Dr. İsmail Cambazov
Üniversite yıllarımda Sofya'da Başmüftülükte çalışan halim selîm son derece mütevazi ve takva sahibi bir hocaefendi ile tanıştım. Daha sonraları bu muhterem zatın Türkiye'den Bulgaristan'a sürgün edilen yüzelliklerden Mustafa Hayri Efendi olduğunu öğrendim. Başmüftülükte Yüksek Şeriat Mahkemesinde kadı olarak göreve başlamazdan önce Mustafa Hayri Hocaefendinin "Nüvvab"ın tali kısmında beş yıl, ali kısmında ise üç yıl müderrislik yaptığı bilgilerini edindim.
Mustafa Hayri Efendi ile dostluğumuz 1950'li yıllarda tekrar Türkiyeye dönünceye kadar devam etti. Başmüftülükte, evinde kendilerini ziyarete gittiğimde her zaman bürosunun üzerinde açık Arapça, Farsça kitaplar görüyordum. Gece gündüz okuyordu. Fakat bir şeyler yazdığını hiç tahmin edemiyordum. Tevazuundan kendisi de bir şeyler anlatmıyordu.
Bu yüzden Bursa'da bir dostta Mustafa Hayri Efendi'nin Arap'ça beş ciltlik Kur'an tefsirini görünce çok şaşırdım. Hemen bütün işlerimi bir tarafa iterek bu değerli eseri inceledim.
Birinci hamur lüks kağıda basılmış, kırmızı kapaklarla ciltlenmiş, baskı açısından da mükemmel olan bu eserin 70 yılda Şumnu'dan Kahire'ye kadar yolculuğunun hikayesini ciltlerin hazırlanıp; basılmasında halledici rolü oynayan redaktörlüğünü yapan, zamanımızın büyük müfessirlerinden biri olan Mescid-ül Haram vaizlerin'den şeyh Muhammed Ali Es Sabuni şöyle anlatıyor:
Mekke'deki İslami Mirası Araştırma ve İhya Kurra Üniversitesinde araştırmacı profesör olarak çalıştığım yıllarda İslam mirasına ait eserleri inceliyordum. Bu sırada bana değerli bir Türk kardeşim geldi.Pek eski sayılmayacak bir tarihte vefat etmiş olan Türk alimlerinden bir yakınına ai't birkaç büyük ciltten oluşan bir yazma eser getirdi. Müellifin kendi hattı ile kaleme alıp ta, güm ışığına çıkaramadan, vefat ettiği bu büyük ciltleri bana arz etti ve yardım severlerin desteği ile bu kitapları yayınlayacak birisini bulmamı rica etti. Zira müellif kendilerine ilmi bir servet olarak bu eserleri bırakmıştı.
Ben bu koca ciltleri inceledim. Ve tefsir ilminde mükemmel bir eser olduğunu İslam kültür mirasında küçümsenmeyecek ilmi bir servet, olduğunu gördüm. Fitne ve fesat kaynağı çelişkilerle dolu bu asırda yüce Allah bu dine ilmiyle amil ulemadan, onu koruyup kollayacak kimseler nasip etmiştir. Böylece değerli üstadlar ortaya çıkararak İslam'a yönelik bu çirkef saldırının, karşısına durmuşlar, onu koruyup müdafaa etmişlerdir. Mustafa Hayri eI Hüsn'ü Mensuri bunlardan birisidir. Bu zat yüce Kur'an'a hürmet yolunda büyük gayretler sarfetmiş, ünlü tefsir kitaplarım süzerek bu faydalı büyük tefsiri meydana getirmiştir. Onu "AL MUKATATAF MÎN UYUMÜT-TEFASÎR" diye isimlendirmiştir. Eseri islam ve müslümanlara hizmet için Arapça yazmıştır. Bu gerçekten ismi ile müsemma bir tefsirdir. Tefsir bahçesinde açan çiçeklerden etrafa saçılan güzel bir koku mesabesindedir.
Muhammed Ali Es-Sabuni gibi yüksek bir İslam aliminin böyle engin takdirine layık görülen eserin, giriş kısmında editörün, mukaddimesinin ardından, merhum müellifin hayatını, bu değerli eseri bu kadar saklayıp zamanı gelince Sabuni'ye götüren, damadı, benim de "Nuvvab" hocalarımdan Süleymaniye Kütüphanesi emeklilerinden, halen İstanbul'da yaşayan, İbrahim Halil Tanır'ın kaleminden öğreniyoruz.
Merhum Mustafa Hayri el-Mensuri 1886 (1307) yılında Anadolu'da bir vilayet merkezi olan Adıyaman'da doğmuştur. Babası aşçılıkla geçinmesine rağmen daha küçük yaşta oğlunu okutup alim yetiştirmek için büyük gayretler sarf etmiştir. Oğluna ortaokulu bitirdikten sonra Arapça öğretmek için aile yuvasından çıkararak Gaziantep'e göndermiştir. Orada tanınmış İslam alimlerinden Abdullah Hoca'nın önüne diz çökmüştür. Sonra hocasının tavsiyesi ile İstanbul'a giderek Medresetül Vaizine yazılmıştır. Burada iki yıl okuduktan sonra Medresetül Ruddafa geçmiştir.
Medrese eğitimini tamamladıktan sonra askerlik vazifesini ifa etmek üzere kışlaya girmiştir. Birinci Dünya Savaşında Çanakkale, Malakedonya muharebelerine katılmıştır. Harb esnasında esir düşen, genç Mustafa'ya çok ülkede esaret hayatı yaşadıktan, sonra serbest bırakılmış, Bulgaristan'ın Şumnu şehrine gelerek yerleşmiştir. "Nüvvab" îmam-Hatib Okulunda göreve başlamıştır. Burada Arap dili, Farsca, Fıkıh, Usul, Fereraiz, Ahkamül Evkaf gibi dersler okutmuştur.
Öğretim çalışmalarıyle birlikte 1922 yılında, el Muktataf fil fıkıh, başlıklı eserini kaleme almıştır. Daha sonra Başmüftülükte göreve alınan Mustafa Hayri efendi, Yüksek şeriat Mahkemesinde kadı olarak çalışmalarının yanı sıra "Al Muktataf min Uyumüt-Tefasir' başlıklı Kur'an tefsirini yazmıştır. Bu eser onlarca yıl çalışmanın semeresidir. Ancak 30 lu yıllarda yazıldığı zannedilmekte dir. Onun ayrıca "Kitabüt Tıp", "Müslüman Çocuklar için ilmihal", "Mecmuatül Fezaid" gibi arapça ve Türkçe eserleri de vardır. 1950'li yıllarda tekrar Anavatan'a dönen alim burada da bir çok dini hizmetlerde bulunduktan sonra I968/(I390) yılında 82 yaşında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. İstanbul'da "Kozlu" mezarlığında met- fun'dur. N'ur içinde yatsın.
İnşallah zamanımızın da ilmi taleblerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek bir şekilde yazılmış olan, Kahire'deki "Darusselam" yayınevi tarafından Arapça artık iki defa basılmış olan bu kıymetli eseri yakında Türkçe'ye de çevrilerek müslümanların hizmetine sunulacaktır.
ALTINOLUK DERGİSİ/TÜRKİYE 2002 - Ocak, Sayı: 191, Sayfa: 048
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder