21 Ocak 2012 Cumartesi

STOYAN DİNKOV: OSMANLI İMPARATORLUĞU BULGAR MİLLETİNİ KURTARDI

Stoyan Dinkov: Osmanlı İmparatorluğu Bulgar milletini kurtardı
Dimitır Nikolov'un röportajı   
Yazar Avrasya Birliği'nin Avrupa Birliğini değiştireceğini düşünüyor.

Yazar Stoyan Dinkov

''Yeşil Bulgaristan'' Partisi lideri yazar Stoyan Dinkov ünlü Bulgar şairi İvan Dinkov'un oğludur. Yeni çıkan ''Osmanlı – Roma İmparatorluğu, Bulgarlar ve Türkler'' adlı kitabında Atilla döneminden günümüze kadar olan genel Bulgaristan ve Türkiye tarihini ele alıyor ve bu kitabında genel kabul güren ''Türk köleliği/esareti'' tezine ters düşüyor. Müellife göre Osmanlı İmparatorluğu Roma İmparatorluğunun devamı ve Bulgar halkı etnik kimliğini koruma konusunda zor bir süreçte olduğu halde Osmanlı sayesinde etnik varlığını korayabilmiştir. Dinkov'a göre Osmanlı sultanları zamanın Avrupa idarecilerinden daha toleranslı bir idare sürdürmüştür ve ona göre Bulgarlar ve Türkler antik bir milletten türüyor, öyle bir millet ki Atilla zamanında Avrasya bozkırlarını idare eden bir millet. Dinkov, Bulgaristan'ın Türki topluluklarla çok sağlam bir ilgi kurması gerektiğinin altını çiziyor. Ona göre dünyanın geleceği birleşmektir, nasıl ki Avrupa Birliği'nden sonra Asya Birliği gelecekse aynı şekilde Avrasya birliği de kurulacaktır.
- Sayın Dinkov kitabınızda Bulgaristan'ın Osmanlı idaresi altına girmesinin Bulgar milletini kurtardığını öne sürüyorsunuz. Neden bu şekilde düşünüyorsunuz?

Osmanlı-Roma İmparatorluğu,
Bulgarlar ve Türkiler

- Şunu bilmemiz gerek, Bulgaristan büyük bir devletin parçasıydı. Dahası günümüzde var olan 52 devlet Osmanlı İmparatorluğu'nun idaresi altındaydı. Tüm bu devletler günümüzde bağımsız çağdaş birer devlettir. Bu devletler 400 ilâ 600 yıl arasında Osmanlı'nın birer parçasıydılar ve aynı zamanda kendi inancını, yaşayış tarzını ve geleneklerini koruyabildiler. Osmanlı İmparatorluğu idaresi altında asimile edilen hiç bir millet yoktur. Osmanlı idaresi altına giripte Osmanlı devletinden dolayı etnik kökenini kaybeden millet yoktur. Bulgaristan'ın Osmanlı idaresi altına girmesi bizim milletimizi korumuştur, çünkü bu sırada memleketimiz çok ağır bir haldeydi. 14. asırda çok küçük topraklara sahip, güçsüz ve üçe bölük bir devletti. Vidin Bulgaristan'ı dediğimiz parçaya Macaristan göz dikmişti. Sırbistan ve Romanyan'ın da Bulgaristan üzerinde gözleri vardı. Eğer Osmanlılar gelmeseydi tüm zayıfların başına gelen Bulgaristan'ın başınada gelecekti. Yunanistan Trakya topraklarını alacaktı. Sırbistan da bir pay alacaktı, çünkü o zamanlar onların dili bizim dilimize çok yakındı. Vidin Çarlığı da Macaristan'ın bir parçası olacaktı. Dobruca'da Venediklerin idaresi altına girecekti, çünkü oranın yöneticisinin Venediklilerle çok iyi ilşkileri vardı. Bizden geriye ne kalacaktı – hiçbirşey. Osmanlıların gelmesiyle etnik kimliğimiz tekrar sınırsız birliğine kavuştu, bu büyük Osmanlı topluluğundan  bir parça olsa da... Dobruca, Tırnova ve Vidin tekrar bir bütün oldu. Bulgarların sayısı bir buçuk milyondu. 19. asrın 60 lı yılarında Bulgarlar  7 milyon civarındaydı, bu sayıya Kuzey Yunanistandaki ve Üsküp civarındaki Bulgarlarda dahildir.
- Osmanlı hakkında olumsuz algı olan‚ "kölelik" tanımı nerden geliyor?

- Bu Rusyan'ın emelleri sonucunda gerçekleşiyor. Büyük Ekaterina zamanında Panslavizm görüşü ortaya çıkıyor. Rusya dile dayalı, etnik kökene dayalı olmayan bir temelle Slav milletlerini birleştirmeye çalışıyor. Ruslar bizi Slav sayarak bir kültürel hücüm başlatıyorlar. Ana gayeleri bu toprakları ele geçirip İstanbul'a kadar varmak. Kitlesel bir propaganda başlatılıyor, güya Bulgarlar Slav ve çok çile çekiyorlar. Fakat Bulgaristan'a Rusya'dan çok akıllı adamlar gelmiş, onlardan biri de Dostoyevski'dir – o "kölelerin" ne şekilde yaşadığını çok farklı bir şekilde anlatmış. Ve ben ona güveniyorum.
- Bulgar uyanışı bu propagandanın meyvesi mi?
- Evet, Bulgar uyanışı bu propagandanın ve Mazzini ideolojisinin meyvesidir. Aslında bunda kötü birşey yok lakin bu ideolojilerin İtalya'da özel konumu vardı. Bu ideoloji bizde aynı işlevi görmedi. Mazzini'nin devrimci görüşleri Rusların Panslavizm görüşüyle birleşince küçük bir kaos meydana getirdi.  
- Çoğu milliyetçi kişilerin Türkiye'ye karşı olan olumsuz tavrı hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Siz bunun sadece bizde olmadığını biliyorsunuz. Dünya tarihine baktığımızda görüyoruz ki, herzaman karanlık güçler belirli amaçlar doğrultusunda milletleri en yakın dostalarından ayırmışlardır. Biz en yakın dostumuz Türkiye'den ayrı olunca onlar her isteklerinde kolayca başarılı olacaklardır.
- Siz bulgarların kökeni hakkında hangi teoriyi destekliyorsunuz? Bulgarların Türki kökten geldiğini mi, yoksa yeni orataya atılan Fars kökenli olduklarını mı?
- Bu konuda teori olamaz. Gerçekler söz konusu. Bizim tarihimizdeki tüm gerçekler Türk olduğumuzu gösteriyor. Diğerleri hepsi birer teoridir. Diğer teorileri destekleyen hiçbir gerçek delil yok. Neden Nagi Sent – Mikloş hazinesi hakkında konuşulmuyor. Bu kesin kes Bulgarlara ait ve onda Türk elementleri var. Üzerinde Türk ve göçebe atları figürleri yer almaktadır. Bir spekülasyon var, güya üzerindeki güneş ve ay Farisi simgelermiş. Lakin onun üzerinde güneş ve ay değil yıldız ve hilal var. Bu ikisi Türklerde İslam'dan önce de vardı. Bu simgeler Han Omurtag döneminde de vardı. Bu simgeler aynı zamanda Osmanlıların da simgeleridir. Osmanlılar İslam topraklarını fethedince bu simgeler İslam'ın simgeleri haline geldi. 
- Türki topluluklarla yakınlaşma Bulgaristan'a yarar sağlar mı?

- İlk yararı halkımız için olacak, kendimizi tanıyacağız. Kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi bileceğiz. Çok zamandır aldatıldık, ilk önce Slav diye, şimdiyse Fars kökenli diye. Bu topluma çok kötü yansıyor, çünkü bizde sivil anlayışlı bir toplum yok. Biz kim olduğumuzu bilmiyoruz. Bizler en büyük Türk devletinin mirasçılarıyız yani Atilla'nın. Biz Fransa'dan Moğolistan'a kadar uzanan bir cihan imparatorluğunun varisiyiz, büyük bir cihan devletinin. Atilla'nın oğlu İrnik Batı Rusya'yı, Baltık bölgesini, Kiyev ve Kırım'ı yönetiyordu. Onun yönettiği devlete Bulgaristan diyorlardı hatta Kubrat’ın yünettiği Bulgaristan'dan bile eski. Bu tüm dünyada biliniyor bir tek bizde bilinmiyor. Bu Panslavizm gereğiydi yani kendi tarihimizi bilmememiz.
- Aynı sorun Rusya'daki Bulgarlarda da vardı – Volga Bulgaristan'ının mirasçılarıyla. Onların durumu ne?
- Şuan orda güzel şeyler oluyor. Onların partisi – Bulgar Ulusal Kongresi – en güçlü partidir. Gerçek bir özgür seçimde iktidar olabilirler. 

- Bulgaristan'ın türki devletlerle ilişki kurması sizce ileride Avrasya Birliği'nin kurulmasına yarar sağlar mı?
- İlk önce Asya Birliği olması lazım, sonra Avrupa Birliği ile Asya Birliği birleşecek. Bu dünyanın geleceği. Bizim tarih yazarlarımız yalan yerine gerçekleri yazmaya başlarsa Bulgaristan'ın çok önemli bir yeri olacak. Biz sadece AB üyesi değil aynı zamanda Slavca konuşuyoruz, velevki zorla kabul ettirilmiş olsun. Ve dahası Hristiyanız, yani bir çoğumuz. Geriye kalanı sadece gerçek tarihimizi yazmak.
- Dediniz ki Slavca zorla kabul ettirildi. Bu nasıl olur ki?

- Hristiyanlık kabul edilirken 100 bini aşkın Bulgar katledildi. Bu din Bizans tarafından zorla kabul ettirilidi. Zorla alfabe kabul ettirildi öyle bir alfabe ki 4. asırdaki bir alfabe baz alınarak hazırlanan. Proto–Bulgarlar başka alfabe kullanıyordu – türklerin kullandığı bir çeşit alfabe. Bu alfabeden bazı harfler alınıp yeni alfabeye konulmuştu. Birinci Boris iktidarında Bulgaristan'a Bulgar hanları tarafından kovulan "anti" denen slav kabileleri geri dönüş yaptı. Onlar slav dilini empoze etmişlerdir. Ve böylece herkes Slavca konuşmaya başlamıştır. Bu dönemde insanlar okur yazar değillerdi. Biz alfabeden bahsediyoruz muhtemelen o zaman sadece  1000 kişi okuma yazma biliyordu. Birşeyler öğrenmek istediğinde Slavcayı öğrenmek mecburiyetinde kalıyorsun. Bu Doğu Roma İmparatorluğunun Bulgaristan'ı yok etmedeki güzel bir hareketidir. 
- Peki ya Bulgarlar nasıl etnik kimliğini koruyabildiler?

- Reel olarak bakarsak biz yokuz. İkinci Bulgar Çarlığı Kumanlara ait. Genellikle burda yaşamak isteyen proto–bulgarlar ağır koşullara mahkum edilmiştir – hiçbir yere gitme hakkı olmayan kırsal köylü olarak yaşatılıyorlardı. Ağır vergiler ödüyor, köle gibi çalışıyorlardı. Geri kalanları Kuman ve geri dönüş yapan "anti"lerdi. İkinci Bulgar Çarlığı hanedanı Kumanlardandı.
Not: 26 Haziran 2011 tarihli Novinar Gazetesi'nde (Bulgaristan), Bulgarca olarak yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: