4 Şubat 2011 Cuma

Bulgaristanlı Türk gençlerin mutlaka okuması gereken kitaplar – 2

“Tarihçe-i Vaka-i Zağra,

Türklerin vatan edebiyatında en samimi, yüksek bir şaheserdir.”

Yahya Kemal BEYATLI

İstanbul’dan Sofya’ya kadar küçük bir seyahat mazinin kalbimde kalan hayalini sileceğine bilakis daha ziyade alevlendirdi. Türklük Avrupa’ya doğru cezr ü meddi biten bir deniz gibi o dağlardan çekilmiş, lakin tuzunu bırakmış. Bütün o toprak Türklük kokuyor.

Akşam üstü Boğaziçi’nden geçen vapur sabahleyin Burgaz limanına giriyor. Burgaz’ın sokaklarında her köşeden Türkçe işitiliyor.

Sabah erken Burgaz’dan kalkan tren yarı gecede Sofya’ya varıyor. Yol sahilden Filibe’ye kadar ovadan geçiyor. Şimalden bir düziye Balkan tepeleri görülüyor… Aydos, sonra Karinabad, Yanbolu tek kalan camileri ve minareleriyle görünüyorlar. Daha sonra Yeni Zağra ağaçları arasında kaybolmuş bir ova şehri. Daha sonra dağ eteğinde büyük bir dikili taş. Yol arkadaşım söyledi ki bu sütun Rusların meşhur Curanlı (Kalitinovo) müsademesinde düşen askerlerine diktikleri bir abideymiş.

Curanlı abidesinden biraz sonra dağ eteğinde Eski Zağra görünüyor. Bila-ihtiyar Raci Efendi’yi hatırladım. Daha çocukken Recaizade’nin Talim-i Edebiyat’ında, bilmem neye misal, beş on satır okumuştum. Bu misalin altında da bu kayıt vardı: Raci Efendi – Tarihçe-i Vak’a-i Zağra.

Türkçe’de bu nesir nümunesi ayarında güzel bir parça görmedim. Muharrir işgale uğramış bir Türk şehrinin hapishanesinden mahpusların zincirden boşanır gibi çıkışını naklediyordu, bu kadar.

Bu satırların ne muharririni tanıyordum, ne de hangi kitaptan alındığını biliyordum, mamafih daima yüreğimde tesirini hissettim.

Senelerden sonra bir gün Fatih’ten geçerken bir mahalle bakkalının camında bir kitap gözüme ilişti: Tarihçe-i Vak’a-i Zağra müellifi Raci Efendi. Kitapta bir kıt’a vardı ki hatırımda kalan ilk mısraı bu idi:

Aziz-i vakt idik a’da zelil kıldı bizi!

Kitabı satın aldım. Bu kıraatin teessürü iliklerime kadar geçti. Zağra müftüsü Raci Efendi doksan üçte, General Gurko’nun Eski Zağra’ya ilk defa nasıl girdiğini, Müslümanların çoluk çocuk, kadın ihtiyar nasıl kesildiklerini, sonra Süleyman Paşa ordusunun melekü’s-sıyane (koruyucu melek) gibi yetişip Eski Zağra'yı nasıl kurtardığını, Müslümanların cehennemi bir matemden birdenbire delice bir sevince nasıl geçtiklerini, mağlubiyetten sonra da ikinci ve son felaketi, İstanbul'a doğru o acıklı hicreti bütün sahneleriyle naklediyordu. Lakin nasıl temiz, yavaş ve duygulu bir naklediş.

Tarihçe-i Vak'a-i Zağra'yı Falih Rıfkı (Atay) gibi Türk nasirlerine gösterdim. Onlar benden ziyade hayran oldular. Bu kitap, Türklerin vatan edebiyatında en samimi, yüksek bir şaheserdir. Onun için de okunmaz !"

Samimi bir eserin ne yaman bir kudreti vardır. Eski Zağra’ya Raci Efendi’nin çizdiği levha haricinde bakamadım. Şehirde bir iki cami ve minare kalmış; lakin Müslümanlık daha o darbede bir defa dağılmış ondan sonra da yavaş yavaş ana vatana hicret etmiş. (Yahya Kemal'in eser hakkındaki değerlendirmesi burada bitiyor.)

Tarihçe-i Vaka-i Zağra kitabını günümüz Türkçesine çevirip bir çok dipnotlarla ilave açıklamalar yaparak Zağra Müftüsünün Hatıraları adıyla bu eseri neşreden M. Ertuğrul Düzdağ şöyle demektedir:

Bu kitap, yıkılan büyük ve mübarek devletimiz Osmanlı’nın son asırda, düşman hıyanet ve vahşetinin dehşet verici bir zaptı, Müslüman halkın çektiği ızdırapların ağlatan, kahreden acıklı destanıdır.

Bu kitap, dininden, kendinden ve tarihinden habersiz, otlar ve taşlar gibi hissiz ve heyecansız yaşayan bugünün ölülerini diriltmek için ecdad eliyle yazılmış bir “şok” eserdir.

Bu kitap, bütün propaganda vasıtaları ile “dostumuz” olduğu telkin edilen, can, kan ve din düşmanlarımızın yüzlerindeki maskeyi yırtacak; onların mukallid uşaklarının suratlarına çarpacak ve katillerine koyun gibi teslim olan bazı gafilleri uyandıracak tarihi bir feryattır.

(Not: Bu eser, Hüseyin Raci Efendi’nin oğlu Binbaşı Necmi Raci tarafından 1910 yılında Osmanlıca olarak İstanbul’da bastırılmıştır. M. Ertuğrul Düzdağ tarafından 1970’li yıllarda Tercüman Gazetesi’nin 1001 Temel Eser serisi arasında günümüz harfleriyle neşredilmiştir. 1990 yılında Timaş Yayınları tarafından ve en son 2004 yılında da İz Yayınları tarafından basılmıştır.)

Hüseyin Raci Efendi’nin kitabının başına koyduğu dörtlük:

Aziz-i kavm idik a’da zelil kıldı bizi,
Esir-i bend-i bela vü sefil kıldı bizi;
Bi-gayri hakkin atıp habse bir nice eyyam,
Mudîk-i ye’s ü sitemde alîl kıldı bizi.

M. Ertuğrul Düzdağ günümüz Türkçesine şöyle çevirmiş:

Efendi idik, düşman, zelil kıldı bizi,
Derde belaya atıp, sefil kıldı bizi;
Günlerce haksız yere hapiste yatırarak,
İşkence ve kederle, alîl kıldı bizi.

Arif Nihat Asya’nın Tarihçe-i Vak'a-i Zağra'dan ilham alarak yazdığı

MERSİYE

Huda, ki rûz-i ezelden asîl kıldı bizi,
Resûl-i Ekreme birgün vekil kıldı bizi:
Taraf taraf, yedi iklimi Hakk’a davette
Delil kıldı bizi;

Sonra bilmem ne oldu: Baht-ı siyah,
Hacîl kıldı bizi…
Ve hacaletle büktü boynumuzu
Ve melûl ü melil kıldı bizi…
Düştü bir bir kopup, kanatlarımız…
“Aziz-i vakt idik… A’da zelil kıldı bizi.”

Bize heybet veren Celal’inden,
Nice yıllar, celil kıldı bizi.
Kainatında Zât-ı Akdes’ine
Halil kıldı bizi.

Sormayın, sormayın fakat: Şimdi,
Hangi eller, sefil kıldı bizi?
Serngûn oldu tahtımız, Tanrı’m;
“Aziz-i vakt idik… A’da zelil kıldı bizi.”

Cebînimizde tecelli edip Cemalüllah,
Bir zamanlar cemil kıldı bizi;
Elimizden gül açtı bâdiyeler…
Kerem kerem Yed-i Takdir, Nîl kıldı bizi.
Ve zeminin bütün susuzlarına
Sebil kıldı bizi!
Sonra dünyamız oldu zîr ü zeber;
Sonra devran; alîl kıldı bizi!
Yüzümüz yok "Neden, niçin?" demeye…
Azîz-i vakt idik... A'dâ, zelîl kıldı bizi!


Derleyen: Basri Zilabid

1 yorum:

Bulgaristanda Egitim dedi ki...

gercekten tum bulgaristandaki turklerin okumasi gereken bir kitap cok pahali da degil skicida degil tavsiye ederim