26 Nisan 2019 Cuma

BULGARİSTAN TÜRK OKULLARI PROGRAMI

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
İlköğretim Şubesi

TÜRK AZINLIĞI
HALK İLK OKULLARI
PROGRAMI

(1-8. sınıf arası)

Sofya 1948

24 Nisan 2019 Çarşamba

Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nden Hoca’ya Vefa Programı


Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nden Hoca’ya Vefa Programı

2014 yılında kurulan Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nin hali hazırda 93 üyesi var. Yıl 2019... Bulgaristan’ın üç İlahiyat lisesinde 284 öğrenci bulunmakta, Sofya Yüksek İslam Enstisü’nde 56 öğrenci eğitim görmekte… Bulgaristan genelinde ortalama 600 Kur’an kursu faaliyet gösteriyor, bazı devlet okullarında da seçmeli olarak “İslam Dini” dersi okutuluyor. Başkent Sofya’da ülkedeki Müslümanlara hizmet eden Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü ve 20 Bölge Müftülüğü mevcut.

Takvimler 90’lı yılların başlarını gösteriyor… Bulgaristan on yıllarca süren komünist rejimden demokrasiye geçiş yapıyor… Bütün ülkedeki dini topluluklar dini kimliklerini tekrar kazanmak için mücadele başlatıyor. Bu topluluklar arasında Bulgaristan Müslümanları da yer alıyor. Yıllarca gizli tutulan mushaflar açık açık okunmaya başlanıyor, camiler tekrar cemaat ile doluyor... Ancak ihtiyaçlar düşünüldüğünden de büyük. Yıllarca imam, müezzin yetişmemiş bu topraklarda. Toplumun duyarlı kişileri çareyi ilim gurbetinde buluyor. Hem atalardan günümüze kadar aktarılan Peygamber sözünde de öyle denmiyor mu: “İlim Çin’de de olsa, gidip onu alın!”
Doksanlı yılların başlarında şu anda müftülük yapan, hocalık yapan toplum gönüllülerinden bazıları Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelere gidip dini eğitim alıyorlar. Bin bir zorlukla gidilip varılan ilim yolundan ülkelerine geri döndüklerinde yine bin bir zahmetle aldıkları ilmi yaymaya başlıyorlar.
Bu ilim yolunda hizmet gönüllülerine şu anda Şumen’de “Hacı Mustafa Çıtlak İmam Yetiştirme Kursu”na adını vermiş Mustafa Hoca da katılıyor.
Mustafa Hoca aslen Türkiyeli, 1937 yılında Giresun’un Egeköyü’nde  doğmuştur. Gençlik yıllarında İstanbul’da zamanın büyük din hocalarından eğitim almış. Türkiye’de birçok hizmet yapmış, ancak 1980 darbesi nedeniyle yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. Bir süre Suudi Arabistan’da bulunduktan sonra 1992 yılından itibaren sıkça Bulgaristan’a gelmeye başlar ve asırlardan beri sadece Bulgaristan’ın değil Balkanların manevi merkezlerinden biri olan Şumnu’da hizmet kapıları açılır kendisine.
Gönlü hizmet aşkıyla tutuşan Mustafa Hoca Türkiye’de yaptığı hizmeti Bulgaristan’da da yapmaya kararlı. Hani derler ya malıyla canıyla... Aynen öyle. Mustafa Hoca onlarca talebe yetiştirir, talebelerinin çoğu şu anda dini okullarda öğretim görevlisi veya bölgelerde müftü olarak çalışıyor.
Günümüzün Müslüman gençlerine tertemiz bir örnek yaşam bırakıyor ardından miras olarak. Amel defterlerinin öldükten sonra kapanmayacak olanlardan olmak için Peygamber’in müjdesinden az da olsa istifade edebilmenin sevinciyle 2004 yılında İstanbul’da hayata veda ediyor Mustafa Hoca... Mevlana gibi “Şu toprağa sevgiden başka tohum ekmeyiz” dercesine bir hayat sürüyor Mustafa Hoca… Ardında bıraktığı hizmetleri, öğrencileri, yedi evladı ve dualarıyla Allah’a teslim ediyor son nefesini…
Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği olarak bu topluma ve Müslümanlara hizmet eden herkese, özellikle de malıyla canıyla yüreğiyle Bulgaristan Müslümanları için çalışmış olan Mustafa Çıtlak Hoca’ya minnettarız. Allah ondan razı olsun!

Beyhan Mehmed
Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği Başkanı

Çağdaş Sarı Saltuk (2), Mahmut Toptaş

Çağdaş Sarı Saltuk (2)

Mahmut Toptaş

Beyaz Mercedes’li, beyaz takım elbiseli, cilalı gıcır gıcır ayakkabılı adam, şehirde bir anda herkes tarafından tanınıverdi.
Ayarı bozulmuş Müslümanların ayarını kitap, sünnet ve İslam fıkhına göre ayarlamaya gelen Mustafa, derhal her köyde Kur’an kursu açar.
Kur’an kursu deyince müstakil bina ve tayin edilen hoca anlamayalım.
Az da olsa her köyde Kur’an okumasını unutmayan ihtiyarları buluyor ve onlara, “Kendi evinde kendi ailen ve çocuklarından başlayarak Kur’an okumasını öğretirsen şu kadar maaş vereceğim” der.
Komünizm yıkılınca bir anda parasız, pulsuz, çaresiz kalan bu insanlar önce hafızalarını toplarlar ve kendilerini düzelttikten sonra evinde, camide Kur’an okutmaya başlar.
Kaldığı şehirde ve diğer şehirlerde de İmam-Hatip okulları açar.
“Hocam, öyle beyaz bir Mercedes’im olsa, bagacı da para dolu olsa ben de hizmet ederdim” diyen birine, “Elli altmış bin lira civarında değeri olan arabasını göstererek sen bu arabayı bu tür hizmetlerde kullandın mı?
Beyaz Mercedes’ini traktörlerin zor çıktığı yollara sürer miydin?” deyince dudakları hafif büzüşerek utanç gülümsemesiyle cevabı vermiş oldu.
Mustafa, bu çağda bizim yaşadıklarımızı yaşayarak hizmet eden bir değerli insandı.
Mustafa’yla birlikte hareket eden ve her dediğini tutan dostlarına: “Sakın, aman ha, komünizm döneminde size zulmeden insanlarla boğuşmaya girmeyin. Faydası yok ve bizi yolumuzdan alıkoyar. Siz her köy ve şehirlerdeki Müslümanların İslami bilgilerini artırmaya, öğrendiklerini yaşatmaya yönelirseniz, Müslüman’ca davranırsanız, size eskiden zulmedenler de yaptıklarına pişman olurlar, nasibi olanlar da Müslüman olurlar” dedi ve hiçbir kimseyle çatışmadı ama onun üzerine acımasızca saldıranları ezdi geçti.
Müftülerden biri, “Mustafa, eli değnekli evliya idi” diyor.
Örnek olsun diye yazdım.
Yoksa bizim kusursuz örneklerimiz, Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’inde anılmasını istediği peygamberler ve en son gönderdiği Sevgili Peygamberimizdir.
Sevgili Peygamberimize de:
“Kitapta Meryem’i de an…” (Meryem süresi ayet 19/16).
“Kitapta İbrahim’i de an. Şüphesiz o çok doğru biriydi, peygamberdi.” (Meryem süresi ayet 19/41).
Anmamız gereken diğer peygamberlerden Musa, İsmail, İdris, Davut, İshak, Yakup, el-Yesa’, Hud aleyhisselamların adı da anılması istenmektedir.
Adamı yüceltmek için anma merasimi yapmak değil, örnek olmasını istemek için anılmalıdır.
Hatta müftülerin atamasını yapan zat-ı muhterem konuşurken, “Eğer şu anda çıkıp gelseydi, bizi azarlar ve ‘bu yaptığınız masrafı ve harcadığınız zamanı, beni anmak için değil, bu dini tanıtmak için harcayın’ der ve bizi buradan ilim cephesine gönderirdi” deyiverdi.
16 Nisan 2019, Milli Gazete

Çağdaş sarı saltuk (1), Mahmut Toptaş

Çağdaş sarı saltuk (1)
Mahmut Toptaş
Size “Çağdaş Battalgazi” diye tanıttığım Mustafa’nın yurt dışında yapılan 15’inci ölüm yıldönümü anma toplantısına katıldım.
Mustafa’nın İmam-Hatip Okuluna kaydettiği öğrencilerin birçoğunun o devlette müftülük makamında çok güzel hizmetler verdiğini öğrendim.
Komünizmin yıkılmasından sonra gittiği o ülkedeki faaliyetlerinin bir kısmını kendisinden dinlerdim.
Bir kısmını da yanında çalışan değerli ve gayretli tanıdıklardan dinlerdim.
Ama onun öğrenci olarak kaydettiği çocukların büyümüş, müftü olmuş, milletvekili olmuş öğrencilerinden dinledim bu gidişimde.
Benim gözümde o, “Çağdaş Battalgazi” idi ama “Anma toplantısı”nda konuşan on kadar öğrencisinden her biri kendince ona bir isim de vermiş.
Bir kısmı, “Çağdaş Sarı Saltuk” diyor.
Bir kısmı, “Korkusuz adam” diyor.
Bir kısmı, “Zekâ küpü” diyor.
Hacı Mustafa, Cennet Kuşu, Deli Yürek, Kalbiyle Konuşan Adam, onların taktığı adlardır.
Ama Mustafa’nın kendine sorduklarında “İnek Tüccarı” olduğunu söylermiş.
Bana, İslami hizmetler için harcadığı parayı nasıl kazandığını anlatırken sığır ve koyun ticaretiyle elde ettiğini anlatmıştı.
“Derenin taşıyla derenin kuşunu vurma” dedikleri bu herhalde.
O ülkenin imkânlarıyla bu hizmetleri yaptığını söylerdi.
Öğrenciliğinden müftülüğe yükselen biri anlatıyor: “Bindiği ticari taksiye taksicinin hak ettiğinden fazlasını verdiğinden bütün taksiciler onu görünce dururlar veya ona doğru hareket ederlerdi.
O da arabanın pis olanlarına binmez ve temizlemesini söylerdi.
Mustafa bizim şehre gelmeden önce ticari taksiler aylarca temizlenmeden çalışırlardı ama Mustafa bütün şehrin taksicilerini hizaya getirdi” dedikten sonra, “Alışveriş yaptığı her dükkâna da bir yol göstericiliği olmuştur” dedi.
“Köyünde Kur’an kursu açan herkese maaş vereceğini söyledi ve okutanların öğrencilerini imtihan ettikten sonra başarısına göre maaş verirdi” dediler.
Müftülerden biri Mustafa’nın o şehre gelişini anlattı.
“Mustafa bembeyaz bir Mercedes’le geldi. Üzerinde yine bembeyaz bir takım elbise vardı. Ayakkabılar gıcır gıcırdı.
Bizim köydeki hatim merasimine geldiğinde ben çocuktum. Benim arabaya bakışımı görünce beni arabaya bindirdi ve köyün içinde bana bir tur attırdı ve elime köyümüze göre çok fazla olan para verdi. Ben, daha sonra onun İmam-Hatipte öğrencisi oldum”
Dikkat edin, ilkokul öğrencisini gözüne kestirmiş, gelecek sene İmam-Hatibi seçmesi için ön hazırlığı da yapmış.
Bir başkası, “O beyaz Mercedes’li, beyaz elbiseli, gıcır gıcır ayakkabılı, kazandığı parayı bol bol dağıtan bu adam, öğrencilerin yemeğini kendisi yapar, kendisi bulaşıkları yıkar, çamaşırlarımızı da yıkardı” diyor.
“Bir gün yanına vardım, ben yıkayayım” dedim ama kaşlarını çattı ve azarlar gibi “Sen derhal dersinin başına geç ve ezberlemen gereken ayetleri ezberle” dedi.
Müftü olan öğrencilerinden biri: “Azınlıkta olan biz Müslümanların ayağa kalkmasını sağladı. Komünistler, bizim ayarlarımızı bozmuşlardı. Bizim ayarımızı tekrar İslam’a ayarlamak için çok çalıştı.”
Yetiştirdiklerinden biri cömertliğini anlatırken, “Araba ehliyeti aldım” dedim, hemen, “Bakayım” dedi ve ehliyetime baktıktan sonra ehliyetin içine koyduğu para, tam benim ehliyet için harcadığım para miktarında idi” dedikten sonra, “Üzerindeki elbiseyi biri isteseydi donu  hariç hepsini verebilecek bir cömertlik örneği idi” dedi.
“Öyle bir duruşu vardı ki şehrin valisi onu görünce, ceketini ilikleme ihtiyacı hissederdi” diye tanıttılar.
Etkili yetkili insanlardan biri, taşınmaz mallarından birini satmaya kalksa, onun istediği fiyatın az olduğunu, bu malın daha değerli olduğunu ona anlatır ve biraz daha fazlasına alırdı. Böylece hizmete engel olabilecek insanların kötü kanaatlerini iyiye değiştirirdi.
Beyaz Mercedes’in bagacında, çocuk, yaşlı, kadın-erkek, her çeşit insanın hoşlanacağı hediyeleri olduğu gibi, köylerdeki Kur’an kurslarını devamlı denetlediği için peynir ve zeytin devamlı bulunurdu.
15 Nisan 2019, Milli Gazete

23 Nisan 2019 Salı

Balkanlar'da Osmanlı Vilayet Mimarisi, Henry Minetti

Bulgaristan Türk Gençliği Kitaplığına çok değerli bir kitap daha kazandırdık: 
Almanca Osmanische Provinziale Baukunst auf dem Balkan
(Balkanlar'da Osmanlı Vilayet Mimarisi),
Yazan: Henry Minetti

Basım: Hannover 1923, 70 sayfa




21 Nisan 2019 Pazar

KÖSTENDİL'DE HALEN MEVCUT OSMANLI HAMAMLARI

Derviş Hamamı / Kaplıcası, 1566 yılında inşa edilmiştir.
 1992 yılına kadar faaliyet göstermiş. 1604 ve 1835 yıllarında tamir geçirmş.
 
Çifte Hamam / Kaplıcası
Derviş Hamamı / Kaplıcası

Çifte Hamam, bir kaplıcadır. Çıkan suyun derecesi 73 derecedir.
Çifte Hamam: 1489 yılında Süleyman Paşa tarafından kuruldu.
Köstendil'de ayakta kalan üç Osmanlı hammamının harita üzerindeki yerleri 
Sinan Alay bey hamamının / kaplıcasının bulunduğu adres: 

ul. "Tsar Krum" 20, 2500, Kyustendil, Bulgaristan
Google Haritalar'da: 
Алай баня (Войнишката баня)

19 Nisan 2019 Cuma

KÖSTENDİLLİ ALİ ALAADDİN EFENDİ

Üç Pirin Mürşidi
Halvetiyye, Ramazaniyye Kolu ve
KÖSTENDİLLİ ALİ ALAADDİN EFENDİ
Yazan: Doç. Dr. Semih Ceyhan
Baskı: İstanbul 2015, 352 sayfa

17 Nisan 2019 Çarşamba

SOFYA MİLLİ KÜTÜPHANEDE BULUNAN KADI DEFTERLERİ

SOFYA Milli Kütüphanesi Şarkiyat Bölümünde birçok KADI DEFTERİ / ŞERİYE SİCİLİ bulunmaktadır. En çok Vidin'e ait 73, Sofya'ya ait 55, Rusçuk'a ait 42, Dobriç'e ait  9, Silistre'ye 5 ve Eski Cuma (Targovishte) ye ait 1 defter bulunmaktadır. Bunların birçoğu 300 sayfadan fazla iken bazısı da birkaç sayfalıktır. Aşağıdaki linkten ulaşıp sicilleri bilgisayarınıza indirmeniz mümkündür. 

BTG

13 Nisan 2019 Cumartesi

Видинли Хюсеин Тефик паша / Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa

Видинли Хюсеин Тефик паша
Видинли Хюсеин Тефик паша е османски математик, военен деец, политик и дипломат. 
Той е роден през 1832 година в град Видин, където баща му Хасан Тахсин Ефенди бил имам. Началното си образование получава в основно училище (Rüştiye Mektebi) в родния град. Още от малък се изявява като способен ученик с изключителни качества. Когато навършва 14 години баща му го изпраща да продължи образованието си в столицата на империята, където живее при роднини на семейството. Там се обучава в подготвително военно училище и взема частни уроци при Тахир паша - най-известния османски математик по това време , получил образованието си в университета в Кеймбридж. Когато завършва това училище, Хюсеин Тефик се записва в османската военна академия, където се дипломира с отличие през 1859 г. Макар и много млад, той е назначен за преподавател по математика в академията след смъртта на учителя си Тахир паша. Преподава алгебра, висша математика, аналитичната геометрия, анализ и диференциално смятане, механика, астрономия. Същевременно преподава и в османския университет математика и астрономия, както и счетоводство в стопанско училище. 
През 1868 г. Видинли Хюсеин Тефик е изпратен в Париж, където в продължение на две години заема длъжността военен аташе, а също и директор на турското училище в града. Основната му задача обаче е да се запознае с технологията и методите на оръжейното производство, в което Франция е един от лидерите по това време. Същевременно не изоставя и любимата си математика, като посещава лекции в парижкия университет и Колеж дьо Франс. Там се запознава с работата на френските си колеги, участва в научни срещи и обсъждания, публикува статии във френските академични издания.

В началото на седемдесетте години на 19 век Османската империя се ориентира към внос на пушки и друго въоръжение от САЩ. Тогава Видинли Хюсеин Тефик паша е изпратен там да контролира изпълнението на поръчаните доставки на модерните пушки Пийбоди Мартини Хенри (известни у нас като мартинки). До 1878 г,. той остава в Роуд Айлънд, където продължава математическите си разработки и написва на английски език най-значителното си изследване „Линейна алгебра“. През 1883 – 1886 година е посланик на Османската империя в Съединените щати, след което се завръща в Константинопол и заема високи постове в държавното управление – министър на търговията и благоустройството (1889 – 1894) и министър на финансите (1897 – 1898). До смъртта си на 16 юни 1901 година той е и съветник на султана.
След разпада на Османската империя Видинли Хюсеин Тефик е забравен, забравени са и неговите научни изследвания. Чак след 1970 г. западни изследователи отново преоткриват неговите трудове, а турските учени с изненада установяват, че не е запазена нито една негова публикация на турски език. Оцелели са само отпечатаните на английски и френски език. За щастие между тях е и основният му труд – „Линейна алгебра“. Книгата е издадена на английски в Константинопол през 1882 г (169 страници), а второто разширено издание е публикувано през 1892 г. с обем от 188 страници. Екземпляр от нея е запазен в библиотеката на Харвардския университет. Днес се приема, че роденият във Видин математик е автор на използвания и досега термин „Линейна алгебра“, а въведените от него нови методи на изчисления са запазили своята актуалност. Турските изследователи пък го определят като най-значимия математик на Османската империя през последните 400 години от нейното съществуване и единственият от този период с оригинален научен принос във висшата математика.