13 Kasım 2008 Perşembe

YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜNDE 11. DERS YILI BAŞLADI


Ekim ayı başlarında Sofya Yüksek İslâm Enstitüsünde 11. ders yılının açı­lışı münasebetiyle törenli bir toplantı ya­pıldı. Toplantıda Baş müftü Dr. Mustafa Hacı, HÖH milletvekili Ahmet Hüseyin, T.C. Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşa­viri Mazhar Bilgin, Kültür ataşesi Murat Dikman enstitü yönetmenliği, öğretmen ve öğrenciler hazır bulundular.
Kur'ân-ı Kerim okuyarak yapılan açılıştan sonra esaslı bir konuşma yapan rektör Doç. Dr. İbrahim Yalımov’tan sonra Baş ­müftü Dr. Mustafa Hacı sözü aldı ve ez­cümle şöyle dedi:
- Bugün bir bayram günü daha ya­şıyoruz. Enstitümüzün yeni ders yılının açılışı münasebetiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz. Geçen on yıl içinde, kar­şılaştığımız bütün zorluklara rağmen, bugünlere gelebildik. (Esasen İslâm ens­titüsünün temelleri 1990'da Yanyüksek İslâm Enstitüsü olarak atılmıştır). Geç­tiğimiz yola bakınca arada çok büyük bir fark olduğunu görüyoruz. Bizler, bu okulumuzun önemini anlayarak onudaha ileriye götürmeliyiz. Kuşkusuz, gelecek yıllarda eğitim ve öğretim çok daha güzel şartlarda olacaktır. Ancak bu noktaya gelmemizde bize yardımlarını esirgemeyen Türkiye Diyanet Vakfına teşekkürlerimi sunmak isterim. Cenab-ı Hak sizleri muvaffak eylesin!
Ondan sonra konuşan milletvekili Ahmet Hüseyin öğrenci ve öğretmenleri yeni ders yılının açılışı münasebetiyle selâm­ladı ve: "Biz, bir sıra güçlüklere rağmen Islâmi okullarımızı korumaya muvaffak olduk. Bu yoldaki gayretlerimizin devamlı olacağını ümit ediyorum. Sizler, bugün Bulgaristanda nasıl bir hayat yaşadığımızı görüyorsunuz. Fakat biz optimist olmalıyız. Bugün Müslümanlar hakkında neler neler konuşuluyor. Fakat siz, gençler, kendinizi öyle güzel hazırlamalısınız ki, her yerde, her zaman bu türden yanlış görüşlere lâyık oldukları cevabı ve-rebilmelsiniz!
Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Sayın Mazhar Bilgin de ezcümle şöyle konuştu:
- Sevgili gençler! Sizlere Büyükelçiliğimizin selâmlarını getirdim. Diyanet İşleri Başkanlığı adına yeni öğretim yılınızın hayırlı olmasını diliyorum. Biz, Türkiyeli Müslüman kardeşle­riniz olarak her zaman sizlere yardıma hazırız, yeter ki, sizler de fiilen istemesini biliniz. Ben sizlere bu okulda derslere iyi çalışmanızı, mezun olurken ilimle donatılmış olarak okuldan ayrılmanızı diliyorum. Diploma almak önemli değil, ilimle mü­cehhez olmak önemli. Neden Allahımız bilgiden bahsediyor? Ve bize "Oku!" diye emrediyor? Her halde İslâm dininin cahiller tarafından temsil edilemeyeceği, ancak İslâmı algılamaya hazır kişilerin bunu yapabileceğini bildiği için. Tarihe baktığımız zaman her devir­de ilimle mücehhez olduğumuz zaman muvaffak olmuşuz. Ne zaman ilmi bırakmışsak, çöküş ve gerileme başlamıştır. Müslü­manlar Medinede ilk camiyi inşa ettikleri zaman onun yanında Suffa okulunu açtılar. Öyle ki, ilim ve ibadeti el ele yürüttüler. Zira dinsiz ilim, ilimsiz din olamaz!

MEYHANECİ İMAM

Geçenlerde bir köy camiinde cuma namazı kıldım. Müezzinin güzel sesi dikkatimi çekti. Öyle bir ezan okuması, kamet getir­mesi var ki, insanın kalbini mest ediyor. Namazdan sonra kendisini kutladım.
-Efendim, başkaları da kutlar beni sesim için ama, hiç bir kimse bu işin sırrını bilmez. Ben ezandan Önce bir şişe bira içerim, ünüğümü temizlerim, sesim açılır, diye cevap verdi. Şaka yapıyor zan­nettim. Yüzüne baktım, herif ga­yet ciddi söylüyor. Hem de bunu ucundan bir olaymış gibi anlatı­yor. Yanındakileri de takıldılar:
- Sen rakı da içtiğini gizlemek için birayı daha ehven-i şer, diye söylüyorsun, imam ilâve etti:
-Biz burada iftarları toptan ya­parız. Herkes evinde ne varsa tas­la tavayla getirir, hep beraber yer, içeriz. Sadece bizim müezzin evde yapar iftarı. Ezanı okur hemen gi­der evine. Bu iş beni kuşkulandır­dı. Bir akşam ansızın bir baskın yaptım. Ne göreyim bizim Eşref oturmuş sofranın başına. Önünde rakı şişesi, meze tabağı, demlenip duruyor.
Eşref, artık dayanamadı.
- İçersem kendime içiyorum, dedi. Siz hiç bir defa beni sarhoş gördünüz mü? Hem dini hizme­timi yapıyorum, hem de keyfimi. Filân köyün imamı gibi meyha­necilik yapmıyorum ya, siz ona şükredin. Benim akşamcı olduğu­mu bilirsiniz. Ben sizin gibi bul­duğum zaman içmem. Akşamdan akşama... içerim. Namazı ise Cu­madan Cumaya kılarım.
Bu defa artık ben söze karışmak ihtiyacı hissettim. Anlattılar. Kom­şu köyün imamı hem meyhanecilik yapıyormuş, hem de namaz kıldı­rıp cenaze yıkıyormuş. İnanma­dım. Meseleyi yerinde yoklamak için gittim söyledikleri köye. Köy şirin, küçük bir Türk köyü. Küçük de bir bakkaliyesi var.
Raflara çeşitli gıda madde­lerinden başka beş on çeşit içki şişesi dizilmiş. Dükkânın önüne birkaç masa konmuş. Etrafların­da beş on da sandalye var. Birini altıma çekerek kahve ısmarladım. 60 yaşlarında, kırçıl sakallı, orta boylu dükkâncı kahveyi getirdi.
Kendisine bu köyün imamı­nı arıyorum dedim.
- İmam benim, efendim. İnsan kıtlığında ben bu kö­yün her şeyiyim. Hem imam, hem muhtar, hem dükkâncı. Siz muska filân yazdırmak için gelmiş olmayasmız, yoksa sünnet ettirecek toru­nunuz mu var? Hepsini ya­parım Allah’ın yardımıyle, elhamdülillah.
Yanımdaki sandalyeye oturdu. Tanıştık. Konuşur­ken bir köydeşi geldi:
- Hacı, bana bir yüzlük, dedi. İmam kalktı müşteri­sine yüz gram rakı getirdi.
- Müşteri size "hacı" dedi. Takılıyor mu, yoksa soyadınız mı Hacı?
-Hayır, efendim. Allah nasip etti. Ben o mübarek yerleri de zi­yaret ettim, hacı oldum.
Konuşurken saatına baktı, na­maz vakti geliyor, ben abdestleneyim, dedi. Abdest alırken baş­ka bir müşteri geldi, bira istedi. İmam hemen abdestini kesti, bira­yı müşterisinin önüne koydu, son­ra devam etti.
Artık şaşmak sırası bana geldi. Herif hem imam, hem hacı, hem de içki satıyor. Baktım, bu işleri de gayet rahat yapıyor. Hiç öyle bir vicdan çarpıklığı filan okun­muyor yüzünde.
Ne diyeyim, bilemiyorum. Ma­sal gibi anlattığım bu olay aynı ile vaki. Ancak yüzlerce dürüst, imanlı, hizmet aşığı müezzini, imamı gücendirmemek için, her ikisinin de köyünü, adını şimdilik saklıyorum. Yoksa bana verdikle­ri sözü tutup da ahlaklarını düzelt­mezlerse dergide resimlerini bile verebilirim.

Dr. İsmail CAMBAZOV

"MÜSLÜMANLAR" DERGİSİ KASIM 2008 SAYISI


2 Kasım 2008 Pazar

CUMHURBAŞKANI: BORİSOV ÖZÜR DİLE

Cumhurbaşkanı Georgi Pırvanov, Borisov'un sözde "soya dönüş" sözleriyle ilgili etnik gerginlik yaratabilir endişesi taşıdığını belirterek Bulgaristan Türkleri'nden özür dilemesini istedi. Pırvanov, "Seçim öncesi tartışmaların ana gündemi etnik sorunlar olursa bizi iyi şeyler beklemiyor" diyerek siyasileri uyardı.

1 Kasım 2008 Cumartesi

BULGARİSTAN HELSİNKİ KOMİTESİNİN AÇIKLAMASI:

BORİSOV, KOMÜNİZMİN AĞIR BİR SUÇUNU HAKLI ÇIKARMAYA ÇALIŞIYOR.

İnsan hakları savunucu olan Bulgaristan Helsiniki Komitesi, Sofya Belediye Başkanı'nın yaptığı beyanatlar üzerine bir açıklama yaparak sözde "soya dönüş" hareketinin amaçlarının doğru olduğunu söylemek bir suçu haklı çıkarmakla eşdeğerdir, dedi. Yüksek idari makamlara gelme iddiasında olan Boyko Borisov'un komunizmin en ağır suçu olan 1985-1989 arasında zorla Bulgaristan Türkleri'nin isimlerinin değiştirilmesini haklı göstermeye çalışması kabul edilebilir bir şey değildir, bunu şiddetle kınıyoruz denildi. Ayrıca, Avrupa Birliği üyesi olan bir ülkeyi yönetme iddiasında olan Borisov'un bu sorumsuzca beyanatlarının insan hak ve özgürlükleri kadar etnik barışın korunması konusunda kendileri gibi düşünen bütün siyasi ve sivil toplum hareketleri tarafından kınanması çağrısında da bulunuldu.

Boyko Barisov, skandal üstüne skandal üretiyor


Sofya Büyükşehir Belediye Başkanı ve GERB adlı partinin başkanı olan Boyko Borisov son günlerde skandal üstüne skandal üretiyor.


İlkin DPS'nin terörist eylemlere yönelebileceğini iddia etti. İkincisi, Bulgar komünist partisinin Türk ve müslümanların zorla isim değiştirme kampanyası olan sözde "soya dönüş" hareketinin amacı bakımından doğru olduğunu, ancak kullanılan metodun yanlış olduğunu söyledi. İsim değiştirmenin - Amerikadaki gibi - yeni doğan çocuklara Bulgar isminin verilmesi ile başlanması gerektiğini belirten Borisov ayrıca Bulgaristan'da Bulgar vatandaşlarının olduğunu, Türkiye'de Türk, Sırbistan'da da Sırp vatandaşlarnın olduğunun bilinmesini istedi. Bunun için sınırlar ve devletler var dedi. Kim kendini nasıl biliyor ve nasıl hissediyorsa öyledir. Kim Türkse Türkiyeye gitsin, diyerek başta Cumhurbaşkanı G. Pırvanov olmak üzere, Başbakan Sergey Stanişev ve insan hakları örgüterinin tepkisini çekti.

Ahmed Doğan: Ülkede etnik gerginlik yaratmayı amaçlıyorlar

Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (DPS-HÖH) Genel Başkanı Ahmet Doğan, önümüzdeki yıl planlanan seçimlerin öncesinde ülkede etnik gerginliği artırmak için kampanyaların başlatıldığını açıkladı. Ülkenin en yüksek tirajlı Trud gazetesine verdiği bir söyleşide Doğan, iki hafta önce sekreteri Ahmet Emin’in intiharından sonra hem kendisine, hem de DPS ve ülkedeki Türklere karşı artan aşırı bir öfke olduğunu kaydetti. Buna şaşırdığını söyleyen DPS lideri, "Daha şimdiden etnik gerginliğin tahrikine başlandı. Etnik çatışma cini şişeden çıkarsa, halkımı nasıl sakinleştirebilirim," dedi. İki hafta önce Doğan'ın konutunda kendisini vuran Emin’in intihar nedenleri bilinmiyor, ancak intihar öncesi bıraktığı bir notunda intihar ettiği ve "Şu anda meydana gelen hadise, Bulgaristan'ın 1989'a dönüşü için hazırlanan korkunç bir senaryodur," yazıyor. Söz konusu yıldan önceki dönemlerde ülkede Türk azınlığa yönelik asimilasyon kampanyası yürütülmüş, başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere İslam ülkelerinden gelen yoğun tepkiler ve dünya kamuoyu nezdinde Bulgaristan'ın prestijinin iyice sıfırlanması neticesinde Bulgaristan Türkleri'nin böyle bir talebi olmamasına rağmen 300 bin kişi Türkiye'ye zorla göç ettirildi.
Doğan, Emin’in ölümünden sonra "etnik gerginliğin artmaya başladığını ve DPS karşıtı, Türk karşıtı bir kampanya sürdürüldüğünü" söyledi. Demokrasiye geçişten sonra kurulan DPS partisi, son iki hükümette de koalisyon ortağı olarak yer alıyor. Bulgaristan’ın Sosyalist Başbakanı Sergey Stanişev, "DPS’yi tahrik edenler, ülkeye zarar veriyorlar," dedi.