Birliğimiz neye dayanacak?
Basri Zilabid
Yıllardır
bu yazıyı yazmamak için kendimi frenliyordum. Ne zaman bir yazı yazmak istesem
hep bu konu “beni ne zaman yazacaksın” dercesine devamlı rahatsızlık veriyordu.
Ben ne kadar kaçsam da o beni kovalayacak, çünkü bu mesele “bizim” temel
meselemiz... “Birlik meselesi.”
Bu
konu her zaman gündemdir ve hiçbir zaman önemini ve sıcaklığını kaybetmez.
İstanbul’daki üniversite hayatımdan sonra dokuz yıl – tam da HÖH’ün iktidar
ortağı olduğu dönemlerde – Sofya’da arkadaşlarımızla beraber kurduğumuz bir
sivil toplum kuruluşunda çalıştım.
Bulgaristan
Türklerinin kendi aralarında “birliği” etnisiteye dayandırdığını gördüm.
İnsanların ana müşterekleri “Türk” olmaktı. Burada din bile ikincil bir öneme
sahipti. Dünya görüşlerinin neredeyse hiçbir anlamı yoktu. Bir solcu ile bir
milliyetçi ve bir islamcı “Türklükleri” sebebiyle bir araya gelip diğer
görüşlerini kendine saklayabiliyordu. Ben buna “Etnisite Birliği” diyorum.
Türklerin,
Pomaklar ve Çingenelerle ilişkisine gelince, onlarla olan birlik meselesi “din birliği” çerçevesinde işliyordu.
Ancak bunun topluluklar arasında çok güçlü olduğunu söyleyemeyiz.
Dışarıdan
sosyolojik olarak baktığımızda – Başmüftülük hariç – seküler bir kuruluş olarak
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) aslında Bulgaristan’daki sadece Türkleri
değil 3 Müslüman topluluğunu bir araya getirmektedir. Ve bir anlamda “Din Birliği”ni oluşturmaktadır. (HÖH
içerisindeki az sayıda Hıristiyan Bulgarların mevcudiyeti genel görüntüyü
bozmaz onlar istisnalardır.) Ancak bu “Din Birliği” dediğimiz şey sadece
görünürde oluşmuş bir neticedir. Üç toplumdan hiç biri bu netice hâsıl olsun
diye HÖH’e oy vermemektedir. Ya ne için oy vermektedir? Siyaset arenasında hak
ve özgürlüklerini müdafaa etme iddiasında
olan “tek” parti oldukları için. Burada oy verenler parti ile ilişkilerini “Menfaat Birliği”ne dayandırmışlardır.
Bir manada, “oyuma karşılık hak ve özgürlüklerimi savunup elde etmeni talep
ediyorum”, demektedirler. Bu talepleri karşılanmış mıdır veya ne kadarı
karşılanmıştır, sorusuna cevap ne yazık ki olumsuzdur. Eğer cevap olumlu olsa
idi biz bugün “birlik meselesini” konuşmuyor olacaktık.
Âcizane
kanaatimce Balkanların tamamında olduğu gibi Bulgaristan’da da Türklük siyaseti
yerine İslam siyaseti güdülmelidir.
Türklük siyaseti Pomak ve Çingene kardeşlerimizi bizden uzaklaştırmaktadır,
onları İslam siyaseti ile kucaklamak ve eşit
Müslüman kardeşler olarak ilişkilerimizi geliştirmek durumundayız. Türkler
kendi aralarında “Dil Birliği”ni,
Bulgaristan Müslüman toplumu olarak ta aralarında “Gönül, Fikir ve İş Birliği”ni tesis etmek için çalışmalıdır. Gönül,
fikir ve iş birliğini biraz açacak olursak, gönül birliğinden Türk, Pomak ve Çingene’nin
birbirine saygı ve sevgisini, fikir birliğinden ülkü ve ideal birliğini, iş
birliğinden zenginliği paylaşma ve arttırma anlaşılmalıdır.
Kanaatimce
birliğimizin temeline etnisite birliği yerine din birliğini, Türkler arasında
dil birliğini, Müslüman toplum arasında gönül, fikir ve iş birliğini sözde değil uygulama olarak
gerçekleştirdiğimiz zaman epey bir yol kat etmiş olacağız.