İSMAİL CAMBAZOV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İSMAİL CAMBAZOV etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Mart 2021 Pazartesi

Vefatının birinci yıldönümünde Dr. İsmail Cambazov kabri başında anıldı

 


TC Sofya Büyükelçiliği feysbuk resmi hesabından yapılan açıklama:
Bulgaristan Türklerinin büyük münevveri Dr. İsmail Cambazov Hocamızı vefatının birinci yıldönümünde Sofya’da dualarla andık.
Dr. Cambazov’un hatırasına tertiplenmesi öngörülen konferans Covid-19 salgını nedeniyle mecburen ertelense de eşi Vildan Hanım, Başmüftülük yetkilileri, anma programı için Edirne’den bizzat gelen Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu ve heyetiyle önce Botunets’teki mezarı başında, bilahare, Büyükelçiliğimiz Resmi Konutunda İsmail Hoca hakkındaki hatıralarımızı paylaştık.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.



22 Mart 2020 Pazar

Dr. İsmail Cambazov Vefat Etti

Bulgaristan Türk toplumunun münevverlerinden Dr. İsmail Cambazov geçirdiği beyin kanaması sonucu bir müddettir Sofya'da Pirogov Hastanesi'nin yoğun bakım servisinde tedavi görüyordu. 21 Martı 22'sine bağlayan Miraç Gecesi saat 01:30'da irtihal-i dâr-ı bekâ eyledi. 92 yıllık hayatına birçok olayı sığdıran hocamıza Allah'tan rahmet, değerli eşi ve aile fertlerine başsağlığı dileriz. 
22 Mart 2020 ikindi namazını müteakip Sofya'nın banliyösü olan Botunets mahallesindeki Müslüman mezarlığına defnedildi.
Bulgaristan'da Corona virüs sebebiyle dışarı çıkma yasağı olduğu için cenaze namazı Banyabaşı camisinde kılınamamış, Botunets mahallesindeki mescitte kılınarak hemen yanında bulunan Müslüman mezarlığına defnedilmiştir. Cenaze namazı Başmüftü Dr. Mustafa Hacı tarafından kıldırılmıştır.  

Dr. İsmail Cambazov'un 90. yaş yılı münasebetiyle Başmüftülük'te yapılan merasimden sonra
Vedat S. Ahmed ve Celal Faik beylerle...

T.C. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun taziye mesajı

25 Mart 2015 Çarşamba

2014 YILINDA “MÜSLÜMANLAR” DERGİSİNDE YAYINLANAN BAZI MAKALELER



Cemal Hatip, Ben Müslümanım Beni O İşe Karıştırmayın, Müslümanlar dergisi, sayı 5 (233), Mayıs 2014, s. 4.
Ramadan Yakup, Ölümünün 40. Yıldönümünde Topal Hocayı Rahmetle Anıyoruz, Müslümanlar dergisi, sayı 6 (234), Haziran 2014, s. 10.
“Kızım sen bu yoldan sakın ayrılma” (Selime Hasanova ile Söyleşi), Müslümanlar dergisi, sayı 7 (235), Temmuz 2014, s. 14-15.
İbrahim Yalımov, Mehmet Fikri’nin Toplumsal ve Felsefi Düşünü – 1, Müslümanlar dergisi, sayı 7 (235), Temmuz 2014, s. 11.
İbrahim Yalımov, Mehmet Fikri’nin Toplumsal ve Felsefi Düşünü – 2, Müslümanlar dergisi, sayı 8 (236), Ağustos 2014, s. 15.
İsmail Cambazov, Çok Sevaplı Bir Sadaka, Müslümanlar dergisi, sayı 7 (235), Temmuz 2014, s. 1.
Gövrenliler Armağan Köyüne Nasıl Geldi, Müslümanlar dergisi, sayı 8 (236), Ağustos 2014, s. 17.
Sabri Con, Karagözlü Hüseyin Pehlivan, Müslümanlar dergisi, sayı 8 (236), Ağustos 2014, s. 16.
Ahmed H. Bahadır, Göl Olan Yerde Su Bitmez (Hafız Ali Ahmetçik’i Anıyoruz), Müslümanlar dergisi, sayı 9 (236), Eylül 2014, s. 14.
Cemal Hatip, Hakkımı Helal Etmiyorum, Müslümanlar dergisi, sayı 9 (236), Eylül 2014, s. 6.
Doğu Kocabalkan Eteklerinde İslamı Yaşıyor ve Yaşatıyorlar, (Aytos Bölge Müftüsü Selahattin A. Muharrem ile Söyleşi), Müslümanlar dergisi, sayı 11 (238), Kasım 2014, s. 2-4. 



Мурад Бошнак, Скритата елифка, сп. Мюсюлмани, бр. 1 (229), Януари 2014, с. 14
Исмаил Джамбазов, Моите преживелици по време на Рамазана, сп. Мюсюлмани, бр. 5 (233), Май 2014, с. 10
Исмаил Джамбазов, Прозорливостта на Омер Ефенди, сп. Мюсюлмани, бр. 6 (234), Юни 2014, с. 10
Джемал Хатип, Когато големите чанове ни будеха на сахур, сп. Мюсюлмани, бр. 6 (234), Юни 2014, с. 15.
Исмаил Чаушев, Животът между двете досиета, сп. Мюсюлмани, бр. 8 (236), Август 2014, с. 8.
Ислямът е жив и те живеят в исляма (Разговор с р-я мюфтия на Айтос – Селятин А. Мухаррем), сп. Мюсюлмани, бр. 11 (238), Ноември 2014, с. 2.
Джемал Хатип, Днешните мюсюлмани през погледа на Ибрахим ага, сп. Мюсюлмани, бр. 11 (238), Ноември 2014, с. 6.
Хатидже Тибер, Моят първи хиджаб, сп. Мюсюлмани, бр. 12 (239), Декември 2014, с. 12-13.
Исмие Исмаилова, Мюсюлманите в Самоков, сп. Мюсюлмани, бр. 12 (239), Декември 2014, с. 16.
Иван Първанов, Ходжа спасява църква, сп. Мюсюлмани, бр. 12 (239), Декември 2014, с. 17.
 

14 Kasım 2014 Cuma

SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ'NÜN İLMİ "YILLIK" DERGİSİ, SAYI 5

СЪДЪРЖАНИЕ / İÇİNDEKİLER

  1. ВЪЗГЛЕДИТЕ НА ИСЛЯМСКИТЕ ФИЛОСОФИ ЗА ОБЩЕСТВОТО, Ибрахим Ялъмов
  2. İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE ISBÂT-I VÂCİB MESELESİ, Kadir Muhammed
  3. YAYHA SHIRVANI’S SUCCESSOSSENT TO ANATOLIA, Ali Öztürk
  4. DİL AĞIRLIKLI TEFSİR ÇALIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞI, HİCRÎ 6. ASRIN SONUNA KADAR TÂRİHÎ SEYRİ, ÇEŞİTLERİ VE BELLİ BAŞLI ESERLER, Sefer Hasanov
  5. ПРЯКО ВЪЗЛОЖЕНИТЕ ПРАВНИ ПОСТАНОВЛЕНИЯ В ИСЛЯМА – АХКЯМУН ТЕКЛИФИЙЕТУН, Ариф Кемил Абдуллах
  6. КЪМ ВЪПРОСА ЗА НЕПРИНУДАТА В РЕЛИГИЯТА СПОРЕД СВЕЩЕНИЯ КОРАН, Иван П. Дюлгеров
  7. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA “BİRR” KAVRAMI VE SEMANTİK TAHLİLİ, Selime Hasanova
  8. SOFYA’LI BÂLÎ EFENDİ VAKFI, Gülfettin Çelik
  9. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’YE GÖRE NEFS MERTEBELERİ, Ramazan Muslu
  10. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’DE (960/1553) İNSANLA İLGİLİ ÜÇ TEMEL KAVRAM: FITRAT, SAÂDET VE ŞAKĀVET, Ahmet Ögke
  11. ORTAÇAĞDA İSLAM ŞEHİRCİLİĞİ (İSKENDERİYE ÖRNEĞİ), Aydın Ömerov
  12. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA PEYGAMBER (SAV)’İN BEŞERİ YÖNÜ VE SÜNNET-VAHİY İLİŞKİSİ, Dursun Ali Türkmen
  13. BULGARİSTAN’DA İLK BAŞMÜFTÜ SEÇİMİ VE HOCAZADE MEHMED MUHİDDİN EFENDİ’NİN BAŞMÜFTÜLÜĞÜ, Emine Bayraktarova
  14. TÜRK-OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN ZIMMİLERE TANIDIĞI HAKLAR VE BUNUN GÜNÜMÜZ İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DÜNYA UYGARLIĞINA KATKISI, İsmail Cambazov
  15. BULGARSİTAN DİN GÖREVLİLERİNE YÖNELİK BİR ANKET ÇALIŞMASI, Fikret Karaman
  16. ŞUMNU’DAKİ “NÜVVÂB” OKULUNDA DİL VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ, Vedat Ahmed
  17. OSMAN SEYFULLAH KESKİOĞLU VE BULGARİSTAN’DA KALEME ALDIĞI “TEFSİR-İ ŞERİF” ADLI MAKALELERİ, Ahmed Hasanov
  18. MODERN ZAMANLARDA İDEAL AİLE OLMA BİLİNCİ VE AİLE İÇİ İLETİŞİM, Bilal Coşkun
  19. BULGARİSTAN MÜSLÜMAN-TÜRK KÜLTÜRÜNE HİZMET EDEN ŞUMNULU BİR MÜNEVVER BASRİ HASAN (MAKAKLI) (1905 – 1993), Vedat Ahmed

3 Haziran 2014 Salı

Beşiğim ve Eşiğim, Dr. İsmail Cambazov

Beşiğim ve Eşiğim, Dr. İsmail Cambazov'un en yeni kitabı. Tamı tamına 700 sayfa. Baskısı güzel, sırtı dikişli. İçi orijinal resimlerle süslü. Cambazov hoca sadece kendi köyünü değil Kırcaali etrafındaki hayatı da anlatıyor ve bize büyük bir miras bırakıyor. Teşekkürler hocam. BTG



11 Şubat 2014 Salı

BALKANLARDA TÜRKLER VE MÜSLÜMAN AZINLIKLAR

BALKANLARDA TÜRKLER VE MÜSLÜMAN AZINLIKLAR, DR. İSMAİL CAMBAZOV
21. YÜZYIL TÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, SOFYA 2013, 462 SAYFA  

27 Nisan 2012 Cuma

FERACESİZLEŞTİRME

Feracesizleştirme
Dr. İsmail Cambazov
1950'li yıllarda Müslüman kökenli Türk aydınları, hala ateizm propagandasının dışında kalmaya çalışıyorlar, ona aktif olarak katılmıyorlardı. Katılanlar ise, Rafiev İslamiyet hakkında şöyle diyor, Mizov filan kitabında şunları ya¬zıyor, bunları yazıyor diyerekten kendi fikirlerini söylemekten çekmiyorlardı. Parti buradaki taktiği anlamakta gecikmedi. Sofya'daki Türkçe basın-yayında çalışan Nüvvablıları bir gün BKP Merkez Komitesine topladılar. Selim Bilâl, Sabri Demir, Hafız Akif Solak, Lütfi Demir ve İsmail Cambazov. Dimitır Genov (Rafiev'in yardımcısı), bize Merkez Komitesinin İslamiyet hakkında bir kitap çıkarmak istediğini, bu kitabı da İslamiyeti en iyi tanıyan Marksist Nüvvablıların yazmasını kararlaştırıldığını bildirdi. Kitaba girecek olan konuları o verdi, biz de aramızda taksim ettik. Kitap "İslam Hakkında Konuşmalar" başlığı altında Türkçe ve Bulgarca yayınlandı (1962). Bizim kitapta ayrı ayrı konular işlendiği için konuşmacıların işine çok yaradı. Bir konuşmacıdan namazlar aleyhinde konuşması mı isteniyor, alıyor Sabri Demir'in yazısını doğrudan okuyor toplantıda. Bayramları mı eleştirilmesi isteniyor, kitaptan benim yazıyı alıp okuyor.
Fakat bu kitapta biz sadece beş altı Nüvvablı söz alıp fikrimizi söyledik, ya diğer Nüvvablılar? Onları da "Yeni Işık" gazetesi yakaladı. Çarşaf gibi yazılarla dinden nasıl vazgeçtiklerini anlattırdı. Sonra sıra imamlara, hocalara geldi.

Ateist propaganda, bu minval üzere giderken bir gün caminin önünde Başmüftü Efendi ile karşılaşıverdik. Çok üzgün görünen Akif Hoca hal hatırdan sonra bana şu fıkrayı anlattı:

- Nasrettin Hoca bir gün bir köye uğramış. Köpekler saldırmışlar. Avludan bir süven (kazık) çıkarıp kendisini savunmak iste¬miş, fakat toprak don olduğu için, süveni çıkaramamış. Bunun karşısında:

- Köpekleri salmışlar, süvenleri bağlamışlar, bu köyün geleceğinden korkarım diyerek geçip gitmişti.

Çok geçmedi, kitaplarla gazetelerle yapılan yazılı propagandadan pratiğe geçildi. Güzelim, renkli halk törelerinden dini hesap edilen (addedilen) tüm unsurlar ayıklanıp atıldı. Baştan setr-i avrettir [BTG'nin notu:tesettür/hicab kastediliyor] (kadının örtünmesi) diyerek kadın elbiselerine saldırdılar. Sosyalist kadına öcü gibi çarşaf, bürgü, ferace arkasında güzelliğini gizlemek yakışmıyormuş. Bunlardan vazgeçmesi lazımmış. Bu da ineğin sütünü azaltıyor, ya da tamamıyla durduruyormuş. Böylece Müslüman kadının yeri buğday, mısır tarlasında, harmanda imiş!

Başladı bir "Feracesizleştirme" kampanyası perdesi altında kıyafet reformu. Analarımız bacılarımız 5-6 ay içinde soyuk soğana dönüştürüldü. İnat edenler kooperatif bloklarına [geniş tarlalar] işe alınmadı, otobüslerden indirildi, mağazalardan alış-veriş yapmalarına müsaade edilmedi. Zora dağlar dayanamamış. Açlığa dayanılır mı? Müslüman kadınlar Bulgar kadınlardan çok daha modern oldular. Köylü Bulgar kadının önlüğü, beyaz yaşmağı bir kimsenin dikkatini çekmiyordu. Ama Türk kadını yaşmak taşıyamazdı. Çünkü yaşmak hem milli hem dini kıyafetin bir göstergesi idi.

Aynı yöntemlerle erkeklerin aba poturu, fesi sarığı da gitti. Köylerde aba poturlu, babaç kuşaklı, kuzu kalpaklı sadece Bulgarlar kaldılar. Türklere kuzu kalpağı, baret de yasak edildi. Meğer onlar da Türklük simgesi imişler. Güler misin, ağlar mısın?

Zoraki (Dobrovolno, zorlovolno) olarak bu kıyafet reformu yapıldı. Bu reforma karşı Baş müftünün bir tepkisini görmedim. Arşivlerde "Setri-avret farz değildir. Kadınlarımız modern giyinerek de Müslümanlıklarını muhafaza edebilirler" diyen bir fetvasına, genelgesine rastlamadım. Ancak imamları, bölge müftülerini bu işlere koştuklarını biliyorum. İmamlar baştan kendi kanlarını, kızlarını açmaya mecbur edildiler, sonra da komşu kadınlara, fistanla da, açık başla da namaz kılınabileceğini, Müslüman kalmak mümkün olabileceğini söylettiler.

Rahmetli Razgrad Müftüsü Hafız Osman anlatıyordu.

- Vatan Cephesinden geldiler. "Feracesizleştirme kampanyasında yardımımı istediler. Telefonu aldım. Baş müftüye sordum. Durumu idare et, böyle şeyler sorma bana, dedi. Ben de ne yapacağımı düşünürken Allah'tan Ankara radyosu yetişti yardımıma. Oradan Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan bir hocanın vaazını dinledim. Hoca "Setr-i avret imanın şartlarından değildir. Açık kadın da pek alâ Müslüman olabilir, dini vecibelerini yerine getirebilir" dedi. İçim ferahladı. Köy toplantılarında hep bunu anlattım. Bir de müftülükte imamları topladım ve kampanyaya yardım etmeleri emrini verdim. Allah günahımı afetsin.

Kadınlarımıza, hele de köylü kadınlarına, erkeklerine anadan babadan alıştıkları geleneksel kıyafetlerini değiştirmek çok ağır geldi, fakat bu işin dayatmakla olmayacağını görünce sineye çektiler. Kıyafet reformundan sonra halkın düğün, doğum geleneklerine el atıldı. Hacı hoca takımı bu iki yerden de kovuldu. Kanunen serbest olan dini nikâhlar yasak edildi. Yaptıran da yapan da cezalandırıldı.
Kaynak: Müslümanlar Dergisi (Bulgaristan), Nisan 2012 sayısı.

30 Mart 2012 Cuma

BAYRAKÇILAR


Dr. İsmail CAMBAZOV
Sofya
Geçen asrın 70’li yıllarında bir bayrakçılık modası aldı yürüdü. Başı Razgrad çekti. İşine gücüne giden memurlar, işçiler bir sabah bazı camilerin minarelerinde sallanan ay yıldızlı Türk bayrakları gördüler. Bazıları da elektrik direklerine asılmışlardı. Görenler şaşıp kaldılar desem az. Soğuk savaşın en ağır yıllarında, Türkiye tarafına kuş dahi uçurtulmadığı dönemlerde “barışçı sosyalist Bulgaristan”ın baş düşmanı, saldırgan, harpçı Amerikan emperyalistlerinin Yakın Doğuda’ki candarması Türkiye’nin bayrağını “Deliorman’ın başkenti Rasgarad”a kim asmıştı?
İşte bu meseleyi araştırıp bulmak için BKP (Bulgaristan Komünist Partisi) Merkez Komitesi beş kişilik bir komisyon kurarak Razgrada gönderdi.

KOMİSYON TUTUKLANDI

Cebimizde Merkez Komitesi Sekreteri Venelin Kotsev tarafından imzalanmış olan görev belgeleri olduğu halde Sancak Parti Komitesinin kapısını çaldık. Ancak birinci sekreter köyleri dolaşmaya çıktığından benim önerim ile doğrudan Milis Müdürlüğüne gittik. Kapıcı şefe haber verdi:

- Merkez Komitesinden bir komisyon var.

Şef bizzat kendisi aşağıya inerek bizi odasına çıkardı. Hoşbeşten sonra ben ziyaretimizin sebebini anlattım ve bayrakları bize göstermesini istedim. Herif, burada böyle bir şey olmamıştır. Olayı ben ilk defa sizden işitiyorum. Tabii çeşitli kaynaklardan bilgi edinen Parti her şeyi bilir, ama bizim bu işten haberimiz yok demesin mi! Hem de sadece demekle kalmayarak bizi komşu odaya geçirerek:

- Sekreter yoldaş köylerden dönünceye kadar burada benim misafirim olarak kalacaksınız, diyerek bizi düpedüz tutukladı. Protesto ettik, bizi Venelin Kotsev ile bağlatmasını istedik.

- Benim şefim sadece İçişleri Bakanı Dimitır Stoyanov yoldaştır, sadece onu dinlerim.

- Şu halde Dimitır Stoyanov yoldaş ile bağlat bizi.

- Telefonum çalışmıyor.

Çaresiz üç-dört saat tutuklu kaldık Razgrad Sancak Milis Müdürlü ğünde. Bereket, sekreter gittiği yerden dönmüş olacak ki bizi milisten aldırdı.

Sekreter bizim ne için geldiğimizi anlayınca hemen milis şefine telefon etti ve bayrakları getirmesini istedi. Masanın üzerine çeşitli büyüklükte 11 bayrak serildi. Hepsi pırıl pırıl, insan eli dokunmamış, fabrika ürünü.

Komisyon dilini yuttu. Ne dersin! Her şey meydanda. Biz uyurken düşman çalışmış, emekçi, çalışkan, barışçı halkımızı şaşırtmak, parçalamak için gelmiş, burnumuzun dibine bayrağını dikmiş.

Fakat şeytanın işi yok, beni fitledi. Milis şefine şöyle bir soru yönelttim:

- Bu sıralarda Razgrada veya Deliormana Türkiyeden gelen giden var mı?

- Yok.

- Batı Almanya’dan Türkiye’ye geçen işçilerden “yolunu şaşırıp” da Deliorman’a sapan var mı?

- Şoselerde nöbet tutan trafik milisi herkese doğru yolu gösteri yor.

- Öyle ise bu bayraklar Rayna Knâginâ’nın göz nuru, el hüneri ile kör kandilin aydınlığında gecelikle diktiği Nisan ayaklanması bayrağı değil. Hepsi tam bir fabrikasyon. Herhalde gökyüzünden uçak veya helikopter ile atılmış olacaklar ki, kimisi cami minaresine düşmüş, kimisi elektrik dire ğine takılmış. Kim bilir daha ne kadar da sokaklara düşüp dağılanlar var!

- Ne demek yani? Sen bu bayrakları görmüyor musun? Düşmanlar tarafından buralara asıldıklarına inanmıyor musun?

- Hem görüyorum, hem de düşmanın eline nereden ve nasıl geçtiklerini anlamaya çalışıyorum. Tartışma uzadı. Sonra ben komisyonun yerinde hazırladığı tutanağı imzalamadım. Bundan sonra da beni artık böyle komisyonlara katmadılar.

İSMET HOCANIN TELAŞI

Razgrad köylerinden halim selim bir Nüvvab arkadaşım vardı. Adı İsmet Bekir. Okulu

bitirdikten sonra yollarımız ayrıldı. Memleketin dörtbir tarafına dağıldık. Kimimiz öğretmen olduk, kimimiz hoca, bazımız da gazeteci. Hayat bizi yıllardan sonra “Yeni Işık” gazetesinde karşılaştırdı. Аnсак İsmet Bekir Sofya’da fazla tutunamadı. Razgrad’a döndü. Çok geçmeden Deliorman’a Bölge Müftüsü atandığını işittim.

İşte bu Razgrad Müftüsü senelerden sonra Sofya’ya gelerek beni buldu. Sıkıntılı, telaşlı bir durumu vardı. Kendisini üzen bir şeyler paylaşmak istediğini derhal anladım.

- Arkadaş patlıyorum, sana bir şeyler anlatacağım, ama gayet büyük bir sır. Hiç bir kimseye söylemeyeceğine yemin billah et.

- Ne yemini istiyorsun? Sen de ateist, ben de. Allah bizim gibisinin yeminini kabul eder mi?

- Mesele hiç de senin anladığın gibi değil, bak anlatayım da gör. Razgrad’ta müftülük caminin avlusunda bulunur. Bir gün fazla işim çıktı, geç vakitlere kadar çalıştım. Dairemden çıkarken gözüme ilişti. Karşıdaki camiin kapısı açık. İmam yatsı namazını kıldırdıktan sonra camii açık bırakmış gitmiş, diye canım sıkıldı. Kapıyı kilitledim, çıktım sokağa. Mübarek ay etrafı öyle bir aydınlatmış ki, aç kitap oku şavkında. İçim ferahladı. Geniş bir nefes alarak şöyle etrafıma bir bakındım. Minare gözüme ilişince soluğum durdu. Şerefede büyük bir Türk bayrağı sallanıyor. Bir kaç dakika ne yapacağımı düşündüm. Aklıma ilk gelen şey milise haber etmek oldu. Hemen bir cip dayandı camiin önüne. Milisler Türk bayrağını görünce silahlarını doldurdular. Benim tabancam camiin anahtarı. Açtım kapıyı, daldılar içeri. Fakat minare kapısına giderken önümüzde bir takım karaltılar gördük. Milisler hemen üzerlerine atıldılar. Tekme tokat kıskıvrak bağlayarak ellerine kelepçe vurdular. Attılar cipe.

Allah’tan olacak, minareye bayrağı asan bu iki kişi, benim tesadüfen görüp de kilitlediğim camiin içinde kalmışlar. Nasıl çıkarız filan diye düşünürken de milisler gelip bastırıverdi. Milisler bana teşekkür ettiler, holiganları alıp gittiler.

Tam eve vardım, yatmak için soyunmaya başladım, telefon çaldı. Karşıda Sancak Milis Müdürlüğü şefi.

- Müftü yoldaş, geç olmasına rağmen hemen sizinle görüşmemiz icap ediyor. Arabayı gönderiyorum, lütfen beş dakika için geliniz buraya.

Bunlar bayrağı benim astığımı zannederek tutuklamak için çağırmasınlar korkusu ile indim aşağıya.

Miliste şef, parti sekreteri beni ayakta karşıladılar. O sarmaş dolaş olmaklar, elimi yüzümü öpmekler değme gitsin. Birinin kucağından kurtuluyorum, ötekisinin kucağına düşüyorum. Вen bu holigan bayrakçıların tutuklanmalarına sebep olmakla çok büyük patriotik bir görev ifa etmişim, en yüksek dereceli devlet nişanı almayı hak etmişim. Gösterdiğim uyanıklık ile ne kadar sosyalist bir patriot (vatansever) biri olduğumu sadece sözle değil, fiiliyatta da kanıtlamışım... Daha neler neler!...

En nihayet halâ daha ayakta olduğumuzun farkına vararak masa başına oturduk. Milis şefi konulmaya başladı:

- Müftü yoldaş, sen çok büyük bir iş yaptın. Görüyorsun seni öveсеk kelime bulamıyoruz. Ancak bu işin başka bir tarafı da var. Etraf bunu duyarsa biz çok güç durumda kalırız. Hele de Sofya’nın kulağına varırsa yandığımız gündür. Bunun için biz sana rica ediyoruz. Sen bu işi yatak arkadaşın ile bile paylamayacaksın. Biz o holiganları yakında da mahkemeye vererek cezalandıracağız.

- Olur, paylaşmam.

- Sizin gibi patriottan bаşka bir cevap beklenmez ya, ama gene de teşekkür ederiz. Formalite ama bizim için gerekli. Size şu deklarasyonu imzalamanızı teklif ediyoruz.

Bir baktım, imzalamak için önüme sürdükleri deklarasyonda filan tarihte gördüğüm olayı hiç bir kimseye söylemeyeceğime yemin ediyorum. Söylediğim takdirde askeri ceza yasasının bilmem kaçıncı maddesinde, devlet sırrı kanunun şu şu fıkralarında öngörülen hapis cezasına çarptırılacağım bildiriliyordu.

Bu korkunç metnin üzerinde pek de fazla durmadan imzaladım. Mahkemeyi merakla beklemeye başladım. Fakat bir gün çarşı pazar gezerken bizim camide tuttuğumuz o iki bayrakçıya rastlamayayım mı? Gözlerime inanacağım gelmedi. Hemen koştum milise. Şef bana hiç merak etme. Onların ifadeleri alındı. Geçici bir zaman için serbest bırakıldılar. Mahkeme bir ay sonra çıkacak. Hak ettikleri cezayı fazlasıyla alacaklar, dedi. Şefin o kadar samimi anlattıklarına inandım. Vicdan huzuru içinde milisten çıkarken o iki iti Müdürlüğe girerken görünce ayaklarım kesildi, kafam zonklamaya başladı. Demek o bayrağı asanlar... diye düşünmeye başladım.

1987 yılında bir görevle gittiği Fas’ta Hakk’ın rahmetine kavuşan saf arkadaşım o provokatörlerin mahkemesini halâ bekler durur.

Kaynak: “Müslümanlar” Dergisi, Şubat sayısı, Sofya 2012