18 Aralık 2009 Cuma

OSMAN SEYFULLAH KESKİOĞLU’NUN HAYATI, HİZMETLERİ VE ESERLERİ HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME

OSMAN SEYFULLAH KESKİOĞLU’NUN HAYATI, HİZMETLERİ VE ESERLERİ HAKKINDA GENEL BİR DEĞERLENDİRME

Vedat S. Ahmed
Başmüftü Yardımcısı

Bulgaristan Türkleri arasından yetişen son derece önemli şahsiyetlerden biri Osman Keskioğlu’dur. Zira değerli hocamız Dr. İsmail Cambazov’un kullandığı “ayaklı kütüphane” nitelemesine hakikaten lâyık birisi olup ilmi ve irfanıyla ve bu yoldaki azimli çalışmalarıyla çok zengin ve geniş ilmî birikime sahip olduğunu göstermiştir.
İbrahimoğlu Seyfullah’ın oğlu olarak Burgaz kazası Karînâbâd (Karnobat) kasabasına bağlı Koca Balkan eteklerinde yer alan ve o yıllarda yaklaşık 1000 nüfusu olan Rupça köyünde dünyaya gelen Osman Keskioğlu’nun doğum tarihiyle, hatta doğum yılıyla ilgili birkaç görüş vardır. Bu görüşler arasında 1907, 1908 ve 1909 yılları yer almaktadır. Bu yıl farkının Hicrî ve Rumî tarih kullanımından kaynaklanmış olacağını düşünmekteyim. 1908 yılında doğmuş olması muhtemel olmakla birlikte, biz, birkaç kaynakta belirtilen 22. 02. 1907 tarihini esas aldık.
İlk öğrenimini köyünde gören Osman Seyfullah, savaş yıllarından dolayı bazı engellerle karşılaşmış, o yüzden ilkokulu birkaç yıl geç tamamlamıştır. İlkokulu tahsil ettikten sonra 1924/1925 eğitim yılında Şumnu’da faaliyet gösteren rüşdiye/ortaokul seviyesindeki Medrese-i Âliye’ye kaydolmuş ve dört yıllık orta öğrenimini orada görmüştür. Bu okulda öğrenci olduğu sıralarda hocalık yapanlar arasında Mustafa Hayri Efendi, Ali Rıza Efendi, Necip Asım Efendi, Ahmed Kemal, Vidinli Rüstem Cemil gibi kişiler vardır.
Osman Seyfullah, 1928 yılında kaydolduğu Nüvvâb Medresesi’nin Tâlî/Lise Kısmı’ndan 1933 yılında sınıfın en başarılı öğrencilerinden biri olarak mezun olmuştur. Hemen ardından Nüvvâb’ın Âlî/Yüksek Kısmı’na kaydolmuş ve 1936 yılında yüksek öğrenimini fevkalâde dereceyle tamamlamıştır. Medresetü’n-Nüvvâb’ta okuduğu yıllarda bir çok hocadan ders almakla birlikte üzerinde en fazla tesiri olanlar arasında Yusuf Ziyaeddin Ezherî bulunmaktadır, bunu yazdığı eserlerinde her fırsatta dile getirmesinden anlamaktayız. Ayrıca Emrullah Feyzullah Efendi, Süleyman Sırrı ve bir yıl kadar derslerine giren Hasip Safvetî’nin tesiri de görülmektedir.
Nüvvâb’tan mezun olduğu 1936 yılının sonlarına doğru sınıf arkadaşları Ahmet Hasan (Davudoğlu) ve Muharrem Abdullah (Devecioğlu) ile birlikte Müessesât-ı Diniye ve Vakfiye Müdüriyeti tarafından tahsis edilen bursla Başmüftülük tarafından eğitim amacıyla Mısır’a gönderilmiştir. Mısır’daki Ezher Üniversitesi’nin Şeriat/İslâm Hukuku Fakültesi’nde dört yıllık eğitimini tamamladığı 1940 yılında mezun olarak Bulgaristan’a dönmüştür.
Döner dönmez Şumnu’ya yerleşen ve Nüvvâb’a öğretmen olarak atanan Osman Seyfullah, okuldaki görevini 1950 yılında Türkiye’ye göç etmek zorunda kalıncaya kadar sürdürmüştür. Bu zaman zarfında okulun Tâlî ve Âlî kısımlarında değişik dersleri okutan Osman Seyfullah’ın özellikle Türk Dili ve Edebiyatı, Arap Dili ve Edebiyatı, Hadis, Mecelle, Teşrî Tarihi, Usûl-i Fıkıh gibi dersleri okuttuğu kaynaklarda görülmektedir.
Bu esnada Şumnulu Beyzadeoğulları ailesinden Halise hanımla evlenmiş ve bu evliliklerinden Muallâ ve Şevkiye adlı iki kızları doğmuştur.
10 Eylül 1950’de ailecek Türkiye’ye göç edince Ankara’ya yerleşen ve Keskioğlu soyadını alan Osman Seyfullah, 4 Ekim 1950 tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde Arapça tercümanlığı görevini üstlenmiş ve bu kurumdaki görevinde 10 yıl kadar kalmıştır. Ayrıca 18 Kasım 1959’da Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Arapça okutmanı olarak ek görev üstlenmiştir. Ertesi yıl ise aynı fakülteye öğretim görevlisi olarak atanmış ve yaklaşık 13 yıl Kur’ân-ı Kerim ve İslâm Dini Esasları derslerini okutmuştur.
Aynı zamanda 16 Mart 1961 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı Müşavere ve Dinî Eserleri İnceleme Kurulu üyesi olan Keskioğlu, bu kurum Din İşleri Yüksek Kurulu’na dönüştürüldükten sonra 7 Ekim 1965’te kuruma tercüman olarak görevlendirilmişшчи. 31 Aralık 1965’te Bakanlar Kurulu kararnamesiyle aynı kurul üyeliğine atanmış ve bu görevdeyken 4 Ağustos 1976 tarihinde emekliliğe ayrılmıştır.
Anadili Türkçeden başka Arapça, Farsça ve Bulgarca da bilen Osman Keskioğlu’nun uzun yıllar Türk Dil Kurumu üyesi olduğu da bazı araştırmacılar tarafından bildirilmiştir. Keskioğlu, ilim dünyasına sağladığı katkılardan dolayı 1986 yılında Selçuk Üniversitesi tarafından “fahrî doktor” unvanına lâyık görülmüştür.
Yarım asırdan fazla süren çileli ve yorucu bir ilim yolculuğundan sonra Osman Keskioğlu, 4 Ağustos 1989 tarihinde vefat etmiş ve Ankara’nın Asrî Cebeci Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Eşi Halise hanım daha önce vefat etmiş, kızı kimyacı Prof. Dr. Muallâ Keskioğlu ve damadı Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) üyesi Prof. Dr. Gürol Ataman ise 2 Ağustos 1986’da vukû bulan bir trafik kazasında hayatlarını kaybetmişlerdir. Küçük kızı Şevkiye yıllardan beri İngilizce tercüman olarak Ankara’da görev yapmaktadır.
***
Osman Keskioğlu, 80 yıla yakın ömründe yapıp ortaya koyduklarıyla çok yönlü bir şahsiyet olduğunu ispatlamıştır. Onun bu farklı yönlerini ele alarak biraz daha yakından tanımak faydalı olacaktır.
Osman Seyfullah öğrenciliğinde arkadaşları arasında ön plana çıkan, seçilen birisidir. 1930 yılının Ekim ayında okul açılınca öğrenciler tarafından düzenlenen boykotun beş kişilik tertip komitesinde bulunması ve bu hususla ilgili olarak yayınladıkları “Maskeli Takdirler Karşısında” adlı çağrı bunun delillerinden sadece biridir. O, okuldaki sosyal ve eğitim etkinliklerine aktif olarak katılan ve bu şekilde öğrencilik dönemini iyi bir şekilde değerlendiren bir kişidir. Özellikle bu yıllarda kendisini istilâ eden kitap tutkusu onun ileriye yönelik hayat çizgisini belirleyen çok önemli bir etken olmuştur.
Osman Seyfullah, Nüvvâb öğrencilerinin kurup çalıştırdığı Müsterşidler Cemiyeti’nin çalışmalarına katılmış, derneğin kütüphanesinin zenginleşmesi ve düzenli olarak çalışması yönünde sorumlulardan biri olarak çaba sarf etmiştir. O, ayrıca çalışkan öğrencilerin istifadesine sunulmuş olan son derece zengin ve çok değerli eserlere sahip Şerif Halil Paşa Kütüphanesi’nden de istifade imkânına sahip olmuştur. Öyle ki, 1942 yılında Macar Türkolog Herbert Duda’nın girişimiyle bu tarihî kütüphane Millî Kütüphane’nin Şarkiyat Şubesi’ne bağlı bir birime dönüştürülmüş, kitapların yeni şartlara göre tasnifi başlatılınca Osman Seyfullah bu işe memur edilmiş ve 1950 yılına kadar bu sorumlu görevi sürdürmüştür. Bununla birlikte Mısır’da bulunduğu zamanlarda Kahire Kütüphanesi’nin zengin kaynaklarından istifade etme imkânı bulmuş ve vaktinin büyük bir kısmını orada geçirmiştir. Bu birikime sahip olan Keskioğlu, nâtıkasının pek kuvvetli olmaması sebebiyle kendisini yazmaya adamış ve hayatının sonuna kadar buna bağlı kalmıştır.
Osman Keskioğlu, daha Nüvvâb öğrencisi olduğu zamanlarda aktif bir şekilde yazmaya başlamış ve değişik dergi ve gazetelerde yayınladığı dinî ve fikrî içerikli kısa yazıları, şiir ve hikâyeleri onun bu yönde gelişime müsait olduğunu ortaya koymaktadır. 1931 yılında Nüvvâb öğrencilerinden birkaçının dinî içerikli nasihat kitapçıkları/broşürleri yayınlanmış , bunların arasında Osman Seyfullah’ın Öğütlerim adlı kitapçığı da vardır. Bu arada ilk şiirlerini de 1931 yılında İntibah gazetesinde yayınlamaya başlamış, bunları daha sonra Dostluk, Emel ve Medeniyet gazetelerindeki şiirleri izlemiştir. Mısır’dan döndüğü 1940 yılından itibaren ise Medeniyet gazetesinde devamlı yazılar yazmıştır. Zaten o dönemde gazetenin başında da önce okul arkadaşı ve yakın dostu Mehmet Fikri, daha sonra ise köylüsü ve 12 boyunca Şumnu’da okul arkadaşı olan Salih Pehlivan bulunmaktadır. Ayrıca Nüvvâb’taki öğrenciliği sırasında öğrenci arkadaşlarıyla neşrettikleri Emel gazetesinin başyazarlığını da yapan Osman Seyfullah’ın gazetede hem şiirleri hem de yazıları görülmektedir.
9 Eylül 1944 sonrasında Bulgaristan’daki yönetimi “halk idaresi” ele geçirince ülkede havalar değişmiş, bir taraftan Türklerin sosyal, kültürel ve eğitim hakları genişletilmiş, diğer taraftan da dinî haklar hususunda kısıtlamaya gidilmiştir. Bu değişikliklerin Nüvvâb ve Nüvvâblılar, dolayısıyla Osman Seyfullah üzerinde de büyük etkisi olmuştur. Verilen haklardan istifade etme ve biraz da yeni şartlara ayak uydurma düşüncesiyle o zamana kadar Osman Seyfullah, O. el-Ezherî veya sadece O. imzasıyla yazılar ve şiirler neşreden yazar ve şair, yeni şekillenmeye başlayan Türk basınında O. Sungur veya Osman Sungur imzasıyla görülmeye başlamıştır. Hatta belirli bir zaman Işık gazetesinin Yayın Kurulu’nda da bulunmuştur. O dönemde çıkan Işık, Yeni Işık, Eylülcü Çocuk ve Halk Gençliği adlı gazete ve dergilerde şiirlerini, edebiyat ve din konularındaki yazılarını yayınlamıştır. Bunların arasında eski sistemi eleştirip yeni düzeni metheden “zamana uygun” ifadelere de rastlanmaktadır. Ancak belirli bir zaman sonra oluşan yeni şartlara “ayak uydurmakta” geri kalması, ayrıca basın sayfalarında yeni şair ve yazarların görülmeye başlaması sebebiyle Osman Sungur yavaş yavaş köşesine çekilmek zorunda kalmış, ilk zamanlardaki gibi yoğun bir şekilde yazı ve şiirler yazmaz olmuştur.
Osman Seyfullah, zorunlu olarak Türkiye’ye göç edince Ankara’ya yerleşerek kısa bir zamanda kendisini ilim çevrelerine tanıtmış ve takdir kazanmıştır. Bunun neticesinde Ankara’da yayınlanmakta olan İslâm, Anayurt, Vakıflar Dergisi, Diyanet Gazetesi, Diyanet Dergisi, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Türk Kültürü gibi basın organlarında pek çok dinî, ilmî ve kültürel içerikli popüler ve ilmî yazı ve makaleleri basılmıştır. Bunların arasında, Bulgaristan’da Medeniyet sayfalarında neşrettiği çalışmalarının bir devamı niteliğini taşıyan dinî konulardaki yazı ve araştırmaları ağır basmaktadır. Bununla birlikte İslâm medeniyeti ve tarihi, Bulgaristan Müslümanlarının tarihi ve kültürü ile ilgili son derece değerli araştırmalar da vardır. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki görevi esnasında vakıflarla ilgili araştırmaları, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde göreve başlayınca ise İslâm düşüncesi ve İslâm dünyasındaki ıslahat hareketiyle ile ilgili çalışmaları ağırlık kazanmıştır.
Osman Keskioğlu, gazete ve dergilerde yayınlanan yazılarıyla birlikte daha Bulgaristan’da iken içinde bulunduğu zor şartlara rağmen, bazı kitaplar yayınlama imkânı bulmuş, bu konudaki çalışmaları Türkiye’ye varınca hız kazanmıştır. Tespitlerimize göre, müellifin tek başına veya ortaklaşa kaleme alıp Bulgaristan ve Türkiye’de yayınlanan toplam 32 telif eseri bulunmaktadır. Ayrıca Arapçadan tercüme edilmiş 13 kitabı vardır. Bunlara ilâveten biri içinde bulunduğu heyet tarafından, diğeri ise kendisi tarafından müstakil olarak hazırlanan iki Kur’ân-ı Kerim meâli yayınlanmıştır. Bununla birlikte hazır olup yayınlamaya muvaffak olamadığı 20 kadar eseri bulunmaktadır. Müellifin eserlerinin çoğu büyük hacimli, ilmî değerleri yüksek olup pek çok ilmî araştırmaya kaynak olmuşlardır. Eserlerin hemen hemen hepsinin birkaç baskısı bulunmaktadır ki, bazıları büyük tirajlarla basılmış ve 30. baskıya ulaşmışlardır. Peygamber Efendimizin hayatına dair kaleme aldığı eserleri birkaç yabancı dile tercüme edilmiştir.
Osman Keskioğlu’nun yayına hazırladığı ilk eserleri Nüvvâb hocalığı dönemindeki müktesebatına dayalıdır. Bu eserleri arasında Kur’ân tarihi, fıkıh tarihi, siyer ve İslâm tarihi ile alâkalı olanların bir kısmı Cumhuriyet dönemi Türkiye’sinde alanının ilkleridir ve o dönemin şartlarında son derece önemli kaynak değerleri olduğu gibi, bazıları bugün dahi İslâmî araştırmalarda sıkça atıfta bulunulan eserlerdir. Müellifin kitap ve makaleleri arasında Bulgaristan Türklerinin tarihi, kültürü, kurumları ve edebiyatı ile ilgili çok zengin çalışmalar bulunmaktadır. Bu eserleri, araştırma titizliğinden, çok ansiklopedi zenginliğiyle kaleme alınmıştır. Hem belgelere, hem de tanıklık edilen olaylara dayanarak yazılan bu eserler, Bulgaristan Türkleri ile ilgili araştırmalar yapacak her ilim adamının ilk başvuracağı eserler arasında yer almaktadır.
Bir ilim adamı olarak Osman Keskioğlu sadece yazmakla yetinmemiş, geniş bilgi ve birikimini yıllarca Nüvvâb Medresesi ve Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ders verdiği öğrencileriyle de paylaşmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osman Seyfullah, 10 yıl boyunca Nüvvâb’ın lise kısmında Türk Dili ve Edebiyatı, Arap Dili ve Edebiyatı gibi dersleri okuturken, yüksek kısmında da Hadis ve Mecelle, Teşrî Tarihi, Usûl-i Fıkıh gibi İslâm Hukuku ile alâkalı dersleri takrir etmiştir. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ise 13 yıl boyunca Kur’ân-ı Kerim ve İslâm Dini Esasları gibi temel İslâmî dersleri vermiştir.
Keskioğlu’nun eğitim-öğretim çalışmaları sadece hocalık yapmaktan ibaret olmayıp teşkilâtçılığı da vardır. 1944 sonrasında Bulgaristan’da yeni esmeye başlayan rüzgâra kapılarak Şumnulu öğretmenler, eskiden yoğun ve çok verimli eğitim çalışmalarıyla bilinen Muallimîn-i İslâmiye ve onun devamı olan Türk Muallimler Cemiyeti’ni ihya etme teşebbüsünde bulunmuşlar ve Türk Öğretmenler Birliği’ni kurmuşlardır. Bu birliğin idaresine genç öğretmenlerden Osman Seyfullah başkan, Osman Kılıç da sekreter olarak seçilmiştir. Ancak komünistler, böyle bir müessesenin kendi çıkarlarına uygun olmayacağı fikrine kapılarak birliğin gelişmesine imkân tanımamışlar ve Türk öğretmenlerin kendi başlarına teşkilâtlanmasının önüne set çekilmiştir.
Osman Keskioğlu’nun eğitim-öğretim hizmetleriyle ilgili önemli bir husus da hazırlamış olduğu ders kitaplarıdır. Daha Nüvvâb’a gelir gelmez “hocaların hocası” olarak bilinen yarım asırlık eğitim tecrübesine sahip Süleyman Sırrı ve Nüvvâb hocalarından Hâfız Nazif Osman ile birlikte Nüvvab’ın 1. sınıfı için Arapça dersi için Teshîlü’l-Kavâidi’l-Arabiyye adlı ders kitabını hazırlayarak Arapça öğretiminde bazı yeni metotları kullanıma koymuşlardır. Aynı hocalarla birlikte Nüvvâb’ın 2. sınıfının ihtiyaçlarına cevap verebilecek Türk Edebiyatı yardımcı ders kitabı Müntahabât adlı derlemeyi hazırlamışlardır. Bu eserde Tanzimat dönemi ve sonrası Türk edebiyatına ağırlık verilmekle birlikte divan edebiyatı temsilcilerinin eserlerine de yer ayrılmıştır. Ayrıca Nüvvâb’ın yetiştirdiği kısa ömürlü şair Mehmet Fikri’nin iki şiirine de yer verilmiştir. Osman Seyfullah’ın bu alandaki hizmetleri 1945-1946 yıllarında ilkokul ve ortaokullara ders kitapları hazırlama komisyonlarına katılarak devam etmiştir. Yürütülen çalışmalar sonucunda Türk dili ve edebiyatı dersi için beş adet Dilbilgisi ve Okuma ders kitabını hazırlamıştır. Bu ders kitaplarının daha sonra birkaç baskısı yapılmıştır.
Osman Keskioğlu’nun dinî alanda da büyük hizmetleri olmuştur. Daha önce de bahsettiğimiz İslâmî konulardaki eserlerinin yanı sıra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı dergi ve gazetede Kur’ân ve hadis yorumları içeren tamamen din konusunda bilgilenme ve İslâmî bilinçlenmeyi hedefleyen yazıları neşredilmiştir. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu gibi dinin doğru bir şekilde anlaşılması ve yaşanmasını hedefleyen, din konusunda uzman kişilerden oluşan bir kurumda yıllarca görev yapması Keskioğlu’nun bu alandaki hizmetlerine yeterince işaret etmektedir. Zikredilen görevde bulunduğu esnada kurumunu temsilen Tunus, Somali, İran gibi ülkelerde düzenlenen uluslararası kongre ve toplantılara katılarak İslâmî konularda tebliğler sunmuş olması onun din konusundaki yetkinliğini desteklemektedir.
Osman Keskioğlu’nun burada zikretmeden geçemeyeceğim önemli bir hizmeti de Bulgaristan Türklerinin varlığını, tarihini, kültürünü ve kurumlarını tanıtma ve bunun neticesinde koruma veya ihya etme hususunda olmuştur. O, her zaman Bulgaristan Müslümanlarının dertleriyle dertlenmiş birisidir. Yıllarca yürütmüş olduğu ilmî çalışmalarda Bulgaristan Türklüğü ön planda olmuştur. Daha Kahire’de eğitim gördüğü sıralarda Mısır Millî Kütüphanesi’nde keşfettiği Bulgaristan Türklerinin tarihi ve edebiyatı ile ilgili eserleri istinsah ederek arşivine almış ve kültürümüzün zenginliğini gösterme yönünde ilk adımları atmıştır. Nüvvâb’ta öğretmenlik yaptığı 1948 yılında Dışişleri ve Mezâhip Bakanlığı tarafından istenen Bulgaristan Türklerinin kökenine dair raporu meslektaşı Hâfız Yusuf Yakup ile birlikte tarihî verilere dayanarak hazırlayıp önlerine köklü bir tarih sununca komünist yöneticiler rahatsız kalmışlardır. Özellikle komünizm döneminde Bulgaristan Müslümanlarının birçok sıkıntıya maruz kaldığı 1970-1980’li yıllarda Keskioğlu, hiç durmadan Bulgaristan Müslümanlarının vakıflarını, dinî ve millî müesseselerini doğru bir şekilde tanıtarak hem bu varlığın yok olmasının önüne geçmek, hem de bu eserleri okuyanlara zengin bir tarih ve kültürden doğacak özgüven vermeyi hedeflemiştir. Ayrıca yaptığı çalışmalarla Bulgaristan Türklerinin tarih ve kültürünü ele alacak birçok araştırmacının önünü açmış, istikametini belirlemede etkili olmuştur.
Buraya kadar anlattıklarımızı özetleyecek olursak, Osman Keskioğlu’nun hem Bulgaristan Türkleri, hem de ilim dünyası için önemli bir kazanım olduğunu, miras olarak bıraktığı eserleriyle yeni ufuklar açmaya devam ettiğini söylemek hiç abartılı olmayacaktır. Onun bu çalışmalarını değerlendirip tanıtmak, yayınlanmayan eserlerinin de yayınlanmasını sağlama yönünde bazı adımlar atmak, başta Bulgaristan Türkleri olmak üzere ilim dünyasının bir vefa borcudur.

OSMAN KESKİOĞLU’NUN BULGARİSTAN TÜRKLERİ’NİN KÜLTÜR TARİHİNE KATKILARI

OSMAN KESKİOĞLU’NUN BULGARİSTAN TÜRKLERİ’NİN KÜLTÜR TARİHİNE KATKILARI

Basri Zilabid
Sofya Yüksek İslam Enstitüsü Öğr. Gör.

Bulgaristan Prensliği’nin henüz Osmanlı Devleti’ne vasal olduğu 1907 yılında doğan Osman Keskioğlu’nun Bulgaristan Türkleri’nin kültür tarihine olan katkısını uzun gayretler neticesinde tamamladığı Bulgaristan’da Türkler - tarih ve kültür - adlı eseri etrafında sunmaya gayret göstereceğiz.
O. Keskioğlu, Bulgaristan’da Arapça ders kitapları Türkiye’ye göçünden sonra ise genellikle dini telif ve tercümeler üzerine çalışmış olmasına rağmen Bulgaristan Türkleri’nin tarih ve kültürünü anlatan bir eser yazmayı kendisine vazife addetmiş ve bunu tarihi bir borç bildiğini kitabının ilk satırında şöyle ifade etmiştir:
“Bu eseri yazmayı tarihi bir borç bildim. Bu borcu ödemeye çalışırken çok zahmet çektim. Tam anlamıyla iğneyle kuyu kazarcasına bir işti bu. Yıllarca didindim araştırdım. Bulgaristan’da iken topladığım notlarımı, kitaplarımı salmadılar. Anayurda gelince yeniden işe başladım. Yıllık izinlerimi bu uğurda harcadım. İskenderun’dan Edirne’ye kadar arkadaşları bulup bilgi almaya çalıştım. Zaman zaman bezginlik geldi.”
Arkadaşlarının ve dostlarının yardımı ve teşvikiyle eserini tamamlayan Keskioğlu, “eserde olayları olduğu gibi yansıtmaya gayret ettim. Bazı kişiler hakkındaki sözler hoşa gitmeyebilir, fakat ben olayı naklediyorum, olanı anlatıyorum, hüküm vermiyorum, hüküm okuyucunun ve tarihindir.” dedikten sonra Bulgaristan’da zaman içinde oluşan Abdülhamitçi – Jöntürk, İttihatçı – İtilafçı, inkılapçı – tutucu gibi grupların birbiriyle mücadelesinden milletin çok zarar gördüğünü ve gelecek nesillerin bu gibi hatalara düşmemesi için bunları bir ibret levhası olarak kaydettiğini belirtir.
Osman Keskioğlu, Bulgaristan Türkünün istinat etmesi gereken iki unsurun din ve dil olduğunu şöyle ifade eder: “Milletler ve cemaatler bazen gaflete düşerler. İyi yapıyoruz sanarak zarar getirirler. En büyük gaflet, milliyetini unutmaktır. Milletin iki ana unsuru vardır. Din ve Dil.”
Keskioğlu, Bulgaristan’da Türkler isimli eserini 1978 yılında tamamlamış olmasına rağmen ancak Aralık 1985’te Türkiye Kültür ve Turizim Bakanlığı tarafından basılmıştır. Bunda, Bulgaristan Türklerine karşı girişilmiş olan asimilasyon politikasının son perdesi olan zorla isim değiştirme zulmünün etkisi olduğu kanaatindeyiz. Yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, bu olay sebebiyle bugün elimizde başucu kitabı olarak O. Keskioğlu’nun Bulgaristan’da Türkler, Bilal Şimşir’in, Bulgaristan Türkleri ve Osman Kılıç’ın Kader Kurbanı isimli eserleri bulunmaktadır.
Bulgaristan’da Türkler isimli eserini bir Giriş ve beş Bölümden oluşturan yazar sonuna da 58 adet resim eklemiştir.
Girişte imparatorluktan ayrıldıktan sonra meydana gelen tahribat, zulüm ve göçleri konu edinir. Bulgarların, Türklerin taassubundan yararlanarak onları nasıl göçe zorladıklarını Ömer Seyfeddin’in Tuhaf Bir Zulüm hikayesinden de alıntı yaparak anlatır.
Rakamlarla Bulgaristan Türklerinin sayısını gösteren yazar, nüfus çokluğuna rağmen siyasi arenada – partizanlık yüzünden – bundan faydalanılamadığını belirtir.
1918-1928 yılları arasını birlik, huzur ve atılım devri olarak betimleyen Keskioğlu, bu devirde din, eğitim, basın, spor ve kültür derneklerinin faaliyetlerini konu edinir.
Giriş kısmının sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile Bulgaristan Krallığı arasında 1909 ve 1913 yıllarında imzalanan antlaşmalarla bunlara ek protokollerin sağladığı haklar ile Büyük Ali Haydar efendinin yaptığı çalışmaları anlatır.
Yukarıda bahsettiğimiz kitabın esasını oluşturan beş bölüm şunlardır:
1. Dini Teşkilat
2. Eğitim ve Öğretim
3. Dernekler
4. Kültür kaynakları
5. Hizmet edenler
Dini Teşkilat bölümünde, Başmüftülük ve müftülüklerin kurumsal yapısını oluşturan 1895 Tüzüğü, 1909 ve 1913 tarihli İstanbul Protokolleri ve bu iki protokole istinat eden 1919 tüzüğünden bahsedilir.
Bulgar hükümetlerinin Türklere karşı daima kaypak bir siyaset izlediğini belirten Keskioğlu, 1938 yılında müftülüklerden hakimlik vasfı alınırken diğer taraftan hoş görünmek için aynı yıl Kral Boris’in tahta çıkışının 20. Yıl dönümü münasebetiyle 26 müslüman ileri gelene nişan verildiğini yazar.
Bulgaristan’da din ve eğitim hayatının vazgeçilmezi olan ecdat vakıflarının idaresi için Başmüftülük nezdinde kurulan Vakıflar Müdürlüğünden ve görevlerinde bahseden yazar, vakıfların bir kolunu da tekkelerin ve zaviyelerin oluşturduğunu belirtir ve Tuna vilayetinde 86 tekke ve zaviyenin olduğunu ifade ettikten sonra Demir Baba, Kaligra Sultan, Akyazılı Baba ve Bali Baba’dan ayrıntılı olarak bahseder.
Keskioğlu eğitim ve öğretim alanında geri kalmışlığımıza hayıflanır, Bulgarların 1810’da ilk yeni usul okulu açtıklarını bizim ise bunu ancak 1834’te başarabildiğimizi ortaya koyar. İlkokul ve Rüştiyelerin şehirlere göre dağılımını , sayısını, ders programını, öğretmen ve öğrenci sayılarını veren yazarın üzerinde durduğu meselelerden başlıcaları öğretmenlerin maaş konusu, ders kitapları ve ders kitaplarının Türkiye’de meydana gelen harf inkılabından sonra latin harfleriyle basılıp basılmaması konusunda oluşan ihtilaf .
Keskioğlu eserinin içinde geçen başlıklara uygun düşen şiirler koymakla hem onu renklendirmiş ve tadlandırmış hemde kendi görüşünü şairin dilinden ifade etmiştir.
Şumnu Devlet Türk Öğretmen Okulunu anlattığı başlığın altına Tevfik Fikret’in şu beytini almıştır:
Yükselmeli artık yetişir zilletü zulmet
Fikir ordusuyuz, meşal-i irfanla mücehhez
İlim irfan ateşiyle donanmış fikir ordusu olacak öğretmenlerin zillet ve karanlığı yıkacaklarına inan Osman Keskioğlu, Darul Muallimini ayrıntılarıyla anlatır.
Bulgaristan Türk öğrencilerine öğretmen yetiştirecek bir Darul Muallimin (Devlet Türk Öğretmen Okulu) açılması fikrini ortaya atan bir siyasetçi/milletvekili Tahir Lütfi ve ona yardımcı olan bir müftü Hacı Ömer; Mektep Encümenleri Kongresinin 1905 yılında aldıkları karara istinadet gerekli makamlar nezdinde teşebbüse geçmiş ise de okulun kesin olarak açılması ancak 13 yıl sonra Şumnu’da 1918 yılında gerçekleşmiştir. Çiftçi hükümetinin Türklerin oyunu almak için Razgrad ve Kırcaali’de de öğretmen okulları açma vaadi gerçekleşmemiş, aksine 1928 yılında Şumnu Darul Muallimini de kapatılmıştır.
Keskioğlu, Bulgristan Türkleri’nin eğitim hayatında silinmez izler bırakan Medrestün Nüvvabı anlatırken, Mehmet Akif’in “Ah şu sizin medreseler, asrın icabına uyakta inad etmeseler” mısralarını koymuş olmasına rağmen bu medresenin asrın icabına uymakta inat etmeyi bırakın bunun için can attığını belirtmekle sözlerine başlar. Kendisi de bu okulun hem öğrencisi hem öğretmeni olması hasebiyle bütün medreseleri böyle gördüğü şeklinde bir mülahazada bulunulmaması maksadıyla olsa gerek Osmanlının yıkılış döneminde medresenin çürüdüğünü ve verimsiz hale geldiğini açık açık belirtir.
Bir ihtiyaçtan kaynaklanan Medrestün Nüvvab’ın açılışı 1913 yılında Bulgaristan ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan protokollere girecek kadar önemli bir meseledir. Ancak bu okulun açılışı da 9 yıl sonra 1922 yılında gerçekleşmiştir. Okulun kuruluşunu, ders programını, müdür ve öğretmenlerini, şehirlere göre mezun sayısını veren Keskioğlu, öğrenci derneği Müsterşitler Cemiyeti ve faaliyetlerinden de bahseder ve iki önemli öğrenci isteğini belirtmeden geçmez. Bunlardan birincisi Nüvvab mezunlarının öğretmen olma hakkının verilmesi, ikincisi de okulun Padagoji ve İlahiyat bölümlerine ayrılmasıdır.
Nüvvab mezunlarına öğretmen olma hakkı 1933 yılında Maarif yani Eğitim Bakanlığınca tanınmıştır, ancak okulun iki bölüme ayrılması talebi Başmüftülükçe kabul edilmemiştir.
Medresetün Nüvvab’ın münevver/aydın muallimler yetiştiremediği hakkındaki yapılan bazı tenkitlere katılmayan O. Keskioğlu şöyle demektedir: “Nüvvab mezunları Bulgaristan’da Türk okullarında öğretmenlik yaptılar, Türk yavrularına milli kültür ve ruh verdiler, milli bünyede boşluk bırakmadılar, halkı öksüz koymadılar.” Türkiye’ye göç edenlerin de inkılaplara uyum sağladığını ve önemli vazifelerde hizmet ettiklerini belirtir.
Keskioğlu, çok değerli Nüvvab öğretmenlerinin kısa hal tercümelerini verirken onlarla ilgili ilginç noktaları da belirtmeden geçmez. Örneğin, Nüvvabı bitirdikten sonra Beden terbiyesi kursuna gidip Nüvvabta jimnastik öğretmeni olan Sabri Mollaoğlu Çeliktürk’ün öğrenciyken Şumnu’da Çarşı camiinde Türkçe ezan okuduğunu belirtir.
Eserinin üçüncü bölümünde bugün sivil toplum kuruluşu denilen Bulgaristan Türklerinin kurduğu dernekleri anlatan Keskioğlu, en eski ve en büyük cemiyetimiz olan Muallimin-i İslamiye Cemiyeti İttihadiyesi (yani Müslüman Öğretmenler Birliği) ile başlar. 1906 yılında kurulan bu derneğin amacı Türk okullarının ıslah edilmesidir. Bunun için okul programları yapmak, ders kitapları hazırlayıp basmak ve okul talimatnamesi ile müfredatlı program hazırlamayı kendisine vazife addeder. Her yıl farklı şehirlerde kongreler tertip eden cemiyet önemli kararlar alır ve uygulamaya koyar. 1928 yılında yapılan Filibe kongresinde adını Türk Muallimler Cemiyeti olarak değiştirir. 1921-1923 yılları arasında Terbiye Ocağı, 1923-1926 arası Muallimler Mecmuası adında dergiler yayınlamıştır. Keskioğlu öğretmenlik hizmetinin kutsal olduğunu ve unutulmaması gerektiğini belirttikten sonra, “Türk Muallimler Birliği halka çok hizmet etmiş ve Türklüğü yaşatmıştır” der.
Bulgaristan Türk gençleri arasında spor kuruluşları ortaya çıkmaya başlamış bunlar belli bir zaman sonra spor faaliyetleriyle birlikte fikir bakımından da yükselmesi amaçlanarak 1926 yılında Turan Cemiyeti adı altında birleşmişlerdir. Sekiz yıl ardarda değişik şehirlerde kongreler düzenleyen Turan Cemiyeti ulaştığı 95 şube ve 5000 üyesi ile dikkat çeken bir hal alır. Gençler arasında milliyetçiliği ve kemalizim ideolojisini yaydığı gerekçesiyle devletçe zararlı görülür ve 1934 yılında kapatılır.
Keskioğlu, Turan Cemiyetinin bir taraftan kara taassuba bağlı tutucu grup diğer taraftan milliyetçi Bulgarlarca haksız saldırıya maruz kaldığını belirtirken, Muallim Hasip Safveti’nin Cemiyet Hayatı ve Gençlik başlıklı yazısını eserine almakla onun çok yerinde olan görüşlerini de paylaşmış oluyor.
Söz konusu yazıda: ... “Bulgaristan Türk gençliği, ekseriyet itibarıyla kendi kuvvetini ölçememiş, başka kuvvetlere hürmet ve tebaiyyete de alışmamıştır. Bulgaristan Türk gençliği, yıkacağını ve yapacağını ne için yıkmak ve nasıl yıkıp yakmak lazım geldiğini tayin etmemiştir, edememiştir.
... Teşkilatçı gençlere faaliyet programlarında en büyük ehemmiyeti gösterişlere değil, ruhi hazırlığa tevcih etmelerini büyük bir ehemmiyetle tavsiye eylerim.” Denilmektedir.
Eserinin dördüncü bölümünü “Kültür Kaynakları” olarak adlandıran Keskioğlu, Midhat Paşa zamanından itibaren çeşitli yerlerde basılan ilmi, edebi ve okul kitaplardan, matbaalardan, açılan kıraathanelerden, Osmanlı zamanında bugünkü Bulgaristan sınırları içinde olan büyük kütüphanelerden bahseder. Bunların 3’ü Filibe’de, 2’si Vidin’de, birer tane de Sofya, Şumnu, Plevne, Köstendil, Samokov, Eski Zağra, Tırnovo ve Ziştevi bulunmaktadır. Ayrıca Nüvvab ve Öğrenci derneğinin kütüphanelerini de zikreder.
Şumnu Şerif Halil Paşa Kütüphanesinin çok zengin olduğunu belirten Keskioğlu, buna örnek olarak 12. Yüzyılda yaşamış meşhur İslam Coğrafyacısı İdrisi’nin, Sicilya Kralı II. Roger için yazdığı ve 70 haritayı ihtiva eden Nüzhetü'l-Müştâk fi İhtirâkı'l-Âfâk (yani İklimler Boyunca Yolculuk Yapmayı Arzu Edenin Sevinci) isimli eserinin 16. Yüzyılda istinsah edilmiş bir nüshasının bulunduğunu ve çok iyi muhafaza edildiğni kaydeder.
Bulgaristan Türklerinin anavatanla olan manevi bağlarını muhafaza etmek için konuştuğu dilin İstanbul Türkçesi olması gerektiğini belirten Keskioğlu, bu sebeple Bulgaristan’da basılan okul kitaplarına Türkiye yazarlarının yazılarının konulduğunu belirtir ve listesini verir.
Kültür kaynaklarının önemli bir unsuru da gazete ve dergilerdir. Keskioğlu, 1879 yılı ile 1947 yılları arasında çıkan 90 gazete ve 13 derginin yayınlandıkları yer, dönem ve yayıncıları hakkında bilgiler verir.
Eserinin beşinci ve son bölümünü Bulgaristan Türklerine hizmet edenlere ayıran Keskioğlu, onları “din adamları”, “[milletvekili], idareci ve gazeteci”, “öğretmen ve yazar” olarak 3 gruba ayırmış çok meşhur olanlarının kısaca tercüme-i hallerini vermiş diğerlerinin isimlerini zikretmekle yetinmiştir.
Keskioğlu, eserinin son cümlesinde, “Bu kitap 1978’de tamamlandıkatn sonraki olaylar tarihte benzeri görülmemiş feci zulümler başka bir eserde ele alınacaktır.” Demiş ancak ömrünün buna kifayet edip etmediğini ve varislerine ilmi çalışmalarından neler bıraktığını şuan için bilemiyoruz.
1986 yılında Bulgaristan’da Müslümanlar ve İslam Abideleri ismiyle yayınladığı eserinde Keskioğlu, Osmanlı İmparatorluğu devrinde bugünkü Bulgaristan sınırları içinde yaşamış alimleri ve burada meydana getirilmiş abideleri şehir şehir sıralayarak anlatır. 40 büyük ve küçük şehrin camilerini, medreselerini ve tekkelerini, bunlara ait – ulaşabildiği - vakfiye ve kitabeleri, bu müesseselerde hizmet etmiş alim ve mutasavvıfları başta Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine, Şemseddin Sami’nin Kamusul Alamına, Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müelliflerine ve kendi müşahedelerine dayanarak anlatır.
Kitabının sonunda Ekrem Hakkı Ayverdi’nin Bulgaristan’ı da anlattığı Avrupa’da Osmanlı Mimari Eserleri kitabını “muazzam” olarak niteleyen Keskioğlu, burada kullanılan bazı resimlerin kendisi tarafından tedarik edildiğini belirtmektedir.
Bulgaristan’da Müslümanlar ve İslam Abideleri, geniş okuyucu kitlesinin bu konudaki bilgi ihtiyacını karşılaması ve Osmanlı kaynaklarındaki bilgileri toplu bir şekilde vermesi bakımından önemli bir hizmet görmüştür.
Sonuç olarak, Osman Keskioğlu’nun Bulgaristan Türkleri’nin kültür tarihlerine dair bu iki eseri ve Vakıflar dergisinde yayınladığı dört makalenin önemi aşağıda vereceğimiz bilgiler müvacehesinde değerlendirildiğinde çok daha iyi anlaşılacaktır.
Yazarın Türkiye’ye göç tarihi olan 1950’den, 1985 yılında Bulgaristan Türkleri’ne uygulanan zorunlu isim değiştirme zulmüne kadar konuyla ilgili Türkiye’de yayınlanmış kitap sayısının iki elin parmakları kadar olduğunu tespit ettik. Bulgaristan’da Türkler isimli eserini taradığımızda Keskioğlu’nun kendisinin de sadece yedi kitaptan faydalandığı diğer kaynaklarının Bulgaristan’da yayınlanmış süreli yayınlar ve bizatihi müşahedeleri olduğu görülür.
Keskioğlu’nun 1978’de tamamladığı Bulgaristan’da Türkler isimli eseri Bulgar komünist rejiminin Türk azınlığınının zorla isimlerini değiştirerek sözmün ona Bulgaristan’da Türk olmadığını dünyaya ilan etmesi neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin buna neşriyat alanında olan tepkilerinden biri olarak alelacele Aralık 1985’te Kültür ve Turizim Bakanlığınca basılması bundan sonra gelecek araştırma ve yayınların öncüsü olma vasfını kazandırmıştır. Nitekim, ikinci baskısı daha yeni yayımlanan Bulgaristan Türkleri eserinde Bilal Şimşir, 1985 – 2008 yılları arası Bulgaristan Türkleri üzerine çıkmış başlıca kitapların listesini verir. Türkçe olarak yayınlananların sayısı yüzü aşkındır.
Not: 16 Aralık 2009 tarihinde Sofya’da düzenlenen “Ölümünün 20. Yıldönümünde Osman Keskioğlu – Hayatı, Fikirleri ve Eserleri” sempozyumunda sunulan bildiri.

16 Aralık 2009 Çarşamba

KESKİOĞLU KONFERANSI SKAT TV'YI ÇILGINA ÇEVİRMİŞ

İlk olarak sitemizde yayınlanan Osman Keskioğlu anısına düzenlenecek sempozyum haberini Bulgaristan Türklerine haber yayını yapan iki değerli site (Bulgaristan Haber ve Kırcaali Haber) daha geniş kitlelere ulaştırdı. Anlaşılan bu gibi sitelerin müdavimlerinden biri de SKAT TV.
Sempozyumun bir gün öncesi (15.12.2009) "BAŞMÜFTÜLÜKTE, TÜRK MİLLİYETÇİSİ OSMAN KESKİOĞLUNU HATIRLAMALARI GEREKTİĞİNE KARAR VERDİLER" başlıklı bir haber yayınladı skat tv internet sitesi.
"Kimse tarafından kontrol edilmeyen, savcılık soruşturması ve kapatılmak için adeta yalvaran Türkçe internet siteleri "kendiliklerinden ve emir almadan" tuhaf bir organizasyonu haber veriyorlar." denilerek başlanan yazının nedense yazarı yok. Ama yazısından konuya vakıf olduğu anlaşılıyor. "Bildiri sunacaklar arasında İslam Enstitüsü Rektörü İbrahim Yalımov ile Başmüftü yardımcısı Vedat Ahmed'in isimleri öne çıkıyor" denilen yazıda bunun "Bulgaristan müslümanlarının maneviyatının korunması" kampanyasından ibaret Türk yanlısı bir kutlama olduğunda hiç bir şüphemiz yoktur" vurgusu yapılıyor.
Bu satırları sempozyumdan döndükten sonra yazıyorum. Allaha şükür sempozyum çok güzel geçti, salon Sofyalı Türk aydınlarla ve İslam Enstitüsü öğrencileri tarafından doldurulmuştu. Okunan tebliğler/bildiriler de Osman Keskioğlu'nun farklı yönlerini ortaya koydu, inşallah bunlar yayınlanacak ve daha geniş okuyucu kitlesine ulaşacaktır. Skat yazarı ve milliyetçi Bulgarlar üzülecek diye bunlar yapılmayacak mı? Biz de sizin haksız saldırılarınıza üzülüyoruz ama huyunuzdan hiç vazgeçmiyorsunuz.
Ayrıca Skat yazarı diyor ki, Keskioğlu'nun Bulgaristan'da Türkler -tarih ve kültür- kitabını 1985 yılında TC Kültür ve Turizim Bakanlığı tekrar olarak yayınladı yani önce yayınlanmıştı ama zorla isim değiştirmeye karşı bir propaganda olarak tekrar yayınlandı. Organizatörler bizi aldatmaya kalkmasınlar deniliyor.
Sayın yazar, söyleyin de bizde öğrenelim. Hangi yılda hangi kuruluş tarafından yayınlanmış. Hani bizler, Bulgaristan Türkleri, 2. sınıf insanız ya, cahiliz ya, belki bizi ayınlatırsınız!
Basri Zilabid, Sofya

AŞAĞIDA OSMAN KESKİOĞLU'NUN ESERLERİNDEN ÇOK AZ BİR KISMININ KAPAK RESİMLERİNİ YAYINLIYORUZ.

13 Aralık 2009 Pazar

OSMAN KESKİOĞLU ÖLÜMÜNÜN 20. YILINDA SOFYA'DA ANILACAK

Bulgaristanlı din alimi, mütefekkir ve yazar Osman Keskioğlu ölümünün 20. yıldönümü münasebetiyle Sofya'da gerçekleşecek olan "OSMAN KESKİOĞLU - HAYATI, FİKİRLERİ VE ESERLERİ" isimli konferansla anılacak.
Sofya Yüksek İslam Enstitüstü ile Kültürel ilişkiler Derneği’nin düzenlediği konferansın programı şöyle:
PROGRAM
Oturum Başkanı: Prof. Cingiz Hakov
1. "Osman Keskioğlu’nun hayatı ve çalışmaları hakkında genel bir değerlendirme", Vedat S. Ahmed - Başmüftü yardımcısı.
2. "Osman Keskioğlu’nun düşünce yelpazesi", Doç. Dr. İbrahim Yalımov - Yüksek İslam Enstitüstü (YİE) Rektörü
3. "Osman Keskioğlu’nun Kur'an ilimlerine katkısı", Dr. Sefer Hasanov - YİE Öğretim Görevlisi
4. "Osman Keskioğlu’nun Fıkıh Alanında Çalışmaları", Dr. Mustafa Kelebek - YİE Rektör Yardımcısı
5. "Osman Keskioğlu ve Bulgaristan Türk Eğitim ve Basını", Dr. İsmail Cambazov – Araştırmacı
6. "Osman Keskioğlu’nun Bulgaristan Türklerinin Kültür Tarihine Katkıları", Basri Zilabid - YİE Öğretim Görevlisi
7. "Şair ve Yazar Olarak Osman Keskioğlu", İsmail Çavuşev - "Müslümanlar" Dergisi Başredaktörü
8. "Osman Keskioğlu'nun Şiirlerinden Bir Demet" - YIE Öğrencileri sunacak.
Tarih: 16.12.2009
Saat: 17:00
Yer: Başmüftülük Kültür Merkezi, Sofya, Pirotska sokağı, №3, kat: 2

Osman Kesikoğlu Kimdir?
(Doğumu Burgas, 1907 - Ölümü Ankara, 1989)
Burgas ilinin (Karınobat) kasabasına bağlı Rupça köyünde doğdu. Şumnu'da Medrese-i Aliy-ye'de okudu. Sonra aynı şehirde "Nüvvab"m lise düzeyindeki bölümünü tamamlayarak âlî kısmına devam edip buradan mezun oldu. Başmüftülük ve Vakıflar İdaresi tarafından Mısır'a öğrenime gön-derildi. Mısır'da Cami'u'l-Ezher'de okudu. 1940 yılında öğrenimini tamamlayarak Bulgaristan'a döndü. Şumnu'da "Nüvvab"ın lise bölümünde Türk edebiyatı, âli bölümünde de İslâm diniyle il-gili dersler verdi. Ders kitapları yazdı ve bunlarda yeni terimler kullandı.
1943'te Sofya'da Milli Kütüphaneye bağlı Şumnu Şerif Paşa Kütüphanesindeki eserleri tan-zime memur edildi.
1950 tarihinde Türkiye'ye göç etti.
Anavatanda Vakıflar Genel Müdürlüğü'nde mütercim olarak çalıştı. Ankara İlahiyat Fakültesinde öğretim görevlisi oldu. Diyanet İşlerinde görev aldı. Türkiye'nin sayılı din alimlerinden olan Osman Keskioğlu 1989 yılında Ankara'da vefat etti.
Anayurt gazetesinde, Vakıflar ve İlahiyat der-gileriyle Diyanet İşleri gazete ve dergisinde yüzden fazla makalesi basıldı. 66 eseri vardır. Bulgaristan Türkleri hakkında makaleler yazdı ve onların halk edebiyatıyla ilgili araştırmalar yaptı. Dilde sadeliği savunan Osman Keskioğlu, Türk Dil Kurumu üye-siydi.
Bulgaristan'da olduğu gibi Türkiye'de de büyük hizmetlerde bulunan Osman Keskioğlu, sa-yılır din bilginlerinden biri oldu.
Eserlerinin listesi Balkanlar'm Sesi Dergisinin 1989 tarihli (Sayı-4, Sf.; 33-34) sayısında verilmiştir. En önemli eserlerinden biri de: Bulgaristan'da Türkler-Tarih ve Kültür başlıklı eseridir ve Ankara'da 1985'te basılmıştır. BTG

5 Aralık 2009 Cumartesi

BAŞMÜFTÜLÜK ULUSLARARASI KİTAP FUARINA KATILDI

Sofya'da NDK olarak bilinen Ulusal Kültür Sarayında 2-6 aralık 2009 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanovun himayelerinde gerçekleşen ULUSLARARASI KİTAP FUARIna yayınladığı kitapları ve Müslümanlar dergisiyle Bulgaristan Başmüftülüğü 2 stand açarak katıldı. Satışların % 20 indirim ile yapıldığı fuara 125 yayın evi iştirak etti.
Başmüftülük standında duran Yüksel Beyin ifadesine göre Kuranı Kerimin Bulgarca tercümesine çok ilgi var. Yaşlılar ise Zadgrobniyat jivot - Ölüm sonrası hayat kitabını tercih ediyorlarmış. Kuranı Kerim tercümesinin revaç görmesi hem müslümanların kutsal kitabı olması yanında kaliteli baskısına rağmen 5 levaya satılıyor olması. Bir yıl önce Trud yayınevi Kuranı Kerimin Arapça kısmı olmaksızın sadece Bulgarca tercümesini gazete kağıdına basmış ve 16 levaya piyasaya sürmüştü. Cumartesi günü ziyaret ettiğimiz fuarın tıklım tıklım insanlarla dolu olması ve kitabın rağbet görmesi bizleri sevindirdi. Basri Zilabid

"MÜSLÜMANLAR" DERGİSİ YENİ YIL İÇİN ABONE KAMPANYASI BAŞLATTI


YILLIK ABONE BEDELİ: 20 LEVA
6 AYLIK: 12 LEVA
POSTANELERDEN ABONE OLMAK İÇİN KATALOG NUMARASI: 1508

18 Kasım 2009 Çarşamba

ESKİ ZAĞRA'DA AYAKTA KALAN TEK OSMANLI CAMİSİ AB FONUYLA MÜZEYE ÇEVRİLİYOR


Eski Zağra'da (Stara Zagora) ayakta kalan tek Osmanlı eseri olan ve Eski Cami olarak bilinen Hamza Bey Camii şehirde yaşayan müslümanların yıllardan beri burada ibadet etmek istemelerine rağmen müzeye çevrilecek.
Avrupa Birliği, "Turizmin gelişmesine katkı sağlayacak ulusal ve dünya çapında öneme haiz kültür anıtları destekleme" projesi çerçevesinde Eski Caminin Dinler Müzesine çevrilmesi için 1 215 000 euro hibe etmiş.
Eski Cami uzun yıllardır, ulusal öneme haiz kültür anıtı statüsünde bulunmaktadır.
1409 yılında inşa edilen cami komunizim döneminde uzun yıllar kapalı kaldı, demokrasiye geçince devlet tarafından el konuldu ve müslümanlara verilmedi. Yeni kabul edilen Kültür mirasına dair kanuna göre, şehirde tek cami olduğundan dolayı müslümanların kullanımına/ibadet etmelerine verilmesi gerekiyordu ancak Başmüftülüğün birçok girişimlerine rağmen verilmedi.
Samokov, Karlovo, Vraca ve Köstendil camiileri de bu durumda olduğuna göre Bulgaristan müslümanları için "10 Kasım" henüz gerçekleşmemiş anlaşılan.
Ancak bunu yapanların şunu iyi bilmesi lazım ki, Yüce Allahın mabedlerine el uzatanlar cezasız kalmaz belki cezaları tehir ediliyordur.
Kaynak: Başmüftülük resmi web sitesi
Türkçeye çeviren: BTG

7 Ekim 2009 Çarşamba

NİĞBOLU CAMİSİ TAMAMEN, BLAGOEVGRAD CAMİSİ KISMEN YANDI

BGNES haber ajansının verdiği bilgiye göre gece vakti çıkan yangın sebebiyle Niğbolu (Nikopol) camisi tamamen kül oldu. Yangın sebebinin araştırıldığı belirtiliyor.
Blagoevgrat'ta (Cuma-i Bala) ise cami yanında bulunan bir dükkanda çıkan yangının cami damına sıçradığı ve 10 m2 lik bir alanı yaktığı belirtiliyor. İtfaiyenin müdahelesiyle yangının büyümesi önlenmiş.
Bulgaristan Başmüftülüğü yangınlarla ve müslümanların karşı karşıya olduğu ana sorunlarla ilgili bildiri yayınladı. Bulgarca bildiriye müftülüğün resmi web sitesinden ulaşılabilir. www.genmufti.net

1 Ekim 2009 Perşembe

STATÜKONUN PATENTİ - BÜTÜN KORKULAR

Sosyolog Antoniy Gılıbov'un Bulgar Dnevnik gazetesinde Slavyanovo olayı ile ilgili yorum yazısından bir cümle:
...
Azınlıklar korkusu hala Bulgaristan'da çoğunluğun konsolidasyonu için tek çare olmaya devam ediyor.
...
Yazının tamamı:http://www.dnevnik.bg/analizi/2009/09/30/792664_vsichki_strahove_-_patentut_na_statukvoto/

"MEÇHUL TÜRK ASKERİ ANITI"NIN SERÜVENİ

Tırgovişte ili, Popovo ilçesi, Slavyanovo köyünde Üzeyiroğlu kardeşler ilk önce bu anıtı diktiler.
Olayın medyaya yansımasından sonra Hilalin ortasına haç koydular...
Sonunda da Boyko Borisovun demesine göre "devlet görevini yapmış ve yasadışı anıtı yıkmış gece vakti"...
Üzeyiroğlu denilen iki kardeşin tam olarak hangi isimleri taşıdıkları da net olarak anlaşılmış değil. Bir Bulgarca isimlerle ortaya çıkıyorlar bir Türkçe veya Müslümanca. Trud gazetesinin haberinde annelerinden Nazmiye olarak söz edilirken kız kardeşlerinden Desislava olarak bahsediliyor...Değerlendirmeyi okurlarımıza bırakıyoruz.

26 Eylül 2009 Cumartesi

BULGARİSTAN'DA "MÜSLÜMAN-DEMOKRAT BİRLİĞİ" PARTİSİ KURULDU

Bugün /26.09.2009/ Tırgovişte’nin Slavyanovo köyünde 640 kurucu üyenin katılımı ile Müslüman Demokrat Birliği partisi kuruldu. BGNES ajansının haberinde partinin Genel Başkanlığına Ali Üzeyirov’un seçildiği bildiriliyor.
Ali Üzeyirov ve kardeşi Üzeyir Üzeyirov geçenlerde kurdukları Bulgar Kızılay Derneği ile kamuoyunun dikkatini üzerine çekmişlerdi. Yeni kurulan parti yönetiminden yapılan açıklamaya göre parti gelecek yerel ve Cumhurbaşkanı seçimlerine katılacakları bildirildi. Yeni partiye üye olmak isteyenlerin Müslümanlığın etik normlarını kabul etmeleri gerekiyor. Parti başkanı Üziyirov HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan ile yakın dost olduklarını belirtti. Üzeirov’a göre parti tüm Bulgaristan vatandaşlarına açık olacak. Partinin kuruluş toplantısının Osman Paşa marşı ile sona erdi bildirildi. KH



24 Eylül 2009 Perşembe

İSLAMİ EĞİTİME DESTEK GÜNDEN GÜNE ARTIYOR

BAŞMÜFTÜLÜK "İSLAMİ EĞİTİM HAFTASI" MÜNASEBETİYLE YAYINLADIĞI BRÖŞÜRDE GEÇEN YIL TOPLANAN 101 BİN LEVANIN NERELERE HARCANDIĞI İLE İLGİLİ OLARAK HAYIRSEVER MÜSLÜMANLARI BİLGİLENDİRDİ, ONLARA TEŞEKKÜR ETTİ VE BU YIL İÇİN DE DESTEKLERİNİ ESİRGEMEMELERİNİ TALEP ETTİ. AŞAĞIDA BROŞÜRÜN TAMAMINI YAYINLIYORUZ. RESİMLERİN ÜZERİNE TIKLAYARAK BÜYÜTEBİLİRSİNİZ. BTG




13 Eylül 2009 Pazar

Sofya Büyük Camii Tiyatro Olmaktan Nasıl Kurtuldu

“50 Yıl Önce Sofya” isimli Bulgarca kitaptan alıntı:

Büyük Camii’den söz açılmışken şunu söyleyeyim, bu camiin arkeoloji müzesi olmasına karar verilmeden önce burası Devlet matbaasına ev sahipliği yapıyordu. Ancak Devlet matbaası bügünkü Aleksandır Nevski meydanında bulunan kendi özel binasına geçtikten sonra belediye, camii tiyatro kullanımına tahsis etti. Bu haber bizim evsiz aktörleri pek sevindirdi. Kredi verilmiş, localı, sahneli, makyaj odalı, büfe ve saire özellikleri ile bir tiyatroya çevrilecek olan cami önüne malzemeler getirilip yığılmıştı. Artık aktörler bile caminin bir kanadında provalara başlamışlarken ansızın Bakanlar Kurulu belediyenin kararını iptal ederek caminin tiyatroya dönüştürülmesini yasakladı. O günkü Belediye Başkanı Daskalov Başbakan Stambolov’un yanına giderek şahsı ve aktörler adına Bakanlar kurulu kararının değiştirilmesini talep etmiş, ancak Stambolov kendi iradesi dışında bunu yapmak zorunda olduğunu, Türklerle dostluğunu bozmak istemediğini bildirmiştir. Son sözleri şunlar olmuş “Camiileri karagözoyunu oynanan yerlere çevirdiğimizi gördüklerinde İstanbuldakiler ne diyecek”.
Yazar: Georgi Kanazirsi – Verin
Kitabın adı: 50 Yıl Önce Sofya,
Yayın tarihi:1947
Bulgarca’dan tercüme eden: Basri Zilabid

12 Eylül 2009 Cumartesi

SOFYA BANYABAŞI CAMİİ DİBİNDE BAŞLATILAN METRO KAZISI CAMİDE ÇATLAKLAR MEYDANA GETİRDİ

Bulgaristan Başmüftülüğü, Osmanlı eseri Banyabaşı camiine iki metre yakınlıkta başlatılan metro kazısının camide çatlaklar meydana getirdiğini bildirdi.
Medya organlarına gönderilen bildiride "Müslüman cemaatin temsilcileri olarak cami dibinde başlatılan bu inşaatı protesto ediyoruz" denildi.
Hafriyat çalışması cami duvarları ve kubbede çatlaklar meydana getirmiş durumda. Müftülük, caminin bir ibadethane olmasının yanında aynı zamanda kültür anıtı kapsamında olduğunu da hatırlatıyor. Müftülük yetkilileri, Kültür bakanlığı ve Sofya Büyükşehir belediyesine inşaat çalışmasının durdurulması için başvuruda bulunduklarını ancak kendilerine gerekli önlemlerin alındığına dair cevep verildiğini belirtiyorlar. Fakat bütün bunlara rağmen camide hasar oluşmaya devam ediyor.
Bildirinin sonunda şu ifadelere yer veriliyor: "İslam değerlerine karşı sergilenen sorumsuzca davranışlar, son yıllarda Bulgaristan müslüman toplumu ve sorunlarına karşı negatif bir tutumun sürekliliğine dair kuşkularımızı güçlendiriyor." BTG, SOFYA

27 Ağustos 2009 Perşembe

Ey TRT Türk! Vurma kusurlarımızı yüzümüze...

Türkiye’nin devlet televizyonu TRT’nin bir çok kanalı var. Onlardan biri de TRT TÜRK. Türk dünyası ve uluslar arası haber ve yorum ağırlıklı bir yayın izliyor.
Bizler de -Bulgaristan Türkleri- büyük Türk dünyasının bir parçası olduğumuz için bu kanalın bazı yayınlarına konuk oluyoruz.
Seçimlerden bir hafta sonra idi galiba yanılmıyorsam kanalları gezerken birde ne göreyim yeni seçilen genç bir milletvekilimiz Sofya’dan canlı bağlantı ile “40 Dakika” programının sunucusu Mete Belovacıklı’nın sorularını yanıtlıyor. Kendisi DPS’nin Türkiye’ye üniversite okumaya gönderdiği gençlerden biri. Duru ve düzgün bir Türkçe ile soruları cevaplandırıyor, sakin.
Salı akşam yine tv kanallarını zaplarken yine aynı programda yine genç bir vekilimiz. Farkı, Fransa’da okumuş olması. Ama nasıl zorluk çekiyor konuşurken, önce sorunun cevabını kafasında Bulgarca vermesi gerekiyor sonra onu Türkçe’ye tercüme ediyor. Bütün bunların da çok hızlı bir şekilde olması gerekiyor. Sanki yabancı bir dili konuşuyor gibiydi. Kelimelerde, cümlelerde yanlışlıklar... Çok zorlanıyordu. Neyse ki programın sonu geldi. Hem kendisi hem izleyiciler kurtuldu. Ama sunucunun son cümleleri şöyleydi:
- Bulgaristan’ı takip etmeye devam edicez. Sizden ve arkadaşlarınızdan gidişat hakkında bilgi almayı sürdürücez.
Şimdi benim aklıma ister istemez şöyle bir soru geldi: Vekillerimizden kaç kişi gönüllü bu programa katılabilir?
B.Z.

25 Ağustos 2009 Salı

Ramazan'ın ilk günü Sliven'de inşa edilen yeni cami açıldı

Yaklaşık yarım asırdır Sliven müslümanlarının camisi yoktu ve bir evde namazlarını kılıyorlardı. Bir kaç yıldan beri inşası devam eden cami nihayet yapımının büyük bölümünü üstlenen S. Zeki Çakır beyefendinin, Başmüftü Dr. Mustafa Hacı'nın, Burgas T.C. Başkonsolosu İ. Sefa Yüceerin, Başmüftü yardımcısı Vedat Ahmed'in, Bölge müftüsü Selahaddin Muharremin, Turhan Rüstem'in ki kendisinin büyük emekleri geçmiştir ve halkın katılımıyla açıldı.
Açılış töreni Türkiyeden Ramazan vaizi olarak gönderilen Ekrem Koçak hocaefendinin Kur'an-ı Kerim okuması ile başladı. Ondan sonra Başmüftü cami inşa ve imar etmenin önemine dair bir konuşma yaptı. Konuşmasında cami içinin cemaatle doldurulmasının önemine dikkat çekti. T.C. Burgas Başkonsolosu ise dünya ve ahıret için en faydalı işlerin okullar ve camiler yapmak olduğunu belirtti.
Resmi açılışın ardından bütün cemaat iftara davet edildi ve hep beraber ilk oruçlar açıldı.
Cami,Sliven-Yambol yolu üzerinde kvartal Nadejda'da bulunmaktadır.


24 Ağustos 2009 Pazartesi

Gençliğimiz ve Ramazan Ayı

Gençliğimiz derken, Bulgaristan Türk gençliğimizi kastediyoruz. Maalesef bugünkü gençliğimiz dinimiz İslamla ilgili bilgilerden oldukça yoksun. Bilgi olmayınca dini bir davranışın ortaya çıkması da mümkün değil. Müslüman anne babadan doğduğu halde kelime-i şehadeti bilmeyen, camide ne yapıldığını bilmediği için oraya gitmekten sıkılan gençlerimiz çok çok fazla.
Öncelikle şunu paylaşmak istiyorum. Bilgi ve davranış iki ayrı şeydir. Bir şey yapmayabilirsiniz ama bilmek durumundasınız. Müslüman, Müslümanlığın gerektirdiği asgari/minimum bilgileri bilmek durumundadır yoksa toplum içinde öyle bir gaf yapar ki, yüzü kızarır kalır. İkili ve özellikle ticari ilişkileriniz başarısızlığa uğrayabilir.
Ramazan ayı, Ay takvimine göre 9. Aydır. Bu ay Allah tarafından Kur’an-ı Kerim’de anılmış ve bazı özellikleri olan bir aydır.
Bakara Suresinin 185. ayetinde Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayırt eden, hidayet ve deliller halinde bulunan Kur'an onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya erişirse oruç tutsun. Kim de hasta veya yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diliyor, zorluk dilemiyor. Bir de o sayıyı tamamlamanızı ve size gösterdiği doğru yol üzere kendisini yüceltmenizi istiyor. Umulur ki, şükredesiniz!"
1. Ramazan ayı, Müslümanların oruç tuttuğu bir aydır.
2. Ramazan ayı, kendisinde Kur’an’ın indirildiği bir aydır. Dolayısıyla Müslümanlar bu ayda Kur’an’ı baştan sona okumaya çalışırlar. Bu okuma orijinal Arapçasından yapılır ancak bilmeyenler Türkçe veya Bulgarca tercümesini de okuyabilirler.
3. Ramazan ayı, Teravih namazı kılınan bir aydır.
4. Ramazan ayı, zengin Müslümanların sadaka-i fıtır ve zekatlarını verdikleri bir aydır.
5. Ramazan ayı, iyiliklerin bol bol yapıldığı bir aydır. Çünkü sevap olarak karşılıkları kat kat verilmektedir.
6. Ramazan ayı, içerisinde Kadir Gecesi bulunduran bir aydır. Kur`ân-ı Kerim`in inmeye başladığı Ramazan ayı`nın 27. gecesi İslâm`da en kutsal ve faziletli gecedir. Kur`ân-ı Kerim’de bu gecenin faziletini belirten müstakil bir sûre vardır. Bu sûrede yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Doğrusu biz Kur`ân`ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tanyerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. " (Kadir sûresi, 97/ 1-5)
7. Ramazan ayı, on bir ayın sultanıdır. Başı rahmet, ortası mağfiret (bağışlanma), sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan mübarek bir aydır.
8. Ramazan ayı, yoksulları, muhtaçları, sevdiklerini, dostlarını iftar sofrana davet etme ayıdır.
9. Ramazan ayı, sonu bayram olan bir aydır. Ramazan bayramı başka hiçbir bayrama benzemez, ona incelik, sadelik, huzur hakim olmuştur.
Ey Bulgaristan’ın Türk ve Müslüman Gençleri!
Ramazanınız hayırlar, hidayetler getirsin, sizleri mutlu dünya ve ahıret bayramlarına kavuştursun.

BAŞMÜFTÜLÜK FİTRE VE ZEKAT İÇİN ASGARİ ZENGİNLİK MİKTARINI AÇIKLADI

Bulgaristan Başmüftülüğü nezdinde bulunan Fetva komisyonu Ramazan ayının gelmesi ile Fitre miktarının en az 3 leva olarak verilmesi gerektiğini açıkladı. Açıklamada ayrıca zekat vermekle yükümlü olmak için kişinin sahip olması gereken minimum miktarın (nisab)da 2800 leva olduğu belirtildi. Tabiki bu miktar kişi ve ailesinin 1 yıllık asli ihtiyaçlarının dışında ve üzerinden bir sene geçmiş olması gerekir. Ayrıntılı bilgi için İlmihal kitaplarına bakılabilir.

DELİORMAN GÜREŞLERİ ARTIK DAVUL ORKESTRASI İLE ŞENLENECEK

Şumnu Türk Kültür Evi Müdiresi Nurten Remzi hanımefendinin organizasyonuyla gençler Türkiyede saz ve davul kurslarına katıldılar ve Deliorman güreşlerini, düğünlerini, sünnetlerini, bayramlarını ve at koşularını şenlendirmeye, gelenek ve göreneklerimizi yaşatmaya aday oldular. Kendilerine içten başarılar diliyoruz.



BULGARİSTAN İÇİN RAMAZAN 2009 İMSAKİYESİ

KAYNAK DERGİSİ YENİ SAYISINDA "MAYIS 89 OLAYLARININ 20. YILDÖNÜMÜ ETKİNLİKLERİNİ GÜNDEME TAŞIYOR


15 Ağustos 2009 Cumartesi

Haber yarım kalmış biz tamamlayalım

Yeni hükümet kuruldu, çalışmalarına hızlı adımlarla başladı. Kriz mi dersin, sabık hükümetin yolsuzlukları mı dersin, bütçe açığı mı dersin hepsi var...
Ama bizim üzerinde durmak istediğimiz başka bir konu. Hükümet kurulduğunda gözler bir kişiye odaklanmıştı. Bulgarların tanınmış, medyatik tarih profesörü Bojidar Dimitrov. Komunist dönemde ajan olduğu için, Dış Bulgarlardan sorumlu Devlet Bakanı olarak tayin edilmesi eleştirilen Bojidar Dimitrov’u Başbakan şöyle savunmuştu: Dimitrov son 3 yılda devamlı benim yanımda oldu,beni destekledi, bu ona yapabileceğimin en azı. Gerçekten de öyle oldu. Çok geçmeden Devlet arşivleri ve Diyanet müdürlüğü de Bojidar Dimitrov’a bağlandı.
Diyanet müdürlüğünün Prof. Bojidar Dimitrov’a bağlanmasını haber yapan Bulgaristan Başmüftülüğü resmi web sayfası haberi verdikten sonra bir yorum ve temennide bulunuyor. Diyor ki:
“Çeşitli yayınlarına baktığımızda onun müslümanları pek sevdiğini söyleyemeyiz. Ancak bütün bunlara rağmen müslümanlar ve diğer din temsilcileri ile ilişkilerinde devlet adamlığına yakışır bir şekilde davranış sergilemesini umut ediyoruz.”
Burada bir iddia var. Bojidar Dimitrov kitaplarıyla, çeşitli dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla, verdiği mülakatlarla, Bulgar resmi televizyonunda Bulgar Anısı (Pamet Balgarska) isimli programıyla Türkleri ve Müslümanları sevmediğini belirtmiş bir kişidir. Diyanet müdürlüğünün ona bağlanması müslümanlara karşı olumsuz, önyargılı fikirleriyle tanınmış birisinin idareci yapılması demek bu da hiç te iyiye işaret etmiyor, demek istiyorlar. Ancak müslümanlara karşı hangi sözleri sarfettiği belirtilmiyor. Haberin eksik kalan kısmı işte bu yanı.
Prof. Dimitrov’un Pazar günleri sunduğu Pamet Balgarska programını tarihe meraklı biri olarak zevkle izlerdim. Şu anda devam ediyor mu bilmiyorum. Bazen bilmediğim şeyleri gündemime taşıması açısından hoşuma gider, bazen gülmekten kırıp geçirirdi. Programların birinde Bulgarların, Büyük Simeon dedikleri çarlarının at üzerinde yapılacak devasa heykeli tartışılıyordu. Ancak atın kafası yukarı doğru mu bakmalıydı, yoksa aşağıya doğru mu?... Gel de çık işin içinden.
Esas konumuza dönelim. İşte Dış Bulgarlardan, Devlet arşivlerinden ve Diyanet müdürlüğünden sorumlu Devlet Bakanı Prof Dr. Bojidar Dimitrov’un müslümanlar hakkındaki fikirleri:“Şuanda ne yazık ki, Türkiye’nin siyasi idaresi İslam’ın elinde, bü yüzden hristiyanları boğazlama olayları sıklaştı. Sadece bir kaç gün önce hristiyan literatürü yayınlayan dört kişi boğazlandı. Evet boğazlandı, bu müslümanların en sevdiği yöntem, aynı Batak’ta olduğu gibi.” (25 Nisan 2007 tarihinde Monitor gazetesine verdiği mülakattan)
Zannederim bu alıntı, daha doğrusu tarih profesörü ünvanı taşıyan yeni bakanın katmerli önyargısı, genellemeleri ve hertürlü ilmi iddiadan yoksun hükmü kendisi hakkında az da olsa bir fikir edinmenize yardımcı olmuştur, aynı zamanda Bulgaristan müslümanlarına Vejdi Raşidov’u Kültür Bakanı tayin ederek şirin görünmeye çalışan Boyko Borisov’un da iki yüzlülüğünü ortaya çıkarmıştır.

11 Ağustos 2009 Salı

SOFYA İSLAM ENSTİTÜSÜNDEN BİLİMSEL DERGİ

Sofya Yüksek İslam Enstitüsü yıllık çıkacak bilimsel dergi yayınına başladı. Yayın kurulu, Enstitü rektörü Doç. Dr. İbrahim Yalımov, meşhur Prof. Dr. İbrahim Tatarlı, Osmanlı arşivleri uzmanı Doç. Dr. Stefan Andreev, İslam ilimleri konusunda Bulgaristan Türklerinin ilk Doktoru Sefer Hasanov, Osmanlı tarihi Doktoru Aziz Şakir ve Başmüftü yardımcısı Vedat Ahmet'ten oluşuyor. Dergiyi temin etmek isteyenler: +359 2 945 62 98 numaralı telefondan bilgi edinebilirler.
AYRICA: PDF formatında satın almak isteyenler bizimle irtibata geçebilirler. bulgaristanalperenleri@gmail.com