Geçenlerde bir köy camiinde cuma namazı kıldım. Müezzinin güzel sesi dikkatimi çekti. Öyle bir ezan okuması, kamet getirmesi var ki, insanın kalbini mest ediyor. Namazdan sonra kendisini kutladım.
-Efendim, başkaları da kutlar beni sesim için ama, hiç bir kimse bu işin sırrını bilmez. Ben ezandan Önce bir şişe bira içerim, ünüğümü temizlerim, sesim açılır, diye cevap verdi. Şaka yapıyor zannettim. Yüzüne baktım, herif gayet ciddi söylüyor. Hem de bunu ucundan bir olaymış gibi anlatıyor. Yanındakileri de takıldılar:
- Sen rakı da içtiğini gizlemek için birayı daha ehven-i şer, diye söylüyorsun, imam ilâve etti:
-Biz burada iftarları toptan yaparız. Herkes evinde ne varsa tasla tavayla getirir, hep beraber yer, içeriz. Sadece bizim müezzin evde yapar iftarı. Ezanı okur hemen gider evine. Bu iş beni kuşkulandırdı. Bir akşam ansızın bir baskın yaptım. Ne göreyim bizim Eşref oturmuş sofranın başına. Önünde rakı şişesi, meze tabağı, demlenip duruyor.
Eşref, artık dayanamadı.
- İçersem kendime içiyorum, dedi. Siz hiç bir defa beni sarhoş gördünüz mü? Hem dini hizmetimi yapıyorum, hem de keyfimi. Filân köyün imamı gibi meyhanecilik yapmıyorum ya, siz ona şükredin. Benim akşamcı olduğumu bilirsiniz. Ben sizin gibi bulduğum zaman içmem. Akşamdan akşama... içerim. Namazı ise Cumadan Cumaya kılarım.
Bu defa artık ben söze karışmak ihtiyacı hissettim. Anlattılar. Komşu köyün imamı hem meyhanecilik yapıyormuş, hem de namaz kıldırıp cenaze yıkıyormuş. İnanmadım. Meseleyi yerinde yoklamak için gittim söyledikleri köye. Köy şirin, küçük bir Türk köyü. Küçük de bir bakkaliyesi var.
Raflara çeşitli gıda maddelerinden başka beş on çeşit içki şişesi dizilmiş. Dükkânın önüne birkaç masa konmuş. Etraflarında beş on da sandalye var. Birini altıma çekerek kahve ısmarladım. 60 yaşlarında, kırçıl sakallı, orta boylu dükkâncı kahveyi getirdi.
Kendisine bu köyün imamını arıyorum dedim.
- İmam benim, efendim. İnsan kıtlığında ben bu köyün her şeyiyim. Hem imam, hem muhtar, hem dükkâncı. Siz muska filân yazdırmak için gelmiş olmayasmız, yoksa sünnet ettirecek torununuz mu var? Hepsini yaparım Allah’ın yardımıyle, elhamdülillah.
Yanımdaki sandalyeye oturdu. Tanıştık. Konuşurken bir köydeşi geldi:
- Hacı, bana bir yüzlük, dedi. İmam kalktı müşterisine yüz gram rakı getirdi.
- Müşteri size "hacı" dedi. Takılıyor mu, yoksa soyadınız mı Hacı?
-Hayır, efendim. Allah nasip etti. Ben o mübarek yerleri de ziyaret ettim, hacı oldum.
Konuşurken saatına baktı, namaz vakti geliyor, ben abdestleneyim, dedi. Abdest alırken başka bir müşteri geldi, bira istedi. İmam hemen abdestini kesti, birayı müşterisinin önüne koydu, sonra devam etti.
Artık şaşmak sırası bana geldi. Herif hem imam, hem hacı, hem de içki satıyor. Baktım, bu işleri de gayet rahat yapıyor. Hiç öyle bir vicdan çarpıklığı filan okunmuyor yüzünde.
Ne diyeyim, bilemiyorum. Masal gibi anlattığım bu olay aynı ile vaki. Ancak yüzlerce dürüst, imanlı, hizmet aşığı müezzini, imamı gücendirmemek için, her ikisinin de köyünü, adını şimdilik saklıyorum. Yoksa bana verdikleri sözü tutup da ahlaklarını düzeltmezlerse dergide resimlerini bile verebilirim.
Dr. İsmail CAMBAZOV
-Efendim, başkaları da kutlar beni sesim için ama, hiç bir kimse bu işin sırrını bilmez. Ben ezandan Önce bir şişe bira içerim, ünüğümü temizlerim, sesim açılır, diye cevap verdi. Şaka yapıyor zannettim. Yüzüne baktım, herif gayet ciddi söylüyor. Hem de bunu ucundan bir olaymış gibi anlatıyor. Yanındakileri de takıldılar:
- Sen rakı da içtiğini gizlemek için birayı daha ehven-i şer, diye söylüyorsun, imam ilâve etti:
-Biz burada iftarları toptan yaparız. Herkes evinde ne varsa tasla tavayla getirir, hep beraber yer, içeriz. Sadece bizim müezzin evde yapar iftarı. Ezanı okur hemen gider evine. Bu iş beni kuşkulandırdı. Bir akşam ansızın bir baskın yaptım. Ne göreyim bizim Eşref oturmuş sofranın başına. Önünde rakı şişesi, meze tabağı, demlenip duruyor.
Eşref, artık dayanamadı.
- İçersem kendime içiyorum, dedi. Siz hiç bir defa beni sarhoş gördünüz mü? Hem dini hizmetimi yapıyorum, hem de keyfimi. Filân köyün imamı gibi meyhanecilik yapmıyorum ya, siz ona şükredin. Benim akşamcı olduğumu bilirsiniz. Ben sizin gibi bulduğum zaman içmem. Akşamdan akşama... içerim. Namazı ise Cumadan Cumaya kılarım.
Bu defa artık ben söze karışmak ihtiyacı hissettim. Anlattılar. Komşu köyün imamı hem meyhanecilik yapıyormuş, hem de namaz kıldırıp cenaze yıkıyormuş. İnanmadım. Meseleyi yerinde yoklamak için gittim söyledikleri köye. Köy şirin, küçük bir Türk köyü. Küçük de bir bakkaliyesi var.
Raflara çeşitli gıda maddelerinden başka beş on çeşit içki şişesi dizilmiş. Dükkânın önüne birkaç masa konmuş. Etraflarında beş on da sandalye var. Birini altıma çekerek kahve ısmarladım. 60 yaşlarında, kırçıl sakallı, orta boylu dükkâncı kahveyi getirdi.
Kendisine bu köyün imamını arıyorum dedim.
- İmam benim, efendim. İnsan kıtlığında ben bu köyün her şeyiyim. Hem imam, hem muhtar, hem dükkâncı. Siz muska filân yazdırmak için gelmiş olmayasmız, yoksa sünnet ettirecek torununuz mu var? Hepsini yaparım Allah’ın yardımıyle, elhamdülillah.
Yanımdaki sandalyeye oturdu. Tanıştık. Konuşurken bir köydeşi geldi:
- Hacı, bana bir yüzlük, dedi. İmam kalktı müşterisine yüz gram rakı getirdi.
- Müşteri size "hacı" dedi. Takılıyor mu, yoksa soyadınız mı Hacı?
-Hayır, efendim. Allah nasip etti. Ben o mübarek yerleri de ziyaret ettim, hacı oldum.
Konuşurken saatına baktı, namaz vakti geliyor, ben abdestleneyim, dedi. Abdest alırken başka bir müşteri geldi, bira istedi. İmam hemen abdestini kesti, birayı müşterisinin önüne koydu, sonra devam etti.
Artık şaşmak sırası bana geldi. Herif hem imam, hem hacı, hem de içki satıyor. Baktım, bu işleri de gayet rahat yapıyor. Hiç öyle bir vicdan çarpıklığı filan okunmuyor yüzünde.
Ne diyeyim, bilemiyorum. Masal gibi anlattığım bu olay aynı ile vaki. Ancak yüzlerce dürüst, imanlı, hizmet aşığı müezzini, imamı gücendirmemek için, her ikisinin de köyünü, adını şimdilik saklıyorum. Yoksa bana verdikleri sözü tutup da ahlaklarını düzeltmezlerse dergide resimlerini bile verebilirim.
Dr. İsmail CAMBAZOV
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder