17 Temmuz 2010 Cumartesi

Önceki baskıların psikolojik devamı ve komplekslerimiz

“Aa, senin kızın Türkçe biliyor mu? ”


Bu soruyu duyunca deli oluyorum. Sofya doğumlu ve yine başkentin göbeğinde büyümüş 14 yaşındaki kızımın Türkçe konuşuyor olması, neredeyse bir mucize sanki. Büyük şehirde yaşarken Türkçe konuşma yasağı mı getirildi, ne? Şehirli çocukların Türkçe konuşuyor olması sanki suç sayılır. “Aman kafası karışmasın”, “Aman okulda Bulgarcasını etkilemesin, İngilizcesi var, yorulmasın, şaşırmasın, Türkçe konuşmaya utanıyor, sıkılıyor”- ister inanın, ister inanmayın bunlar her gün karşılaştığım mazeretler. Bunu söyleyenler de annelerdir. Bir de Anadili diyoruz! Ana sütüyle beraber, ben kızıma anadili sevgisini de aşılamadıysam, yazıklar olsun bana, annelik vazifem yarıda kalmış demektir.
Çocuğunuzun Türkçe konuşuyor olması onu diğerlerinden daha zengin, daha birikimli, daha bilgili bile yapacaktır. Okulda ve sokakta dışlanmasın diye, özünden uzaklaştırmak mı istiyoruz evlatlarımızı? Çok yanlış yoldayız! Anadili ve kimliğiyle barışık bir çocuk, toplumda da daha huzurlu, okulda daha başarılı, büyüdüğünde de hayata daha hazırlıklı bir kişi olacaktır. Sofya’da okulunda tek Türk öğrenci olan kızımla evde sadece Türkçe konuşurken, Bulgar eserleriyle birlikte, Türk çocuk edebiyatı da okuturken içim çok rahat. Eminim ana dili Türkçesi ile, babasının yurt dili Yunanca ile, vatan dili Bulgarca ve okulda öğrendiği bir iki yabancı dille o benden, sizden ve anadilinden sakınan yaşıtlarından çok daha kozmopolit ve özüne sadık bir yetişkin olacaktır gelecekte.
Kafası da karışmaz inanın zamane çocukların, evde Türkçe konuşuyor olması, sınıf birincisi olmasını da asla engellemez. Bilge bunun canlı kantı. Ukalalık yaptım belki, ama sadece gözümün önündeki örneği vermek istedim. Bu ara “Aa, kızın Türkçe biliyor mu” sorusunu duymaya devam ettikçe, yakında komplekslerimizden sıyrılamayacağımız gibime geliyor.


* * * * * * * * *


Merlin, Arel, Denis, Melisa’nın Ayşe, Fatma, Mehmet üzerindeki galibiyeti


Geçenlerde bir arkadaşımın oğlu oldo, adını Arel koydular. İsmin anlamı nedir, ne değildir, derken, kafamı kurcalayan birşeyi sizinle paylaşmak istedim.
Modern yaşam koşullarında genç Türk aileleri, Bulgar toplumundan fazla farklı görünmeme arzusuyla yeni bebeklere de birbirinden ilginç isimler seçer. Özellikle kentlerde yaşayanlar, “Çocuğum ileride zorluk çekmesin” veya “Bulgarlar daha rahat telafuz etsin” diye belki, geleneksel Türk isimleriyle yakından uzaktan ilgisi olmayan adlar koyuyor çocuklarına.
Şehirli olmanın bir seçkin belirtisi olarak algılanıyor “Bulgarcaya” yakın isim seçmek.
Arel mi dersin, İrel mi, Merlin mi, Erik veya Denis... İisim seçme özgürlüğü gibi bir hakka diyeceğim yok, ama bütün bunlar bizim önyargılarımız ve komplekslerimizin bir işareti. Topluma kendini kabul ettirmenin yolu ve çoğunluğun bir parçası olma anlayışımıza güzel Türk isimlerini kurban ettik galiba. 1985’te Kalaşnikov zoruyla Savina Ananieva Davidova oldum ya ( ne isim ama, Bulgarca dışında herşeye benziyor) – şimdi hiç böyle bir baskıcı ve şiddet politikasına gerek yok- çünkü biz kendimiz gönül razılığıyla kimliğimizi gizlemeye can atıyoruz.
Sevda Dükkancı, KırcaaliBugün
http://kjbugun.blogspot.com/

15 Temmuz 2010 Perşembe

MÜFTÜLÜK MESELESİ TÜRKİYE BASININDA



Bulgaristan'daki Müslümanlar, atanmış müftü Gencev ve adamlarına karşı, Sofya başta olmak üzere tüm ülkede protesto gösterileri düzenleyerek, seçilmiş Baş Müftü Mustafa Hacı ve diğer Bölge Müftülerine destek veriyorlar.

Bulgaristan’da müftülük nöbeti

Batı Trakya'daki Müslüman Türk Azınlığının, yıllardır uğruna mücadele verdiği "Müftü Seçme" hak ve özgürlüğünün iade edilmesi beklenirken, aynı sorun Bulgaristan'a da sıçradı. Bulgaristan'ın eski komünist lideri Todor Jivkov döneminde, Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından, ülkedeki Müslümanların Baş Müftülüğü'ne atanan Nedim İbrahim Gencev, Yüksek İdare Mahkemesi'nin 12 Mayıs 2010 tarihinde aldığı kararla, yeniden Baş Müftü olarak atandı. Mahkeme ayrıca Baş Müftülük seçiminin kanuni olmadığı ve hali hazırda görevi başında bulunan yönetimin mahkeme kaydının sicilden silinmesine karar verdi. Bulgaristan'daki Müslümanların yoğun katılımıyla, 31 Ekim 2009 tarihinde olağanüstü toplanan Millî Müslümanlar Konferansı neticesinde Baş Müftü seçilen Mustafa Hacı ve Yüksek İslâm Şûrası Başkanı seçilen Şabanali Ahmed, mahkemenin bu kararının siyasi ve gayr-ı hukuki olduğunu söyleyerek, atanmış müftü Gencev'e karşı mücadele ediyorlar. Bulgaristan'daki Müslüman halk da, kararın alındığı tarihten beri, Sofya başta olmak üzere tüm ülkede protesto gösterileri düzenleyerek, seçilmiş Baş Müftü Mustafa Hacı ve diğer Bölge Müftülerine destek veriyorlar.
Gencev, Dobric'e "müftü" atadı

Yaklaşık bir ay önce, Todor Jivkov yönetiminin müftüsü Nedim Gencev, hiç düzenlenmemiş bir Yüksek Müslüman Şurası oturumunda alındığını iddia ettiği kararı ve başka sahte belgeleri mahkemeye sunarak, Dobric'e "yeni müftü" atamasını tescil ettirdi. Çok basit dinî bilgilerden bile bîhaber olan ve halk arasında "Huligan Hasan" olarak tanınan Hasan Solak, Gencev'in "yeni müftüsü" oldu. Geçen hafta Dobric Müftülüğüne gelen Hasan Solak, Bölge Müftüsü Bilâl Darcan'dan, müftülüğün kendisine teslim edilmesini talep etti. Bu talebi kabul edilmeyen Solak, müftülük devir-tesliminin 13 Temmuz 2010 günü saat 10.00'da yapılması için noter vasıtasıyla davet gönderdi.
Gencev'in adamları müftülüğe giremediler

Belirlenen saatte müftü Gencev'in avukatı ve davetin gönderildiği noter yetkilisi, Bölge Müftülüğüne geldiler. Bu esnada bölgede faaliyet yapan imamların çoğu ve Müslüman cemaat, Tekke Camiinde bulunan Bölge Müftülüğü binasının girişinde "müftü efendiyi" bekliyorlardı. Camii önünde bekleyen otuzun üzerinde imam, Gencev destekçilerinin müftülük binasına girmesine müsaade etmeyerek; "müftü" olarak atanmak istenen şahsın, bir müezzin kadar dahi İslâmî bilgiye sahip olmamasına rağmen, müftü olmaya yeltenmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler. Dobric bölgesi imamları, camilerden uzak hayat sürdüren kişilerin kendilerine müftülük yaptırmama konusunda kararlı olduklarını bildirdiler. Mevcut kalabalığı gören Gencev'in "müftüsü" müftülüğe gelmeye cesaret edemedi. Bulgaristan'daki Müslümanlar, tüm baskı ve zorlamalara karşı dayatılmış müftü ve baş müftülere karşı direnmeye devam edeceklerini ve AB üyesi Bulgaristan yönetiminden, Müslümanların ibadet ve müftülük seçme haklarına saygı göstermesini beklediklerini ifade ediyorlar.

Bulgaristan'daki Müslümanların bir diğer beklentisi ise, her zaman olduğu gibi, Türk halkı ve Türk dış işlerinin kendilerini desteklemeye devam etmesi.15 Temmuz 2010 Milli Gazete/Türkiye

Bulgaristan'daki Müftülük meselesini gündemde tuttuğu için Milli Gazeteye teşekkür ederiz. BTG

7 Temmuz 2010 Çarşamba

BULGARİSTAN’DA DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNE VURULAN DARBE

TÜRK DÜNYASI İNSAN HAKLARI DERNEĞİ

BASIN BİLDİRİSİ 06.07.2010

Toplum içinde insanların huzur içinde insanca yaşayabilmesi için, hangi dine ve inanca sahip olurlarsa olsunlar, inandıklarının gereklerini yerine getirme özgürlüğüne sahip olmaları gerekir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18. maddesinde yer alan, “Her şahsın düşünce, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır. Bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyetini, dinini veya kanaatini tek başına ve topluca, açık veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle açıklama hürriyetini gerektirir.” ifadesi bu hakkın garanti altına alınmasına yöneliktir.

Oysa Bulgaristan’ın otoriter yaklaşımı; “ancak bizim atadığımız insanlar size inancınızın gereğini yapmanızı sağlar” anlayışından başka bir şey değildir. Oysa dini özgürlüğün devlet otoritesi tarafından karşılanması gereken tarafı, insanların günlük yaşamlarında, dinlerinin gereğine uygun olarak, diledikleri kişi veya kişileri tanıma / yetkilendirme hakkını kullanma, devletinde bunun gerektirdiği şartları sağlama yükümlüğü, şeklinde tanımlanmaktadır.

Yani her birey ibadetlerini serbestçe yapabilmeli, Devlet, bireyleri dinsel inançlarından dolayı baskılamamalı / yönlendirmemeli ve onlar adına tercihler yapmamalıdır. Tam tersi, vatandaşını her türlü baskılara karşı korumalıdır.

Bulgaristan devlet yöneticileri, Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini hiçe sayan, hukuki olmayan, tamamen siyasi nitelikteki bir kararla, Müslümanların dini işlerine müdahale ederek, bütün teamülleri hiçe sayarak, Bulgaristan Baş Müftülüğüne 1,5 milyon Müslüman'ın oylarıyla seçilmiş olan Mustafa Aliş Haci’nin Baş müftülük yetkisini, Bulgaristan Yüksek Temyiz Mahkemesinin, Jivkov dönemini aratan bir kararına dayanarak adaletsiz bir şekilde iptal etmiştir. Bu insanlık adına kabul edilemez.

Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesi ile koruma altına alınmıştır. Bu özgürlüklerin nasıl sınırlandırılabileceği de bu maddenin 2. fıkrasında tanımlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin temel bakış açısı ise “din özgürlüğü mutlaktır, sınırlandırılamaz” şeklinde ifade edilebilir.

Bulgaristan Müslümanlarına ait olan ve seçimle getirdikleri Bulgaristan Müftülüğü’nün, Bulgaristan devleti tarafından gasp edilmesi, Müslümanların din ve vicdan özgürlüğünün gaspıdır. Bu davranış hem devletin Müslümanları her türlü baskıya karşı koruma anlayışına ters, hem de Bulgaristan Müslümanlarını rencide edici niteliktedir.

Bulgaristan devleti tarafından yapılan Müftü ataması, Bulgaristan Müslümanlarının karşı baskıcı, yok sayma anlayışının açık bir göstergesidir. Müslümanların dini yaşamını sürdürdükleri cami encümenlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar, Baş müftülüğün internet sitesinin kapatılması, Avrupa Birliğinin temel değerleri ile ters düşen uygulamalardır.
Müslümanlarının özgür iradesine saygı gösterilmeyen bu anlayış, özgür Avrupa’nın bir parçası olarak kabul edilen Bulgaristan’ın, din ve vicdan özgürlüğünü yok sayan bir uygulamasıdır.

Politik amaçlar için din ve vicdan özgürlüğünü hiçe sayan, barışı dinamitleyen bu anlayışı kabul edilemez bulduğumuzu, Bulgaristan’ı Todor Jivkov'un komünist rejiminden daha geriye götürdüğünü, başta Avrupa Birliği üyesi olan ülkelerin kamuoyları olmak üzere bütün dünyaya duyururuz.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Bulgaristan'ı, ülkedeki Türk azınlığın, insan hakları ve özgürlüklerine yeteri kadar saygı göstermediği gerekçesiyle eleştirmiştir. Bulgaristan Devleti bu eleştirileri ortadan kaldıracak süreçler başlatmak yerine, Ulusal Güvenlik Ajansı aracılığı ile, kesintisiz bir biçimde Müslümanlara karşı baskı ve tehditlerine devam etmekte, insanların dini önderlerini seçme özgürlüğünü kısıtlamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini temel alan Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi'nin kararlarını hiçe sayan din ve vicdan özgürlüğüne aykırı uygulamalar yapan Bulgaristan’da, Avrupa Birliğinin temel kabullerini oluşturan insan hakları ve özgürlüklere dayalı bir yönetim anlayışının “Müslümanlar” için de işletilmesini istiyoruz.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına aykırı olan bu uygulamaya bütün insanlığın tepki vermesini bekliyoruz. Aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde bulunan “İnsan Hakları İnceleme Komisyonu”nun bu hukuksuz olaya seyirci kalmamasını, yaşananları yerinde incelemek üzere, sivil toplum kuruluşlarının da içinde bulunduğu bir heyet oluşturarak harekete geçmesini talep ediyoruz.

Abdullah Buksur
Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Gn. Bşk.
İHAF General Secretary
Human Rights Activist