27 Kasım 2014 Perşembe

SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI -İzlenimler-



SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI
-İzlenimler-
Basri Zilabid Çalışkan
1990 yılından sonra demokratik hayatın Bulgaristan’a da yavaş yavaş girmeye başlamasıyla İslami kitaplar Bulgarcaya tercüme edilmeye başlandı. Bu faaliyet daha ziyade Pomak müslümanlarının dini bilgi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti.
Zamanla Pomak gençlerin bazısı Türkiye’ye bazısı da Arap memleketlerine ilahiyat eğitimi almaya gittiler ve ülkelerine döndüler. Onlar da bu hayırlı işe katkıda bulunmak arzusuyla kimi Arapça’dan kimi Türkçe’den Bulgarca’ya tercüme işine giriştiler. Bunlardan bazısı halkın kullandığı dini dili/dini terminolojiyi yok sayarcasına, Osmanlı zamanında yerleşen dini terminoloji yerine bazen mahza Arapça kavramları bazen mahza Bulgarca tercümelerini kullanmaya başladılar. Birinci duruma örnek olarak “abdest” yerine “udu” , ikinci duruma örnek olarak ise rekât yerine “kolenopreklonenie” kelimelerini verebiliriz. Zamanla bu durum her platformda konu edilmeye, İslami dini terminolojinin tercümesi ile ilgili bir toplantının yapılması gerektiği dile getirilmeye başlandı. Prof. Teofanov’un yaptığı Kur’an tercümesine yönelik eleştiriler sıklaştı.
Nihayet Sofya Yüksek İslam Enstitüsüne bağlı İlmi Araştırmalar Merkezi kuruldu ve başına lisans ve yüksek lisansını Ürdün’de doktorasını da İngiltere’de tamamlayan Dr. Arif Abdullah getirildi.
İşte Dr. Arif Abdullah’ın gayretleriyle merkez ilk önemli icraatını gerçekleştirdi. Sofya’da bir tercüme konferansı ilanında bulundu. Ancak neredeyse konferans amacından farklı bir yöne kaymışken[1] öğrendiğimiz kadarıyla yapılan müdahaleler sonucu amacı gerçekleştirecek tebliğcilerin katılımı temin edilmiş. Konferans tecrübeli Bulgar oryantalistler tarafından ilgi görmüş buna mukabil genç Müslüman akademisyenlerden katılım olmamıştı.
İlk kanaatimiz böyle bir faaliyetin bir “çalıştay”a konu edilmesinin ve sadece Müslüman mütercimler arasında tartışılmasının daha faydalı olacağı yönündeydi. Hatta ilk duyuruyu gördüğümüzde tabiri caiz ise tepemiz atmış ve İlmi Araştırmalar Merkezi “hatalı başlangıç” (falstart) mı yapıyor demiştik. Ancak Başüftülük’ten yapılan müdahaleden sonra genç Müslüman akademisyenler de oldukça iyi hazırlanmış tebliğlerini sunmuşlar ve Bulgar arabistler/oryantalistler nezdinde medeni bir şekilde görüşlerini belirtmişlerdir. Bu toplantı Bulgar akademik çevrelerince genç Müslüman akademisyenlerin hem bir lansmanı/takdimi hem de bir milat olmuştur. Üç oturumdan oluşan sempozyumda ana hatlarıyla şunlar dile getirilmiştir:
1.       Dini terminolojinin birliği, Müslümanların birliğini sağlar. Aksi bir durum Bulgaristan Müslümanlarının bölünmesine sebep olur. Bu sebeple Osmanlı kültürüyle giren Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklı kelimeler muhafaza edilmelidir. Bunların saf Bulgarca karşılığı zaten yoktur. Çünkü Bulgar dil ve terminolojisi Ortodoks Hristiyan ruhun taşıyıcısıdır. Örneğin “Allah”, “Bog veya Gospod” değildir, olamaz. “Oruç” ile “Post” aynı şey değildir.
2.       Bu düşünceye karşı oryantalistler tercümenin geniş kitlelerce anlaşılabilir olması gerektiği ve bu sebeple hristiyan terimlerini kullanmanın kaçınılmaz olduğu fikrini öne sürmüşlerdir.
3.       Transkripsiyon meselesi de doğal olarak gündeme geldi ve bu konuda da Bulgar dili uzmanlarının bulunduğu bir toplantı yapılması lüzumu dile getirildi. Bu konuda konuşan Bayan Rayjekova “Haled”in yanlış doğrusunun “Halid” olması gerektiğini “Omar”ın yanlış “Umar”ın doğru olduğunu söyledi. Evet, bunlar Arapça bakımından doğrudur. Ancak Bulgaristan Müslüman toplumu açısından gerçekliğe zıttır. Arapça olan “Umar” Türkçe’de “Ömer” olmuş, Türkçe’den Bulgarca geçince de Yumer (Юмер) olmuştur. Doğrusu da budur. Tercümede de olsa tarihi yok sayamayız. Osmanlının dili ve kültüründen yoksun olan аrabistler yarım bin yılı yok saymaktadır. Kanaatimizce iyi bir Şarkıyatçı elsine-i selaseyi (Arapça, Farsça, Türkçe) bilmelidir.
4.       Tercüme, konusu ve hedef kitlesi bakımından farklılık arz edebilir. Bir romanla akademik bir eserin tercümesi aynı olmaz. Hedef kitle açısından Müslüman veya gayri Müslim olmak yine tercümeyi etkileyecektir.
5.       Harfi tercüme, tercüme değildir. Eseri tercüme edilen müellif çok iyi tanınmalı. Mütercim eserin ruhuna vakıf olmalı ve o ruhu çevirdiği dile vermelidir.
6.       Bulgaristan Müslümanları tarihinde misyonerler tarafından yapılan Bulgarca Kur’an Tercümesi ile Pomakları İslam’dan uzaklaştırma, Hristiyanlığa yaklaştırma faaliyetleri de yapılmıştır. Bu da tercümenin stratejik hedefler için kullanılabileceğini göstermektedir.

    İSLAM LİTERATÜRÜ’NÜN BULGARCAYA TERCÜMESİ SEMPOZYUMU
DÜZENLEYEN: SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ İLMİ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
SOFYA, 22 KASIM 2014, SOFYA ST. KLEMENT OHRİDSKİ ÜNİVERSİTESİ

Sunucu: Dr. Emine Bayraktarova
Açılış konuşmaları: Dr. Mustafa Hacı, Bulgaristan Başmüftüsü ve YİE Rektörü
Prof. Tsvetan Teofanov, Sofya “St. K. Ohridski” Üniversitesi Klasik ve Yeni Filolojiler Fakültesi Dekanı,
Dr. Arif Abdullah, Sofya YİE  İlmi Araştırmalar Merkezi Müdürü
Akademik Stefan Vodeniçarov, Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkanı

BİRİNCİ OTURUM: BAŞKAN PROF. STOYANKA KENDEROVA
 Doç. Mariana Malinova,
Arap uyanışı döneminde Rifaa Rafi at-Tahtavi (1801-1873) ve tercüme konsepti
Dr. Arif Abdullah,
İslam terminolojisini Bulgarcaya aktarmak: teolojik analiz
Dr. Velin Belev,
“Hal”den “kal”e geçişe dair
İsmail Çauşev,
İslam terminolojisini popüler formda açık ve anlaşılır kılma gayreti

İKİNCİ OTURUM: BAŞKAN DR. ARİF ABDULLAH
Doç. İbrahim Yalımov,
İslam dini lügatinde Osmanlı Türkçesi terimlerin işlevi
Doç. Pavel Pavloviç,
Gramer ve mana yönüyle Kur’an’da “Kalala” Kavramı (4: 12; 4: 176)
Murad Boşnak,
Bosna ve Makedonya’da kullanılan islami kavramlar
Baş Asistan İvan Dülgerov,
Kur’anda “İkame” kavramı (doğruluk/düzgünlük ve hakkaniyet)

ÜÇÜNCÜ OTURUM: BAŞKAN DOÇ. MARİANA MALİNOVA
Prof. Stoyanka Kenderova,
Osmanlı kaynaklarında özel isimlerle yer adlarının transkripsiyonu meselesi
Veselina Rayjekova,
Arap isimlerinin Bulgarcaya traskripsiyonu ve transliterasyonu: İbn Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı ve el-Cahız’ın “Cimrileri” ve buradaki gerçekliklerin tercümesi
Dr. Kadir Muhammed,
Kelama Giriş (Yazar: B. Topaloğlu, Bulgarcaya tercüme eden Orlin Sıbev) kitabında İslami ıstılahların tercüme sorunları
Dr. Ahmed Lütov,
Başmüftülük yayınlarında kullanılan dini kavramlarla ilgili sorunlar



[1] Konferans ilan usulüyle yapıldığından ve ilk yayınlanan katılımcı listesinde biri hariç geri kalan tümü Bulgar oryantalistlerinden ibaretti ve konuları “tercüme” etrafında olmakla birlikte maksadı temin edecek durumdan çok uzaktı. Bu durum aşağıda verilecek tebliğler listesinden de görülebilir.



14 Kasım 2014 Cuma

SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ'NÜN İLMİ "YILLIK" DERGİSİ, SAYI 5

СЪДЪРЖАНИЕ / İÇİNDEKİLER

  1. ВЪЗГЛЕДИТЕ НА ИСЛЯМСКИТЕ ФИЛОСОФИ ЗА ОБЩЕСТВОТО, Ибрахим Ялъмов
  2. İSLÂM DÜŞÜNCE TARİHİNDE ISBÂT-I VÂCİB MESELESİ, Kadir Muhammed
  3. YAYHA SHIRVANI’S SUCCESSOSSENT TO ANATOLIA, Ali Öztürk
  4. DİL AĞIRLIKLI TEFSİR ÇALIŞMALARININ ORTAYA ÇIKIŞI, HİCRÎ 6. ASRIN SONUNA KADAR TÂRİHÎ SEYRİ, ÇEŞİTLERİ VE BELLİ BAŞLI ESERLER, Sefer Hasanov
  5. ПРЯКО ВЪЗЛОЖЕНИТЕ ПРАВНИ ПОСТАНОВЛЕНИЯ В ИСЛЯМА – АХКЯМУН ТЕКЛИФИЙЕТУН, Ариф Кемил Абдуллах
  6. КЪМ ВЪПРОСА ЗА НЕПРИНУДАТА В РЕЛИГИЯТА СПОРЕД СВЕЩЕНИЯ КОРАН, Иван П. Дюлгеров
  7. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA “BİRR” KAVRAMI VE SEMANTİK TAHLİLİ, Selime Hasanova
  8. SOFYA’LI BÂLÎ EFENDİ VAKFI, Gülfettin Çelik
  9. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’YE GÖRE NEFS MERTEBELERİ, Ramazan Muslu
  10. SOFYALI BÂLÎ EFENDİ’DE (960/1553) İNSANLA İLGİLİ ÜÇ TEMEL KAVRAM: FITRAT, SAÂDET VE ŞAKĀVET, Ahmet Ögke
  11. ORTAÇAĞDA İSLAM ŞEHİRCİLİĞİ (İSKENDERİYE ÖRNEĞİ), Aydın Ömerov
  12. AYET VE HADİSLER IŞIĞINDA PEYGAMBER (SAV)’İN BEŞERİ YÖNÜ VE SÜNNET-VAHİY İLİŞKİSİ, Dursun Ali Türkmen
  13. BULGARİSTAN’DA İLK BAŞMÜFTÜ SEÇİMİ VE HOCAZADE MEHMED MUHİDDİN EFENDİ’NİN BAŞMÜFTÜLÜĞÜ, Emine Bayraktarova
  14. TÜRK-OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN ZIMMİLERE TANIDIĞI HAKLAR VE BUNUN GÜNÜMÜZ İNSAN HAKLARI AÇISINDAN DÜNYA UYGARLIĞINA KATKISI, İsmail Cambazov
  15. BULGARSİTAN DİN GÖREVLİLERİNE YÖNELİK BİR ANKET ÇALIŞMASI, Fikret Karaman
  16. ŞUMNU’DAKİ “NÜVVÂB” OKULUNDA DİL VE EDEBİYAT ÖĞRETİMİ, Vedat Ahmed
  17. OSMAN SEYFULLAH KESKİOĞLU VE BULGARİSTAN’DA KALEME ALDIĞI “TEFSİR-İ ŞERİF” ADLI MAKALELERİ, Ahmed Hasanov
  18. MODERN ZAMANLARDA İDEAL AİLE OLMA BİLİNCİ VE AİLE İÇİ İLETİŞİM, Bilal Coşkun
  19. BULGARİSTAN MÜSLÜMAN-TÜRK KÜLTÜRÜNE HİZMET EDEN ŞUMNULU BİR MÜNEVVER BASRİ HASAN (MAKAKLI) (1905 – 1993), Vedat Ahmed

13 Kasım 2014 Perşembe

İSLAM HUKUKU (BULGARCA), GILIB GILIBOV

İSLAM HUKUKU
ve 
İslam Tarihi ile Dogmalarına Özet Bir Bakış

Usul-i Fıkıh, İslamiyet ve Hilafet, Kur'an-ı Kerim, Aile Hukuku, Ahkam-ı Feraiz, Ahkamul-Evkaf, Usul-i Muhakeme-i Şer'iyye ve Mehakim-i Şeriyye

Muhami (Avukat): G. D. Gılıbof
Sofya Şark-ı Karib Darulfunun Muallimlerinden 
Dersaadet Bulgar Sefareti Sabık Baş Mütercimi

Prof. Dr. Yosif Fadenheht'in Muakkimesiyle 

Sofya 1924 
Baskı: Kooperativna peçatnitsa "Franklin", Sayfa 124

23 Ekim 2014 Perşembe

Sofyalı Bali Efendi - Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, Halil Celep

Sofya Yüksek İslam Enstitüsünü bitirdikten sonra Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine gönderilen Halil Celep burada yüksek lisans ve doktora yaptı. Bu çalışma doktora tezidir. 

Halil Celep'in ismi Bulgaristan Başmüftülüğü tartışmaları esnasında müslümanların kabul etmediği komünist dönem müftüsü Nedim Gencevle beraber, onun destekçisi olarak anıldı. Kanaatimizce bizim de şahsen tanıdığımız Kırcaalili Halil Celep bey bu konuda bir açıklama yaparak kendi safını netleştirmesinde yarar vardır.

Sayfa Sayısı: 148
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: Gece Kitaplığı

Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferine - 1913 - 1915, Eyüp Durukan


Sayfa Sayısı: 560
Baskı Yılı: 2014
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

19 Ekim 2014 Pazar

PROF. DR. HALİME KOZLUBEL DOĞRU'DAN BTG'YE MEKTUP

29 . 09. 2014  ESKİŞEHİR  
                                                                                                                                
BULGARİSTAN TÜRK GENÇLİĞİ YÖNETİCİLERİNE

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜNDEN 2008 YILINDA
EMEKLİ OLDUM.
BULGARİSTAN- VARNA- KOZLUCA (Suvorovo) (1940) DOĞUMLUYUM.
BULGARİSTANLA İLGİLİ YAPTIĞIM ÇALIŞMALARIN LİSTESİ AŞAĞIDADIR. YAYIN LİSTENİZE ALIRSANIZ POTFÖYÜNÜZ İÇİN YARARLI OLACAĞINA İNANIYORUM.
1-Doğru H., XIII.-XIX. Yüzyıllar Arasında Rumeli'de Sağ Kol'un Siyasi, Sosyal, Ekonomik Görüntüsü ve Kozluca Kazası, A.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayını, Eskişehir 2000., 01/01/2000
2-Doğru H., XVIII. Yüzyıla Kadar Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Görüntüsü, Eskişehir 1995., 01/0Gökdağ, Ankara, Nisan 2006. 
3-Doğru H., Bir Kadı Defterinin Işığında Rumeli'de Yaşam,İstanbul, Ocak 2007. 
4-Doğru H., Lehistan'da Bir Osmanlı Sultanı (IV. Mehmed'inKamaniçe - HotinSefleri ve Bir Masraf Defteri) İstanbul, Mart 2006 
5-Doğru H., Anavatan'a Kavuşunca Memleket Hasreti Başlar, Eskişehir, Ocak 2006 
6-1844 Nüfus Sayımına göre Deliorman ve Dobruca'nın Demografik Sosyal ve Ekonomik Durumu.
Türk Tarih Kurumu, Ankara 2011.

Prof. Dr. HALİME KOZLUBEL DOĞRU 

Not: Prof. Dr. Halime Kozlubel Doğru Hanımefendi'nin blogumuza olan ilgisine teşekkür eder, biz okuyuculara daha nice güzel eserler vermesini temenni ederiz. Yazarın eserlerini aşağıda verilen linkten daha ayrıntılı olarak inceleyebilirsiniz. BTG

3 Haziran 2014 Salı

Beşiğim ve Eşiğim, Dr. İsmail Cambazov

Beşiğim ve Eşiğim, Dr. İsmail Cambazov'un en yeni kitabı. Tamı tamına 700 sayfa. Baskısı güzel, sırtı dikişli. İçi orijinal resimlerle süslü. Cambazov hoca sadece kendi köyünü değil Kırcaali etrafındaki hayatı da anlatıyor ve bize büyük bir miras bırakıyor. Teşekkürler hocam. BTG



26 Şubat 2014 Çarşamba

ÖZGÜR YÜREK, Basri Zilabid (Bulgarca)

Свободно сърце

Скъпи читатели, в следващите редове ще се постарая да Ви запозная с едно свободно сърце, израснало в Кремълския дворец, подобно на Мойсей, в двореца на Фараона. Името му е Джохар Дудаев.
Отвоювалият свободата на Чечения Джохар Дудаев е роден през февруари 1944 година в чеченското село Ялхо. Току отворил очи за света, се запознава с руското насилие, заточението му започва, когато е едва петнайсетдневно бебе в ръцете на майка си. На 23 февруари 1944 г. родителите му биват заточени в Сибир.
Детството си прекарва в сибирските степи при много тежки условия за живот. Средното си образование завършва там. През 1962 г. се дипломира успешно във Висшето военно-въздушно училище "Тамбов", а през 1966 – във Висшия институт за инженерни пилоти за далечни полети.
През 1974 г. Джохар Дудаев завършва Военно-въздушната академия "Гагарин" и получава чин инженерен пилот I степен. Правителството на СССР го награждава общо с 12 медала и го издига в чин дивизионен генерал (генерал-лейтенант).
В историята на Съветския съюз Дудаев остава като първия мюсюлманин, командващ дивизия в стратегическите военно-въздушни сили.
Преди да стане държавен глава на Чечения, той се обявява против, потушаването на движенията за независимост в Балтийските републики, поради което бива наречен генералът бунтовник. През 1989 г. е на служба в командването на флотата на стратегическите военно-въздушни сили в Естония, където и получава заповед от Москва за въоръжено потушаване на започналите бунтове за свобода в Балтийските страни. Той обаче не изпълнява тази заповед, а отговаря така: "Няма да пусна бомби над народ, който се бори за свободата на родината си!"
Москва не може да преглътне това неподчинение и заедно с военното си поделение Дудаев е изпратен на заточение в Грозни. През май 1990 г. Джохар Дудаев подава оставка. Оттам насетне Русия, вече е бременна с много събития, начело на които ще застава все този бунтовен командир.
През месец ноември 1990 г. е поканен на Конгреса на чеченския народ, преименуван по-късно в Чеченски национален, а Дудаев е избран за председател на изпълнителния комитет на това народно събрание. По време на неуспешния опит за преврат срещу Горбачов на 18-21 август 1991 г. застава срещу организаторите на преврата. Впоследствие пък оглавява народното движение за събаряне на Чеченеко-ингушкото правителство, което подкрепя съмишлениците на преврата. Демократичните сили в страната, интелигенцията и целият чеченски народ го подкрепят. На изборите, проведени на 27 октомври 1991 г., получава 87 % от гласовете и е избран за президент на Чечения.
На започналата на 11 декември 1994 г. окупация и упражнявания от страна на Русия геноцид към Чечения, Джохар Дудаев отговаря така: "Докато и последният чеченец е жив, Русия няма да има власт над нас!" И обявява джихада, свещената война, на своя народ.
Чеченският народ начело с Джохар Дудаев в продължение на две години води великата си борба за независимост, докато накрая през месец май 1996 г. страната се прочиства от руснаците и добавя нова, златна страница в кавказката история.
Този лидер на свободата загина на 21 април 1996 г. вследствие на атентат.
Нека Аллах бъде милостив, а Дженнета негов дом.
Басри Зилябид

Вестник "Мюсюлмани", брой 8 (113), Ноември, 2002 година

11 Şubat 2014 Salı

BULGARİSTAN ŞEHİR TARİHLERİNİ KONU ALAN TÜRKİYELİ ARAŞTIRMACILARIN KİTAPLARI

1844 Nüfus Sayımına Göre Deliorman ve Dobruca'nın Demografik, Sosyal ve Ekonomik Durumu, Halime Kozlubel Doğru
RAZGRAD, ESKİ CUMA (TIRGOVİŞTE), ŞUMNU, YENİ PAZAR (NOVİ PAZAR), PRAVADI (PROVADYA), HACIOĞLU PAZARI (DOBRİÇ), BALÇIK, MANGALYA, KÖSTENCE VE BABADAĞ (Bu son üç şehir bugün Romanya'da bulunmaktadır.)
TTK, ANKARA 2011, 556 sayfa

Osmanlı İdaresinde Bir Balkan Şehri:
RUSÇUK

Not: daha önce tanıtmıştık. Arşiv kısmına bakılabilir.

19. Yüzyılda Şumnu ve Vidin
İki kitabı art arda okuyunca Şumnu kitabının çok doyurucu bilgileri verdiği izlenimi bırakıyor okuyucuda. Vidin kitabı sanırım bir musahhihin elinden geçmemiş ve sadece Temettuat Defterleri çerçevesinde kalmış. Her ne kadar 19. yüzyılla kendini sınırlasa da 20. yüzyılın başlarına da bir adım atabilseydi daha iyi olurdu kanaatimce.   

BULGARİSTAN'DA OSMANLI ŞEHİRLERİ

BULGARİSTAN'DA OSMANLI ŞEHİRLERİ, NİYAZİ KURT
ŞAHSİ YAYIN, BURSA 2011, 384 SAYFA

BALKANLARDA TÜRKLER VE MÜSLÜMAN AZINLIKLAR

BALKANLARDA TÜRKLER VE MÜSLÜMAN AZINLIKLAR, DR. İSMAİL CAMBAZOV
21. YÜZYIL TÜRK KÜLTÜR MERKEZİ, SOFYA 2013, 462 SAYFA  

10 Şubat 2014 Pazartesi

ÜMİTLER SÖNERKEN (BULGARCA), SABRİ ALAGÖZ

KOGATO NADEJDİTE UMİRAHA, YAZAR: SABRİ ALAGÖZ
SOFYA, 21. YÜZYIL TÜRK KÜLTÜR MERKEZİ YAYINI, 2013, 276 SAYFA
KİTAP, BULGARİSTAN TÜRKLERİNE UYGULANAN ASİMİLASYON, "SOYA DÖNÜŞ" SÜRECİ HAKKINDA ÇEŞİTLİ YERLERDE YAYINLANAN MAKALELERDEN OLUŞMAKTADIR. 


BİR KÖYÜN ANATOMİSİ - TURPÇULAR (ORLÂK), DOBRİÇ, BULGARİSTAN

BİR KÖYÜN ANATOMİSİ - TURPÇULAR (ORLÂK), YAZAR: MEHMET ÖZGÜR
(DOBRİÇ İLİ, BULGARİSTAN)
KİTAP ELİMİZE ULAŞTI, HATTA YAZARIN ADIMIZA İMZASIYLA. ÇOK TEŞEKKÜR EDERİZ.  BÖYLE YAYINLARIN BİR TALİHSİZLİĞİ VAR, BELEDİYE DAĞITIYOR ONDAN SONRA SATIN ALMAK İSTESENİZ BİLE BULAMIYORSUNUZ.  BTG Editörü: Basri Zilabid ÇALIŞKAN

8 Şubat 2014 Cumartesi

SOFYA VAKIFLARI 1902

İSTANBUL'DA YAYINLANAN YEDİ KITA TARİH DERGİSİ 2014 ŞUBAT AYI EKİ OLARAK BULGARİSTAN VAKIFLARI RAPORU 1902 İSİMLİ 16 SAYFADAN OLUŞAN BİR KİTAPÇIK OKUYUCULARINA HEDİYE ETMİŞTİR. BU HİZMETİNDEN DOLAYI DERGİMİZİ CAN-I GÖNÜLDEN KUTLUYORUZ.
SÖZ KONUSU RAPOR OSMANLI DEVLETİ'NİN BULGARİSTAN PRENSLİĞİ KOMİSERİ ALİ FERRUH BEY TARAFINDAN KALEME ALINMIŞ VE BAŞBAKANLIĞA (SADARETE) SUNULMUŞTUR. 


NOT: Kitapçık her ne kadar Bulgaristan Vakıfları ismini taşısa da Sofya Vakıflarına münhasırdır. Bu münasebetle bir noktaya işaret etmekte fayda olacağı kanaatini taşıyoruz. Nedir o nokta, yayında verilen içeriğin aynı şekilde isme de yansıması. Yani bu kitapçığın adı Sofya Vakıfları Raporu 1902 olması daha uygun olurdu. Bunun gibi daha nice örnekler var. Balkanlarda şu ... deniliyor bir bakıyorsunuz bir ülke veya iki ülkeden bahsediliyor. Dolayısıyla okuyucunun şevki kırılıyor. 
Kalın muhabbetle...

6 Şubat 2014 Perşembe

BULGARCA İSLAM TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER (BULGARCA)

РАЗМИСЛИ ВЪРХУ БЪЛГАРСКИЯ
ИСЛЯМСКИ ТЕРМИНОЛОГИЧЕН РЕЧНИК

Басри Зилябид

В едно интервю на Бирали Бирали, Ходжата на Бирково Мехмед Табак казваше:
„Учехме арабския език посредством турския. Тоест с един чужд за нас език учехме друг чужд език.”
Питам се защо в онова време Исляма са го учили на турски и арабски. Защо помашките учени тогава не са писали на български, че учениците и другите хора да могат по лесно да изучат религията си.  Ако някой желае, нека помисли върху отговора на този въпрос, а аз ще мина към темата, „Как ще стане ислямизацията на българския език или казано по друг начин как ще превеждаме Исляма на български език”.
Преводът на ислямска литература на български език няма дълга история. След демократичните промени тогавашното ръководство на главно мюфтийство започна да издава скромна литература на български и на турски. Голям процент от населението на България така или иначе през комунизма се беше ограмотило.
Турците не бяха грамотни по отношение на собствения си език поради забраната на режима, но въпреки това не сме били свидетели, турци да изучават религията си от издания на български език. Защото за тях българският може да се използва в отношенията с българи но в никакъв случай в религията.
След 23 години демокрация въпреки, че сме много далеч от други балкански страни по брой издадена ислямска литература все пак се оформи един кръг от преводачи и издатели. Но какви принципи и правопис ще се следва при превода, засега не е уточнено и всеки превежда според своето разбиране.
Арабистите или ориенталистите немюсюлмани използват европейската транскрипция. Тази група изследователи в коментарите си за мюсюлманите в България игнорират целия османски период и в повечето случаи правят заключения позовавайки се само на арабски и/или английски източници. 
Османистите немюсюлмани понеже владеят повече турския език и по малко арабския използват османо-турския правопис на термините.
А какъв би трябва ло да е преводът на мюсюлманския изследовател? Тук искам да изразя личните ми възгледи:
Автентичният език на Исляма е арабският. С разпространението на Исляма много народи са приели тази вяра, така и турците. Турският език е бил чужд на Исляма. Някои ислямски термини са влезли в него от арабския а някои от персийския, защото персийският е първият чужд език влязъл в контакт с Исляма. В този случай пред турския стоят два езика чрез които той ще се ислямизира: единият оригиналния език на Исляма - арабския и втория ислямизираният персийски.
 Подобно на това което турския език е изживял смятам, че и българския трябва да изживее. Защото контактът на балканските народи с Исляма е станал чрез турския език. Тоест чуждиците в турския отнасящи се за Исляма трябва да се въведат и в българския. Всъщност те от векове насам са въведени но има някои моменти в които младите са откъснати от корените си. Трябва да сме твърди в използването на оригиналните термини (например да използваме „дуа” а не „молитва”), но не с арабска транскрипция а с османотурска (например да използваме „абдест”, „намаз” а не „уду”, „салят”) защото от векове наред тези термини вече са навлезли сред мюсюлманите.
Богат речник или уеднаквяване на термините? Понякога срещаме в преведените книги да се използва само „Пророкът” или „Пратеникът на Аллах”, например. Но смятам, че читателят трябва да разбере, че „Пророк, Пейгамбер, Пратеник, Неби, Расулюллах” са синоними, че Коран-и Керим и Свещения Коран или Аллах Теаля и Всевишния Аллах са едно и също нещо. В никакъв случай не трябва да се използва само едно и съща дума защото така се стеснява ислямския речник.
Един от важните проблеми е транскрипцията на личните имена: например, да вземем името на втория халиф. Умар, Омар, Омер или Юмер е той.
За личните имена съм мислил много. В записките си по Сийер на времето съм писал Умар, Омар, Омер... По правилото „куллю шейин йерджиу иля аслихи” и аз се върнах на Юмер. Защо? Защото мисля, че сегашния „Юмер” от село Рибново трябва да види себе си в Хазрети Юмер. „Фати/ъма” трябва да е „Фатме”...
Читателя трябва да осъзнае, че името което носи има дълбоки корени свързани с името на пейгамбера, семейството му, пророците, сахабетата и т.н.