BASRİ ZİLABİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BASRİ ZİLABİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Şubat 2023 Çarşamba

TÜRK İDARESİ ZAMANINDAN NESEBIR'DAKİ (MİSİMVRİ) KAMU BİNALARI


Bulgarca orijinal adı
Obştestveni sgradi
v Nesebır ot vremeto
na Turskoto vladiçestvo 
(Broşür)
TÜRK İDARESİ ZAMANINDAN NESEBIR'DAKİ (MİSİMVRİ) KAMU BİNALARI

Haz. Jeçka Dimitrova,
"Bılgarski hudojnik" Yayınevi
Yayınlayan: Burgas İl Halk Müzesi
Basım yeri: "9 Eylül" Matbaası, Sofya 1958
Tiraj: 2.500
Fiyatı: 1 lv

Bu broşürün önemi metinde bir yerde geçse bile başlığında "esaret" kelimesini kullanmamasıdır. İlerleyen yıllarda "Türk İdaresi" tamamen silinecek ancak 2000'li yıllardan sonra tekrar kullanılmaya başlanacaktır. Ayrıca Karadeniz sahilinde bulunan çok eski yerleşim yeri olan Misimvri'de broşürde geçtiği ifadesiyle bir "Türk camisi"nin, iki hamamın ve iki yel değirmenini tespit etmektedir. BZÇ








8 Ağustos 2022 Pazartesi

50. YIL (1972-2022)

 50. YIL

Bulgar devleti Müslüman Pomakların isimlerini o kadar çok defa değiştirdi ki tam sayısını bilmiyorum. Fakat sonuncusu 1972 yılında gerçekleştirildi. Bugün aslında bu olayın 50. Yıldönümü olduğu dank etti.
Peki bu konuda bir şey yapılıyor mu? Yok.
Ben Deliorman Türk'ü olarak bile bu dönemde yaşananlara ancak yeni yeni vâkıf oluyorum. O da eşimin Rodopların Hüsemler köyünden olması hasebiyle. Kurban Bayramı'nda ve bugün dinlediklerim o döneme dair çok şeyin bilinmediği ve yazılmadığı yönünde.
Hüsemler köyü (Diamandovo) Türk köyü Akpınar ile Pomak köyü Padina arasında Türklerle Pomakların beraber yaşadığı bir yer. Komünistler burada 1972'de bir sokakta yaşayanların "siz Türk'sünüz" diyerek isimlerini değiştirmezken diğer sokaktakiler Türkçe konuşmalarına rağmen "Siz pomaksınız" diyerek isimlerini değiştirmişler. Ve yeni öğrendiğim bir bilgi o dönemde çocuk doğumları az olmuş insanlar korkudan çocuk yapmamışlar. Bir diğer bilgi ülkenin farklı bölgelerine göç etmişler.
Kısacası "1972 yılında zorla müslüman isimlerinin değiştirilmesi ve etkileri" konusu özellikle sözlü tarih araştırmacılarını bekliyor.
Kurban Bayramı'nda dinlediğim bir sözlü tarih hadisesini size yazacağım:
"Haticengenin Valya'sı ya da ben İvan doğurmadım alın sizin olsun".

BZÇ

Haticengenin Valya'sı ya da ben İvan doğurmadım, BZÇ

 Haticengenin Valya'sı

ya da ben İvan doğurmadım

Basri Zilabid Çalışkan
Bu yılın Kurban Bayramında her yıl olduğu gibi hanım köye gittik. Kırcaali'nin Eğridere ilçesine bağlı Hüsemler köyü. Akpınar köyü ile Padina köyü arasında bulunmaktadır. Yerel söyleyişle Haticenge (İstanbul ağzıyla Hatice yenge) kayınpederimin abisinin hanımı. Medeni cesaret, zeka ve konuşkanlığa sahip Hatice yengenin sohbetini dinlemek çok hoş. Yine böyle bir sohbette laf dolaştı geldi 1972 yılındaki Pomakların zorla isim değiştirilmesi hadisesine. Hatice yenge komşu köy Zaka'dan. Kocası Mümün ise "pomak köyü" olarak Bulgar devletince damgalanmış Hüsemler'den.
1972 yılına gelindiğinde kocasının ismi değiştirilmiş kendi ismi kalmış. Çünkü o "Türk" kocası ise "Pomak".
Bu zorla isim değiştirilme hadiselerinde müslümanlarda şöyle bir davranış gelişmiş. Bulgarca'da da olan Türkçe kelimeleri isim olarak seçmek. Mesela Karanfil - Bulgarlarca kullanılan bir isim ama aynı zamanda Türkçe'de de olan bir çiçek ismi. Ana - bu sizin bildiğiniz Anna ama Bulgarca bu bir "n" ile yazılıyor ve Türkçemizdeki anne'nin ana'sı olmuş oluyor. İşte anlatmak istediğim Haticenge 'nin hadisesi de böyle bir olay. Haticenge kızı Fatma'yı doğurunca Bulgar hemşire gelip "bu güzel kıza güzel bir isim lazım" demiş. Haticenge'yi bir telaş sarmış, hemşirenin bir isim teklif etmesine fırsat vermeden o günlerde meşhur olan bir şarkıcının ismini söylemiş: Valya.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammed'in vealya (Valya) ali Muhammed"ten diyor Valya aklıma geldi. Böylece kızının ismini salavatta geçen bir kelime ile irtibatlandırmış. Oğlu İsmail doğduğunda yine görevlilerle sorun yaşayan Haticenge oğluna Severin ismini koymak istemiş. Severin ismi Bulgar ismi olmakla birlikte yerel lehçede "severim" kelimesinin "m"nin "n"ye dönüşmüş şeklidir. Bulgaristan'da Türkler de Bulgarlar da "tamam", yerine "taman" demektedirler.
Bulgar devlet görevlileri çoğu Türk'ün, Pomağın bu ismi aldığını tespit edince uyanmışlar ve Haticenge'ye "olmaz" demişler. Adı İvan olacak demişler. İvan ise tam koyu bir Bulgar adı (Gâvur adı demek lazım da hadi demiyorum). Türkiye'de Mehmet ne ise Bulgaristan'da İvan odur. Olurdu, olmazdı derken Hatigence kundaktaki bebeğini atarcasına masanın üstüne bırakıp "ben İvan doğurmadım, alın sizin olsun" deyip resmi daireden çıkmış ve otogara yürümüş. Koşarak arkasından yetişmişler ve "tamam, senin dediğin olsun" diyerek bebeği eline vermişler.
İşte bizim bilmediğimiz bazı gerçekler.
Haticenge'nin söylediğine göre köyden bir aile yeni doğan çocuklarına Bulgar ismi verilmesine razı gelmedikleri için çocuğu bırakmışlar ve devlet de yetimhaneye vermiş.
Bunlar 1972 ve sonrasında yaşananlar.
1984-85 Türklerin zorla isimlerinin değiştirilmesi başka hadiselerdir.

26 Mart 2022 Cumartesi

Basri Zilabid Çalışkan'ın Kitapları

 

2018: Hulefa-i Raşidin (Bulgarca), 112 sayfa, şahsi yayın.

2019: Bulgaristan'da İslam (1878-2018), 448 sayfa, İstanbul: İnkılâb Basım Yayım

2020: Suriye ve İspanya'da Emeviler (Bulgarca), 104 sayfa, şahsi yayın.

2022: Bağdat'ta Abbasiler ve İlk Türk Müslüman Devletleri (Bulgarca), 112 sayfa, şahsi yayın.

Bu kitaplardan sipariş etmek isteyenler: basrizilabid@gmail.com mail adresine yazabilirler. 

19 Kasım 2020 Perşembe

Bulgarca olarak İslam Tarihinden Notlar kitap serisinin ikincisi yayınlandı: Suriye ve İspanya'da Emeviler


Bulgarca olarak İslam Tarihinden Notlar kitap serisinin ikincisi yayınlandı:
Suriye ve İspanya'da Emeviler

İki yıl önce ilkini yayınladığımız 
İslam Tarihinden Notlar: Raşid Halifeler serisinin bugün ikincisi Suriye ve İspanya'da Emeviler adıyla baskıdan çıktı. 
Basri Zilabid'in Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nde verdiği dersler sırasında hazırlanan notlar kitapçıklar halinde tüm okurların istifadesine sunuluyor. 
Herkesin anlayabileceği bir dilde kaleme alınan kitaplar İslam peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s.)'den sonra kurulmuş Müslüman devletlerin siyasi ve kültürel tarihini ele alıyor. 
Yazarın ifadesine göre seri dört kitapçıktan oluşacak. Sırada "Bağdat'ta Abbasiler"  ve onu müteakip "Orta Asya'dan Avrupa'ya Türkler" yayınlanacak. 
Sipariş için:
bulgaristanalperenleri@gmail.com 
mail adresine yazabilirsiniz. 

 

18 Temmuz 2020 Cumartesi

İslam Tarihinden Notlar - II: Suriye ve İspanya'daki Emeviler

Записки по история на исляма - II
УМАЯДИТЕ 
в Сирия и Испания
Басри Зилябид

Съдържание

Предговор - 6
Увод: Kраят на праведните халифи и началото на умаядите - 14
Управлението на умаядските халифи в сирия (661-750) - 20
Поглед към ислямския свят в първия век по хиджра - 54
               Държавно устройство - 54
               Военна организация - 56
               Съдебна организация - 57
               Културен живот и наука 58
               Социален и икономически живот - 69
Втора част
Испанските умаяди (756-1031) - 72
Епоха на емирите (756-929) - 75
Епохата на халифата (929-1031) - 82
Мулукут-тавааиф - княжествата (1031-1090) - 86
Епохата на мурабитите (1090-1147) - 88
Епохата на муваххидите (1147-1229) - 90
Емирство бени ахмер в гранада и краят на господството на исляма в Испания (1238-1492) - 94
Испанско-мюсюлманската цивилизация - 97

Pdf вариант на книгата може да се изтегли от: 

11 Temmuz 2020 Cumartesi

След 86 год. Ая София (Света София) е отново джамия, Басри Зилябид

След 86 год. Ая София (Света София) е отново джамия
1. Св. София е построен от Император Юстиниян. Строежът на църквата е започнат през 532 г. и завършен след 5 години през 537 г.
2. През 1453 г. когато Султан Мехмед II - Фатих (Завоевателя) превзема Константинопол като знак на победата превръща църквата Св. София в джамия и основава вакъф за нея. Превръщането най-голямата църква в джамия е традиция на мюсюлманските владетели когато един град не се предава мирно и е превзет чрез сражение. Мозайките които изобразяват човешки фигури т.е. иконите били замазани повърхностно, не са премахнати изцяло а останалите върху които няма човешки фигури не са пипнати.
3. След създаването на Република Турция, на 24 ноември 1934 г. с решение на Министерския съвет и одобрението на Президента М. Кемал Ататюрк джамията е превърната в музей.
4. С идването на демокрацията в Турция след 1946 г. желанието и искането въпросът с Ая София да се реши винаги е било на дневен ред. Много политици имаха желанието да превърнат музея отново в джамия но вероятно политическите обстоятелства не бяха удобни.
5. През 2005 г. Исмаил Кандемир, пресдедател на Сдружение за подпомагане вечни вакъфи, исторически сгради и околната среда, започва съдебна битка за възстановяването на джамията. Първото дело завършва с неуспех. Второто дело от 2016 г. трае две години и пак е неуспешно. Третото дело на 2 юли 2020 г. се проведе с искане за „отмяна на решението на Министерския съвет за превръщане на Света София от джамия в музей“ и 10-и департамент на Държавния съвет на 10 юли 2020 г., отмени решението на Министерския съвет от 24 ноември 1934 г. за превръщането на Света София от джамия в музей. Съдът заяви, че по закон не е възможно да се използва Света София, освен за джамия поради желанието на учредителя което в вписано в учредителния акт на вакъфа (фондация) и не е възможно юридически да се използва за друга цел.
6. Минути след решението на съда с президентския указ Света София беше прехвърлена в Диянета (Председателството на вероизповеданията) и върната в статут на джамия.
7. Откриването ще стане на 24 юни 2020 с кланяне на петъчния намаз.
Аллах да е доволен от всички, които работеха по това велико дело.
Басри Зилябид 
Нотариален акт от 1936 г. според който собственик на джамията е
Ебул Фетих Султан Мехмед Вакфъ. т.е. Фондация "Султан Мехмед Завоевателя"

Вътрешната част на сградата с иконите 

Исмаил Кандемир, учител по Математика,
води съдебни битки за възстановяване на джамии, исторически сгради и чиста околна среда

Указ на Президента Ердоган с който джамията е прехвърлена към Диянета. 

22 Ocak 2020 Çarşamba

BASRİ ZİLABİD ÇALIŞKAN: BÜTÜN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ ÇALIŞMAKTADIR

Sofya'da Türkçe ve Bulgarca olarak yayınlanan
Müslümanlar dergisi Ocak 2020 sayısında,
Basri Zilabid Çalışkanla yaptığı röportajı yayınladı.
 







28 Ekim 2019 Pazartesi

Bulgaristan'da İslam Tanıtım Filmi




1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ve Balkan Savaşları’nın getirdiği ölüm ve sürgünlerden sonra hâlâ Bulgaristan topraklarında kalan Türkler, Pomaklar ve Müslüman Romanlar için var olma mücadelesinin günleri başlar. Bulgaristan yönetimlerinin öteden beri var olan homojen bir ulus oluşturma politikaları 1980’li yılların ortalarında zirve noktasına ulaşmış ve Türklere uygulanan zorla isim değiştirme ve zorunlu göç hâdisesi dünya gündemine oturmuştur.

Elinizdeki eser, Osmanlı sonrası Bulgaristan Müslümanlarının demografik yapısını, merkezî dinî teşkilatları olan Başmüftülük kurumunu, camilerini, kadı yardımcıları yetiştirmek üzere ikili anlaşmalara konu olmuş Osmanlı yâdigârı Medresetü’n-Nüvvâb okulunun tarihçesini ve burada yetişen âlimleri incelemektedir.  

Komünizm sonrası demokratik döneme geçişle elde edilen bazı siyasi, dinî ve kültürel haklar çerçevesinde çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi ile Müslümanların dinî inanç ve ibadetlere bağlılıkları da tespit edilmeye çalışılmaktadır.
SİPARİŞ İÇİN TIKLAYINIZ..


15 Mayıs 2019 Çarşamba

Bulgaristan'da İslam, Basri Zilabid Çalışkan

Adı: Bulgaristan’da İslâm
(1878-2018)
Yazan: Basri Zilabid Çalışkan
Yayın yılı: Mayıs 2019
Sayfası: 448
Fiyatı: 25.00 TL 
siparişlerinizi: bulgaristanalperenleri@gmail.com  adresine yapabilirsiniz. 


Arka kapak yazısı: 
1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ve Balkan Savaşları’nın getirdiği ölüm ve sürgünlerden sonra hâlâ Bulgaristan topraklarında kalan Türkler, Pomaklar ve Müslüman Romanlar için var olma mücadelesinin günleri başlar. Bulgaristan yönetimlerinin öteden beri var olan homojen bir ulus oluşturma politikaları 1980’li yılların ortalarında zirve noktasına ulaşmış ve Türklere uygulanan zorla isim değiştirme ve zorunlu göç hadisesi dünya gündemine oturmuştur.
Elinizdeki eser, Osmanlı sonrası Bulgaristan Müslümanlarının demografik yapısını, merkezî dînî teşkilatları olan Başmüftülük kurumunu, camilerini, kadı yardımcıları yetiştirmek üzere ikili anlaşmalara konu olmuş Osmanlı yâdigârı Medresetü’n-Nüvvâb okulunun tarihçesini ve burada yetişen âlimleri incelemektedir.
Komünizm sonrası demokratik döneme geçişle elde edilen bazı siyasi, dînî ve kültürel haklar çerçevesinde çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi ile Müslümanların dînî inanç ve ibadetlere bağlılıkları da tespit edilmeye çalışılmaktadır.

11 Nisan 2018 Çarşamba

İSLAM TARİHİNDEN NOTLAR-1: HULEFA-İ RAŞİDİN, BASRİ ZİLABİD

Bulgaristan Türk Gençliği blogunun kurucusu ve editörü Basri Zilabid, Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'nde İslam Tarihi dersleri verirken kullandığı notlarını kitaplaştırarak, İstanbul'da Bulgarca olarak yayınladı. Dört kitapçıktan oluşacak İslam Tarihi serisinin ilk kitapçığı dört halifenin hayatını ve dönemlerinin siyasi tarihi yanında kültür ve medeniyet yönünü de ele alıyor. Serinin diğer kitapları Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar olarak düşünülmüş. Kitap, her ne kadar İstanbul'da basılmış ise de dağıtım ve satışı Bulgaristan'da yapılmaktadır. Edinmek isteyenler bulgaristanalperenleri@gmail.com mail adresine yazabilirler.
Yayın tarihi: 2018, Sayfa sayısı: 112.

21 Ocak 2018 Pazar

Prof. Dr. McCarhty: "İngilizlerin gizlediği gerçekleri Osmanlı biliyordu"

Meşhur Ölüm ve Sürgün kitabının yazarı, Lousville Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Justin McCarhty, "İngilizlerin arşivlerine bakarsanız, Osmanlı’yı kandırmaya çalıştılar ama Osmanlı ’nin sürekli yalan söylediğini biliyordu. Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarında yaşayan Müslümanların yüzde 70’i öldürüldü, yüzde 30’u sürgün edildi, İngilizler bu gerçekleri tüm dünyadan gizledi" dedi

Değerli Profesörün Ölüm ve Sürgün kitabının
Bulgarca baskısına imzasını aldık. 
18 Ocak 2018 günü İstanbul Conrad Otel'de
TRT World Research Center ve Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM) tarafından düzenlenen "100 Yıl Sonra: Cihan Harbi" uluslararası panelinde, "Osmanlı Açısından 1. Dünya Savaşı ve Günümüze Etkileri" başlıklı oturum gerçekleştirildi. TRT World sunucusu Adnan Nawaz'ın başkanlığını yaptığı oturumda, Lousville Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. "Osmanlı'nın Savaşa Girme Sebepleri" başlıklı bir sunum yaptı.

"BALKAN TOPRAKLARININ HEPSİ İHANETE UĞRADI"
'nin, başlangıçtan beri Osmanlı'nın düşmanı olduğunu, Osmanlı'nın Almanlarla birleşmesinin, Osmanlı açısından zorunlu olduğu için gerçekleştiğini ifade eden Mccarhty, "20. yüzyılın başında İngilizler dost gibi davrandılar ancak verdikleri hiçbir sözü tutmadılar. İngilizler, Fransızlar kutsal şeyleri üzerine yemin ettiler, 'Osmanlı toprak kaybetmeyecek' dediler, sonra yenilediler bu vaatlerini ama 1877'de Ruslar saldırdığı zaman İngilizler hiçbir şey yapmadı. Osmanlı topraklarını ve Balkanlar'daki Osmanlı nüfusunu da korumaya söz verdiler, çok büyük sayıda Müslümanlar öldürüldü büyük vaatlere rağmen. Balkan topraklarının hepsi ihanete uğradı. Bu vaatlerden dönülmesinin sebebi, ana sebepler politik olmaktan çok, İngilizler Türklerden hoşlanmıyor, Osmanlı'daki Hristiyanlara ilgi duyuyorlardı." değerlendirmesinde bulundu.
Osmanlı'da 1890'larda Ermeni sorunlarının başladığını belirten Mccarhty, şu bilgileri verdi:
"Doğu Anadolu Osmanlı'dan alınmalı' görüşünü savunuyordu İngilizler, bunun için 'Sultan 2. ulhamid tahttan indirilmeli', 'kutsal şehirleri bloke edilmeli' gibi öneriler sunuldu. 1897'de Girit işgal edildi, Osmanlı savaş ilan etti ve savaşı kazandı. Ancak İngilizlerden dolayı Girit adası kaybedildi. 1890'ların başlarında Makedonya olayları çıkmaya başladı, Bulgarlar burada başrolde. Çünkü onlar da Osmanlı kaybetsin istiyorlardı.
"MÜSLÜMANLARIN YÜZDE 70'İ ÖLDÜRÜLDÜ"
Osmanlı Balkan Savaşları'ndan zayıflamış olarak çıkmış oldu. İngilizler, Osmanlı'nın, Almanların yanına katılmasını istemiyorlardı, bunun için de tehditler sundular. İngilizlerin arşivlerine bakarsanız, Osmanlı'yı kandırmaya çalıştılar ama Osmanlı İngiltere'nin sürekli yalan söylediğini biliyordu. Osmanlı'nın, Avrupa'daki topraklarında yaşayan Müslümanların yüzde 70'i öldürüldü, yüzde 30'u sürgün edildi, İngilizler bu gerçekleri tüm dünyadan gizledi." Sabah Gazetesi

8 Ocak 2018 Pazartesi

OSMANLICA DERSLERİ ARŞİVİ, BASRİ ZİLABİD ÇALIŞKAN

Osmanlıca Dersi 1- Osmanlıca'da Arapçadan Farklı Harfler, Sessiz Harfler (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 2- Sesli Harfler (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 3 - K,Ğ,S,T ve Z Harflerinin Osmanlıca’daki Karşılığı (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 4 - Osmanlıca’da Bazı Pratik Kurallar (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 5 - Günümüz Diliyle Yazılmış Bir Osmanlıca Metni (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 6 - Günümüz Diliyle Yazılmış Bir Osmanlıca Metni-2 (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 7 - 1950'lerin Diliyle Yazılmış Osmanlıca Metni (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 8 - 1950'lerin Diliyle Yazılmış Osmanlıca Metni-2 (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 9 - Hz. Hamza (r.a) İmana Gelmesi (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 10 - Ömer Seyfettin Pembe İncili Kaftan (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 11 - Ömer Seyfettin Pembe İncili Kaftan - 2 (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 12 - Hat Çeşitleri - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 13 - Rika Hattı Okuma - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 14 - Rika Hattı Okuma - 2 - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 15 - Sülüs Hattı ile Yazılmış Mezar Taşı - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 16 - 3. Selim'in Mektubu - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 17 - Nihat Tarlan Hocanın Mektubu - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 18 - Rika Hattıyla Yazılmış Genç Osman Destanı - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 19 - Osmanlıca Resmi Evrak Okuma - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 20 - Sülüs Hattı ile Yazılmış Mezar Taşı ve Levha Okuma - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 21 - Donanma Gazetesi - (Osmanlıca Öğreniyorum)

Osmanlıca Dersi 22 - Divâni Hattıyla Yazılmış Berat - (Osmanlıca Öğreniyorum)

30 Ekim 2015 Cuma

SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN: EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ

SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN
EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ (d. 1870 - ö. 1956)

Basri Zilabid ÇALIŞKAN

A. Hayatı

1917'de Sofya'da çekilmiş bir resmi
Hasan Vehbi Efendi, rûmî 1286 miladî 1870 yılında Osmanlı Devletinin Edirne vilayetinin Gümülcine sancağına bağlı Eğridere kaza merkezine tabi Koca Aliler köyünün Memişler mahallesinde doğmuştur. Ana ve baba tarafından asil bir aileye mensup olup her iki taraf ta din bilginlerinden ibaret idi. İlk tahsilini mahalle mektebinde yaptıktan sonra aynı kazada Ericek medresesine devam etmiştir. Burada hocasının kendisinde sezdiği yüksek zeka sebebiyle babasına İstanbul’da okutulmasını tavsiye etmiştir.[1]  Bunun üzerine babası Ahmet Efendi oğlunu İstanbul’a göndermiş, önce Tophane medresesinde okumuş, daha sonra Fatih medresesine geçerek tam 19 yıl buranın dersiamlarından Hasan Efendi, Muğlalı Ali Rıza Efendi[2], Alasonyalı Hacı Ali ve Halis Efendilerden ders görerek icazet almıştır.[3]
İlk memuriyetine 1906 yılında henüz daha Osmanlı sınırları içinde bulunan Cisr-i Mustafa Paşa[4] müftülüğüne tayin olunmak suretiyle başlamıştır. Burada aynı zamanda müderrislik te yapmıştır. 1912 yılında müftülük vazifesini deruhte ederken zevce ve evladını sıla-i rahim için memleketi Eğridere’ye gönderdiği bir sırada Balkan harbi zuhur etmiş. Kendisi Mustafa Paşa’da hanımı ve çocukları ise Eğridere’de birbirlerinden ayrı düşmüşlerdir. Ailesi Eğridere halkı ile Gümülcine üzerinden İstanbul’a kaçmak istedi ise de arkadan gelen Bulgar ordusu kendilerine Gümülcine’de yetişmiş ve daha öteye gitmelerine izin verilmeyerek Eğridere’ye dönmüşler ancak evlerini Bulgarlar tarafından yakılmış bir vazıyette bulmuşlardır. Müftü Hasan Vehbi Efendi ise annesi Zeynep Hanımla birlikte ilk önce Edirne’ye sığınmış, daha sonra ailesini almak için Eğridere’ye vardığında halk “bizi kime yetim bırakıyorsun” diyerek kendisini alıkoymuşlar, başlarında bulunmasını istemişlerdir. Bu durum karşısında annesini de Edirne’den alıp Eğridere’ye getirmiş ve orada kalmıştır. Batı Trakya Türk Hükümeti bünyesinde hem Eğridere hükümet reisi[5] hem müftü olarak görev yapmıştır. Burada Birinci Dünya Harbi sonuna kadar (1918) Eğridere müftüsü olarak görev yaptıktan sonra önce Kırcaali müftülüğü’ne oradan da Eski Zağra vilayet müftülüğüne tayin olunmuştur. Bu dönem artık Bulgaristanlılık dönemidir. Burada Bulgar hükümetinin tazyiki karşısında istifa etmek zorunda kalmış, tekrar Eğridere’ye dönmüştür.
Türk dostu ve Çiftçi Birliği partisi lideri ve Başbakan Aleksander Stamboliyski askeri darbe ile devrilince (1923) Bulgaristan Müslümanları için kötü günler geri dönmüştü. Öğretmen oğlu Re’fet’in Turan Cemiyeti bünyesindeki çalışmaları dolayısıyla 1933 yılında sınır dışı edilmesi üzerine bütün aile fertleri pasaport ile anavatana iltica etmiş sadece Hasan Vehbi Efendi’ye pasaport verilmemiş, 65 yaşında olduğu halde yalnız başına Bulgaristan’da kalmıştı.  Buna rağmen idareyi gafil avlayarak 1935 yılının Temmuz ayında kaçak bir şekilde hududu geçmiş ve anavatana sığınmıştır. Kısa bir müddet sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kendisini Kırklareli iline bağlı Demirköy ilçesine müftü olarak tayin etmiş, 1945 yılında da Kırklareli il müftüsü olmuştur. Altı yıl görevden sonra 1951’de sağlık durumundan dolayı emekliye ayrılmıştır. Türkiye’ye geldikten sonra Rodoplu soyadını almıştır.
Emeklilik günlerinde de muhitinde dini bilgiler bakımından müracaatgah vazifesi görmek suretiyle milletine hizmet etmiştir. Son nefesine kadar zekâsına halel gelmeyerek şuur ve muhakemesi yerinde olarak din ve millet uğruna bir an çalışmaktan geri kalmamıştır.
19 Şubat 1956 tarihinde 86 yaşında olduğu halde Kırklareli’nde vefat etmiştir. Kadı Camii imamı Abbas Akyürek tarafından gaslolunmuş, cenaze namazı Hızır Bey Cami-i Kebir’de müftü Ahmet Hamdi Özten tarafından kıldırılmış ve o zaman Yeni Mezarlık denilen kabristana defnedilmiştir.
Hasan Vehbi Efendi’nin Hayriye Hanım ile evliliğinden Re’fet, Şevket ve İsmet adında üç oğlu ile Bedriye ve Sabiha adında iki kızı olmuştur.

B. Kişiliği
Muhterem eşi Hayriye Rodoplu ile

Rivayet olunduğuna göre daha ana rahminde iken ağlamış, bunu duyan annesi “efendi olasın oğlum” diye dua etmiştir. Bundan kastı din âlimi olmasını temenni etmek imiş. O zamanlar anne rahminde ağlayanlar için “bahtiyar bir ömür geçireceğine” dair bir inanç var imiş. 
Hasan Vehbi Efendi İstanbul’daki uzun talebelik yıllarını Sultan II. Abdulhamid zamanında geçirmiş ancak hiçbir siyasi işle meşgul olmamıştır. Devrin Tercüman-ı Hakikat, Sabah, İkdam gibi meşhur gazetelerini takip etmiş, padişah aleyhinde olan hareketlerden haberdar olmuştur. Cisr-i Mustafa Paşa’da müftü bulunduğu sırada II. Meşrutiyet ilan olunmuş, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın durumları ile alakalanmaya başlamıştır, fakat yine de ömrü boyunca hiçbir siyasi partiye girmemiştir. (Rodoplu 1957: 55) Mustafa Paşa’lı olması hasebiyle feylesof Rıza Tevfik, ittihatçı Talat Paşa, Edirne mebuslarından meşhur hatip Mehmet Şerafettin Aykut ve Mehmet Faik Kaltakkıran ile keza Edirne’nin sayılı tüccarlarından Hafız Ağa diye anılan zat ile samimi münasebetleri olmuştur. Her partiden temiz gördüğü kimselerle memleket hayrına milli ve siyasi fikir alışverişinde bulunur, saygınlığından yararlanmak isteyenlere alet olmaz, milli seciyelerini nazar-ı itibara alarak ona göre hareket ettiği nakledilmektedir. (Rodoplu 1957: 56)
Ailecek Balkan harbinin ızdırap ve çilesini yaşamış, Allah aşıkı, yüksek ahlak sahibi bir zattır. İlkokuldan itibaren bütün hayatını din ilimlerini tahsil ve sonrasında tedris, telkin, ikaz ve irşadla geçirmiştir. (Rodoplu 1957: 9) Görev yaptığı Kırklareli halkı kendisine “Koca müftü” lakabı takarak gönlünde beslediği muhabbeti böylece izhar etmiştir.
Büyük oğlu Re’fet Rodoplu, pederi için “Heybet, seyret ve suret sıfatlarını haiz olup orta boylu idi. Gençliğinden beri gözlük takar, baston taşır, tütün içmezdi. Mücessem-i ahlak ve fazilet bir zat-ı sıfat idi. Çok derin ve emsalsiz dini kültüre sahip idi. Bir tarikata intisabı yoktu.” (Rodoplu 1957: 53) demektedir.
Dünyaya rağbeti olmayan ilme âşık, hadis, kelam, fıkıh, mantık, bedii ve beyan ilimlerine vakıf olan Hasan Vehbi Efendi’nin tek ideali İslam dininin yükselmesine hizmetten başka bir şey olmamıştır. [6]  Telif edilmiş eseri yoktur. Fakat söz olarak yaptığı telkinler, nesilden nesile intikal edecek derece ve kıymettedir. Fenn-i cedel denilen mantık ilmine vukufu dolayısıyla bütün sözleri tartışmaya mahal vermeyecek şekilde mantıki idi.
Kendisinden özel ders okumak isteyenlere Fahreddin Razi’nin Mefatihu’l-Gayb’ını, İbn-i Kesir’in Tefsir-i Kebir’ini, Mevlana Celaleddin Rûmi’nin Mesnevi’si gibi klasik İslam eserlerini okutmuştur.
Hayatının son yıllarında karaciğer yetmezliği sebebiyle vuku bulan kaşıntı ızdırabına karşı her türlü sağlık tedbirine başvurmuş, buna rağmen bir defa olsun üzüntü ızhar etmemiş, adeta bunu Allah’ın bir lütfu gibi karşılayarak devamlı şükür halinde olmuştur. Vasiyet olarak sadece, sahip olduğu kitapların onları anlayan ahlaklı âlimlere verilmesini istemiştir. (Rodoplu 1957: 26; 55)

C. Hizmetleri

a) Vaaz ve İrşatları
Seçkin arkadaşları ile sohbet esnasında

Medrese talebesi olduğu yıllarda Batı Trakya’nın İskeçe kazasının Okçular köyüne Ramazan hocası olarak gidiyormuş. Müftü olarak görev yapmaya başladıktan sonra görevli olarak bulunduğu Mustafapaşa, Eğridere, Kırcaali ve Eski Zağra kasabalarından başka Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Filibe’ye bağlı Kuklen köyünde yine Cuma Camii olarak meşhur Filibe Murad Hüdavendigar camiinde de vaaz-u nasihatlerde bulunmuştur. Vaazlarında Müslümanları çalışmaya ve bilgilenmeye davet etmiş, Allah’ın bilgili insanlara dünya nimet ve bereketlerinden daha fazla kısmet vereceğini telkin etmiştir. “Çocuklarınızı ve kızlarınızı sakın ha cahil bırakmayınız” tarzında uyarılarda bulunmuştur.

b) Müslümanların hukukunu müdafaada toplum önderliği

Birinci Dünya Harbi yıllarında kendisi Eğridere müftüsü iken Osmanlı ile Bulgaristan müttefik iki ülke idi. Bulgar Radoslavov hükümeti 16 Türk milletvekilinin[7] desteği ile idarede durabiliyordu. Hasan Vehbi Efendi bölgesinde meydana gelen zulüm ve işkenceleri şahsi dostluğu bulunan milletvekilleri Ethem Ruhi Balkan, Zümrezade Şakir, Mehmed Celal Perin, Salim Nuri Dağlı, Tokalızade Talat Beylere iletmekle kalmıyor, Başbakan Radoslavov ile de temasa geçip fenalık yapanlara karşı Müslüman halkın hukukunu koruyordu.   
İstanbul’da Birinci Dünya Savaşı’nda Cihad-ı Mukaddes ilan edildiğinde halktan yardım maksadıyla topladığı beş bin sarı lirayı mesafe olarak yakın olan Osmanlı’nın Gümülcine konsolosuna götürmüş ancak konsolostan  “Siz artık Bulgaristan sınırları içerisindesiniz, bu yardımları ben alamam, Sofya elçiliğine götürmeniz gerekir” tarzında hoş olmayan bir cevap alınca her türlü eşkıyanın kol gezdiği o dönemde patika yollardan Sofya’ya ulaşmış, emaneti Osmanlı’nın Sofya Elçisi Fethi Beye (Okyar) teslim etmiştir. (Rodoplu 1957: 58) Bu davranışıyla hem büyük bir hizmet gayreti hem cesaret örneği olmuştur.
1927 yılı parlamento seçimlerinde Liberal partisine mensup Makedonyalı Türk dostu Dimitar Açkov Rodoplardan bir aday listesi oluşturmak istemiş ve Hasan Vehbi Efendi’den daha etkili bir Türk bulamayınca ona adaylık teklif etmiş. Mesleği icabı buna pek taraftar olmayan Hoca Hasan Efendi çevresinin “milli bir hizmettir” ısrarı üzerine müstakil olarak listeye girmeye zorla razı ettirilmiştir. Kazanma şansı çok yüksek olan bu listeye karşı hükümet büyük bir cephe almış, neticede az bir farkla bu liste kazanamamıştır.

D. Hakkında yazılanlar

Hasan Vehbi Efendi’nin ölümünden sonra büyük oğlu Re’fet Rodoplu babası hakkında çeşitli gazetelerde çıkan taziye ve onu tanıtıcı yazıları hacmi küçük ancak değeri büyük Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları adlı kitapçıkta toplamıştır.  Burada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli subaylarından Binbaşı Abdulmennan N. Bayraktar’ın Hasan Vehbi Efendi’nin ölüm haberini alması üzerine hocanın hem talebesi hem dostu Süreyya Dumlu’ya hitaben yazdığı bir mektubu derc etmek istiyoruz:
“Muhterem Üstadım,
Mektubunuzun ilk satırlarını okuyarak hasretle beklediğim yazılarınızla ferahlamaya başladım.
Az sonra gönlüm karardı, gözlerim buğulandı. İçime öksüzlüğün acısı bağrımı yakarak sindi. Kendimi zor topladım. Mağfiret dilemeyi ye’se tercih ettim ve ilk manevi hediyemi gönderdim.
O mübarek melek sima zata bizim kadar alem-i ervahında tehassürü (ruhlar aleminin de özlemi) büyükmüş, onlar galebe etti. Onu bizden maddeten ayırdı. Gideceği yere hazırlıklı yüz aklığı ile gitti. Bizlere de yol gösterdi. Kabiliyetimiz nispetinde bu yolda yol alabilirsek onunla birleştiğimiz zaman yüzümüz kızarmayacak, bizi yine bağrına basacak, onu yine doya doya seyredeceğiz, onu yine dinleyecek, hakikatlere şahit olacağız.
Kırklareli onu sinesine basmak şerefi ile öğünsün. Onun medfun olduğu bu belde bize devamlı bir ziyaretgâh oldu. Onu bir an unutmak gafleti bizden uzak olsun.
Onun himmetini Allah üstümüzden eksik etmesin. O, Rasulüllah’ın nurunu Müslüman halkına ulaştırabilen bir vasıta-i hidayetti. Makamı pür nur, ruhu her an mesrur olsun…” 
Hasan Vehbi Efendi’nin, liberal bir düşünceye sahip olmasına rağmen temiz ahlakından dolayı sevdiği İsviçre Friburg Üniversitesi’nde eğitim görmüş Muharrem Yumuk’un müftü efendinin ölümü üzerine Ankara’da yayınlanan Anayurt gazetesinde neşrettiği şiir ile makalemize son veriyoruz:

Rahmetli Hasan Vehbi Hocamıza[8]
Havalar berrak gitsin, hep berrak
Baharlar açılsın, hep ilk yaz olsun…
Bizlere yas verdi bu acı firak
Mekanın hep cennet, ruhun şad olsun…

Ak – kızıl tan yeri şafak sökerken,
Bülbüller konup ta hep erken erken,
Yanında “ah” edip, diller dökerken,
Dilde bir destan, ilde saz olsun…

Rahmetler dökülsün, tabiat gülsün.
Ruhlarda pasları, çirkefi silsin.
Çevrene bin türlü çiçek ekilsin,
Renkleri kabrine bir cihaz olsun…

Dirilsin ihvan da, kabrine gitsin,
O cennet mekanı ziyaret etsin,
Ruhuna fatiha tilavet etsin,
Böylece hem Hakka bir niyaz olsun…

Kabrinde bitsin de güller, çiçekler,
Çevrende deveran etsin melekler.
Özümden kopuşan işbu dilekler
Tanrı’ya ulaşan bir avaz olsun…






[1] A. Garbi Trakyalı, “Memleketin Büyük Kayıplarından: Hasan Vehbi Rodoplu – Şahsiyeti ve Hizmetleri”, Yeşil yurt gazetesi, Kırklareli 1956, s. 2634-2644; Re’fet Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, Edirne 1957, s. 52
[2] Osmanlı’nın son Fetva emini.
[3] Sadık Albayrak, Son Devrin Osmanlı Uleması, İstanbul 1996, c. 2, s. 95
[4] Bugün Bulgaristan sınırları içinde, Edirne’ye 30 km mesafede ve Svilengrad diye maruf bir kenttir.
[5] Re’fet Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, Edirne 1957, s. 41; Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, Ankara 1992, s. 76.
[6] Mustafa Paşa’da müftü iken zamanın Dâhiliye Nazırı Talat Paşa koluna girerek kendisini bir kenara çekmiş ve: - Herkes bir şey istiyor. Sen bir şey söylemiyorsun, hiçbir arzun dileğin yok mu? Diye sormuş. O da “Buhari Şerhi Aynîler vardır. Bana onlardan bir takım temin edebilirseniz, memnun olurum”, demiştir. Dünyalık bir şey istemeyen bu cevap karşısında çok mütehassıs olan Talat Paşa: İstediğiniz kitap olsun derhal yollarım, demiş ve bir müddet sonra 11 ciltlik kitabı yollamıştır. (Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, s. 60.)
[7] Celal Perin, Nevrokoplu Celal Beyin Hatıraları – Batı Trakya’nın Bitmeyen Çilesi, İstanbul 2000, s. 36.
[8] Anayurt Gazetesi, 15.4.1956, sy. 52-53.