NAİM SÜLEYMANOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NAİM SÜLEYMANOĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2017 Salı

Naim’in ardından…, Yazan: Mehmet Türker

O, milli kahramanımızdır

Koşukavaklı İsmail Efendi’nin (Tulumov) oğlu Enver, spor akademisinden mezun olduktan sonra Kırcaali’de halter antrenörü olarak çalıştığı yıllarda köyleri gezip, okullarda genç halterciler keşfi yapmaktayken rastladı Mestanlı “P. Beron” oklundaki Naim’e. Ahatlı’nın, kuş uçmaz, kervan geçmez, 8-10 hanelik Dercolla (Razdelna) mahallesinde doğmuş olan Naim’in otobüs şoförü babası Süleyman (Bomba) oğlu Naim 7 yaşındayken kasabaya gelmişlerdi. Naim on yaşında halterle tanıştı. On beş yaşında Brezilya’da gençler dünya şampiyonasında iki altın madalya alarak 52 kiloda dünya şampiyonu oldu. Bu ilk önemli başarısını elde ettiğinde Kırcaali ilinde de yılın sporcusu seçilmişti. Cenab-ı Allah’ın yürü ya kulum dediği Naim Süleymanov, 18 yaşında halter sporunun zirvesindeydi. Onun bu başarısını gören yöre halkının ağızında “Anasını doğum sancıları tuttuğunda traktörle Ahatlı (Ptiçar) tren durağına ulaştırıp trenle hastaneye yetiştirmek üzereyken doğum, köy mezarlığında gerçekleşir. Onu erenlerin yattığı mezarlıkta doğurmasından dolayı, bu çocuk er gücüne sahip” söylentileri yayılmıştı.

İntikamı misli ile oldu

Nitekim 1984 yılının son ayı, son günlerinde Mestanlı Türkleri’nin adlarını zorla değiştirmeye başladıklarında yöre halkının üzerine çullan kara bulutlar, başarılar dünyasında uçmakta olan Naim’in de kanadını, onurunu, şerefini kırmıştı. Kırıldığını, ezildiğini, mahvolduğunu pek belli etmeden yine Bulgar bayrağı altında çalışmaya ve yarışmalara katılmaya devam ediyordu. 1985-86 yıllarında rekor üstüne rekor kırmasına, biz Bulgaristan Türkleri sevinemiyorduk, meğer onun da sevinmediğini daha sonra anladık. Hatta onu milli takımda yer almasından dolayı kınayanlar da çoktu. Her yiğidin içinde bir aslanın yattığını ancak ertesi yıl T.C. Avustralya Büyükelçiliği’ne sığındığında anlayabildik. Belene Ölüm Kampı’nda olduğu gibi Bobovdol Kampı’nda da gizlice radyodan batı radyo yayınlarını dinliyorduk. O gün öğle saatlerinde Naim’in iltica ettiği haberini aldık. Akşam Bulgar televizyonundan 8 haberlerini izlemek için kulübe toplandık. Bizden dışarıda tek kişinin olmadığını gören gardiyan da tuhaf bir olay olduğunu anlamış olacak ki, o da kulübe girdi. Haberlerin akışı esnasında beklediğimiz haber anons edilince, öyle güçlü bir alkış koptu ki kulüpte, hepimiz bayram etmeye başladık. Bizim için kurtuluşun bir ışığı yanmıştı. Naim’in bu davranışını Bulgar edebiyat eleştirmeni ve siyasetçi Aleksandır Yordanov vefatı üzerine kaleme aldığı “Elveda Naim” yazısında

“Türklerin adlarını değiştiren caniler, o günlerde Naim’in canını dişine takarak, sabır gösterdiğinin farkında değillerdi. O fırsat eline geçtiği an (Avustralya’da) kendisine ve biz Bulgarlara dünyada insanın onurunun ve gururunun madalya ve spor başarılarından daha önemli olduğunu ispat etti. İşte o zaman ismini geri alarak, hayatında en önemli başarısını gösterdi” ifadelerini kullandı.

Onu Türkiye’de Başbakan Özal karşıladı
Başbakan Yıldırım uğurladı


Naim iltica etmeden önce Bulgaristan’dan çok kişi ölümü göze alarak ailece sınırdan kaçtı. Milletvekili, kültür ve sanat adamları da başka ülkelere çıkarak sığınma hakkı istediler. Anavatan Türkiye’ye ulaştıklarında Bulgar zulmünü anlattılar. Fakat Naim’in Bulgaristan’dan kaçışıyla Jivkov rejimine en büyük darbe inmişti, Bulgaristan Türkleri’nin kaderi değişecekti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal da bakanlar kurulu toplantısında “Komünist ülkelerde sporculara çok önem verilir. Onlar için tüm imkânlar yaratıldığı halde bu çocuk bize sığınmak istiyorsa, orada ciddi baskılar olmalı.” şeklinde görüşlerini açıklamıştı. Türkiye’ye sığındıktan sonra gittiği ülkelerde Bulgaristan Türkleri’nin çektiği çileleri dile getirerek Jivkov rejimini de dize getirmiş, dünyanın gözünde milli kahraman olmuştu. 

İstanbul Fatih Camisi’nde on binlerin katıldığı cenaze töreninde Başbakan Binali Yıldırım başta olmak üzere çok sayıda bakan, eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu da hazır bulundular. Fakat o gün orada sürpriz iki isim vardı: biri Naim’i keşfeden, onu Naim Süleymanoğlu yapan hocası, Naim’in de kendisine “şefe” diye hitap ettiği Enver Türkileri ve Naim’le aynı kategoride yarışan rakibi Yunan halterci Leonidis. Leonidis, duygularını şu sözlerle paylaşıyordu:

“Naim, ağırlık kaldırma kariyerime başladığımda benim için efsaneydi. Onunla karşılaştığım ve ona yakın olduğum için çok şanslıyım. O beni daha iyi bir atlet yaptı. Çünkü o benim için ve ağırlık kaldırma camiasındaki herkes için çok yüksek bir hedefti. Ama inanıyorum ki hiç kimse onun gibi olamaz. Çünkü o mükemmel bir atletti.”

Rekorları erişilmez bir sporcu, eşine az rastlanan bir Türk ve milli kahramanı, sen anavatanın toprağında rahat uyu, sen bu dünyada gerekeni yaptın. Ruhun şad, cennet mekânın olur inşallah!

Mehmet TÜRKER

NAİM SÜLEYMANOĞLU, YILMAZ ÖZDİL

Siz Türk değilsiniz” diyorlardı.
“Müslümanlığa geçmiş Bulgarsınız” diyorlardı.
Türk okullarını kapatmışlardı, Türkçe gazetelerin kapısına kilit vurmuşlardı, Türk motifli kıyafet giymek bile suçtu, sünnet yasaklanmıştı, sünnet edilen çocukların anneleri beş yıl hapis cezasına çarptırılıyordu, camiler kapatılmıştı, cenaze yıkamak yasaklanmıştı, İslami usüllerle defin işlemine izin verilmiyordu, Türkçe mezar taşları tahrip ediliyordu, Türkçe konuşanlara para cezası kesiliyordu, Türk isimleri Bulgarlaştırıldı, bu dayatmaya “soya dönüş süreci” diyorlardı, Kalaşnikoflu askerler Türklerin kapısına dayanıyor, zorla muhtarlığa götürüyor, Yordan, Mihail, Stanka, Emilya, Natalia filan, Bulgar isimleriyle dolu listeler gösteriliyor, birini seç deniyordu, nüfus kağıtlarını iptal ettiler, yerine Bulgar isimleriyle yeni nüfus kağıtları verdiler, Türkçe isimlerin yazılı olduğu eski nüfus kağıtlarıyla bankadan para çekilemiyordu, çocuklar okula yazdırılamıyordu, devlet dairesinde iş yaptırılamıyordu, Bulgar ismini kullanmaya mecburdun, öğretmenler sınıfta yoklama yapıyor, Türk çocuklarının ismini Bulgarca okuyorlardı, Türk kahvesi bile diyemiyordun, değiştirilmişti, “oryantal kahve” demek zorundaydın. Asimilasyon yavaş yavaş soykırıma dönüşüyordu, 1980-85 arasında binden fazla Türk öldürüldü, Belene işkencesi başladı.
*
Belene kampı, Tuna Nehri'nin iki kolunun arasında kalan Belene adası'ndaydı. Köprülerle geçilebiliyordu. Türk halkının direniş örgütleyen ileri gelenlerini buraya tıktılar. Isıtma sistemi yoktu, karda kışta donuyorlardı, hava karardıktan sonra tuvalete gitmeye izin vermiyorlardı, koğuşlardaki kovalar kullanılıyordu, apandisiti patlayana bile “Bulgar olmayı kabul ediyor musun?” diye soruyor, “hayır” diyeni öylece ölüme bırakıyorlardı, yemek olarak sık sık domuz çorbası veriyorlardı, istersen yeme, domuz çıktığında ekmek bile vermiyorlardı, Türkler ölümüne açlık grevi yapıyordu.
*
Sovyetlerin yıkılması an meselesiydi, Gorbaçov çöküşü engellemek için reform ve şeffaflık açılımı yaptı. Jivkov rejiminin sonu gelmişti. Son bir kötülükle “zorunlu göç” icat etti. Aklınca, Türkiye kapıları açmayacak, Jivkov da dünyaya dönüp “görüyorsunuz bunlar Türk değil, müslüman Bulgar, Türk olsalardı Türkiye alırdı” diyecekti. Diktatörün bu hesabı tutmadı… Türkiye sınırı açtı.
*
350 bin soydaşımız çoluk çocuk yollara döküldü, doğdukları toprakları, evlerini köylerini bırakıp, trenlerle otomobillerle, çoğunluğu yürüyerek, Kapıkule'den Dereköy'den anavatana girdi. İkinci dünya savaşı'ndan sonra Avrupa'nın yaşadığı en büyük göçtü. Yarısı Bursa civarına yerleşti, gerisi İstanbul'a, Anadolu'ya.
*
28 sene oldu…
Meslek hayatım boyunca milyonlarca haber elimden geçti. Meslek hayatım boyunca bir soydaşımızın bile suça bulaştığını, bir soydaşımızın bile Türkiye'yi suistimal ettiğini, bir soydaşımızın bile tarikat marikat işleriyle Türkiye'yi sırtından hançerlediğini, bir soydaşımızın bile örgüte falan karışıp vatana ihanet ettiğini görmedim.
*
Namuslarıyla, onurlarıyla çalıştılar, zormuş, parası azmış filan, iş seçmediler, ne iş olursa olsun gayretle çalıştılar, o dönemleri bugün gibi hatırlıyorum, soydaşlarımızın kadınları tüm Türkiye'ye örnek olmuşlardı, otobüs şoförlüğü yapan kadını, kasaplık yapan kadını, tesisatçı dükkanı açan kadını, ilk defa soydaşlarımızda görmüştük, soydaş kadınları “erkek işi” olarak bilinen işleri omuzluyordu, kirasını ödemeyeni, borcunun üstüne yatanı, dolandırıcılık yapanı, memleketi soyanı, komşusunu rahatsız edeni, görmedim kardeşim, duymadım.
*
Fabrikalarda örnek gösterilen işçi oldular, sözü senet kabul edilen esnaf oldular, tezgahtar olarak başlayıp, işveren oldular, kendileri gibi namuslu, yurtsever, çağdaş evlatlar yetiştirdiler, hekim oldular, avukat oldular, mühendis oldular, akademisyen oldular, devletten asla karşılıksız yardım kabul etmediler, avantacı olmadılar, Türkiye'ye tek kuruş yük olmadılar.
*
Ve…
Ulusal kahramanımız Naim Süleymanoğlu vefat etti.
Cenaze törenini spor sayfalarında verdiler.
*
Naim'in vefat haberinin spor haberiymiş gibi, sadece spor sayfalarında verilmesi, Türk basınının aslında ne kadar “asimile” edildiğinin kanıtıdır.
Türk basınının “mesleki soykırım”a uğradığının… Alt tarafı 28 sene öncesinden bile haberinin olmadığının kanıtıdır.
*
(En ufak bir akrabalık, tarih, şuur birlikteliği olmayan cahil cühela, işsiz güçsüz, mesleksiz kimliksiz dört milyon Suriyeli'yi Türkiye'ye sokan, maaşa bağlayan, şimdilik 30 milyar dolar harcayan, ikametgah adresi, resmi nikah, çalışma izni gibi mevzularda kayıt kuyut tutmayan, kültürel çatışmaya yolaçan, kökü kazınmış hastalıkları hortlatan, sınır güvenliğini kevgire, milli güvenliği arapsaçına çeviren, 100 sene bile geçse çözülmesi imkansız bir sosyal sorun yaratan sayın hükümetimiz… Ve, bunları şakşaklayan yalaka basın iyi okusun…)
*
Naim Süleymanoğlu, Amerikalıların kendisine çantayla getirdiği nakit 10 milyon doları, 100 milyon dolarlık reklam anlaşmalarını elinin tersiyle itip, anavatana iltica ederek… Jivkov rejimi altında inim inim inleyen soydaşlarımızın ilham kaynağı, pusulası olmuştu, duvarların kapıların yıkılmasını sağlamış, özgürlük umudu olmuştu.
*
Naim bu memlekete sadece madalya kazandırmadı… Bugün sayıları bir milyona ulaşan, namuslu, onurlu, örnek yurttaşlar kazandırdı.

“Naim Süleymanoğlu da Naum Şalamanov olmayı kabul etmedi, bizler de etmedik”, Prof. Dr. Nesrin Özören

Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapan, Moleküler Biyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Nesrin Özören, okulun forumunda paylaştığı bir yazıda, Naim Süleymoğlu’nun ardından, okuyanlara duygusal anlar yaşattı.
Yazısında, Naim Süleymanoğlu’nun, tüm Bulgaristan Türkleri için nasıl bir özgürlük ve umut meşalesi olduğunu anlatan Özören, “Naim Süleymanoğlu da Naum Şalamanov olmayı kabul etmedi, bizler de etmedik” ifadelerini kullanıyor.
İşte Özören’in o duygusal ve çarpıcı yazısı:
(NOT: Ara başlıklar Odatv’ye aittir)
Dünya ve Olimpiyat Şampiyonu Koca Türk Naim Süleymanoğlu'nun anısına... Çok özel bir yazı.
Bugün çok büyük bir adamı, Koca Türk Naim Süleymanoğlu'nu uğurlarken, kendi hayatıma düşen izinden bahsederek, tüm Bulgaristan Türkleri için nasıl bir özgürlük ve umut meşalesi olduğunu hissettirmeye çalışacağım.
Naim'in bana öğrettiği ders şöyleydi: çok başarılı olursam Bulgaristan'dan kaçabilirdim! Bu yüzden gazeteci olup yurt dışına çıkabilmek için İngilizce öğrenmeye karar vermiş ve Silistre yabancı diller lisesi Ivan Vazov'u kazanmıştım.
Şimdiki yıllarda bu kaçma isteği anlaşılamıyor, çünkü demir perde çöktü, ancak o yıllarda Bulgaristan dışına çıkmak için sporcu, sanatçı veya gazeteci olmak gerekiyordu. Ben de uzun koşu denedim - 1500 m'de bayağı iyiydim aslında. Lisenin başlarında Silistre'de il 4'cüsü olmuştum. Ormanlık alanda iki rakibim virajı koşmak yerine kısa yoldan önüme geçmişti, kimse görmedi. Böylece il 2’cisi olamadım, maalesef kameralar yoktu ispat için, antrenörler de bana inanmamıştı, uydurduğumu düşündüler. Daha sonra bir kaç ay hızlı yürüyüş denedim ve sonrasında da okula odaklandım. Bu konuda da biraz başarılı oldum, önce vatanıma kavuşmam lazımdı…
TÜRKİYE’YE GÖÇ ETMEK İSTİYORDUK
1985 yılında Nesrin Salimova Hasanova olan adım zorla Nadejda Strahilova Handjiyeva olarak değiştirilmişti ve hepimiz ağır bir depresyona girmiştik. Milyonlarca Türk dilekçe kampanyasına katıldı, hepimiz Türkiye’ye göç etmek istiyorduk. Bu insanların hepsi işinden atıldı. Babam da muteber bir tütün eksperi işinden oldu ve beton bordür dökme işini bulabildi aylar sonrasında.
Çıkış yolları yoktu, sınırlar kapalıydı. Rüyamda hiç görmediğim eşsiz güzellikte Boğaz kenarında dolaşıyordum. Bu arada kendi adıma yetişkinlere çok kızgındım-neden başkaldırmıyorlardı, çok korkaktılar.
Buna çözüm olarak Mustafa Kemal Atatürk adında bir gençlik örgütü kurmaya teşebbüs ettim, 7 sınıftaydım. Okuduğum kitaplardan İkinci Dünya Savaşında Nazi’lere karşı savaş veren Rus direnişçilere özenmiştim, onlar da benim yaşlarımda insanlardı sonuçta. Daha sonra herhangi bir faaliyet yapamadan bu örgüt fikri çöktü, fakat tüzük defterim polis tarafından bulunmuştu.
BABAM TÜRKLERE YAPILAN ZULÜMLERE ŞİİRLERİYLE CEVAP VERİYORDU
Babamın şiirlerini aramaya gelen polisler odamda tüzük defterimi görünce el koymuştu. Babam etrafta olan haksızlıklara ve Türklere yapılan zulümlere şiirleriyle cevap veriyordu ve bunları aile meclislerinde okuyordu. Dedem Hasan ise Osmanlı zamanında (1910-1915 arasında) Kırcaali bölgesinde doğmuş bir adam olarak hiçbir zaman kıyafetini değiştirmedi ve belinde kuşak/bıçak, kafasında sarığıyla ‘deli’ Hasan muamelesi görerek ve herkesi şaşırtarak yaşadı ölümüne kadar. Soğuk Deliorman kışlarında annem gelen misafirlere zengin sofralar kurardı. Dedem deli Hasan’dan Plevne savaşının anısına ‘Osman Paşa’ marşı rica ederdi misafirlerimiz, o da seve seve söylerdi; tüm çocuklar korkudan ağlardık. O marş söyledikçe biz kanatlanır, sanki başka bir özgür diyara göçerdik hep beraber. Bu diyarda Türkler şerefli ve kahramandı, Osman Paşa gibi. Dedem de babam da korkusuzdular, bu özellik bize de geçmişti.
Babamın şiirlerini birisi ihbar etmişti ve polis eve aramaya gelmişti. Defterimi okuyan polisler önce kardeşim ve beni sorguladılar, ifademizi yazdırıp bıraktılar, yaşımız küçüktü. Daha sonra bütün sınıf önünde örgüt Yeminimiz okundu ve ben Bulgaristan'daki tüm liselerden kovulmuştum, 9 sınıfta. Yeminimizde baskıcı Bulgar’a karşı savaş edeceğimize yemin ediyorduk. Gazeteci olmam ve kaçmam da imkânsız hale gelmişti.
Aynı yıl veya önceki yıl Naim Süleymanoğlu Türkiye'ye kaçmış ve tüm dünyaya olanları anlatmıştı, bu hepimize bir umut ışığı olmuştu. Büyük Türkiye tabii ki bizi orada yalnız bırakmayacaktı!
SİLİSTİRE’DEN BİZE VATAN OLAMAMIŞTI
Babamın önerisiyle İngilizce bir metin hazırladık - başımıza gelenleri ve yurt dışına, Türkiye'ye çıkmak istediğimizi anlattık. Babam bunları turistik yerlerdeki diplomatlara ulaştırmaya çalışmıştı, geleceğimiz yoktu Deliorman'da, Silistre'den bize vatan olamamıştı.
Daha sonra, gene Türkiye'ye taşınma dilekçesi vermiştik, ancak bir cevap gelmiyordu, sonra da 1989 Mayıs'ta bize cevap geldi, 2 gün içinde ülkeyi terk etmeliydik - bize Avusturya vizesi çıkmıştı, trenle iki gün sonunda toplam 4 bavul ve 250 dolar (daha fazlasına izin yoktu) dört kişi Viyana'ya vardık. Türkiye konsolosluğunu bulduk ve orada Türkiye'ye ailecek iltica ettik. Babama bazı hademeler ve görevliler Avusturya vatandaşlığı teklif etmiş, o da ret etmişti! Naim Süleymanoğlu'na Amerika 2 kere vatandaşlık teklif etmiş, 10 milyon dolar teklif etmiş - ret etmiş. Naim bizim için bir örnek, yanan bir vatan sevdası oldu!
Tüm hatıralar canlandı bugün.. Eskiden anlatmazdım bunları, ancak susmanın hata olduğunu anladım çok yakında. Geçen yıl bir yeğenim, Türkiye vatandaşlığından çıkıp yabancı uyruklu üniversite sınavına girip, tekrar vatandaş olabileceğini (lisede rehber öğretmeninin tavsiyesi olduğunu) söyleyince kalp krizi geçirecektim! Nasıl yani, oturup çalışmak yerine- vatandaşlıktan çıkma planı? Tüm devrelerim alt-üst oldu. Hür vatanda yetişen nesillerimiz nasıl bu kadar kolay “satabiliyorlar” bu ülkeyi, bu toprağı zehirleyen bu zihniyeti yok etmeliyiz!
NAİM SÜLEYMANOĞLU NAUM ŞALAMANOV OLMAYI KABUL ETMEDİ
Neden sustuğumuza gelince, yukarıda anlattıklarım Bulgaristan’da şehit ve gazi olanların fedakarlığı yanında bir hiç sayılır, anlatılmaya değmez aslında. Biz kurtulduk ve hür bir şekilde yaşıyoruz, çok şükür. Direniş yapan sadece bizler değildik. Mesela, Deliorman bölgesi köylerinden cesur bir grup tank kaçırmaya çalışmış, bazı patlayıcıları askeriyeden kaçırmış, daha sonra da turist kaçırmışlardı dikkat çekmek için. Bazısı şehit edildi, bazısı Belene’de çürüdü. Bazı cengaver ‘deli’ Türkler yürüyüşlerde can verdi hem Kırcaali, ve Naim’in şehri Mestanlı’da, hem de Deliorman’da. Bu yiğitlerden özür dileyerek kendi serüvenimi anlatıyorum.
Naim Süleymanoğlu da Naum Şalamanov olmayı kabul etmedi, bizler de etmedik. Lütfen, bunu hatırlayarak bizlere 'Bulgar' demeyiniz, evet size çok garip gelebilir ancak bizim için Türk olmak ayrıca önemli, en temiz vatansever haliyle!
Son söz olarak, Bulgaristan’a kızgın değilim, sosyalist rejimin pek çok kazanımları da oldu benim için - mesela Türkçe’yi anamdan, Bulgarca, Rusça ve İngilizceyi onlardan öğrendim. Matematik, fizik, kimya ve edebiyat temellerimi oradaki hocalarıma borçluyum, sağ olsunlar. Her şeyin ötesinde çok çalışmayı ve disiplinli olmayı da orada öğrendim. Bulgaristan’ı affettim çoktan, orada halen toprağımız ve akrabalarımız var. Onlarsız bir parçam yok sayılır.
Sevgiler,
Nesrin Mücahitsüleymanoğlu Özören 

20 Kasım 2017 Pazartesi

GÜLE GÜLE, NAİM!, ALEXANDIR YORDANOV ALEXANDROV

СБОГОМ, НАИМ!
Днес се прощаваме с един голям, легендарен, спортист и достоен човек – Наим Сюлейманоглу! На спортния терен той защитаваше спортната чест на България. Но животът не е само спорт, игра. Животът е морал. Без морал си нищо. Затова е голям нашият Наим, защото успя на МОРАЛНИЯ ТЕРЕН да защити ИМЕТО СИ.
Направи го в най-трудното за България време – когато тъпи български комунисти и ченгета, водени от правешкия каскет, бяха решили да отнемат рождените имена на стотици хиляди наши граждани от турския етнос, да сменят рожденните имена дори на починали хора. Това не бе идвало наум нито на Хитлер, нито на Сталин, нито на Мао – най-големите злодеи в човешката история. Дойде обаче в кратуната на Тодор Живков!
Тази антихуманна акция на Живковия режим лепна петното на позора на комунистическа България. Позор завинаги! В последна сметка, точно тази позорна акция доведе и до падането на този режим.
За всички нормални хора, за нас, гражданите на България, е изключително важно да знаем и помним, че в един такъв страшен момент от нашата история, когато над 300 000 страдалци напуснаха родните си домове, за да спасят честта и родовото си достойнство, едно дребно на ръст Момчиловградско момче вдигна най-тежката щанга на света – щангата на ДОСТОЙНСТВОТО! И даде кураж на всички ни, че в България може да има промяна към свобода и демокрация.
Когато му сменят името престъпниците – "възродители" (каква гавра само със святото име на българските възрожденци!) си правят сметката, че по този начин ще прекършат съпротивата срещу античовешкия "възродителен процес". Но не познаха, катастрофираха. Наим стискаше зъби, носеше медали за България, но в един момент реши да покаже и докаже – на себе си, на нас – българите, на света, че има нещо по-важно от медалите и спортните успехи. И това е човешкото достойнство. Това е името на човека. И тогава той постигна най-големият си успех в живота – върна си името!
Днес е ясно, че участвалите в отвратителния "възродителен процес" са били най-долнопробни слуги на комунистическата партия, хора без морал, антибългари, недостойни да се наричат "човеци" дори. А Наим Сюлейманоглу завинаги ще остане в нашата памет като голям, световен, спортист и като достоен Човек роден на българска земя. Един от многото достойни хора родени на тази наша свещена земя. А на този свят това е най-важно: името и достойнството!Сбогом, Наим!

19 Kasım 2017 Pazar

BULGAR KOMÜNİST ZULMÜNE EN AĞIR DARBEYİ İNDİREN, GURURUMUZ: KIRCAALİLİ ŞAMPİYON NAİM SÜLEYMANOĞLU

Türk sporunun efsane ismi Naim Süleymanoğlu (50 yaşında), 28 Eylül’den bu yana tedavi gördüğü İstanbul Memorial Ataşehir Hastanesi’nde hayatını kaybetti (18.11.2017). 6 Ekim’de karaciğer nakli olan Süleymanoğlu, beyindeki kanama nedeniyle de 11 Kasım’da acil ameliyata alınmıştı. Süleymanoğlu bugün (19.11.2017) öğle vakti Fatih Camisi’nde düzenlenecek cenaze namazının ardından, Edirnekapı Mezarlığı’nda defnedilecek. Türkiye’yi ve Bulgaristan Türklerini yasa boğan Süleymanoğlu’nun hikâyesi özetle şöyle:


Bulgaristan’ın Kırcaali ili, Mestanlı ilçesi, Ahatlı köyünde 23 Ocak 1967’de dünyaya gelen Naim Süleymanoğlu, güreşle başladığı spor hayatına halterle devam ederken, 1984 yılının Aralık ayında komünistlerin başlattığı Türklerin zorla isimlerinin değiştirilmesi olaylarında onın da adı zorla değiştirildi ve Naum Şalamanov yapıldı. 
Bu yıllarda Bulgaristan adına yarışan Naim, Bulgaristan'a 2 dünya şampiyonluğu getirdi. Doğu blokunun boykot etmesi nedeniyle, altın madalya kazanmasına kesin gözüyle bakılan 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları’na katılamadı. 
1986’da Avustralya Melbourne’da düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası’nda özlemini çektiği özgürlüğüne ve Türk adına kavuşmak için Türk Büyükelçiliğine sığınarak Türkiye’ye iltica etti. Büyükelçilik ilk başta şampiyon sporcuyu kabul etmek istemese de devreye bizzat Başbakan Turgut Özal girdi. Turgut Özal’ın göndermiş olduğu özel uçakla Londra Havalimanına indi. Uçakta Başbakanın danışmanlarından Can Pulak ve Selim Eğeli ile tanışmış Londra’dan saat 07.30'da hareket ederek özel uçak 10.30 civarında Atatürk Havalimanına inmesi beklenirken Mürted Askeri Havalimanına indi ve burada Üs Komutanı tarafından karşılandı.Burada plakasız bir araçla sıkı koruma altında TBMM götürüldü.O sırada Başbakan Turgut Özal Bakanlar Kurulu toplantısında idi. Naim salona girdiğinde Bakan ve Basın mensupları onu ayakta alkışladılar.
Türk vatandaşı olan Naim Süleymanoğlu 1988'de Avrupa Halter Şampiyonası'na Türkiye adına katıldı ve üç altın madalya kazandı. Bunun yanında 60 kg'de koparmada 150 kg kaldırarak dünya rekoru kırdı.
1988 Güney Kore Seul Olimpiyatları'na Türkiye adına katılabilmesi için Türk hükümetince Bulgaristan'a 1 milyon dolar ödenerek gerekli izin alındı. Bu olimpiyatlarda Naim Süleymanoğlu 60 kg koparmada sırasıyla 145 kg, 150.5 kg, 152.5 kg, silkmede 175 kg, 188,5 kg, 190 kg, toplamda da 320 kg, 339 kg, 342.5 kg kaldırarak 9 dünya 6 olimpiyat rekoru kırarak muhteşem bir zafer elde etti ve böylece Türkiye olimpiyatlar tarihinde güreş dışında ilk altın madalya kazandıran sporcu oldu. 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda rakiplerine ezici üstünlük sağlayarak altın madalyayı yine Türkiye’ye kazandıran Naim, aynı yıl Uluslararası Halter Basın Komisyonu tarafından “Dünyanın En İyi Sporcusu” seçildi.
MÜTHİŞ KARİYERDE İLK 10
1-) Kırcaali doğumlu Naim Süleymanoğlu’nun boyu 1 metre 47 cm idi. Buna karşın kariyeri boyunca girdiği şampiyonalarda kendisinden çok daha iri, uzun kollu onlarca halterciyi yendi.
2-) İlk dünya rekorunu henüz 16 yaşında kırdı.

3-) Koparmada kendi ağırlığının 2.5 katını kaldıran ilk ve tek halterci.

4-) Silkmede kendi ağırlığının üç katından 10 kilo fazlasını kaldıran ilk ve tek halterci.

5-) Bulgaristan’daki Komünist rejimin politik uygulamaları nedeniyle 1980’lerde resmi kayıtlara “Naum Şalamanov” diye girdi. 

6-) 1986’da Avustralya’daki Dünya Halter Şampiyonası sırasında Bulgar kampından kaçıp Türkiye’ye sığındı. Bulgar hükümeti Süleymanoğlu’nun Türkiye adına Seul Olimpiyatları’nda yarışmasına izin vermek için 1.2 milyon dolar istedi. Turgut Özal’ın çabalarıyla sorun çözüldü.

7-) Seul’de “tüy sıklet”te altın madalyayı kazanan Naim Süleymanoğlu’nun kaldırdığı ağırlık, üst sıkletteki sporculardan bile fazlaydı!
8-) 1989’daki Dünya Şampiyonası’nı da kazanıp henüz 22 yaşında emekli oldu. 

9-) Ama halterden fazla uzak kalamadı. 1992’de emeklilikten dönüp Barselona’da ikinci Olimpik altınını kaptı.

10-) 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda üçüncü altını da kazandıktan sonra tekrar emekliye ayrıldı. Sunucu Lynn Jones, “Az önce tarihin en büyük halter müsabakasına tanıklık ettiniz” diyerek finale son noktayı koymuştu. Naim o finalde, Türk ve Yunan sporseverler önünde, Yunanistan’ın efsanevi haltercilerinden Valerios Leonidis’i, 187.5 kiloyu kaldırarak yenmişti. 190 kiloyu kaldıramayınca gözyaşlarına boğulan Leonidis’i teselli eden de yine Naim olmuştu.

MİLLETİN BAŞI SAĞ OLSUN
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, Naim Süleymanoğlu’nun vefat haberini Rize’deki konuşması sonrasında aldı. Erdoğan bunun üzerine, “Haftalardır maalesef yoğun bakımdaydı. Kendisini hastanede ziyaret ettik ve Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Allah taksiratını affetsin. Tüm yakınlarına ailesine Allah’tan sabırlar diliyoruz. Milletimizin de başı sağ olsun” dedi. Daha sonra taziye mesajı yayımlayan Erdoğan, “Olimpiyat şampiyonu, milli haltercimiz Naim Süleymanoğlu’nun vefatını derin bir teessürle öğrendim. Genç yaşlardan itibaren elde ettiği başarılarıyla spor tarihine adını yazdıran, halter alanında ülkemize gurur dolu şampiyonluklar armağan eden Naim Süleymanoğlu, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir ” ifadelerini kullandı. Diğer taziye mesajları da şöyle:

Başbakan Binali Yıldırım: Türk sporunun efsane ismi Naim Süleymanoğlu’nun vefatı bizi derinden üzmüştür. Halterde ülkemizi en yüksek seviyelere çıkaran ve bütün zamanların en iyi haltercisi olarak kabul edilen Naim Süleymanoğlu, milletimize armağan ettiği altın madalyalar ve dünya rekorlarıyla gönüllerde taht kurmuştur. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: Ülkemize yaşattığın gururlar için sana minnet borçluyuz. Milli haltercimiz Naim Süleymanoğlu’na rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli: Milli haltercimiz Naim Süleymanoğlu’na Allah’tan rahmet diliyor; ailesine, sevenlerine ve milletimize başsağlığı niyaz ediyorum. Merhum şampiyonumuzun mekânı cennet olsun diyorum.