9 Aralık 2010 Perşembe

Bulgaristan’ın İlk Başmüftüsü:HOCAZÂDE MEHMED MUHYİDDİN

Bulgaristan’ın İlk Başmüftüsü:HOCAZÂDE MEHMED MUHYİDDİN 1859-1949
Vedat S. Ahmed

Her toplumun oluşum ve gelişiminde eşsiz yere sahip olan kişiler vardır.Bu kimseler fikirleriyle, fikirlerinden de çok hayatlarıyla bulundukları toplumun gelişmesine son derece büyük hizmette bulunurlar. Aşağıdaki satırlarımızda sizlere böyle bir kimse olan Hocazâde Mehmed Muhyiddin Efendi’yi imkânlar dahilinde tanıtmaya çalışacağız.

Bulgaristan Türklüğünün merkezi olan Şumnu’da yıllarca müderrislik ve müftülük vazifesini ifa eden Hacı Hüseyin Efendi’nin oğlu Mehmed Muhyiddin 1859 yılında dünyaya gelir. Hacı Hüseyin Efendi, İstanbul medreselerinde tahsil görmüş, daha sonra Şumnu Eski Cami Medresesi’nde uzun zaman müderrislik yapmış, Şumnu müftüsü olarak da görev yapmıştır. Meşhur Hocazâdeler ailesinin bir ferdi olarak ilk tahsilini doğduğu yerdeki medreselerde tamamladıktan sonra İstanbul’a giden Hocazâde Mehmed Muhyiddin Efendi, orada da gerekli eğitimi aldıktan sonra icazet/diploma alır ve hizmet için memleketine döner.
Hayatın hızlı akışına Yankovo köyünde Ramazan hocası olarak atılır. Ancak böyle alim, ferasetli, girişken bir kişi orada kalamayacağı için babasının görev yaptığı Eski Cami Medresesi’nde müderris/öğretmen olarak görevlendirilir. Daha sonra Şumnu Müftülüğü’ne tayin edilir. Bu görevini 1905 yılında Sofya Müftüsü oluncaya kadar sürdürür. O yıllarda Sofya Müftülüğü aynı zamanda Merkez Müftülük olarak çalışmakta, Sofya Müftüsü ise, resmen olmasa da, Başmüftü fonksiyonlarını icra etmektedir.
1909 yılında bağımsızlığını elde eden Bulgaristan ile Osmanlı devleti arasında ülkede kalan Müslüman cemaatin haklarını koruma amacına dayalı İstanbul Anlaşması imazalanmıştır. Bu anlaşma gereğince daha önceleri pek net olmayan Başmüftü meselesi netleşmiş ve buna binaen bir yıl sonra ilk Başmüftü seçimi düzenlenmiştir.
Bu seçim, Hocazâde Mehmed Muhyiddin Efendi, Sofya Müftüsü vazifesinde bulunduğu sıralarda 8. 12. 1910 tarihinde ülkedeki 34 müftü ve müftü vekilinin katılımıyla gerçekleşir. Bu yüksek makam için iki aday vardır: Vidin Müftüsü Süleyman Rüşdi ve Sofya Müftüsü Hocazâde Mehmed Muyiddin. Seçim neticesinde dokuz oya karşılık yirmibeş oyla Hocazâde Efendi seçimle iş başına gelen ilk Başmüftü olur. Seçimin akabinden usulü gereğince Hocazâde Efendi, hem Bulgaristan Hâriciye ve Mezâhib Nezâreti (Dışişleri ve Mezhebler/Dinler Bakanlığı)’nın onayını, hem de İstanbul’daki Meşihat’tan mürasele-i şeriyye alarak Bâb-ı Âlî’nin/Hilâfet makamının onayını alır.
Beş yıl Başmüftülük makamında kalan Hocazâde gerçek bir Müslüman alimin sergilemesi gereken tavırdan hiçbir zaman bir nebzecik olsun taviz vermemiş ve olup bitenler karşısında suskun kalmamıştır. Öyle ki, kendisine sorulmadan azledilen bir müftüden dolayı Dışişleri Bakanlığı’na gidip “Bana sorma ihtiyacı duymadan müftüyü görevinden aldığınıza göre bana ihtiyacınız yok anlaşılan?!” diyerek mührü teslim etmiş ve istifasını vermiştir. Bu olay üzerine Bakanlık’tan kendisine böyle bir şeyin bir daha olmayacağı teminatının verilmesi üzerine Hocazâde makâmına geri dönmüştür.
Hocazâde Mehmed Muhyiddin’in önemli hizmetinden biri de Balkan Savaşı esnasında esir düşen Osmanlı askerleri için yardım kampanyası başlatmasıdır. Başmüftü olarak Osmanlı Sefareti ile iyi münasebetlerde bulunmuş olan Hocazâde, o zamanlar Sofya’da askerî ateşe olarak bulunan Mustafa Kemal Paşa ile defalarca görüşmüştür. Paşa, kendisini makâmında ziyaret ederek sohbetlerinden istifade etmiştir.
Üstün hizmetleri ve derin fıkhî bilgisi sebebiyle Hocazâde’ye Osmanlı Meşîhatı tarafından önemli bir rütbe olan “Edirne Payesi” verilmiştir.
Hocazâde’nin 1915 yılında süresi dolunca Başmüftülük makamından ayrılmış, bazılarına göre ise istifa etmiştir. Fakat yine Başmüftü Kaymakamı ve daha sonra Divân-ı Âlî-i Şer’î (Yüksek Şeriat Mahkemesi) Reisi/Başkanı olarak görev yaptığı için Sofya’da kalmıştır. Emekliliğe ayrılınca doğum yeri Şumnu’ya dönmüş ve hayatının son anlarını burada geçirmiştir.
Hocazâde yaşadığı doksan yıl içinde daha delikanlılığından başlıyarak yetmiş küsür yılını Bulgaristan’daki Müslüman toplumunun hizmetine vakfetmiştir. Onun tarih sayfalarına silinmeyen harflerle yazılmış hizmetlerinden bazıları şunlardır: Başmüftü seçildikten sonra Başmüftülük’te titiz, disiplinli bir çalışma başlatmıştır. Onun zamanında Başmüftülüğe bağlı bütün kurumlar organizeli bir şekilde işlevlerini yerine getirmeye başlamışlardır. Vakıf mallarının düzenli bir şekilde yöentilip kullanılmasını sağlamıştır.
1919 yılında kabul edilen ve bugüne kadar etkisini sürdüren Bugaristan Müslümanları Müessesât-ı Dîniyye İdâre ve Teşkilatı Nizâmnâmesi’nin hazırlanmasında faydalı katkılarda bulunmuştur. 1920 yılında Nüvvâb Medresesi’nin içtüzük ve programını hazırlayan sekiz kişilik komisyonla katılmıştır. Din dersleriyle ilgili konularda çok büyük emeği olmuştur.
Divân-ı Âlî-i Şer’î reisliğinde bulunduğu 1924 yılında nikâh ve talâk işlerini düzenleyen ve bugün de ülkemiz Müslümanlarına bu hususlarda ışık tutabilecek olan Münâkehât ve Müfârekât (evlilik ve boşanma) Nizamnâmesi’ni hazırlayan altı kişilik komisyonda bulunmuştur. Emeklilik yıllarında Nüvvâb’ın Âlî Kısmı’nda Usûl-i Fıkıh dersleri okutmuştur.
1934 yılında kurulan “Dîn-i İslâm Müdâfileri Cemiyeti”nde de büyük hizmetleri olan Hocazâde, 1949 yılında Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Âlim olduğu kadar dindar da olan Hocazâde, faizin yasaklığından dolayı bankada bulunan bir miktar parasının faizini aldığı gibi fakirlere dağıtırmış, özellikle son yıllarında gece gündüz tâat ü ibâdette bulunmuştur.
Hocazâde’nin bir kızı olup Nüvvâb hocalarından Mustafa Reşid (Akalın) ile evlenmiştir. Onlardan olan torunu ise yine Nüvvâb’ın yetiştirdiği en değerli kişilerden ve orada hocalık yapan “kader kurbanı” ile aile kurmuştur.
Derin Arapça ve fıkıh bilgisiyle herkesin takdirini kazanan, tavır ve hareketleriyle, yaşayış ve tevazusuyla ün yapmış olan bu asırlık çınar halkın, öğrencilerin ve hocaların hocası olmuştur. Bu sebeple tarihimizin altın sayfalarında yerini hakkıyla almıştır. Vefat edince cenazeyle ilgili vazifeleri Nüvvâb hocalarından âlim ve fâzıl Yusuf Ziyaeedin Ezherî yerine getirmiş, büyük bir kalabalıkla Şumnu mezarlığına defnedilmiştir.

KAYNAK: www.kircaalibugun.blogspot.com

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Dedelerimizin mekanı cennet yattıkları yer nur olsun.