават тюрбето и запалват свещ в памет на погребания там човек, като отчитат, че това не е храм, а гроб. Повечето обаче идват от суеверен страх, с мисълта, че като се поклонят на светеца, ще предотвратят някое бъдещо нещастие. Иначе казано, посетителите на тюрбето възприемат Али баба като светец, чудотворец, лечител, избавител, гадател и именно понеже е “чужд”, силата му е по-голяма.
Още по-изразени са тези представи за функциите на Али баба сред циганското население, за което тюрбето е място с най-висок сакрален статус в цяла София. За софийските цигани 2 август е най-големият празник през годината. Тогава се прави целодневен събор, като се следва установена традиция. На този ден пристигат цигани и от други краища на страната и за някои родове това е мястото на годишната им среща.
Особено важна е втората, социорегулативната функция на посещението при гроба на Али баба, когато се дава обет, обещание – “клетва”. Това обикновено се прави насаме и по всяко време, като произнесеното не трябва да се чуе от друг човек. Даващият обещанието се заклева да не прави определени неща: да не краде, да не пие, да не бие жена си, да не изневерява и пр. Клетва се дава с различен срок на действие. Спазва се строго, тъй като е силно убеждението, че тя винаги “стига”, защото Али баба наказва. Вярва се, че е по-истинска, ако се каже на турски, защото Али баба се смята за турчин.
В заключение предлагам следните три извода:
Първо, наблюдава се трансформация на историческата личност Бали Ефенди във фолклорен персонаж, наричан Али (Бали) баба. От краен последовател на сунизма и борец срещу еретиците той е превърнат от фолклорната традиция в защитник и покровител на всички хора, без оглед на тяхната етническа и верска принадлежност.
Второ, тюрбето на Бали Ефенди е пример за сакрално място, при което вярата в чудотворната и в лечебната сила на светеца обединява представители на различни етноси, изповядващи различни религии, без оглед на верската и етническата принадлежност на самия светец.
Трето, тюрбето на Бали Ефенди, църквата “Св. Пророк Илия” и оброчният каменен кръст “Св. Георги” образуват сакрален комплекс, в който ислям и православно християнство съжителстват на базата на взаимно зачитане и уважение.
Литература
Евлия Челеби 1972: Пътепис. Превод от османотурски, съставителство и редакция на Страшимир Димитров. С.
Иречек, К. 1930: Български дневник 1879-1884. Т. 1. Пловдив – София.
Калицин, М., Кр. Мутафова 1998: Исторически реалии за халветийския шейх Бали Ефенди Софийски в новооткрито житие от XIX в. – В: Съдбата на мюсюлманските общности на Балканите. Т. 2. Мюсюлманската култура по българските земи. Изследвания. Съст. Р. Градева и Св. Иванова, С., 212–243.
Миков, Л., Т. Кметова 1996: Софиянецът Бали Ефенди – мюсюлмански светец от XVI в. – Българска етнология, № 2, 31–50.
Монеджикова, А. 1946: София през вековете. С.
Пътуване на Евлия Челеби 1909: Пътуване на Евлия Челеби из българските земи през средата на XVII в. Преведе от турски Г. Д. Гаджанов. – Периодическо списание, т. 70, год. 21, свезка 9–10, 639–724.
Clayer, N. 1994: Mystiques, État et société (Les Halvétis dans l`aire balkanique de la fin du XV siècle à nos jours). Leiden – New York – Köln.
İpşirli, M. 1989: Bulgaristan’daki türk vakıflarının durumu. – Belleten, vol. 53, 679–707.
Kalicin, M., Kr. Moutafova. 1995: Historical accounts about the Halveti Şeyh Bali Efendi of Sofia in a newly discovered vita dating from the 19th century. – Etudes balkaniques, № 3–4, 117–131.
Keskioğlu, O. 1971: Bulgaristan’da türk vakıfları ve Bali Efendi’nin vakıf paralar hakkında bir mektubu (Bali Baba ve Vakıf Paralar hakkındaki görüşü.). – Vakıflar dergisi, t. IX, 81–94.
Mikov, L., T. Kmetova 1998: Bali Efendi of Sofia – a 16th century Muslim Saint. – Ethnologia Bulgarica, vol. 1, 78–92.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)