7 Eylül 2017 Perşembe

"Çingenelerin İslamlaşması, Bulgaristan'ın toprak bütünlüğüne büyük bir tehdittir".

Bulgaristan’ın en çok satan gazetelerinden “24 ÇASA”, 6 Eylül 2017 tarihinde resmi olmayan ancak sızdırıldığı anlaşılan istihbarat birimlerinin raporunu yayınladı. Buna göre “Çingenelerin Müslümanlaşması, Bulgaristan’ın toprak bütünlüğüne büyük bir tehdit” imiş.
Gettolarda yaşayan marjinalleşmiş grupların çok kolayca Türkiye ve İslam dünyasından gelen yabancı din adamlarının etkisinde kaldığı belirtilen raporda, Çingene gruplarının belli bölgelerde yoğunlaşmasının, Bulgaristan'ın toprak bütünlüğüne aykırı, özerk bölgeler oluşumuna dair fikirlerin doğabileceği sonucuna varılıyor.
İnsan hakları savunucusu Prof. Mihail İvanov olaya sert tepki gösterdi.
Prof. İvanov konuyla ilgili şöyle konuştu:
“Bulgar istihbaratının “uzman sıfatıyla” hazırladığı rapor nefretimin uyanmasına neden oldu. Ben gerçekleri istihbarattan öğrenmek isteyen biri değilim, fakat entrika yapılmasına kesin karşıyım. Çünkü Devlet İstihbarat Ajansı’nın hazırladığı gizli ve yayınlanmamış rapordan sızdırılan bilgilerle haber ve yorum yapmak provokasyondur. Uzman kişilerce kaleme alınan raporda “Çingene vatandaşların İslamlaştırılması ülkemizin bölünmesi için en büyük tehlikedir iddiası” “24 çasa” (24 saat) gazetesinde yayınlandı. Bulgaristan’da Çingenelerin İslamlaştırılmasından söz edilmesi bir kara cahilliğin eseri olmalı. Bu yalan yanlış yorumları yazanlar acaba şu gerçekleri biliyorlar mı?
1)      1865 yılında Tuna Vilayeti’nin Büyük Valisi Mithat Paşa tarafından yapılan bir nüfus sayımı sonuçlarına göre, % 77’si Müslüman olan Çingenelerin sayısı 32 694 kişidir.
2)      1874-75 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu nüfus sayımı ve Rus konsolosu Nayden Gerov’un kayıtlarında yer aldığına göre, Filibe sancağında  % 90’nı Müslüman olan 13 893 Çingene yaşamaktadır.
3)      Aynı nüfus sayımı sonuçlarını analiz eden Rus diplomat Teplov’a göre, onun Bulgaristan olarak adlandırdığı Trakya ve Makedonya gibi Osmanlı topraklarında % 92’si Müslüman olan 130 762 Çingene yaşamaktadır.
Bu rakamlara göre, 1877-78 Türk-Rus Harbi öncesi bu topraklarda yaşayan Çingene nüfusun hemen hemen hepsi Müslümandır. Fakat olaya biraz daha derinlemesine bakalım. “Uzman” geçinen çevreler şu gerçekleri biliyor mu acaba dersiniz:
1)      Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi danışmanı Kolev’in verilerine göre, 1960-61 yıllarında 120 bin Müslüman Çingenenin isimleri değiştirildi.
2)      1981-83 döneminde, İç İşleri Bakanlığının periyodik bülteninde yayınlanan bilgilere göre, (22.07. 1983) 230 897 Müslüman Çingenenin daha isimleri değiştirilmiştir. 
Bu rakamlar, Bulgar devletinin değişik dönemlerde ülkemizde yaşayan Çingene nüfus sürekli eritme ve asimilasyon siyasetine hedef olmuş ve isimleri değiştirilerek Bulgarlaştırılmıştır. Bu dönemde, onların bir kısmı, köklerine yani babalarının ve dedelerinin dinine İslam’a dönüyorlar. Ve Bulgar istihbarat uzmanları gelişen süreci İslamlaşma olarak görüp Bulgaristan toprak bütünlüğü için en büyük tehlike olarak görüyorlar. Ülkemizde birçok bilim adamı profesör, dilimizde olmayan “konverti” (mühtedi) sözünü kullanarak, atalarının dinine dönen bu insanlarla alay ediyorlar. Bu, Bulgaristan’daki Müslümanlığa, İslam dinine karşı bir kışkırtmadır. Bu gelişmeler yeni bir uluslararası gerginlik yaratacak niteliktedir. Yapılan milli güvenliğimize karşı bir kışkırtmadır. Ülkemizdeki Müslümanların bu gelişmeleri ciddiye almayacağını umuyorum. Bugün Bulgaristan’ın milli güvenliği için büyük tehlike, Güney Bulgaristan’da bazı getto-mahallelerde yaşayan Müslüman Çingeneler değil, bu konuda “uzman” geçinip yalan yanlış rapor yazanlardır.

19 Haziran 2017 Pazartesi

Belene: Ölüm tarlası!, Tarık Sezai Kartepe

Belene: Ölüm tarlası!
Kamyonlara tıkış tıkış doldurulan ilk kafile, zifiri karanlığı yırtan vahşi doğadan gelen sesler eşliğinde Belene’ye ulaşmıştı.
Günlerce aç susuz bitab kalmış, kımıldamadan duran, elleri ayakları bağlı mahkumlar, kasadan itilerek iki metreden aşağı yuvarlandı.
Tortop olmuştu, her biri. Omuzlarının ve dizlerinin dayanılmaz acısına aldırmadan ayağa kalkmaları emredildi.
Kafa travması yaşıyordu, pek çoğu.
Osmanlı’da 4 asır huzur ve bereket kokan 80bin dönümlük Belene, kara günlere namzetti.
Dudakları susuzluktan gövermişti. Daha bir yudum suya kavuşmadan apar topar ormana götürülenler, belleri kadar kalın odunları çektiler, durmadan.
Düşen vuruluyor;  vurulan, torbaya konup Tuna’ya bırakılıyordu.
Yılanlar timsahlar, daha suya düşer düşmez etini kemiğinden ayırıyor, fıtratlarının gereğini yapıyorlardı.
Ne de olsa onlar hayvandı, Bulgar değildi.
Varnalı Muhammed, Hasköylü Kazım, Pazarcıklı Yusuf, Yukarı Cumalı Emin, Kırcaalili Necmi, Orhaniyeli Davut, Harmanlılı Bekir, Plevneli Sebahattin…
Gölgenin en uzun olduğu vakitte düdük sesiyle binler toplanıyordu.
Menüde domuz kulağı vardı. Daha ilk kaşıkta kusanlar, bir uyarıyla irkildiler: “Yaşamak için yemelisiniz!”
Dünyada cehennemi yaşamaktı, bunun adı. Bulgar, ne çabuk Bizans günlerine dönmüştü.
Mahkumların yüzünde haklı bir gurur okunuyordu. Herbiri köyünde kentinde devleşmişti.
Nuri Turgut Adalı, daha dün sınıfında ilim saçan bir ışıkken şimdi buradaydı.
Daldı gitti, gözleri. “Öldürenler gafil, ölenler haklı; düşünen kafalar zindanda saklı” idi.
“Özgürlük uğruna her şey yapacak; Marks’a değil ancak Hakk’a tapacak; karanlığı bir gün yurttan kovacak”tı.
Kampta her dakika ölüm var; ama mezarlık neden yoktu?
Oturduğu sandıktan dayanılmaz bir koku gelir.
Sorar gardiyana:
“Nedir bu?”
“Senin gibi bir mahkum. Öldü. Şimdi onu domuzlara atacağız.”
Roman/Pomak/Türk mahkumların sonu bu idi.
İşte götürülüyor. Az sonra bir domuzun kursağında yok olup gidecek.
Ama ahirette tüm azaları bir araya geldiğinde hesap soracak, tüm katillerden.
Adalı’nın 23 koca yıl geçmişti. Almadığı ceza, girmediği cezaevi kalmamıştı.
Neler görmüştü, bu gözler!
Ağaç çekerken kenara birkaç odun ve ip bırakan mahkumlar, sayımdan sonra kıyıya iner, derme çatma sal yapıp Tuna’yı aşmanın yoluna bakarlardı.
Çok geçmeden izlenirler, Tuna mezarları olurdu. Kurtulabilen birkaç kişi için adeta cennete kavuşmaktı, sınırın öte yakası.
Yakalanmak ölmekten zordu. Karanlık zindanlarda çarmıha gerilirler, aç fareler ayak parmaklarından başlayarak koskoca bedeni birkaç dakikada yok ederlerdi.
Çığlıklar Belene’nin her yanından duyulur; sabahlara kadar süren işkence faslı 100bin mahkumun sonu olurdu.
Herbiri bir önderdi halkı için. Aleksandır, İvanka, Nikol olmayı reddetmişlerdi.
Hilal haça galip gelecekti; giden bir bedendi, feda ederdi.
Yiğit kadınlar ise dağılmışlardı, her bir cezaevine…
Filibeli Emine, İslimiyeli Yasemin, Aydoslu Fatıma, Vidinli Ayşe… Asla olamazdı, Monika, Melis, Emilya, Katrin…
Çünkü isim kimlikti. Kimliğini düşüren yolunu kaybederdi.
Kavurucu sıcakta tarlalarda ırgat kadınlar, kokusuna hasret yavrularını özlüyor, iki satır yazamıyorlardı.
Gün oldu, Ankara kapıları açtı. Bulgar’ın istediği tam da buydu. ‘Müslümansız Bulgaristan’ emeline hizmet ediyordu, 2 başkent.
 Terkedilen mülkler, Jivkov’un gangsterlerince iç edildi. Boşaltılan Bulgaristan, gönül eri Sarı Saltuk ile cihad eri 2. Murat’ı bekliyor.
6 aylık Türkan bebek katillerinin bulunmasını istiyor.

Tarık Sezai Karatepe


16 Mart 2017 Perşembe

UHUVVET GAZETESİ - RUSÇUK

Rusçuk'ta Rüşdiye Mektebi.
Bugün de ayakta olan bina Rusçuk İmam Hatip Lisesi'nin kız kısmı olarak hizmet vermektedir.
 

SÖZÜM YOK, TURHAN RASİEV


Bulgarca

bizimgazete.bg'den 

TURHAN RASİEV: Bulgaristan Mizah Edebiyatında Marka Bir İsim!

Turhan Rasiev’in 73. doğum yılı dolayısıyla bu yazıyı kaleme almak üzere kendisinden izin istediğimde, daha önceki yazılarında beni hep övdün, yaz, ama aşırı bir söz bulursam, darılırım dedi. Kendisi Ocak ayı doğumlu. Ama sırrını bir türlü çözemediğim bir nedenle, doğum gününün hep Ekim ayında kutlanmasında ısrar eder. Sabahattin Ali Halk Kültür Evi ve Türk Kültür Derneği yönetimi olarak özel bir etkinlikle doğum gününü kutlamak istedik. Şimdi Nisan ayı, Ekim’de yapın ne yapacaksanız deyince, eybette erteledik etkinliği.
Turhan Rasiev 28 Ocak 1942’de Varna ili General Kiselovo köyünde dünyaya gelmiş olsa da sekizinci ve dokuzuncu sınıfı Dobriç Lisesi’nde bitiriyor. İlk edebi denemelerine de burada başlıyor. Önce Türkçe, daha sonra Bulgarca yazıyor. Sonraları Varna İktisat Fakültesi’nden mezun oluyor.
Daha önce çeşitli vesilelerle Turhan Rasiev hakkında yazdığım yazılarda da özellikle vurguladığım gibi, ister Türkçe, ister Bulgarca yazsın, üstad kendine sadık kalıyor. Hiciv onun için gelişigüzel bir amaç değil. Turhan’ın hicvi ne kötü niyetli, ne de karamsar. Asıl isteği iyimser tebessümle okurunu düşündürmek. Turhan boyuna birilerini “iğneliyor”, ama Doğu’nun iğne terapistleri gibi iyileştirmek niyetiyle. Onun fıkralarında, taşlamalarında, epigramlarında şeytanı kuyruğundan tutup çekme diye bir şey yok. Turhan’ın eserlerinde kötülüğe, haksızlığa, edepsizliğe, gaddarlığa karşı, aydınlıkçı şakaya bürünmüş sarsıcı bir çatma, sataşma var. Gazete ve dergilerde yayınlanan yapıtlarında olduğu gibi, çıkardığı yaklaşık yirmi mizah kitabında Turhan Rasiev, hayatın gülünç anlarını yakalama, gözlenimlerini sanat eserine dönüştürmedeki yadsınmaz ustalığını çoktan kanıtladı.
Turhan’ın hayatın cilvelerine kendine göre bir bakış açısı var.
Turhan’ın taşlamaları son derece net. Çarpıcı kafiyeleri ve özgül sunumuyla insanı farkına varmadan güldürüyor, ardından düşündürüyor. Onun hiciv iğnesinin ucu insanoğlunun diğer müelliflerin göremediği veya yazmaya cesaret edemediği kusurlarına yönelik.
Toplumsal ve politik yaşamdaki yolsuzluk ve haksızlıklara karşı Turhan’ın hiç mi hiç tahammülü yok. Sonuçlarına aldırmadan cesaretle üzerlerine gidiyor. Ama onun uyarıcı eleştiri okları, her şeyden önce, insanların kusurlarını, zaaflarını hedef alıyor. Verdiği mesaj çok net: İnsanları günlük hayatta ve toplumsal ilişkilerinde daha insancıl olmaya davet ediyor. Kendisi tam da öyle davranıyor. Şaşırtıcı derecede insancıl bir sanatçı Turhan Rasiev.
Bizlerin ona karşı duyduğu sevgi ve derin saygı, inkâr edilmez yeteneğinden, aldığı onlarca ödülden çok, hiç de kolay olmayan kaderine, içinde bocaladığı zorluklara rağmen, insancıllığını mucizevi bir şekilde koruyabilmiş olmasından kaynaklanıyor. Varna Türk Kültür Derneği başkanlığını kabul etmesi için ne diller döktüm, bir ben bilirim. Geçirdiği ağır bir ameliyattan hemen sonra bu görevinden istifa etti, gecikmeden yeni yönetim kurulu ve yeni başkan seçilmesi için ısrar etti. İşte Turhanla biz bu sebeplerden dolayı onur duyuyor, övünebiliyoruz. Tam 28 yıllık dostluğumuz boyunca bir defa olsun beni kırmayan, hiç bir ricamı reddetmeyen iyi yürek bu büyük insana minnettarım. Eminim ki, eserleri dünyanın birçok ülkesinde mizah dergilerinde basılmaya devam edecektir. Çünkü Turhan Rasiev çalışmaktan zevk alıyor. Yeni yeni eserler yaratıyor. Hiç şüphem yok ki, Ekim ayında yapacağımız etkinlikte yeni yeni taşlamalarla bizleri güldürecek, düşündürecek. Şunu da mutlaka belirtmek isterim: Turhan Rasiev yalnız mizah ve hiciv yazarı değil. Türkçe, Arapça ve Farsça Kökenli Bulgar Soyadları başlıklı yaklaşık 200 sayfalık Bulgarca çıkardığı kitap, Ermeni, Yunan, Yahudi, Leh, Rom, Rus, Türk ve Ukrayna Halk Hikmetleri başlıklı 105 sayfalık Bulgarca basılan kitabı bunun yalnız iki örneği.
 Rüstem Aziz
                                                                                              
BENİM ARKAM              
Herkesin vardır arkası:
Amcası veya... dayısı.
Olsa da bana yan bakan,
Korkmam, arkam ANAVATAN!

KOMÜNİZM HATIRASI
Bir şamardan aldık hızı
Enselerimiz hâlâ kırmızı!

RUSE, RUSÇUK İKEN: Georgi Çendov

Bulgarca
Son Osmanlı döneminde Rusçukta genellikle Bulgar hayatını anlatır. 

Tuna boyunda Rahova liman kasabası (1878'e kadar), Nikola Kotsev

Bulgarca
Türk gazeteci Mehmed Behçet Perim, Ahali gazetesini uzun yıllar bu kasabada çıkarmıştır. 

RODOPLARDAKİ SON TÜRK KATLİAMININ İÇ YÜZÜ

RODOPLARDAKİ SON TÜRK KATLİAMININ İÇ YÜZÜ
İstanbul 1972, 32 sayfa 

Bulgar İstihbaratı 1972 yılında Türkiye'de yayınlanan 32 sayfalık bu risaleyi tıpatıp hatta fazlasıyla (ay yıldız Türkçe'sinde yok) tercüme ettirip gündemine almış.
Rodop-Bulgaristan Türklüğü Faciasının İç Yüzü...
İstanbul, Mart 1976, 32 sayfa
RODOP-BULGARİSTAN TÜRKLERİ TARİHTEN SİLİNİYOR MU?
İstanbul, Mayıs 1976, 32 sayfa


KARANFİLLER UYANDI (şiir kitabı), Niyazi Hüseyin Bahtiyar

17 Şubat 1927’de Turnaovası köyünde dünyaya gözlerini açan Niyazi Hüseyin Bahtiyar, ilkokul ve rüştiye eğitiminden sonra Şumnu’da “Nüvvab” okulunu bitirdi. Sofya Üniversitesinin Türkoloji bölümünün ilk öğrencilerinden biri oldu ve sonrasında öğretmenlik yapmaya başladı. Asıl mesleği öğretmenliktir ancak edebiyat yönü de onun için bir meslek olmuştur. Üniversite öğrenciliği yıllarında “Yeni Işık” daha sonrasında da “Yeni Hayat” gazetelerinde görev almıştır.
Devamı: Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2012) 5/2, 34-45.
 Rodoplardan Bir Ses: Niyazi Hüseyin Bahtiyar. Yazan: Yrd. Doç. Dr. Erol Sakallı 



TUNA NEHRİ AKMAM DİYOR (roman), Rupert Furneaux



GAZİ OSMAN PAŞA PLEVNE SAVAŞI ESNASINDA 40 YAŞINDA İDİ


RUMELİ'DEN TÜRK GÖÇLERİ, BİLAL N. ŞİMŞİR

Bulgaristan Osmanpazarlı olan Bilal Nuri Şimşir'in muhalled eseri..


RIZA MOLLOV HAYATI VE ESERLERİ





20 Şubat 2017 Pazartesi

KIRCAALİ SARICAVİRAN KÖYÜ'NDEN MEZAR TAŞI

KIRCAALİ SARICAVİRAN (SAMOKİTKA)KÖYÜ'NDEN MEZAR TAŞI

el-Fatiha sene 1325 hicri

İttim ... sıbyan kırk dört sene ta'lim 
Altmışaltı yaşında mesken oldu bana turab
Cennetü'l-Firdevs ola bana musab
Mağfiret eyle ilahi cürmüm görmeyim 
Asla azab. Koralı Hoca Hüseyin efendi
Ruhuna 

RUSÇUK İMAM-HATİP LİSESİ MÜDÜRÜ VE ÖĞRENCİLERİ TÜRKİYELİ HOCALARINI ARA DÖNEM TATİLİNE UĞURLARKEN


RUSÇUK İMAM-HATİP LİSESİ MÜDÜRÜ VE ÖĞRENCİLERİ
TÜRKİYELİ HOCALARINI ARA DÖNEM TATİLİNE UĞURLARKEN

Yıl: 1995. Birinci dönem sonunda Rusçuk İHL Müdürü Yusuf Nuriev öğrencilerinden bazıları ile Türkiye'den misafir öğretmen olarak gelen Muammer Tan Hoca'yı Tren Garından İstanbula ara tatil için uğurluyor. (Elinde kağıt tutan müdür Yusuf Nuriev, sakallı olan Muammer Tan Hoca, Nuriev'in arkasında olan şimdinin Rusçuk müftüsü Yücel Hayreddin Hüsnü) Foto: Yücel H. Hüsnü

Not: 1992-1993 öğretim yılının ilk döneminde bendeniz de Rusçuk İHL'de okudum. Müdürümüz Yusuf Nuriev bize Türkçe dersine girerdi. Aynı yılın 2. döneminde Türkiye'de Biga İHL'ye geçtiğimiz için Rusçuk'tan ayrıldık. Basri Zilabid  

ŞUMNU'DAN FOTOĞRAFLAR

ESKİ CAMİ

ESKİ CAMİ

ŞUMNU'DAN GENEL GÖRÜNÜM
ŞUMNU TOMBUL CAMİİ

4 Şubat 2017 Cumartesi

AHMED EL-KEŞFİ EFENDİ ES-SAMAKOVİ

AHMED EL-KEŞFİ EFENDİ ES-SAMAKOVİ

Stoyanka Kenderova
Bulgarca’dan tercüme eden:
Basri Zilabid Çalışkan

17. yüzyılın sonlarından 18. yüzyılın ortalarına kadar, Balkanların meşhur madencilik merkezlerinden biri olan Samokov şehrinde Türkler arasında ilmiyle en fazla tanınan kişi Eş-Şeyh el-Hac Ahmed bin Ebu Bekr bin Muhammed bin Rizvan el-Keşfi es-Samakovî’dir (ö. 1160/1747). Ahmed el-Keşfi müellif, müstensih, kari, müfessir, şârih ve büyük bir vakıf kütüphanesinin kurucusu olarak şöhret bulmuştur.
Müellif olarak Ahmed el-Keşfi Efendi
Osmanlı idaresi altındaki Bulgaristan topraklarında yaşamış en velûd müelliflerden birisidir. Sofya “St. St. Cyril and Methodius” Ulusal Kütüphanesi Şarkiyat Bölümünde bulunan elyazması fonundan elde ettiğimiz bilgilere göre, Ahmed el-Keşfi’ye ait toplam on adet eser bulunmaktadır. Bu eserlerin ağırlıklı olarak hadis türünde olması muhakkak ki, müellifin Arap memleketlerindeki İslam âlimleriyle karşılaşmalarının bir neticesidir.  
Hicri 1120 yılı Ramazan ayında (Kasım-Aralık 1708) büyük ihtimalle Mekke’ye gitmekte olan Ahmed el-Keşfi, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli kültür merkezlerinden biri ve âlimlerinin hadis ilimlerinde ihtisaslaştığı Şam’da olduğu görülür. Burada özellikle tasavvuf alanında meşhur bir müellif ve Selimiye Medresesi’nde müderris olan Abdulgani ibn İsmail en-Nabulusi eş-Şami ed-Dımeşki ile karşılaşır. Hadis ilminin önemi üzerine yaptıkları müzakereler neticesinde el-Keşfi’ye icazet verilir. Es-Suyuti’nin el-Camiu’s-Sagir’i ile birlikte hadisle alakalı diğer eserlerini okuma ve şerh etme yetkisini kendisine veren ve birbiriyle aynı iki sûret icazetnâme Abdulgani en-Nabulusi tarafından imzalanmıştır (NBKM, ОR 1037, L. IIb-IIIa и ОR 1618, L. 175b-176a).
İbrahim ibn Ahmed el-Hanefi el-Celveti’nin verdiği bir diğer icazetnameye göre Ahmed el-Keşfi, Kuzey Afrika’da en büyük sûfî tarikatı eş-Şazeliyye’nin kurucusu Şeyh Ebu’l-Hasan Ali eş-Şazeli’ye (Mağrib asıllı, ö. 656/1258 Yukarı Mısır) ait Hizbu’l-Bahr’ı kıraat etme hakkında sahiptir. (NBKM, OR2235, L. 102a)
El-Keşfi Efendi’nin dört hadis mecmuasının müellifi olduğu kesin, bununla birlikte daha iki tanesinin de onun tarafından derlendiğini varsayıyoruz. El-Mecmuatü’l-Latife ve’l-Ceridetü’l-Münife olarak adlandırılan OR 666 numaralı elyazması tefsir, fıkıh, coğrafya ve hadis gibi farklı konularda metinler içerir. Varak 1a’da müellif bu mecmuayı tamamladıktan sonra bir ikincisini, onu müteakip 1133/1720-1721 yılında da üçüncüsünü hazırladığını belirtir. Ehadis fi fadli’l-ilmi ve’ş-şerafu ehlihi isimli bir diğer mecmuada ise ilmin değeri ve şerefiyle ilgili rivayetleri toplamıştır. Bir diğer hadis mecmuası olan Ehadis muştemile ala’l-ezkar ve’d-duat ve’t-tesbihat’ta da hadislerde geçen farklı dualar bir araya getirilmiştir.
El-Keşfi Efendi sadece derleyici olarak kalmamış, bizatihi Peygambere salâvat getirmenin fazileti hakkında Erbeune hadisen fi fadli’s-salavati ale’n-nebi isimli eser de kaleme almıştır. 40 hadis edebiyatına alaka duyan müellif, Ali ibn Sultan el-Kari’nin Şerhu ehadis el-erbain el-kudsiyye ile Şerhu’l-erbain isimli eserlerini de şerh etmiştir.
Muhammed Pir Ali el-Birgivi’nin (ö. 981/1573) et-Tarikatü’l-Muhammediyye isimli eserine yazdığı iki şerh (uzun ve kısa) büyük bir şöhret kazanmış ve İslam literatürünü ihtiva eden birkaç bibliyografya kaynağına girmiştir. Eser, Kur’an ve hadislerden çıkarılmış imanla ilgili ibretli dersler ve nasihatleri içermekte, ayrıca toplum içinde güzel ahlak ve adab-ı muaşeret meselelerini konu edinmektedir.      
Müstensih olarak Ahmed el- Keşfi Efendi
Ahmed el-Keşfi Efendi toplam 101 cilt istinsah etmiştir. Bunlardan bazısı iki veya daha fazla eseri bir arada ihtiva eden mecmualardır. En erken tarihli istinsahı Abdullatif ibn Melek’e (ö. 1395) ait ve fıkıh ilminin temel meselelerini içeren Şerhu Menar’ul-Envar li’n-Nesefi isimli eserdir ve mart 1685 yılına dayanır (NBKM,OR 1584). Yüzyılın tam sonunda biten son istinsah (NBKM, OR 2023) Keşfi Efendi’nin Arap edebiyatının klasik döneminde yazılan büyük hadis külliyatına olan ilgi ve alakasına şahitlik eder. İbn Firişta’nın (ö. 854/1450) yazdığı Mesabihu’s-sunne’ye  (NBKM,OR 2023) yazılan şerhlerden biri dikkatini çekmiştir. Abdullah bin Mehmed’in 1033/1624 yılında yazdığı tasavvufla ilgili Semeratül-fuad isimli eserin istinsahının 29 Mart 1727 (NBKM, OR 2207) tarihinde bitmiş olması Keşfi Efendi’nin 42 yıl boyunca aktif bir müstensih olarak çalıştığını gösterir.
İstinsah ettiği eserlerin toplam sayısı büyük bir ihtimalle 170’den fazladır. Bu el emeği ürünlerin belirgin bir dini karakteri vardır. O, dine ait nasların ve İslam ilimlerinin hem daha hızlı benimsenmesi hem daha kalıcı olmaları için kitabın ehemmiyetini iyi idrak etmiş birisidir. Bu sebeple çağdaşlarının yazılı kelamla iletişime geçme ihtiyaçlarının karşılanmasını üzerine düşen bir mesuliyet olarak addetmektedir. El-Keşfi Efendi dikkatini tasavvuf (istinsah edilen on dört farklı eser), ilahiyat (on bir başlık), hadis (dokuz), tefsir (yedi) v.s. alanlarda temel bilgileri sunacak eserlere yönelterek bu ihtiyacı karşılamaya çalışmaktadır. El-Keşfi, İbrahim el-Halebi’nin Multeka’l-ebhur, Zeyneddin ibn’un-Necim’in el-Eşbah ve’n-nazair ve bunlara ait şerhler gibi İslam fıkhı ile ilgili meseleleri konu edinen, meşhur ve yaygın 26 eseri de istinsah eder. El-Feraid es-Siraciyye’ye ait iki farklı şerh ise miras konularını işlemektedir. Müstensihin ilgi ve alakası daha ziyade iyi derecede vakıf olduğu Arapça eserlere yöneliktir. Örneğin, İbrahim el-Halebî, Celaleddin es-Suyutî ve Ali ibn Sultan el-Kari’nin eserleri tercih edilenler arasındadır. Türkçe olarak yaptığı istinsahlar sayıca çok daha azdır, sadece birbirinden farklı dört cilt ile mecmualara dâhil edilen birkaç risaleden ibarettir. Ahmed el-Keşfi’nin Farsça bir istinsahına şimdilik ulaşabilmiş değiliz. 
İslam ilimlerinin farklı alanlarını göz önünde bulundurduğumuzda müstensih olarak verdiği ürünler şöyle bir resim ortaya koyar:
1.   Dini ilimler - 113 cilt birbirinden farklı eserler + 2 mecmua
2.   Felsefe, ahlak, münazara - 4 cilt birbirinden farklı eserler
3.   Dil bilim - 8 cilt birbirinden farklı eserler + 1 mecmua
4.   Tıbb-ı Nebevî - 2 cilt birbirinden farklı eserler
5.   Farklı konularda mecmualar - 4 cilt
6.   Tespit edilemeyen - 7
            Ahmed el-Keşfi’nin telifleri ve istinsahları Samokov halkı arasında hüsn-ü kabul görür. Bu eserler birçok defa istinsah edilmiş, aranmış ve şehir halkı tarafından okunmuştur.
Vakıf kütüphanesi kurucusu olarak el-Keşfi efendi
            Tutkulu bir kitap aşığı olan el-Keşfi Efendi 300 küsur cilt eserden oluşan bir vakıf kütüphanesi kurar. Daha sonra bu büyük Samokov vakıf kütüphanesinin bir parçası haline gelir. Vakıf akdi,  Waqqaftu hadā’l-kitāb talaban li-murdāt Allāhu Ta‘ālà standart cümlesi ile yapılmış ve bizzat kendi el yazısı ile kitapların üzerine yazılmıştır. Kitap sayfaları üzerinde sık rastlanılan diğer bir yazı da: Keşfi efendi merhumun kütüphanesindendir, notudur.
1272/1856 tarihli Haşiye el-İsam ale’t-Tasdikat’ın bir nüshası üzerinde Keşfi Efendi’nin kendi adına bir medresesinin olduğunu düşündüren bir not bulunmaktadır. Muhtemelen şahsi kütüphanesine ait kitaplar bu medrese bünyesinde bulunmakta iken daha sonra Samokov vakıf kütüphanesine intikal etmişlerdir. Beyzavî’nin Envaru’t-Tenzil (NBKM, OR 1475, L. 1a) tefsirinin istinsahını tashih ve karşılaştırmaları ile tefsir derslerini burada yapmış olması pek muhtemeldir.
Kütüphanesinde bulunan kitapların muhtevasından anlaşıldığına göre Keşfi Efendi dine çok sıkı bağlı olan bir kişidir. Kitapların çoğu fıkıh, hadis, tasavvuf ve tefsir ilimlerine aittir. Keşfi efendi tercihlerini Sahihu’l-Buhari ve ona ait bazı şerhlerden yana kullanır. es-Suyuti ve Ali el-Kari yine saygı gösterdiği ve tercih ettiği müelliflerdendir.  İbn-i Arabi, iki ciltlik El-Futuhatu’l-Mekkiyye’si ve bir ciltlik el-Vesaya’sı ile kütüphanesinde iyi bir şekilde temsil edilmektedir.  
Kitapların büyük çoğunluğu Arapçadır. El-Keşfi Efendi iyi vâkıf olduğu ve Arap ilim çevrelerinde kendini iyi ifade etme yeteneğine sahip olduğu bu dilden genelde istinsahlarını yapmıştır. Arapça yazılmış eserleri tahlil ve hatta elyazması metinleri mukayese etmesi onun bu konudaki yetkinliğini ispat etmektedir.  Kütüphanesinde Arap gramerine dair birçok başlığın bulunması ve bunların arasında özellikle el-Kifaye şerhlerinin merkezi bir yer tutması onun filoloji ve dil bilime olan alaka ve yetkinliğini göstermektedir. Kütüphanesindeki Türkçe eserler arasında Abdurrahim Efendi’nin Fetvaları, Nev’îzade Ataî’nin divanı ve bir Divan-ı Hafız Şerhi bulunmaktadır.
Tarih, coğrafya ve tıp ilimleri alaka duyduğu alanlar değildir. Felsefe, belagat ve tabakat kitapları ise oldukça azdır.



Bibliyografya:
āğğī alīfa. Kašf az-zunūn fī asāmi’l-kutub wa’l-funūn. Istanbul, 1941, p. 1112.

Al-Baġdādī, Ismā‘īl Bāšā. Hadiyat al-‘ārifīn. Asmā’ al-muallifīn wa-atār al-musannafīn Istanbul, 1951, Vol. I, p. 174.

Kahhāla, ‘Umar Ridā. Mu‘ğam al-muallifīn. Tarāgim musannafī’l-kutub al-‘arabiyya. Beirut, s.a., Vol. I, p. 178.

Kenderova, St., el-Keşfi efendi ot Samokov – edin metsen tvorets i daritel ot kraya na 17-ti parvata polovina na 18-ti vek. – V: Sadbata na musulmanskite obştnosti na Balkanite. c. VII. İstoriya na musulmanskata kultura po balgarskite zemi. İzsledvaniya. Sastav. İ otg. Red. R. Gradeva. S. IMIR, 2011, s. 72-99.

Kenderova, St., Knigi, biblioteki i çitatelski interesi sred samokovskite musulmani (17-ti parvata polovina na 18-ti vek) Sofya: “Natsionalna biblioteka” Sv. Sv. Kiril i Metodiy”, 2002, s. 90-106.
   
Kenderova, St., Avtori sred turskoto naselenie na Samokov i tehnite tvorçeski izyavi. – V: Osmanistikata. İstoriçeski otgovori za badeşteto. Sbornik po sluçay 75 godişninata na dots. Mariya Mihaylova-Mravkarova. Sofya, 2012, s. 30-41.

Kenderova, St. Catalogue of Arabic Manuscripts in SS Cyril and Methodius National Library, Sofia, Bulgaria: Hadith Sciences. Ed. by M. Isa Waley. London: Al-Furqan Islamic Heritage Foundation, 1995, 2, 35, 47, 59, 92, 121, 128, 140, 141, 153, 155, 157, 160, 178, 195, 207, 225, 230, 242.

Kenderova, St. Les livres musulmans. Centres de production dans les terres bulgares à l’époque ottomane. – Etudes balkaniques, Paris, 2009, N 16, р. 169-198.

Kenderova, St. Bibliothèques et livres musulmans dans les territoires balkaniques de l’Empire ottoman: Le cas de Samokov XVIIIe-première moitié du XIXe siècleл Thèse préparée en vue de doctorat en «Histoire et civilisations de l'Europe» presentée par Stoyanka Kenderova, dirigée par Paul Dumont. Strasbourg, 2000 ; publié Villeneuve dAscq: Presses Universitaires du Septentrion, 2002, p. 167-184, 332-340, 358-367.

3 Şubat 2017 Cuma

Bulgaristan Kırcaali Darıdere Müftüsü Kamil Efendi'nin Kızı Asiye'nin Mezar Taşı

1. Kimseler sezmez iken ah ciğerimin illeti
2. Dembedem artub verirdi canıma bin zahmeti
3. Meydane urunca doktorlara ittim ricati
4. Bulmadım bir çare ah ettim bekaya rihleti
5. Yaşım 16 idi ah ağla hem al ibreti
6. Bi muradlığıma ya Rab bana eyle rahmeti
7. Asiye binti Kamil el-Akpınari 1367 hicri (1948 miladi)