SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN
EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ (d. 1870 - ö. 1956)
Basri Zilabid ÇALIŞKAN
A. Hayatı
1917'de Sofya'da
çekilmiş bir resmi
|
Hasan Vehbi
Efendi, rûmî 1286 miladî 1870 yılında Osmanlı Devletinin Edirne vilayetinin
Gümülcine sancağına bağlı Eğridere kaza merkezine tabi Koca Aliler köyünün
Memişler mahallesinde doğmuştur. Ana ve baba tarafından asil bir aileye mensup
olup her iki taraf ta din bilginlerinden ibaret idi. İlk tahsilini mahalle
mektebinde yaptıktan sonra aynı kazada Ericek medresesine devam etmiştir.
Burada hocasının kendisinde sezdiği yüksek zeka sebebiyle babasına İstanbul’da
okutulmasını tavsiye etmiştir.[1] Bunun üzerine babası Ahmet Efendi oğlunu İstanbul’a
göndermiş, önce Tophane medresesinde okumuş, daha sonra Fatih medresesine
geçerek tam 19 yıl buranın dersiamlarından Hasan Efendi, Muğlalı Ali Rıza
Efendi[2],
Alasonyalı Hacı Ali ve Halis Efendilerden ders görerek icazet almıştır.[3]
İlk memuriyetine
1906 yılında henüz daha Osmanlı sınırları içinde bulunan Cisr-i Mustafa Paşa[4]
müftülüğüne tayin olunmak suretiyle başlamıştır. Burada aynı zamanda
müderrislik te yapmıştır. 1912 yılında müftülük vazifesini deruhte ederken
zevce ve evladını sıla-i rahim için memleketi Eğridere’ye gönderdiği bir sırada
Balkan harbi zuhur etmiş. Kendisi Mustafa Paşa’da hanımı ve çocukları ise
Eğridere’de birbirlerinden ayrı düşmüşlerdir. Ailesi Eğridere halkı ile
Gümülcine üzerinden İstanbul’a kaçmak istedi ise de arkadan gelen Bulgar ordusu
kendilerine Gümülcine’de yetişmiş ve daha öteye gitmelerine izin verilmeyerek
Eğridere’ye dönmüşler ancak evlerini Bulgarlar tarafından yakılmış bir vazıyette
bulmuşlardır. Müftü Hasan Vehbi Efendi ise annesi Zeynep Hanımla birlikte ilk
önce Edirne’ye sığınmış, daha sonra ailesini almak için Eğridere’ye vardığında
halk “bizi kime yetim bırakıyorsun” diyerek kendisini alıkoymuşlar, başlarında
bulunmasını istemişlerdir. Bu durum karşısında annesini de Edirne’den alıp
Eğridere’ye getirmiş ve orada kalmıştır. Batı Trakya Türk Hükümeti bünyesinde
hem Eğridere hükümet reisi[5]
hem müftü olarak görev yapmıştır. Burada Birinci Dünya Harbi sonuna kadar (1918)
Eğridere müftüsü olarak görev yaptıktan sonra önce Kırcaali müftülüğü’ne oradan
da Eski Zağra vilayet müftülüğüne tayin olunmuştur. Bu dönem artık
Bulgaristanlılık dönemidir. Burada Bulgar hükümetinin tazyiki karşısında istifa
etmek zorunda kalmış, tekrar Eğridere’ye dönmüştür.
Türk dostu ve
Çiftçi Birliği partisi lideri ve Başbakan Aleksander Stamboliyski askeri darbe
ile devrilince (1923) Bulgaristan Müslümanları için kötü günler geri dönmüştü. Öğretmen
oğlu Re’fet’in Turan Cemiyeti bünyesindeki çalışmaları dolayısıyla 1933 yılında
sınır dışı edilmesi üzerine bütün aile fertleri pasaport ile anavatana iltica
etmiş sadece Hasan Vehbi Efendi’ye pasaport verilmemiş, 65 yaşında olduğu halde
yalnız başına Bulgaristan’da kalmıştı. Buna
rağmen idareyi gafil avlayarak 1935 yılının Temmuz ayında kaçak bir şekilde
hududu geçmiş ve anavatana sığınmıştır. Kısa bir müddet sonra Diyanet İşleri
Başkanlığı kendisini Kırklareli iline bağlı Demirköy ilçesine müftü olarak
tayin etmiş, 1945 yılında da Kırklareli il müftüsü olmuştur. Altı yıl görevden
sonra 1951’de sağlık durumundan dolayı emekliye ayrılmıştır. Türkiye’ye
geldikten sonra Rodoplu soyadını almıştır.
Emeklilik
günlerinde de muhitinde dini bilgiler bakımından müracaatgah vazifesi görmek
suretiyle milletine hizmet etmiştir. Son nefesine kadar zekâsına halel
gelmeyerek şuur ve muhakemesi yerinde olarak din ve millet uğruna bir an
çalışmaktan geri kalmamıştır.
19 Şubat 1956
tarihinde 86 yaşında olduğu halde Kırklareli’nde vefat etmiştir. Kadı Camii
imamı Abbas Akyürek tarafından gaslolunmuş, cenaze namazı Hızır Bey Cami-i
Kebir’de müftü Ahmet Hamdi Özten tarafından kıldırılmış ve o zaman Yeni
Mezarlık denilen kabristana defnedilmiştir.
Hasan Vehbi
Efendi’nin Hayriye Hanım ile evliliğinden Re’fet, Şevket ve İsmet adında üç oğlu
ile Bedriye ve Sabiha adında iki kızı olmuştur.
B. Kişiliği
Muhterem eşi Hayriye
Rodoplu ile
Muhterem eşi Hayriye
Rodoplu ile
Rivayet
olunduğuna göre daha ana rahminde iken ağlamış, bunu duyan annesi “efendi
olasın oğlum” diye dua etmiştir. Bundan kastı din âlimi olmasını temenni etmek
imiş. O zamanlar anne rahminde ağlayanlar için “bahtiyar bir ömür geçireceğine”
dair bir inanç var imiş.
Hasan Vehbi
Efendi İstanbul’daki uzun talebelik yıllarını Sultan II. Abdulhamid zamanında
geçirmiş ancak hiçbir siyasi işle meşgul olmamıştır. Devrin Tercüman-ı Hakikat, Sabah, İkdam gibi
meşhur gazetelerini takip etmiş, padişah aleyhinde olan hareketlerden haberdar
olmuştur. Cisr-i Mustafa Paşa’da müftü bulunduğu sırada II. Meşrutiyet ilan
olunmuş, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın
durumları ile alakalanmaya başlamıştır, fakat yine de ömrü boyunca hiçbir
siyasi partiye girmemiştir. (Rodoplu 1957: 55) Mustafa Paşa’lı olması hasebiyle
feylesof Rıza Tevfik, ittihatçı Talat Paşa, Edirne mebuslarından meşhur hatip
Mehmet Şerafettin Aykut ve Mehmet Faik Kaltakkıran ile keza Edirne’nin sayılı
tüccarlarından Hafız Ağa diye anılan zat ile samimi münasebetleri olmuştur. Her
partiden temiz gördüğü kimselerle memleket hayrına milli ve siyasi fikir alışverişinde
bulunur, saygınlığından yararlanmak isteyenlere alet olmaz, milli seciyelerini
nazar-ı itibara alarak ona göre hareket ettiği nakledilmektedir. (Rodoplu 1957:
56)
Ailecek Balkan
harbinin ızdırap ve çilesini yaşamış, Allah aşıkı, yüksek ahlak sahibi bir
zattır. İlkokuldan itibaren bütün hayatını din ilimlerini tahsil ve sonrasında
tedris, telkin, ikaz ve irşadla geçirmiştir. (Rodoplu 1957: 9) Görev yaptığı
Kırklareli halkı kendisine “Koca müftü” lakabı takarak gönlünde beslediği muhabbeti
böylece izhar etmiştir.
Büyük oğlu
Re’fet Rodoplu, pederi için “Heybet, seyret ve suret sıfatlarını haiz olup orta
boylu idi. Gençliğinden beri gözlük takar, baston taşır, tütün içmezdi.
Mücessem-i ahlak ve fazilet bir zat-ı sıfat idi. Çok derin ve emsalsiz dini
kültüre sahip idi. Bir tarikata intisabı yoktu.” (Rodoplu 1957: 53) demektedir.
Dünyaya rağbeti
olmayan ilme âşık, hadis, kelam, fıkıh, mantık, bedii ve beyan ilimlerine vakıf
olan Hasan Vehbi Efendi’nin tek ideali İslam dininin yükselmesine hizmetten
başka bir şey olmamıştır. [6] Telif edilmiş eseri yoktur. Fakat söz olarak
yaptığı telkinler, nesilden nesile intikal edecek derece ve kıymettedir. Fenn-i
cedel denilen mantık ilmine vukufu dolayısıyla bütün sözleri tartışmaya mahal
vermeyecek şekilde mantıki idi.
Kendisinden özel
ders okumak isteyenlere Fahreddin Razi’nin Mefatihu’l-Gayb’ını,
İbn-i Kesir’in Tefsir-i Kebir’ini,
Mevlana Celaleddin Rûmi’nin Mesnevi’si
gibi klasik İslam eserlerini okutmuştur.
Hayatının son
yıllarında karaciğer yetmezliği sebebiyle vuku bulan kaşıntı ızdırabına karşı
her türlü sağlık tedbirine başvurmuş, buna rağmen bir defa olsun üzüntü ızhar
etmemiş, adeta bunu Allah’ın bir lütfu gibi karşılayarak devamlı şükür halinde
olmuştur. Vasiyet olarak sadece, sahip olduğu kitapların onları anlayan ahlaklı
âlimlere verilmesini istemiştir. (Rodoplu 1957: 26; 55)
C. Hizmetleri
a) Vaaz ve İrşatları
Seçkin arkadaşları ile sohbet esnasında
Seçkin arkadaşları ile sohbet esnasında
Medrese talebesi
olduğu yıllarda Batı Trakya’nın İskeçe kazasının Okçular köyüne Ramazan hocası
olarak gidiyormuş. Müftü olarak görev yapmaya başladıktan sonra görevli olarak
bulunduğu Mustafapaşa, Eğridere, Kırcaali ve Eski Zağra kasabalarından başka Müslümanların
yoğun olarak yaşadığı Filibe’ye bağlı Kuklen köyünde yine Cuma Camii olarak
meşhur Filibe Murad Hüdavendigar camiinde de vaaz-u nasihatlerde bulunmuştur. Vaazlarında
Müslümanları çalışmaya ve bilgilenmeye davet etmiş, Allah’ın bilgili insanlara
dünya nimet ve bereketlerinden daha fazla kısmet vereceğini telkin etmiştir. “Çocuklarınızı
ve kızlarınızı sakın ha cahil bırakmayınız” tarzında uyarılarda bulunmuştur.
b)
Müslümanların hukukunu müdafaada toplum önderliği
Birinci Dünya Harbi yıllarında kendisi Eğridere müftüsü iken Osmanlı ile
Bulgaristan müttefik iki ülke idi. Bulgar Radoslavov hükümeti 16 Türk milletvekilinin[7]
desteği ile idarede durabiliyordu. Hasan Vehbi Efendi bölgesinde meydana gelen zulüm
ve işkenceleri şahsi dostluğu bulunan milletvekilleri Ethem Ruhi Balkan,
Zümrezade Şakir, Mehmed Celal Perin, Salim Nuri Dağlı, Tokalızade Talat Beylere
iletmekle kalmıyor, Başbakan Radoslavov ile de temasa geçip fenalık yapanlara
karşı Müslüman halkın hukukunu koruyordu.
İstanbul’da Birinci
Dünya Savaşı’nda Cihad-ı Mukaddes ilan edildiğinde halktan yardım maksadıyla
topladığı beş bin sarı lirayı mesafe olarak yakın olan Osmanlı’nın Gümülcine
konsolosuna götürmüş ancak konsolostan
“Siz artık Bulgaristan sınırları içerisindesiniz, bu yardımları ben
alamam, Sofya elçiliğine götürmeniz gerekir” tarzında hoş olmayan bir cevap
alınca her türlü eşkıyanın kol gezdiği o dönemde patika yollardan Sofya’ya
ulaşmış, emaneti Osmanlı’nın Sofya Elçisi Fethi Beye (Okyar) teslim etmiştir. (Rodoplu
1957: 58) Bu davranışıyla hem büyük bir hizmet gayreti hem cesaret örneği
olmuştur.
1927 yılı
parlamento seçimlerinde Liberal partisine mensup Makedonyalı Türk dostu Dimitar
Açkov Rodoplardan bir aday listesi oluşturmak istemiş ve Hasan Vehbi Efendi’den
daha etkili bir Türk bulamayınca ona adaylık teklif etmiş. Mesleği icabı buna
pek taraftar olmayan Hoca Hasan Efendi çevresinin “milli bir hizmettir” ısrarı
üzerine müstakil olarak listeye girmeye zorla razı ettirilmiştir. Kazanma şansı
çok yüksek olan bu listeye karşı hükümet büyük bir cephe almış, neticede az bir
farkla bu liste kazanamamıştır.
D. Hakkında yazılanlar
Hasan Vehbi
Efendi’nin ölümünden sonra büyük oğlu Re’fet Rodoplu babası hakkında çeşitli
gazetelerde çıkan taziye ve onu tanıtıcı yazıları hacmi küçük ancak değeri
büyük Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün
Yankıları adlı kitapçıkta toplamıştır.
Burada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli subaylarından Binbaşı
Abdulmennan N. Bayraktar’ın Hasan Vehbi Efendi’nin ölüm haberini alması üzerine
hocanın hem talebesi hem dostu Süreyya Dumlu’ya hitaben yazdığı bir mektubu derc
etmek istiyoruz:
“Muhterem Üstadım,
Mektubunuzun ilk satırlarını
okuyarak hasretle beklediğim yazılarınızla ferahlamaya başladım.
Az sonra gönlüm karardı, gözlerim
buğulandı. İçime öksüzlüğün acısı bağrımı yakarak sindi. Kendimi zor topladım.
Mağfiret dilemeyi ye’se tercih ettim ve ilk manevi hediyemi gönderdim.
O mübarek melek sima zata bizim
kadar alem-i ervahında tehassürü (ruhlar aleminin de özlemi) büyükmüş, onlar
galebe etti. Onu bizden maddeten ayırdı. Gideceği yere hazırlıklı yüz aklığı
ile gitti. Bizlere de yol gösterdi. Kabiliyetimiz nispetinde bu yolda yol
alabilirsek onunla birleştiğimiz zaman yüzümüz kızarmayacak, bizi yine bağrına
basacak, onu yine doya doya seyredeceğiz, onu yine dinleyecek, hakikatlere
şahit olacağız.
Kırklareli onu sinesine basmak
şerefi ile öğünsün. Onun medfun olduğu bu belde bize devamlı bir ziyaretgâh
oldu. Onu bir an unutmak gafleti bizden uzak olsun.
Onun himmetini Allah üstümüzden
eksik etmesin. O, Rasulüllah’ın nurunu Müslüman halkına ulaştırabilen bir
vasıta-i hidayetti. Makamı pür nur, ruhu her an mesrur olsun…”
Hasan Vehbi
Efendi’nin, liberal bir düşünceye sahip olmasına rağmen temiz ahlakından dolayı
sevdiği İsviçre Friburg Üniversitesi’nde eğitim görmüş Muharrem Yumuk’un müftü
efendinin ölümü üzerine Ankara’da yayınlanan Anayurt gazetesinde neşrettiği şiir
ile makalemize son veriyoruz:
Rahmetli Hasan Vehbi Hocamıza[8]
Havalar berrak gitsin, hep berrak
Baharlar açılsın, hep ilk yaz olsun…
Bizlere yas verdi bu acı firak
Mekanın hep cennet, ruhun şad olsun…
Ak – kızıl tan yeri şafak sökerken,
Bülbüller konup ta hep erken erken,
Yanında “ah” edip, diller dökerken,
Dilde bir destan, ilde saz olsun…
Rahmetler dökülsün, tabiat gülsün.
Ruhlarda pasları, çirkefi silsin.
Çevrene bin türlü çiçek ekilsin,
Renkleri kabrine bir cihaz olsun…
Dirilsin ihvan da, kabrine gitsin,
O cennet mekanı ziyaret etsin,
Ruhuna fatiha tilavet etsin,
Böylece hem Hakka bir niyaz olsun…
Kabrinde bitsin de güller, çiçekler,
Çevrende deveran etsin melekler.
Özümden kopuşan işbu dilekler
Tanrı’ya ulaşan bir avaz olsun…
[1] A. Garbi
Trakyalı, “Memleketin Büyük Kayıplarından: Hasan Vehbi Rodoplu – Şahsiyeti ve
Hizmetleri”, Yeşil yurt gazetesi,
Kırklareli 1956, s. 2634-2644; Re’fet Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün
Yankıları, Edirne 1957, s. 52
[2] Osmanlı’nın
son Fetva emini.
[3] Sadık
Albayrak, Son Devrin Osmanlı Uleması,
İstanbul 1996, c. 2, s. 95
[4] Bugün
Bulgaristan sınırları içinde, Edirne’ye 30 km mesafede ve Svilengrad diye maruf
bir kenttir.
[5] Re’fet
Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün
Yankıları, Edirne 1957, s. 41; Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, Ankara 1992, s. 76.
[6] Mustafa
Paşa’da müftü iken zamanın Dâhiliye Nazırı Talat Paşa koluna girerek kendisini
bir kenara çekmiş ve: - Herkes bir şey istiyor. Sen bir şey söylemiyorsun,
hiçbir arzun dileğin yok mu? Diye sormuş. O da “Buhari Şerhi Aynîler vardır.
Bana onlardan bir takım temin edebilirseniz, memnun olurum”, demiştir. Dünyalık
bir şey istemeyen bu cevap karşısında çok mütehassıs olan Talat Paşa: İstediğiniz
kitap olsun derhal yollarım, demiş ve bir müddet sonra 11 ciltlik kitabı
yollamıştır. (Hasan Vehbi
Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, s. 60.)
[7] Celal
Perin, Nevrokoplu Celal Beyin Hatıraları
– Batı Trakya’nın Bitmeyen Çilesi, İstanbul 2000, s. 36.
[8] Anayurt Gazetesi, 15.4.1956, sy. 52-53.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder