HAFIZ RIZA VE MEFKÜRE ABLA
Bizim kasabanın en saygın din adamı kuşkusuz Hafız Rıza idi. Kendisi hem dedemlere yakın oturuyordu, hem de dedemle görüşüyorlardı. Bayramlarda el öpmeye gitmişliğim vardı. Bir alt sokakta, Tatar Mahallesinde, ahşap minareli küçük bir mescit yakınında olmasına rağmen, bazı günler vakit namazları için çarşıdaki Tekke Camiine giderdi. Bizim sokaktan geçerdi, çünkü yoğun trafiği yoktu, yeterince genişti ve düz hat izlerdi. İki taraflı Arnavut kaldırımları dışında ortası toprak yoldu ve çocukların futbol oynamasına müsaitti. Hafız Rıza, uzun cubbesi ve beyaz sarığı ile yavaş yavaş yürür ve sağa sola başını eğerek insanları selamlardı. Kasabamızda ondan başka devamlı cubbe ve sarık taşıyan yoktu.
"Hafız Rıza geliyor" diye sokak başından haykırış yükselir. Bulgar çocuklar dahil, herkes oynamayı durdurur ve hazırola geçerek kenara çekilirdi. Keza top çarpmasın diye ele alınırdı. Küçücük çocuklar bile, büyüklerini örnek alarak, kendi oyunlarını bırakarak saygı duruşuna geçerlerdi. Bu geçiş epeyi zaman alırdı, çünkü Hafız Rıza çok yavaş yürürdü. Sabırla beklerdik. Birkaç saat sonra, dönüş yolunda, olay aynen tekrarlanırdı.
Somut bir görevi herhalde yoktu, fakat danışma mercii gibi dini konularda son sözü Hafız Rıza söylerdi. Dedem de beni saygın bir din âlimi yapmayı istiyordu ve iki defa Hafız Rıza'nın dini eğitimine (yani Kuran kursu gibi) göndereceğini ifade etti. Fakat her defasında bu teşebbüs akamete uğradı. Çünkü komünist iktidar haber alıyor ve kendisini uyarıyormuş. Henüz dini kıyafetine karışmıyorlardı, fakat küçük çocuklara İslâmî bilgiler verilmesine müsaade etmiyorlardı.
Fakat Hafız Rıza düşünüldüğü gibi tutucu ve yobaz değildi. Çağdaş eğitime de karşı değildi. Kızların eğitimini ise bizzat kendisi başlatmıştı. Kızı Mefküre Abla'yı, Rüştiye'den sonra önce Varna'daki Fransız Kolejine, sonra da Sofya'da Fransız Filolojisine göndermişti. Mefküre Abla benden 14 yaş büyüktü ve bizim kasabadan üniversitede okuyan ilk gurur kaynağımızdı. Üniversite sonrası Sofya'da kalmış, gazetecilik yapmış, Türkçe şiir kitabı yayınlamıştı. 1950-li yılların başında, edebiyatçı ve akademisyen Rıza Mollov (1920-1986) ile evlenmiş ve birlikte bizim kasabaya gelmişlerdi. Konu komşuyu gezerken bizim eve de uğramışlar, kısa bir misafirlik yapmışlardı. Bendeniz de kendilerini hayranlıkla izlemiştim. Sofya Üniversitesine bağlı Türkoloji Bölümünde çalışıyorlar ve akademik kariyer yapıyorlardı. Mefküre Abla Çağdaş Türk Dili ve Diyalektoloji okutuyordu. Fakat 1960-lı yıllardan sonra komünist iktidarın gadrine uğradılar ve atıldılar. İşsiz kaldılar, geçim sıkıntısı çektiler. Eşinin vefatından sonra, Türklere uygulanan zorunlu göç yıllarında, Fransa'ya gidebildi ve Dil Bilimi ve Türkoloji alanında dünyaca ün kazandı. 1927, Dobriç doğumlu olan Mefküre Mollova, Fransa'da 2009 yılında vefat etmiştir. 2023 yılında, "Sürgündeki Türkoloji" başlığı altında, iki Bulgaristanlı araştırmacı hayat hikayesini kaleme aldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder