İSA CEBECİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İSA CEBECİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Temmuz 2019 Cumartesi

HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR? YAZAN: İSA CEBECİ

HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR?

Yazan: İsa CEBECİ

19. Asır sonlarında doğup 20. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında manzum eserler yazıp yaratmış olan bir Alevî-Bektaşi şairimiz var. Adı Haydar Baba, mahlâsı da Haydarî.
Doğumu: Arnavutluk- 1871,
ÖLÜMÜ: Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Denizler (Varnentsi) köyü, 1960.
Ömrünün 22 yılını Bulgaristan’da geçirmiş olan bu tasavvuf-tekke şairi hakkında bilgilenmek isteyenler  için işbu makaleyi sunuyorum.
Bulgaristan Yüksek İslam Şurası Başkanı, değerli araştırmacı
Sn. Vedat Ahmed Beyefendi lütfedip bu fotoğrafı bizimle paylaştılar.
Kendisine teşekkür ederiz. BTG
1950'lili yıllar Haydar Baba 

Bulgaristan’da doğup Türkiye’ye göçen şair ve araştırmacı Mehmet Çavuş, ısrarla Haydar Baba’nın Silistre ilinin Denizler köyünde doğduğunu, İstanbul’da okuduğunu iddia ediyor. Lâkin Coşkun Kökel’in araştırmalarına göre, onun Arnavutluk’tan İstanbul’a göçen bir Arnavut ailesinin çocuğu olduğu, Merdivenköy Dergâhında yetiştiği, dervişliği ve babalığı Merdivenköy dergâhı şeyhi Mehmet Ali Hilmi Dedebba’dan aldığı anlaşılıyor. Pîr evinin kapanmasından sonra, asıl adı Cemil olan Haydar Baba, Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte Arnavutluk’a gitmiş, orada tutunacak dal bulamayınca Sırbistan üzerinden Bulgaristan’a gelmiştir. 2 yıl Plevne’de kaldıktan sonra 1940 yılında Deliorman,  Mumcular (Sveştari) köyündeki Demir Baba tekkesine gelir.
Coşkun Kökel, Mumcular sakini ve daha sonra da Demir Baba Tekkesi postnişini olan Zeynel Mustafa Kaba’dan aldığı bilgilere istinaden anlattıklarından Haydar Baba’nın orada 6 kişiye nasip verdiğni öğreniyoruz. 1940 yılında, Romenlerin Dobruca ve Deliorman’dan çekilmelerinden sonra, Denizler’deki Ali Baba Tekkesine yerleşen Haydar Baba, oraya postnişîn olmuş ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Bulgar makamlarınca izlendiğinin fakında olan Haydar Baba, hiç evlenmemiş ve etrafına da hiç açılmamıştır. Onu ziyaret eden Mehmet Con, Aliosman Ayrantok, Mülâzim Çavuş gibi şair ve gazetecilere nefeslerinden bazılarını okumuşsa da gazetelerde basılmalarına izin vermemiştir. Burada 14. 05. 1960 yılında, 89 yaşında Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Denizlerin bugünkü adı Varnentsi’dir ve bir tekke-tasavvuf şairi olan Haydar Baba’nın kabri de bu köydeki Deniz Ali Baba türbesinin bahçesinde bulunmaktadır. Burada Haydarî’den önce şeyhlik yapmış olan Ali Baba, Veli Baba ve Süleyman Baba’nın da mezarları bulunmaktadır.
Bulgaristan kökenli Türk şairi ve edibi Mehmet Çavuş’un Haydar Baba’nın Denizler’de doğup büyüdüğüne dair iddiası Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet’in Sofya devlet arşivinde rastgele bulduğu bir tarihî belgeyle geçersiz kalmıştır. Belgenin künyesi:  (fond 166, opis 2, arhivna edinits: 133, list 11, poveritelno, 5.08.1938).

BELEGENİN İÇERİĞİ: 
“Dış İşleri ve İnançlar Bakanlığı, Polis Teşkilâtımıza şu Duyuruyu arz eder:  Arnavut uyruklu Haydar Baba, Gorsko Slivovo, Mahalata, Veliko Tarnovo, Varna, Şumnu, Deliorman ve Vidin adlı yerleşim yerlerindeki dindaşlarını ziyaret edecektir. Gorsko Slivovo köyünde 1-2 ay kalacaktır.
İç İşleri ve İnançlar Bakanlığı, bu duyuruyu Polis Müdürlüğüne göndererek Haydar Baba’nın takip edilmesi, onun da mensubu olduğu Bektaşilik tarikati ile ilişkileri dışında “başka bir görevinin” de olup olmadığının araştırılması konusunda emirlerini rica ederiz.
Aynı dosyanın 13. sayfasında şunları okuyoruz: Gorsko Slivovo,Tarnovo, Ruse, Sveşteari Demir Baba, Pavlikeni, Şumen, Sevlievo ve Varna’yı ziyaret etmesine izin verildi. Aynı dosyanın 15. Sayfasındaki not: Bektaşî îmandaşlarını ziyaretleri esnasında devlet aleyhinde istihbarat yapıyormuş. Kendisi Tiran’dan olup Arnavut uyrukludur. Asıl adı: Haydar Cemil Bey Baba.”

Haydar Baba, İstanbul 1910
(Alaaddin Dede Arşivi)
Bu özgün belge ile bir Bektaşî babası olan Türk şairi Haydar Baba’nın kimliği, kişiliği ve kökeniyle ilgili tartışmaların sona erdiğini düşünüyoruz.

HAYDAR BABA’NIN YARATICILIĞI

Haydar Baba’nın asıl adı Haydar Cemil’dir fakat şiirlerinde Haydar veya Haydarî mahlâsını kullanmıştır. Genellikle Alevî-Bektaşî inanç ve düşüncelerini, Alevî ve Bektaşî ulularını anlatan, tanıtan ve savunan şiirler yazan Bulgaristanlı son Bektaşî şairidir. Bütün ısrarlara rağmen yerel gazetecilerden Mehmet Con’a ve Aliosman Ayrantok’a,  bu sayıda başka gazetecilere şiir vermemiştir. Verse de gazetelerde yayınlanmalarını istememiştir. Besbelli komünist iktidara güveni yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinde Haydar Baba ile ilgili bazı araştırmalar yapılmıştır. İlk olarak M. Halid Bayrı, Türk Folklor Araştırmaları dergisinin 1957 yılı 99. Sayısında Haydar Baba’yı edebiyat çevrelerine tanıtmış ve toplu olarak şiirlerini de yayınlamıştır ( Bkz.,M. Çavuş, a.g. antoloji s. 82). Mehmet Çavuş, M.H. Bayrı’nın Haydar Baba’nın Arnavut kökenli olduğuna dair iddiasını kanıt göstermeden çürütmeye çalışmıştır. Ancak Haydar Baba’nın Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte önce Arnavutluk’a gitmesi, orada tutunamayıp Sırbistan üzerinden Bulgaristan’ın Plevne iline gelmesi, orada 2 yıl kadar kaldıktan sonra Deliorman’ın Mumcular köyüne gelmesi düşündürücüdür.
Haydar Cemil Baba
(Haydarî ve Şiirleri)

Dr. Filiz KILIÇ,
Dr. O. KURTOĞLU, T. BÜLBÜL

Ankara 2008, 286 sayfa
Haydar baba’nın Denizler köyünde dünyaya geldiğini gösteren bir belge de yoktur. Aksine, Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet, kuşkuya mahal kalmayacak şekilde Haydar Baba’nın Arnavut olduğunu göstermektedir.

Onun şiirlerinden birkaçını dikkatinize sunuyorum:

 ALLAH EYVALLAH

 Gerçek erenlerin darına durduk
 Pîrimiz Hünkâr’a Allah eyvallah
 Bir aşk menziline geçüp oturduk
 Haydar-ı Kerrar’a Allah eyvallah!

 Mü’mîn âşıkız Hak vicdanımızdır
 Muhammet Mustafa imamımızdır
Habibullah bizim canânımızdır
Ahmed-i Muhtar’a Allah eyvallah!

Bir Balım Sultan’a bendeyiz gerçek
Şah’a çâk esir, has bahçeye çiçek
Himmet aldık Pîrden biz ölçek ölçek
Şah-ı keremkâre Allah eyvallah!

Hacı Bektaş demine Hû şan
Onundur muhabbet bu demle devran
Tarîkat sırrında olal’dan mihman
Dedik Hak dîdâre Allah Eyvallah!

Yârimizdir canda cândan ezelden
Ayrılmayız biz asla o güzelden
Bırakmaz Haydar’ı pirimiz elden
Niyazımız yâre Allah eyvallah!

(Çavuş. M.,20. YY. Bulgaristan Türkler Şiiri, 1988, İst. Ss. 82-83)

HÛ DOST, HAK DOST

 Hüseyin’dir kisvemiz,
Sırtımızda aba post
 Mücerretiz, tertemiz.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Bektaşi’yiz Bektaşi,
Attık gamı telaşı
 Şah’dır kırkların başı.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Muhammet- Hatice’den
Fatma Ali ve Hasan
 Hüseyin’e erişirsen
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Zeynel Abidin ile,
Cafer-i Sadık bile
Kâzım Rıza’dan dile,
Hû dost Hak dost Allah dost

Takî, Nakî, Askerî,
Mehdî  hem ol Haydarî
On iki imam cevheri.
Hû dost Hak dost Allah dost.

(Özmen, 1998:357)
             

MEDET HİMMET KEREM EYLE

Şah-ı Necef Ali aman
Medet himmet kerem eyle
Yetiş Pîrim Balım Sultan
Medet himmet kerem eyle

Kızıldeli seni andık
İmdat eyle bize artık
Dobruca’da Sarı Saltık
Medet Himmet kerem eyle

Daima sana güvendim
Merdivenli’de iken kendim
Şahkulu Sultan efendim
Medet himmet kerem eyle

Allah’ı geçer mi kuldan
Hiç el çeker mi yoksuldan
Eryek Baba İstanbul’dan
Medet Himmet Kerem eyle.

Daldık aşk adlı denize
Erenlerden erdik ize
Akyazılı Sultan bize
Medet himmet kerem eyle.

Haber aldık bâtın yerden
Manâ aldık her eserden
Ali Baba Denizler’den
Medet himmet Kerem eyle.

Ey Haydarî gerçek eriz
Er- Hak, Hak- er, erenleriz
Yâ Hacı Bektaş’ı isteriz
Medet himmet Kerem eyle.

(Mehmet Çavuş, 20 YY. Bulgaristan Türkleri Şiiri, 1988, İst., s.86.)

KAYNAKLAR:
1. Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1988, ss. 81-85.
2. M. Halit, Bayrı Türk Folklor Araştırmaları Dergisi S. 99, yıl: 1957.
3. Elçin, Şükrü, Bulgaristan’da Türk Kültürü, ayrı basım, Haydarî’nin Şiirleri, Ankara, 1986.
4. Mehmet Arslan Cumalı, Bulgaristan’da Demir Baba Tekkesi ve Diğer Türbeler, Çorlu/2010, Coşkun Kökel’in Haydar Baba yazısı, ss.70-71.
5. Gazi Üniversitesi, Türk kültür ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.14, Yıl: 2007, S. 43, s. 14.

11 Nisan 2018 Çarşamba

İsa Cebeci Anlatıyor

Mercan Civan soruyor, İsa Cebeci Anlatıyor...

 Mercan Civan 

Öncelikle sizinle röportaj yapmamı kabul ettiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. İlk olarak bize kendinizden bahseder misiniz? İsa CEBECİ kimdir?

 İsa Cebeci her şeyden önce bir eğitimcidir ve 5 yıldan beri emeklidir. Bulgaristan’ın Dobriç iline bağlı Glavantsi (Pirli Yenimahalle) köyünde doğmuş olmasına rağmen kendini Deliormanlı kabul eder. Bunun sebebi doğduğu köyün idari bakımdan Dobriç iline ve Tervel ilçesine bağlı olmasına rağmen, Deliorman coğrafi ve etnik bölgesinin sınırları içerisinde bulunmasıdır. Köydeşlerinin konuştuğu ağız büyük Deliorman ağzına mensuptur. Köyün Dobruca bölgesine yakın oluşu ve Dobriç’e bağlı oluşu kafaları karıştırmıştır. Hayatının büyük bir bölümü bu iki Türk bölgesinde geçtiği için hem Deliormna’ı hem de Dobruca’yı sever ve eserlerine konu eder.

6 Mayıs 1942 yılında ormanı ve yeşili bol bir yörede doğduğu için tabiatı çok  sevmiş, çok değerli saymıştır. Babası ilkokul öğretmenliği ve çiftçilik yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır. Ev hanımı olan annesi 8 doğum yaptıktan sonra vereme yakalanmış ve 31 yaşında toprağa düşmüştür. Çocuklarının kimisi kazadan, kimisi de hastalıklar yüzünden hayata veda etmiştir. Ancak 3 kardeş hayata tutunabilmiştir. Babalarının yeni evliliği onlara daha 4 kardeş kazandırmış, ölenleri bir yere kadar telâfi ettirmiştir. Çocuklukları yokluk ve sefalet içinde geçmiş olmasına rağmen  direşkenlik ve çalışkanlıkları sayesinde ele güne karışmayı başarmışlardır.

İsa Cebeci 1960 yılında Dobriç Pedagoji (İlköğretmen okulu). 1970 yılında Şumen  kentindeki Sofya Üniversitesi filyalinde Türkçe-Coğrafya bölümünü (ön lisans), 1974 yılında Sofya Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü (lisans) bitirmiştir. Böylece üç öğretmen diplomasıyla Bulgaristan’ın ve Türkiye’ni ilk, orta ve lise dengi okullarında 40 yıl öğretmenlik yapmıştır. Mesleki çalışmalarıyla birlikte şiir ve müzik sanatları üzerine yoğunlaşmış, okulda ve okul dışında sahne ve konser çalışmalarına etkin biçimde katılmıştır. Bu çalışmaları emeklilik yıllarının da ayrılmaz bir parçasıdır.

Bu soru beni tanıyanlara yöneltilse, çoğu şair ve yazar olduğumu, bir kısmı  türkolog olduğumu, başka bir kısmı folklor araştırmacısı ve sazcı olduğumu söyler ki, bu cevapların hepsinde az veya çok isabet vardır. Yakınımda olanlar tam bir kitap kurdu olduğumu da söyleyebilir. Gerçekten de kitap edinmeyi ve okumayı çok severim. Şiirden romana, dilcilik kitaplarından tarihe üç dilde kitap okurum. Bunun dışında Bulgarca ve Rusçadan tercümeler de yaparım. Son zamanda internetten gazete, dergi ve araştırma yazıları da vaktimin büyük bir kısmını doldurmaktadır.

Edebiyatta 45 yıl… Nasıl geçti bu kadar zaman?

Aslında 45 yıl değil, 50 yıldan beri edebiyatla ilgim var zira ilk şiirim 1960 yılında Bulgaristan’da çıkmakta olan HALK GENÇLİĞİ gazetesinde yayımlanmıştır. İlk şiir denemelerime ve muhabere yazılarıma lise 3. sınıfta başlamıştım. Yani edebiyat uğraşlarıma başlayalı yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçmiş. Nasıl geçti bu kadar  zaman? Zamanın hızlı hızlı akmaktan ve çabuk çabuk geçmekten başka işi var mı ki?

Biz onun nasıl geçtiğini anlayamadık bile. Günlük işlerle, geçim derdiyle boğuşurken, zamandan saatler ve dakikalar çalıp sanatla da haşır neşir olurken, çeşitli hedeflere ulaşmak isterken bir de baktım ki, pamuk tarlasına dönmüş başım, yetmişe sularına dayanıvermiş yaşım. Oysa artık aramızda görünmüyor birçok dostum ve arkadaşım…

 Şiirleri yazarken ilham aldığınız, yazar, olay veya manzara oldu mu?

 Şiir sanatı genelde duygulanmalara dayalı bir sanattır. Alabildiğine aydınlık bir bahar gününde gördüklerinden ve duyduklarından etkilenirsin, coşkulu duyguların kucağına düşersin. Biraz edebiyat donanımın varsa, hissettiklerini dizelere dökersin, şiir olur. Güzel yüzlü, güzel huylu, sevimli tavırlarıyla dikkatini çeken biri duygularını harekete geçirir, kaleme sarılırsın, coşkulu dizeler döktürürsün. Çocuk yaştakiler ise annelerine vurgun olurlar, öğretmenlerine hayranlık duyarlar. Bunu güzel sözlerle anlatıp şiir yaratmaya çalışırlar. Ama edebi donanımları ve dil malzemeleri yeterli olmadığı için bunu çocukça yaparlar. Edebiyatta karar kılanların da kendine kılavuz seçtiği, hayranlık duyduğu yazarlar vardır. Bizim yetiştiğimiz yıllarda ve ülkede en çok bilinen ve tanınan iki şair vardı: Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali. S. Ali daha çok bir roman ve öykü yazarı olarak tanınmış olmasına rağmen hece veznini çok iyi kullanan bir klasik şairdir de. Beni Nazım Hikmet kadar o da etkilemiştir. Şiirle müziği birleştirmeye çalıştığım için ölçülü şiire daha çok değer veririm ve da daha büyük ustalık olduğuna da inanırım. S. Ali’nin birçok şiiri bugün bestelenmiştir. Gençliğimizde yakınımızda onların eserleri vardı. Daha sonra Yunus Emre’yi, Âşık Veysel’i, Karacaoğla’nı ve daha birçok halk ozanını tanıdık ve sevdik, onlara özendik.

 Bir edebiyat türü seçeceğiniz zaman nelere dikkat edersiniz?

Hayatta edebi türlere konu olabilecek o kadar çok şey var ki! Şiirlerle genelde yaşanılmış duyguların ifade edildiğini yukarıda da belirtmiştik Aşkta mutluluk olduğu gibi mutsuzluk da, karamsarlık da olabiliyor. Bunları kısa şiirlerle anlattığımız gibi, hikâyelerle de anlatabiliriz. Bazı kişiler şiirle anlatmayı tercih ettikleri halde bazıları da düzyazıyla anlatırlar; öykü veya roman yazarlar. Şiir çok farklı bir türdür. Onda duygu yoğunluğu vardır, az sözle çok şey anlatılır. Şiir adeta sıkıştırılmış hava yahut da konsantre deterjan gibidir. Az sayıda sözle çok etki yapan ölçülü bir yazın türüdür şiir. Duygunun, düşüncenin ve müziğin bileşimidir âdeta. Şiirde ustalaşmış kişiler mısralardan oluşan uzun eserler de yazarlar. Yapma destanlar buna bir örnektir. Edebiyatçılar, bütün türler arasında en zor yazılanın da şiir olduğu konusunda birleşirler. Benim tercih ettiğim yazılar düşünce yazılarıdır. Çocuklar için yazdığım şiirlerde dahi düşünce üstüngelir, mesaj vardır. Eğitimci şairlerin eserlerinde genelde mesaj vardır, zira onlar genç kuşakları hep iyiye, güzele, doğruya ve topluma yarar sağlayan davranışlara yöneltmeye çalışırlar. Toplumsal olaylara tepki vermek için genelde deneme ve köşe ve sohbet yazılarına önem veririm. Bu şekilde 6. sorunuza da cevap verildiğini düşünüyorum. Zaman zaman bilimsel araştırmalara da kitlenirim.

Bugüne kadar hedeflediklerinizi gerçekleştirebildiniz mi?

Ben, bütün hedeflediklerini gerçekleştirip de dünyaya veda edenlerin var olduğunu sanmıyorum. İnsan, ömrünün çeşitli dönemlerinde önüne bir takım hedefler koyuyor ve bunlara ulaşmak için çaba gösteriyor. Birçoklarına ulaşıyor ama bazen beklenmedik toplumsal gelişmeler oluyor ve hedeflere ulaşmayı engelliyor. Çocukluk yıllarımda pedagoji okulunu bitirmeyi hedeflemiştim. Bitirdim ve hemen öğretmenliğe başladım. Beş yıl geçti, yüksek öğrenim yapmaya heveslendim. Yeni hedef koydum. Üniversiteye girecek, Türkoloji okuyacaktım. Bu hedefim gerçek oldu. Daha sonra kitap yazmak için çalışmalara başladım. Altı adet kitabım yayımlandı. Şimdi iki tane şiir kitabım basımevinde. Dergi ve gazetelerde yayımlanmış deneme ve köşe yazılarımı bir dosyada topladım. Deliorman Türk halk şiirlerini derledim. Büyük kardeşim Ahmet Cebeci ile onu yayınlamak yakın hedeflerimden biri. Bir hedef gerçek olduğunda bir başkası veya birkaç tanesi gündeme geliyor. Üniversite hocası olmayı istedim lâkin önümüzdeki engelleri aşamadım, o hedefime ulaşamadım. Ama iki adet bilimsel eserim oldu. Bazı bilimsel toplantı ve  sempozyumlara katıldım.

Seyahat esnasında  veya her zaman  yanınızda  not defteri taşır mısınız:

Ben yanımda not defteri nadir bulundururum. Onları genelde okuduğum kitap ve kaynaklardan aldığım bilgileri not etmek için kullanırım. Ama bir yol yazısı yazmak istiyorsam seyahat esnasında not tutar, fotograf çekerim. Makale ve araştırma yazılarımda tuttuğum notlardan yararlanırım.

 Çalışma hayatınızda çocuklarınızı ihmal etiğinizi düşündünüz mü? İyi bir baba olabildiniz mi?

 Ben bir öğretmen olarak milletin çocuklarıyla meşgul olduğum gibi kendi çocuklarımla da çok ilgilendim. Bulgaristan’ın Türklerle meskün olan  küçük bir köyünde geçen aile hayatımız çocuklarımızın iyi yetişmesi için çok yararlı ve verimli olmuştur. Oğlum bir buçuk yaşında iken Şumen şehrinde yüksek öğrenime başladım.

Döndüğümde yine köyümde öğretmenlik yaptım. Onlara Türkçe ve Bulgarca okumayı daha 5 yaşında öğrettim. Okula gittiklerinde yaşıtları alfabe öğrenirken onlar çıtır pıtır kitap okuyorlardı ve benden yeni yeni kitaplar getirmemi istiyorlardı. Evimde zengin bir kitaplık oluşturdum. Daha ilk okulda kitap okumanın tadına vardılar. Okulda da çok başarılı oldular. Bunun dışında oğluma da kızıma da bağlama çalmayı öğrettim. Onlarla ilgilenmenin de ötesinde eşimle birlikte çalışmalarımızla da onlara örnek olduk. Öğretmen olmama rağmen 25 yıl boyunca yaz tatillerimizi ailece kooperatifin tütün tarlalarında geçirdik. Böylece çocuklarım beyin emeğiyle beden emeğini nöbetleşe kullanmayı öğrendiler. Dengeli ve başarılı bir insan olmak için sadece okumak yetmiyor, gereğinde beden işini de severek yapmak gerekiyor. Bir eğitimci olarak emeğin en büyük eğitmen olduğuna inanmışımdır. Emeğin (kafa ve kol emeği) içinde yetişen çocuklar daha başarılı ve ahlâklı oluyorlar. İyi bir kitap kurdu olan eşimse onlara bol bol masallar anlatarak insani meziyetler aşılamıştır. Şimdi oğlum İstanbul’da tıp doktoru, kızım Ankara’da müzik öğretmeni. Öğrenim yıllarında bize sorun yaratmadıkları için eşim Selim Hanımla birlikte onlara çok müteşekkiriz.

 Günde kaç saat çalışıyorsunuz?

 Okuldan ayrılalı belirli bir çalışma düzeni oluşturamadım. Yazmak istediğim çok konular var ama onların üzerinde çalışmaya yeterince vakit ayıramıyorum.Haftada iki gün Halk Eğitim Merkezinde müzik çalışmalarına katılıyor. Deliorman türkü grubumuz var, haftada bir gün onları çalıştırıyorum. Çorluda oturan emekli göçmen öğretmenlerle haftada iki defa buluşuyoruz. Köydeşlerimizle birlikte her bahar piknik yapıyoruz ve onlara sunmak için bedii programlar hazırlıyoruz.Bazen yurt dışına veya yurt içinde gezilere katılıyoruz. Son zamanlarda “facebook” denen iletişim ve paylaşım türü de bir hayli vaktimizi çalıyor. Çoğu kez gündüzleri dinlenmeye vakit bulamıyoruz. Son zamanda moda olduğu gibi “çok yoğunuz”. Ev masraflarını ödemek, ev ihtiyaçlarını tedarik etmek de yine zaman istiyor. Emeklilik yatmaktan ibaret değil ki…

 Genç kalem dostlarınıza neler tavsiye edersiniz?

Güzel ve çekici ürünler verebilmek için her şeyden önce çok okumak, çok bilgi ve izlenim biriktirmek gerekiyor gerekiyor. Ancak beynini yükleyenlerin başkalarına verecek bilgileri olabilir. Ancak çok okuyanlar kolay ve güzel yazarlar. Bugünkü genç kuşak yazarlarının işi bize kıyasla hem kolay, hem daha zor. Kolay olan tarafı bilgi edinmek ve biriktirmektir. Kitaplar ve teknik bilişim araçları büyük imkânlar veriyor. Zor olan tarafı ise oturup da yazmak. Şimdi insanın dikkatini çekecek o kadar çok eğlence türleri var ki, onların etkisinde kalmamak mümkün değil. Bir tarafta Tv ve  bilgisayar, diğer yanda müzik araçları, eğlence merkezleri durmadan usanmadan insanların kafalarını bombardıman ediyor. Bu kadar uyarıcıdan kendilerini tecrit etmeleri hiç de kolay değil. Şair veya yazar olmak isteyenler eğlenceden uzak durma sabrını ve konular üzerine odaklanma gücünü gösterebilmeliler. Tek sözle önlerine çıkabilecek her türlü fiziki ve manevi engeli yenmeye hazır olmalılar.