Osmanlı torunu Evlad-ı Fatihanlar... Geçmişi bilerek onu unutmadan, geleceğe kanat açanlar... Biz bize benzeriz ve özgün olma iddiasındayız. Kuruluş: Sofya 26 Mart 2008, Halen yayın: İstanbul
5 Ekim 2023 Perşembe
25 Nisan 2023 Salı
Bulgaristan, Kırcaali, Eğridere, Rodop Dağlarında Ürpek köyü cami haziresinde bulunan bir mezar taşı.
20 Ağustos 2022 Cumartesi
9 Haziran 2022 Perşembe
Tosçalı ve Amatlar Arasındaki Medrese, Mustafa Emrullah
Kırcaali, Eğridere ilçesi Amatlar ve Tosçalı arasında bulunan medresenin müderrislerinden Mustafa Yusuf Efendi'nin türbesi (v. 1846) |
Kırcaali ili Ardino (Eğridere) İlçesi'ne bağlı Gorno Prahovo (Tosçalı) ve Dolno Prahovo (Amatlar) köyleri arasındaki yolun sağ tarafında birkaç yüzyıldan beri Müslümanların temel mabedi olan geniş caminin minaresi yükselmektedir. Yakın geçmişe kadar Doğu Rodoplar bölgesinde büyük manevi rol oynamış beşik çatılı tek katlı bir bina da güçlü etki yapıyor. Evet! Bu Müslüman maneviyatı, eğitim ve kültürünün canlı bir anıtı olan eski bir medrese binasıdır. Dolno Prahovo (Amatlar), Çernigovo (Karamustafalar) ve Başevo'ya (Hallar) otomobil ile veya yaya yolculuk yapan her bir yolcu tüm cami ve külliyeyi gözüyle görme imkanı buluyor. Avlunun orta yerinde yüksek minareli cami bulunuyor. Gorno Prahovo, Başevo ve Çernigovo köylerinden bazı yaşlı kişiler, medresenin camiden önce inşa edildiğini ve ilk önce mescit olarak adlandırıldığını söylüyor. İki odalık mescit, ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiş, çatısı sıradan taşlarla kaplanmış. Mescidin temelinin aslen Başevo köyünden olan o zaman için yüksek eğitimli biri tarafından atıldığı belirtiliyor. Bu zat Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti ve dört asırdan fazla (474) İslam eğitimi, kültür ve sanatının merkezi olan İstanbul'da ciddi bir dini eğitim görmüştür. Daha sonra aynı bu zat doğup büyüdüğü yere geri dönüp mescit kurarak dini öğretim ve eğitimin temelini atmıştır. Bu mescitte küçük, büyük, herkes Kur'an-ı Kerim'i ve bazı dua, ibadet ve merasimleri öğrenme fırsatı bulmuşlardır. Aynı kaynakların verdiği bilgiye göre iki kez ateşe verilen bu mescidin temellerinin üzerine taş duvarlarla ve çok odalı yeni bir bina inşa edilmiş ve medreseye dönüştürülmüş. Başka bir rivayete göre ise cami daha eski ve 15.yüzyılın sonunda veya 16.yüzyılın başında inşa edildiği sanılıyor. Medresenin ise 18.yüzyılın sonunda, ya da 19.yüzyılın başlarında kurulduğu söyleniyor. Ne yazık ki, cami ve medresesinin kuruluş yılını kanıtlayan ele geçirilmiş yazılı kaynaklar yok.
Medrese, cami ve külliyesinin bir parçası olup L şeklinde, uzun tek katlı bir binadan ibarettir. Beşik çatısı sıradan taşlarla kaplıdır. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde kuruludur. Batı tarafından ana giriş kapısından caminin avlusu ve medreseye giriliyor. Bina bugünkü çağdaş görünümüyle sekiz küçük yatak odasından oluşur. Ana giriş kapıdan girince sağda yatak odası ve medresenin efendisi denilen hocanın dershanesi bulunuyor. En büyük olan son oda dikkati çekiyor, ilk önce bunun en büyük dershane olduğunu sandım, fakat daha sonra bu odanın üç küçük yatak odaya bölündüğünü anladım. Onarım çalışmaları esnasında iç duvarlar yıkılmıştır ve 1990 yılında kısa bir süre Kuran Okuma Kursu düzenlemek için kullanılmıştır. Demek ki, binada toplam 10 odadan 9'uzuna talebeler yerleştirilmiştir. Hücre denilen bu odaların her birinde medresedeki talebelerin ısındığı ve yemeklerini hazırladıkları ocaklar bulunuyormuş. Kireçle iyi sıvanmış dış ve iç duvarlar çamur harç kullanılarak kesme taşlarla örülmüştür. Okulun talebelerine molla deniliyormuş. Onlar ebeveynlerinin ısrarıyla burada eğitim görmek için gönderiliyorlarmış. Eğitim zorunlu değilmiş ve talebeler istedikleri zaman medreseden ayrılabiliyorlarmış. Talebelerin büyük bir kısmı çocuk ve gençlermiş. Fakat burada genellikle 25-30 yaş arasında genç erkekler de eğitim görebiliyorlarmış. Eğitimin geçici süreliymiş ve 3-4 ay kadar sürüyormuş, Ramazan ayı geldiğinde talebelerin ders çalışmaları olmuyormuş. Öğretim her takvim yılı organize ediliyormuş. Talebeler Bulgaristan'ın çeşitli yerlerinden ve Trakya Bölgesinin bazı köylerindenmiş. Medresenin efendisi, medresenin bütün faaliyetinden sorumlu zatmış. Gorno Prahovo (Tosçallar) köyünün eski imamı Hasan Ahmet Hasan bu medresede eğitim görmüştür. Babasının ısrarı üzerine bu okulda tam yedi yıl okumuştur. İmamla yapılan görüşmede medresenin teşkilatlandırılması ve faaliyeti hakkında değerli veriler tespit edildi. Mesela, talebelerin ortalama sayısı yıllara göre farklılık gösteriyormuş ve eğitime maksimum katılım 50-60 kişiye ulaşıyormuş. Medresede eğitimin amacı Arapça yazma ve okuma ve Kur'an-ı Kerim'in (Mushaf) öğrenilmesiymiş. Bununla birlikte Arapça yazılı başka dini kitaplar da öğreniliyormuş. Efendinin, eğitim diplomasına sahip ciddi din eğitimi almış biri olması şartmış. Bununla birlikte dürüst olup, dindar olması ve yerli halk arasında büyük bir itibar sahibi ve sayılan biri olması gerekirmiş. Medresenin efendisi, Cemaat İslamiye adını taşıyan Cami Encümenliği tarafından göreve atanırmış. Medresede hocalık yapan dört hocadan üçünün isimleri biliniyor. Onlardan biri medreseyi kuran Tırna köyünden Mustafa Efendi. Diğerleri 1912 yılında vefat eden Hacı İsmail Efendi ve medresenin son efendisi olan 1936 yılında vefat eden onun küçük kardeşi Hafız Abdurrahman Efendi. İlginçtik ki, Hoca efendi en iyi talebeyi kendi yardımcısı yapıyormuş. Kuran-ı Kerim kitabını çok iyi öğrenen ve bütünüyle ezbere bilenlere hafız unvanı veriliyormuş. Medrese ve cami kendi zamanında bir manevi merkezi olduğu gibi, aynı zamanda ticaret merkeziymiş. Çevresinde dükkanlar, kasaphane ve kafeler bulunuyormuş. Cuma namazı sırasında ve Ramazan ile Kurban bayramlarında ülkenin çeşitli yerlerinde dağlı dost, yakınlar ve akrabalar burada görüşüyorlarmış. Yerel nahiye binası burada bulunuyormuş, fakat 1912 yılında Balkan Harbi'nden sonra Dolno Prahovo köyü nahiye merkezine dönüştürülmüş.
Medresesinin faaliyeti gönüllülük esasına dayalı yapılıyormuş. Gerekli mali ve maddi kaynaklar, ı talebelerin ebeveynleri ve etraf köyler ve mahallelerden zengin ve söz sahibi kişiler tarafından sağlanırmış. Ramazan ve Kurban Bayramı sırasında fakir, zengin, herkesin imkanları dahilinde büyük bağışlar yapılıyormuş.
Medresenin İslami eğitim kurumu olarak çok büyük önemi var. Bu medrese her yıl bölgeden ve yurt içinden çocuk ve gençlerin eğitim görmesine imkan sunan civardaki tek kurummuş. Kuran'dan başka, talebeler önce temel bir ders olarak okuma yazmayı ve basit aritmetik işlemleri yapmayı öğreniyorlarmış. Bu bölgenin 19'uncu ve 20.yüzyılın ilk yarısında sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimi düzeyi dikkate alınarak olurmuş.
Hakkıyla medresenin bölgede eğitim ve kültürün gelişmesinde olumlu rol oynadığını söyleyebiliriz. Talebeleri hoca veya köy camilerinde imam olmak için gerekli bilgilere sahip oluyorlarmış. Okuma yazmayı ve basit aritmetik işlemler ve bilgileri elde etmeleri onların gelecekte tüccar ve zanaatçı olarak işlerini daha kolay yapmaları için yardımcı oluyormuş. Medresenin faaliyetine resmi olarak 1935 yılında son verilmiştir ve bir yıl son olarak hocalık yapan Hafız Abdurrahman Efendi vefat etmiştir.
Medreseden 100 metre kuzeyde dikdörtgen şeklinde kırma çatı ile örtülü bir odalı yapı bulunuyor. Bu yapı medresenin ilk hocası olarak bilinen Mustafa Efendi'nin türbesidir. Türbenin sağ tarafından yakın yakına iki mezar bulunuyor. Bu mezarların medresenin efendilerine ait oldukları sanılıyor. Türbeye kuzeydoğu taraftan ahşap bir kapıdan giriliyor. Binanın iç kısmında ortada Mustafa Yusuf Efendi'nin mezarı bulunuyor. Batıda iç duvara Türkçe yazılı özel bir tabela asılmıştır.
Tabelada şu yazıyor: "Muhterem cemaat, bu türbenin tamirine sebep olan hayırsever Müslüman kardeşimiz Murad Bekiroğlu, elini bu türbeden çekmeyip bütün bu duruma getiren şahıs kendisidir. Allah'tan uzun ömürler, sağlıklı günler dileriz, ne amacı varsa ersin. Türbenin içinde yatan merhum Mustafa Yusuf Efendi hicri 1262, miladi 1846 yılında vefat etmiştir. Allah'tan rahmet dileriz".
En sonunda cami, medrese ve türbeyi ziyaret etmek isteyen her meraklı yolcu veya turiste bu yerin kuzeydoğusunda 300-400 metre uzakta bulunan tepeye çıkıp muhteşem ve unutulmaz manzarayı izlemelerini dilerim. Bu manzara yeşile bürünmüş görüntüsü, güzel ve narin bahar çiçeklerinin harika kokusu ile güzel, açık ve güneşli havada daha da güzel oluyor.
YAZININ KAYNAĞI: KIRCAALİ HABER GAZETESİ
28 Mart 2019 Perşembe
KIRCAALİ TÜRK RÜŞDİYESİ
Kırcaali’nin en muhteşem yapılarından biri olan Medrese’nin arsası 1920 yılında bölge Müslüman encümenliği tarafından satın alınmış ve 1923 –1928 yılları arasında St. Petersburg’da Güzel sanatlar Akademisi profesörlerinden Rus mimar Pomerantsev’in projesi üzerine inşa edilmiştir. Medrese binası olarak planlanan bina Orta Asya Türk mimari tarzında olup, hiçbir zaman kuruluş amacına uygun kullanılamamıştır. Kırcaali Medresesi komünist idare ile birlikte Türklerin elinden tamamen alınarak müzeye çevrilmiştir. 1.300 metre kare sergi alanıyla Bulgaristan’ın en güzel müzelerinden birisidir.
Bulgaristan Türkleri kendi geçimlerini sağlamakta güçlük çektikleri yıllarda, lokmalarını ayırarak, çocuklarının eğitimi için alın teri ile inşa edilen Medrese gerçek maksadına uygun işlevini yapacağı günleri beklemektedir. Kırcaali halkı kimi para, kimi bedava çalışarak, en çok ise kurban derileri toplanarak bu medreseyi halk kendi imkânları ile bitirebilmişlerdir.
1939 – 1945 yılları arası binanın yarısı askeriye tarafından kiralanmış. 1947 yılında Müslüman encümenliği tarafından tapu çıkarılması istenmiş ancak devlet tarafından reddedilmiş. 1950 yılında devlet tarafından el konulmuş ve devlet malı tapusu çıkarılmış. Devlet Türk İlkokulu olarak devam etmiş. 1980 yılına kadar ilkokul olarak devam etmiş. 1980-1986 yılları yapılan büyük tamirden sonra Kırcaali Bölge Müzesi olarak şu ana kadar kullanılmaktadır. Medreseyi geri almak için Sofya Başmüftülüğü tarafından 1992 yılı Mali Bakanlığının reddinden sonra Yüksek Mahkemeye başvuruldu, ancak mahkeme başvuruyu reddetti. O zamandan bu yana medresenin geri verilmesi için bir gelişme yok.
KAYNAK: KIRCAALİ HABER GAZETESİ
20 Şubat 2017 Pazartesi
KIRCAALİ SARICAVİRAN KÖYÜ'NDEN MEZAR TAŞI
30 Ekim 2015 Cuma
SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN: EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ
A. Hayatı
1917'de Sofya'da
çekilmiş bir resmi
|