29 Kasım 2014 Cumartesi

POMAKLARIN DİNİ HAYATI (SMOLYAN İLİ ÖRNEĞİ), SABRİ CUVALEKOV

POMAKLARIN DİNİ HAYATI (SMOLYAN İLİ ÖRNEĞİ), SABRİ CUVALEKOV

BİRİNCİ BÖLÜM: BULGARİSTAN, POMAKLAR VE İSLAM
Bulgaristan’daki Pomak toplumu ve tarihçesi 
Pomaklar’ın Genel Tarihi ve Kimliği
Pomaklar’ın Yaşadığı Bölgeler ve Nüfusu
Pomaklar’ın Dili
Pomaklar’ın Sosyo-Ekonomik Durumu
Pomaklar’ın Muhtelif Dönemlerde Karşılaştıkları Problemler
Hıristiyanlaştırma ve Müslüman İsimlerin Zorla Değiştirilmesi
Komünizm Rejiminin Etkisi (Baskıları)
Pomaklar’ın Demokrasi Dönemindeki Durumu
Bulgaristan ve İslam
Bulgaristan’a İslam’ın Giriş Sureci
Bulgaristan’da Etnik Yapı
Türkler
Romanlar
Pomaklar
Diğerler etnik unsurlar
Bulgaristan’da Müslüman Nüfusu
İKİNCİ BÖLÜM
SMOLYAN İLİNDE POMAK TOPLUMUNUN DİNİ HAYATI
Dini Bilgileri Edindikleri Kaynakları
Dini Örgütlenme
Smolyan Bölge Müftülüğünün Kuruluşu ve Faaliyetleri
Dini Eğitim
Smolyan İlindeki Pomak Toplumunun Kimlik Problemi
Temel Dini Ritüeller
Halk İnançları
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE BULGULAR
YÖNTEM
BULGULAR VE DEĞERLENDİRME


SONUÇ
Osmanlı Rus harbinden sonra balkanlarda ve Bulgaristan’da büyük bir Müslüman kitlesi kalmıştır. Bölgedeki Osmanlı yönetiminin çekilmesi ile Müslüman toplumu çeşitli baskılara ve asimilasyon politikalarına maruz kalmış, özellikle bölgede Bulgarca konuşan Müslüman kitleye, yani Pomak toplumuna karşı özel bir asimilasyon politikası uygulanmıştır. Bulgaristan devletinin resmi kararları ile Pomak toplumu dört defa isim değiştirme kampanyalarına ve Müslüman kimliğini ve benliğini yok etme zorlamalarına maruz kalmışlardır.
Bulgaristan’da Müslüman azınlık içerisinde, Türklerden sonra Pomaklar hem siyasi hem de tarihi olarak önemli bir toplum grubu oluşturur. Pomaklar kendi benliklerine, adetlerine ve kimliklerine sıkı sıkıya bağlı bir Müslüman toplumdur.
Pomak kelimesine Osmanlı kaynaklarında XIX yüzyılından itibaren rastlanır. Pomakların menşei ve kimliği konusunda çoğu siyasi temelli olarak, değişik görüşler ve tartışmalar vardır. Konuştukları Slavca dilinden hareketle, bunların Sırp, Bulgar hatta Yunan kökenli oldukları iddia edilmiştir. Yaşadıkları ülkeye ve bölgeye göre, Pomaklar üzerinden siyaset yapılmaktadır. Ayrıca, Pomakların yaşadıkları Balkan ülkelerinde, devlet yönetimleri, Pomakları kendilerinden sayma gibi, onlara bir tür kimlik vererek sahip çıkmaktadırlar.
Pomaklarda etnik kimlikten daha çok, dini kimlik ön plana çıkmaktadır. Kendilerini Müslüman olarak nitelerler. Müslümanlıktan sonra, etnik kimlik ikinci derece tutulur. Yaşlı Pomaklar, kendilerini Türk ya da Bulgar olarak nitelemezler. Onlar kendilerine sadece Pomak derler. Oysa günümüzde yeni nesil gençler, kendilerini Bulgar olarak kabul etmektedirler. Bulgar Devleti ise, Pomakları (Müslüman) Türklerden ayırmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bu iki etnik grubu birleştiren ortak nokta İslam’dır.
"Pomakların Dinî Hayatı" isimli bu araştırmada Smolyan ilinde yaşayan Pomak toplumun dinî inanç, ibadet, tutum ve davranışlarının belirlenmesi, dinî hayata yönelik tutumların çeşitli faktörlere göre nasıl bir farklılaşma gösterdiğinin tespit edilmesi, dinî hayatın sosyal sistem içindeki yeri ve öneminin ortaya çıkarılması, konu edinilmiştir. Bu araştırma, teorik ve uygulama olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilmiştir.
Dini hayata yönelik tutumların cinsiyet, yaş, eğitim durumu ve gelir düzeyi gibi faktörlerle değişkenlik arz etiğini gördük. Bu araştırmanın temel bağımsız değişkenlerini oluşturan faktörlere göre, nasıl bir farklılık arz ettiğini tespit etmeye çalıştık.
Genelde, İslami temel iman esasları olarak nitelendirdiğimiz, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kaza-kadere inanç noktasında hepsinin büyük oranda inandıklarını gördük (Tablo 37, 38,39, 40, 41 ve 42).
Yörede halk inançları da bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Nitekim araştırma sahamız olan Pomaklar, Smolyan İlinde “büyüye, cine (cin çarpması veya tutulması) ve nazara inandıklarını belirtmişlerdir (Tablo 64, 67, 70 ve 71).
Yeni nesil Pomaklar ve 25 yaş altı, Komünizm rejimin yıkılmasıyla, dini ve sosyal kimliklerini algılamada daha bilinçli hale gelmiştir. hipotezimiz genel olarak tablolara baktığımızda, onlarda İslam’a yöneliş gözlenmektedir. Bu yönelişin Müslümanları daha bilinçli ve kendi benlik ve kimliklerine sahip çıkmalarına sebep olmuştur. Yaş değişkeni açısından dini yönelimin, 25 yaş altı grubumuz beş vakit namaz kılanların oranı %51,7 (s=30), anlamlı bir farklılığa yol açtığını gözlemledik (Tablo 44).
Yeni nesil Pomak gençlerin dini bilgilerini yeterli sayan gençlerin böyle düşünmelerinin sebebi olarak, 25 yaş altı ve 25-40 yaş arası olan yaş gruplarımızın böyle düşünmelerinin sebebini, çoğunlukla dini bilgi edinmek için Kur’an kurslarında eğitim görmüş olmalarına bağlıyoruz. Bölgedeki dini seminer ve sohbetlerin yaygın olması ve dini sorunların orada cevaplanması, bölgede ve yurt dışında eğitim gören öğrenci sayısının çoğalması ve bu kişilerin de dini kaynak olarak görülmeleri ve dini her konuda onlara da başvurulması, olumlu bir gelişmeye sebep olmuştur.
41-60 yaş arası ve 60 üzere yaş gruplarımızda, dini bilgi örf, adet ve ailenin dini merasimlerinin uygulanma şekillerini iyi bildiklerinden bunlar da kendilerinin dini bilgilere sahip olduklarını zanneden bir grup oluşturmuşlardır.
Elde edilen bulgular 25-40 yaş arası yaş grubu, dini ritüelleri yerine getirme oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Beş vakit namaz kılanların oranı %51,0 (s=50), bazı vakitleri kaçırmakla birlikte genellikle kılarım diyenlerin oranı %37,8 (s=37) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44).
Ramazan ve Mübarek günler orucu tutarım diyen deneklerimizin 25-40 yaş arası olan grubumuzun oranı %49,0 (s=48), Ramazan ayını tamamen tutarım diyen deneklerimizin 31,6% (s=31) tespit edilmiştir (Tablo 50).
Bölgedeki gençlerin dini duygu ve düşüncenin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kendi kültür ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan gençler, bu kültürün esasını oluşturan dini değerlere büyük önem vermektedirler. Nitekim dini değerlerle ilgili sorulara hep olumlu cevaplar verilmiştir.
Beş vakit namazı devamlı olarak kılan erkelerin oranı %60,6 (s=77) kadınlarda ise %47,6 (s=80) olarak tespit edilmiştir (Tablo 45). Ramazan ve mübarek günlerde oruç tutarım diyen deneklerimiz erkeklerde %10,2 (s=13) oranla, kadınlarda ise %8,9 (s=15) olarak tespit edilmiştir. “Ramazan ayının tamamını tutarım” diyen erkeklerin oranı, %31,5 (s=40) kadınlarda ise bu oran, %35,7 (s=60) olarak tespit edilmiştir (Tablo 51).
Kadınların %14,3’u (s=24) ve erkeklerin %21,3’u (s=27) kendilerini çok dindar olarak belirtmişlerdir. Kadınların %31,5 (s=53) oranı ile erkek deneklerimizin oranı %49,6 (s=63) yüksek bir oran ile yeterli derecede dini bilgi aldıkları göstermektedir. (Tablo 17).
Kur’an okuma konusunda kadınların oranı %75,0 (s=126), erkeklerin oranı ise %71,1 (s=91) olarak tespit edilmiştir. Kadınlar erkeklere göre daha büyük oranla öne çıkmıştır (Tablo 31).
41-60 yaş grubu namaza en az ilgi gösteren yaş grubu olarak öne çıkmaktadır. Bu yaş grubundaki bu ilgisizliğin en önemli sebeplerinden biri komünist rejiminde yetişmiş olmalarıdır. Bu yaş grubu, ibadet konusunda yöneltilen sorulara en düşük puan alacak şekilde cevap vermiş, bu da onların gelişme döneminde ve gençlik yıllarında ibadetsiz bir hayata alışmış olmalarından kaynaklanmaktadır. 41-60 yaş arası olan deneklerimizden, “beş vakit namaz kılarım” diyenlerin oranı %43,7 (s=45) ve “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı %20,4 (s=21) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44). Aynı şekilde, 41-60 yaş arası olan deneklerimizde, oruç tutma alışkanlığı ve oruç ibadetine karşı ilginin en az olduğu grup olarak görülmektedir (Tablo 50).
41-60 arası yaş grubunda, dinin aslına uygun inanç esasları yerine, daha çok batıl inançların öne çıktığını görmekteyiz. Bu grup, sanki dinin gerçek inançlarıymış gibi bâtıl inançlara ve büyü’ye (sihire) daha çok önem veriyorlar. Onların bâtıla inanç oranı %55,3 (s=57) (Tablo 65). Allah’ın kudretine inandıkları kadar cin çarpmasına da inanıyorlar. Onlardaki Bu oran: %49,5 (s=51) (Tablo 68) tespit edilmiştir.
60 yaş üstü çok dindar %27,8 (s=10) ve normal dindar %69,4 (s=25) olarak tespit edilmiştir (Tablo 16). Deneklerimizde beş vakit namaz kılanların oranı %88,9 (s=32) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44). “Ramazan ve Mübarek günlerde orucu tutarım” diyen ve 60 yaş üstü olan deneklerimizin oranı ise %69,4 (s=25) olarak tespit edilmiştir (Tablo 50). “Farz olan ibadetlerin dışında nafile ibadet ediyor musunuz?” sorusuna Düzenli olarak 60 yaş üstü yaş grubumuzun oranı ise %41,7 (s=15) olarak tespit edilmiştir (Tablo 62).
“Her yıl zekâtımı muntazam veririm” diyen 60 yaş üstü olan deneklerimizin oranı ise %61,1 (s=22) olarak tespit edilmiştir (Tablo 56) tespit edilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre, cinsiyet ve yaş durumunun, dinin bazı boyutlarında farklılıklara yol açtığı tespit edilmiştir.
Anketin sonuçlara göre, Kendilerini normal dindar olarak tanımlayan kadın ve erkek grupların dindarlık düzeylerinin dağılım oranı, kadınlarda %83,9 (s=141) ve erkeklerde ise %76,4’u (s=97) olarak görülmüştür. Buna karşılık kadınların %14,3’u (s=24) ve erkeklerin %21,3’u (s=27) kendilerini çok dindar olarak belirtmişlerdir (Tablo 17).
Elde edilen bulgular, Pomakların ibadet ve dini ritüelleri yerine getirme oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Namaz ve oruç ibadetinde de genelde bir farklılaşma olmadığı ve büyük oranda yerine getirilen bir ibadet olduğu görülmüştür (Tablo 43 ve 49).
Cinsiyete göre, erkekler namaz ibadetine karşı kadınlardan daha aktif ve daha çok gayret gösterdiğini görmekteyiz. Beş vakit namazı devamlı olarak kılan erkelerin oranı %60,6 (s=77) kadınlarda ise %47,6 (s=80) olarak tespit edilmiştir (Tablo 45).
Araştırmaya katılanların medeni durumlarına göre, Namaz ibadetini yerine getirme oranında anlamlı bir ilişki vardır. Bekâr olan katılımcıların, “beş vakit daima kılarım” diyenlerin oranı %35,7 (s=30), “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı %22,2 (s=22). Evli olan katılımcıların, “beş vakit daima kılarım” diyenlerin oranı %60,8 (s=113), evli, fakat “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı sadece %7,0 (s=13) olarak tespit edilmiştir (Tablo 46).
Zekât ve Hac ekonomik duruma bağlı bir ibadet olduğu için, diğer ibadetlere oranla, yerine getirilme oranı daha düşüktür (Tablo 55 ve 60) . Yaş yükseldikçe zekât verme durumu da yükseliyor. (Tablo 56).
Araştırmamızın verilerini göre, kadınlar, batıl inanç konusunda erkeklerden daha fazla öne çıkıyorlar. Tablolardaki verilere göre, bâtıl inanç kadınlar arasında daha yaygın görülüyor. Fakat bu oran, erkeklerle kadınlar arasında neredeyse eşite yakın görülüyor (Tablo 66 ve 69).
Bu duruma göre araştırma hipotezleri kısmen doğrulanmış ve diğer araştırma bulgularıyla da paralellik göstermiştir.
Pomak toplumun aile yapısına baktığımızda kırk beş yıl öncesi genelde klasik İslam ailesi gözlenirken; günümüzde ise çekirdek aileler çoğalmışlar, klasik büyük bir aile, günümüzde her geçen gün çekirdekleşmeğe doğru devam etmektedir. Çekirdek ailelerin oluşması ile İslam kültüründen uzaklaşan yeni aileler her gün artmaktadır.
Smolyan bölgesinde yıllardan beri yaşanan asimilasyon politikasının karşısında ayakta kalabilmenin en önemli faktörlerinden biri de dini eğitim olmuştur. Bu nedenle bölge Müslümanları dini eğitime önem vermektedirler. Bölgedeki yaz kuran kursları hayli rağbet görmektedirler.
Müslüman Pomak toplumun günlük yaşamında, geleneksel yapıya bağlı olarak mevlit, sünnet ve cenaze gibi dinî törenler ayrı bir öneme sahiptir.
Ve son olarak Bulgaristan Müslümanlarına ve onları temsil eden yetkili kuruluşu olan Baş müftülüğe birkaç önerimiz olacaktır:
1- Yaz Kuran kurslarının yıllık olmasını önermekteyiz. Bu eğitim yuvalarının Bulgaristan Müslümanlarının kendi dinine ve özüne dönmeye yardımcı olacak en önemli etkenlerden bir tanesi olacağına inanıyoruz.
2- Yetkili kuruluşların Müslümanların örf ve adetlerini yaşatacak kültür merkezlerinin oluşturulmasına önermekteyiz.
3- Dini eğitim tahsil eden kişilerin, dini ve sosyal hayatta daha aktif olmaları germektedir.
4- Müslüman Pomak toplumunun üzerine daha geniş ve kapsamlı araştırmaların yapılması gerekmekte, çünkü bu araştırmamız bu alanda bir ilk olma özeliğini taşımaktadır.
5- Müslüman toplumuna uygulanan asimilasyon politikası hala devam etmekte, buna karşı dura bilmeleri için Müslümanların kendi dinine, diline, örf ve adetlerine sahip çıkmak olacaktır.
6- Müslümanların Dini konularla ilgili sorunları Dini ilim tahsil etmiş olan kişilere başvurarak çözmeye çalışmaları gerekmektedir, çünkü kulaktan dolma bilgilerle çalıştıkları için birçok yanlış uygulamalarla karılaşmaktayız.
7- Ve son olarak Müslüman Pomak toplumunu daha aydın bir gelecek için ilme daha fazla önem vermeleri gerekmektedir.
Özetle, araştırmamızın amaçları çerçevesinde yapılan analizler ve elde edilen bulgular, bazı hata ve eksikliklerden uzak değildir. Ancak araştırma yapılan Bulgaristan’da benzer bir çalışmanın yapılmamış olması bu araştırmanın önemini arttırmaktadır. Umarız ki bu çalışmalar daha kapsamlı ve farklı boyutlarda devam edecektir.
Sonuç olarak, araştırmada elde edilen göstergeler çerçevesinde, Pomaklar’da dini yönelimlerinin olumlu olduğunu söyleyebiliriz

27 Kasım 2014 Perşembe

SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI -İzlenimler-



SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI
-İzlenimler-
Basri Zilabid Çalışkan
1990 yılından sonra demokratik hayatın Bulgaristan’a da yavaş yavaş girmeye başlamasıyla İslami kitaplar Bulgarcaya tercüme edilmeye başlandı. Bu faaliyet daha ziyade Pomak müslümanlarının dini bilgi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti.
Zamanla Pomak gençlerin bazısı Türkiye’ye bazısı da Arap memleketlerine ilahiyat eğitimi almaya gittiler ve ülkelerine döndüler. Onlar da bu hayırlı işe katkıda bulunmak arzusuyla kimi Arapça’dan kimi Türkçe’den Bulgarca’ya tercüme işine giriştiler. Bunlardan bazısı halkın kullandığı dini dili/dini terminolojiyi yok sayarcasına, Osmanlı zamanında yerleşen dini terminoloji yerine bazen mahza Arapça kavramları bazen mahza Bulgarca tercümelerini kullanmaya başladılar. Birinci duruma örnek olarak “abdest” yerine “udu” , ikinci duruma örnek olarak ise rekât yerine “kolenopreklonenie” kelimelerini verebiliriz. Zamanla bu durum her platformda konu edilmeye, İslami dini terminolojinin tercümesi ile ilgili bir toplantının yapılması gerektiği dile getirilmeye başlandı. Prof. Teofanov’un yaptığı Kur’an tercümesine yönelik eleştiriler sıklaştı.
Nihayet Sofya Yüksek İslam Enstitüsüne bağlı İlmi Araştırmalar Merkezi kuruldu ve başına lisans ve yüksek lisansını Ürdün’de doktorasını da İngiltere’de tamamlayan Dr. Arif Abdullah getirildi.
İşte Dr. Arif Abdullah’ın gayretleriyle merkez ilk önemli icraatını gerçekleştirdi. Sofya’da bir tercüme konferansı ilanında bulundu. Ancak neredeyse konferans amacından farklı bir yöne kaymışken[1] öğrendiğimiz kadarıyla yapılan müdahaleler sonucu amacı gerçekleştirecek tebliğcilerin katılımı temin edilmiş. Konferans tecrübeli Bulgar oryantalistler tarafından ilgi görmüş buna mukabil genç Müslüman akademisyenlerden katılım olmamıştı.
İlk kanaatimiz böyle bir faaliyetin bir “çalıştay”a konu edilmesinin ve sadece Müslüman mütercimler arasında tartışılmasının daha faydalı olacağı yönündeydi. Hatta ilk duyuruyu gördüğümüzde tabiri caiz ise tepemiz atmış ve İlmi Araştırmalar Merkezi “hatalı başlangıç” (falstart) mı yapıyor demiştik. Ancak Başüftülük’ten yapılan müdahaleden sonra genç Müslüman akademisyenler de oldukça iyi hazırlanmış tebliğlerini sunmuşlar ve Bulgar arabistler/oryantalistler nezdinde medeni bir şekilde görüşlerini belirtmişlerdir. Bu toplantı Bulgar akademik çevrelerince genç Müslüman akademisyenlerin hem bir lansmanı/takdimi hem de bir milat olmuştur. Üç oturumdan oluşan sempozyumda ana hatlarıyla şunlar dile getirilmiştir:
1.       Dini terminolojinin birliği, Müslümanların birliğini sağlar. Aksi bir durum Bulgaristan Müslümanlarının bölünmesine sebep olur. Bu sebeple Osmanlı kültürüyle giren Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklı kelimeler muhafaza edilmelidir. Bunların saf Bulgarca karşılığı zaten yoktur. Çünkü Bulgar dil ve terminolojisi Ortodoks Hristiyan ruhun taşıyıcısıdır. Örneğin “Allah”, “Bog veya Gospod” değildir, olamaz. “Oruç” ile “Post” aynı şey değildir.
2.       Bu düşünceye karşı oryantalistler tercümenin geniş kitlelerce anlaşılabilir olması gerektiği ve bu sebeple hristiyan terimlerini kullanmanın kaçınılmaz olduğu fikrini öne sürmüşlerdir.
3.       Transkripsiyon meselesi de doğal olarak gündeme geldi ve bu konuda da Bulgar dili uzmanlarının bulunduğu bir toplantı yapılması lüzumu dile getirildi. Bu konuda konuşan Bayan Rayjekova “Haled”in yanlış doğrusunun “Halid” olması gerektiğini “Omar”ın yanlış “Umar”ın doğru olduğunu söyledi. Evet, bunlar Arapça bakımından doğrudur. Ancak Bulgaristan Müslüman toplumu açısından gerçekliğe zıttır. Arapça olan “Umar” Türkçe’de “Ömer” olmuş, Türkçe’den Bulgarca geçince de Yumer (Юмер) olmuştur. Doğrusu da budur. Tercümede de olsa tarihi yok sayamayız. Osmanlının dili ve kültüründen yoksun olan аrabistler yarım bin yılı yok saymaktadır. Kanaatimizce iyi bir Şarkıyatçı elsine-i selaseyi (Arapça, Farsça, Türkçe) bilmelidir.
4.       Tercüme, konusu ve hedef kitlesi bakımından farklılık arz edebilir. Bir romanla akademik bir eserin tercümesi aynı olmaz. Hedef kitle açısından Müslüman veya gayri Müslim olmak yine tercümeyi etkileyecektir.
5.       Harfi tercüme, tercüme değildir. Eseri tercüme edilen müellif çok iyi tanınmalı. Mütercim eserin ruhuna vakıf olmalı ve o ruhu çevirdiği dile vermelidir.
6.       Bulgaristan Müslümanları tarihinde misyonerler tarafından yapılan Bulgarca Kur’an Tercümesi ile Pomakları İslam’dan uzaklaştırma, Hristiyanlığa yaklaştırma faaliyetleri de yapılmıştır. Bu da tercümenin stratejik hedefler için kullanılabileceğini göstermektedir.

    İSLAM LİTERATÜRÜ’NÜN BULGARCAYA TERCÜMESİ SEMPOZYUMU
DÜZENLEYEN: SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ İLMİ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
SOFYA, 22 KASIM 2014, SOFYA ST. KLEMENT OHRİDSKİ ÜNİVERSİTESİ

Sunucu: Dr. Emine Bayraktarova
Açılış konuşmaları: Dr. Mustafa Hacı, Bulgaristan Başmüftüsü ve YİE Rektörü
Prof. Tsvetan Teofanov, Sofya “St. K. Ohridski” Üniversitesi Klasik ve Yeni Filolojiler Fakültesi Dekanı,
Dr. Arif Abdullah, Sofya YİE  İlmi Araştırmalar Merkezi Müdürü
Akademik Stefan Vodeniçarov, Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkanı

BİRİNCİ OTURUM: BAŞKAN PROF. STOYANKA KENDEROVA
 Doç. Mariana Malinova,
Arap uyanışı döneminde Rifaa Rafi at-Tahtavi (1801-1873) ve tercüme konsepti
Dr. Arif Abdullah,
İslam terminolojisini Bulgarcaya aktarmak: teolojik analiz
Dr. Velin Belev,
“Hal”den “kal”e geçişe dair
İsmail Çauşev,
İslam terminolojisini popüler formda açık ve anlaşılır kılma gayreti

İKİNCİ OTURUM: BAŞKAN DR. ARİF ABDULLAH
Doç. İbrahim Yalımov,
İslam dini lügatinde Osmanlı Türkçesi terimlerin işlevi
Doç. Pavel Pavloviç,
Gramer ve mana yönüyle Kur’an’da “Kalala” Kavramı (4: 12; 4: 176)
Murad Boşnak,
Bosna ve Makedonya’da kullanılan islami kavramlar
Baş Asistan İvan Dülgerov,
Kur’anda “İkame” kavramı (doğruluk/düzgünlük ve hakkaniyet)

ÜÇÜNCÜ OTURUM: BAŞKAN DOÇ. MARİANA MALİNOVA
Prof. Stoyanka Kenderova,
Osmanlı kaynaklarında özel isimlerle yer adlarının transkripsiyonu meselesi
Veselina Rayjekova,
Arap isimlerinin Bulgarcaya traskripsiyonu ve transliterasyonu: İbn Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı ve el-Cahız’ın “Cimrileri” ve buradaki gerçekliklerin tercümesi
Dr. Kadir Muhammed,
Kelama Giriş (Yazar: B. Topaloğlu, Bulgarcaya tercüme eden Orlin Sıbev) kitabında İslami ıstılahların tercüme sorunları
Dr. Ahmed Lütov,
Başmüftülük yayınlarında kullanılan dini kavramlarla ilgili sorunlar



[1] Konferans ilan usulüyle yapıldığından ve ilk yayınlanan katılımcı listesinde biri hariç geri kalan tümü Bulgar oryantalistlerinden ibaretti ve konuları “tercüme” etrafında olmakla birlikte maksadı temin edecek durumdan çok uzaktı. Bu durum aşağıda verilecek tebliğler listesinden de görülebilir.



14 Kasım 2014 Cuma

SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ'NÜN İLMİ "YILLIK" DERGİSİ, SAYI 5

СЪДЪРЖАНИЕ / İÇİNDEKİLER

  1. ВЪЗГЛЕДИТЕ НА ИСЛЯМСКИТЕ ФИЛОСОФИ ЗА ОБЩЕСТВОТО, Ибрахим Ялъмов
  2. İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE ISBÂT-I VÂCİB MESELESİ, Kadir Muhammed
  3. YAYHA SHIRVANI’S SUCCESSOSSENT TO ANATOLIA, Ali Öztürk
  4. DİL AĞIRLIKLI TEFSİR ÇALIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞI, HİCRÎ 6. ASRIN SONUNA KADAR TÂRİHÎ SEYRİ, ÇEŞİTLERİ VE BELLİ BAŞLI ESERLER, Sefer Hasanov
  5. ПРЯКО ВЪЗЛОЖЕНИТЕ ПРАВНИ ПОСТАНОВЛЕНИЯ В ИСЛЯМА – АХКЯМУН ТЕКЛИФИЙЕТУН, Ариф Кемил Абдуллах
  6. КЪМ ВЪПРОСА ЗА НЕПРИНУДАТА В РЕЛИГИЯТА СПОРЕД СВЕЩЕНИЯ КОРАН, Иван П. Дюлгеров
  7. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA “BİRR” KAVRAMI VE SEMANTİK TAHLİLİ, Selime Hasanova
  8. SOFYA’LI BÂLÎ EFENDİ VAKFI, Gülfettin Çelik
  9. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’YE GÖRE NEFS MERTEBELERİ, Ramazan Muslu
  10. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’DE (960/1553) İNSANLA İLGİLİ ÜÇ TEMEL KAVRAM: FITRAT, SAÂDET VE ŞAKĀVET, Ahmet Ögke
  11. ORTAÇAĞDA İSLAM ŞEHİRCİLİĞİ (İSKENDERİYE ÖRNEĞİ), Aydın Ömerov
  12. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA PEYGAMBER (SAV)’İN BEŞERİ YÖNÜ VE SÜNNET-VAHİY İLİŞKİSİ, Dursun Ali Türkmen
  13. BULGARİSTAN’DA İLK BAŞMÜFTÜ SEÇİMİ VE HOCAZADE MEHMED MUHİDDİN EFENDİ’NİN BAŞMÜFTÜLÜĞÜ, Emine Bayraktarova
  14. TÜRK-OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN ZIMMİLERE TANIDIĞI HAKLAR VE BUNUN GÜNÜMÜZ İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DÜNYA UYGARLIĞINA KATKISI, İsmail Cambazov
  15. BULGARSİTAN DİN GÖREVLİLERİNE YÖNELİK BİR ANKET ÇALIŞMASI, Fikret Karaman
  16. ŞUMNU’DAKİ “NÜVVÂB” OKULUNDA DİL VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ, Vedat Ahmed
  17. OSMAN SEYFULLAH KESKİOĞLU VE BULGARİSTAN’DA KALEME ALDIĞI “TEFSİR-İ ŞERİF” ADLI MAKALELERİ, Ahmed Hasanov
  18. MODERN ZAMANLARDA İDEAL AİLE OLMA BİLİNCİ VE AİLE İÇİ İLETİŞİM, Bilal Coşkun
  19. BULGARİSTAN MÜSLÜMAN-TÜRK KÜLTÜRÜNE HİZMET EDEN ŞUMNULU BİR MÜNEVVER BASRİ HASAN (MAKAKLI) (1905 – 1993), Vedat Ahmed

13 Kasım 2014 Perşembe

İSLAM HUKUKU (BULGARCA), GILIB GILIBOV

İSLAM HUKUKU
ve 
İslam Tarihi ile Dogmalarına Özet Bir Bakış

Usul-i Fıkıh, İslamiyet ve Hilafet, Kur'an-ı Kerim, Aile Hukuku, Ahkam-ı Feraiz, Ahkamul-Evkaf, Usul-i Muhakeme-i Şer'iyye ve Mehakim-i Şeriyye

Muhami (Avukat): G. D. Gılıbof
Sofya Şark-ı Karib Darulfunun Muallimlerinden 
Dersaadet Bulgar Sefareti Sabık Baş Mütercimi

Prof. Dr. Yosif Fadenheht'in Muakkimesiyle 

Sofya 1924 
Baskı: Kooperativna peçatnitsa "Franklin", Sayfa 124