17 Nisan 2019 Çarşamba

SOFYA MİLLİ KÜTÜPHANEDE BULUNAN KADI DEFTERLERİ

SOFYA Milli Kütüphanesi Şarkiyat Bölümünde birçok KADI DEFTERİ / ŞERİYE SİCİLİ bulunmaktadır. En çok Vidin'e ait 73, Sofya'ya ait 55, Rusçuk'a ait 42, Dobriç'e ait  9, Silistre'ye 5 ve Eski Cuma (Targovishte) ye ait 1 defter bulunmaktadır. Bunların birçoğu 300 sayfadan fazla iken bazısı da birkaç sayfalıktır. Aşağıdaki linkten ulaşıp sicilleri bilgisayarınıza indirmeniz mümkündür. 

BTG

13 Nisan 2019 Cumartesi

Видинли Хюсеин Тефик паша / Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa

Видинли Хюсеин Тефик паша
Видинли Хюсеин Тефик паша е османски математик, военен деец, политик и дипломат. 
Той е роден през 1832 година в град Видин, където баща му Хасан Тахсин Ефенди бил имам. Началното си образование получава в основно училище (Rüştiye Mektebi) в родния град. Още от малък се изявява като способен ученик с изключителни качества. Когато навършва 14 години баща му го изпраща да продължи образованието си в столицата на империята, където живее при роднини на семейството. Там се обучава в подготвително военно училище и взема частни уроци при Тахир паша - най-известния османски математик по това време , получил образованието си в университета в Кеймбридж. Когато завършва това училище, Хюсеин Тефик се записва в османската военна академия, където се дипломира с отличие през 1859 г. Макар и много млад, той е назначен за преподавател по математика в академията след смъртта на учителя си Тахир паша. Преподава алгебра, висша математика, аналитичната геометрия, анализ и диференциално смятане, механика, астрономия. Същевременно преподава и в османския университет математика и астрономия, както и счетоводство в стопанско училище. 
През 1868 г. Видинли Хюсеин Тефик е изпратен в Париж, където в продължение на две години заема длъжността военен аташе, а също и директор на турското училище в града. Основната му задача обаче е да се запознае с технологията и методите на оръжейното производство, в което Франция е един от лидерите по това време. Същевременно не изоставя и любимата си математика, като посещава лекции в парижкия университет и Колеж дьо Франс. Там се запознава с работата на френските си колеги, участва в научни срещи и обсъждания, публикува статии във френските академични издания.

В началото на седемдесетте години на 19 век Османската империя се ориентира към внос на пушки и друго въоръжение от САЩ. Тогава Видинли Хюсеин Тефик паша е изпратен там да контролира изпълнението на поръчаните доставки на модерните пушки Пийбоди Мартини Хенри (известни у нас като мартинки). До 1878 г,. той остава в Роуд Айлънд, където продължава математическите си разработки и написва на английски език най-значителното си изследване „Линейна алгебра“. През 1883 – 1886 година е посланик на Османската империя в Съединените щати, след което се завръща в Константинопол и заема високи постове в държавното управление – министър на търговията и благоустройството (1889 – 1894) и министър на финансите (1897 – 1898). До смъртта си на 16 юни 1901 година той е и съветник на султана.
След разпада на Османската империя Видинли Хюсеин Тефик е забравен, забравени са и неговите научни изследвания. Чак след 1970 г. западни изследователи отново преоткриват неговите трудове, а турските учени с изненада установяват, че не е запазена нито една негова публикация на турски език. Оцелели са само отпечатаните на английски и френски език. За щастие между тях е и основният му труд – „Линейна алгебра“. Книгата е издадена на английски в Константинопол през 1882 г (169 страници), а второто разширено издание е публикувано през 1892 г. с обем от 188 страници. Екземпляр от нея е запазен в библиотеката на Харвардския университет. Днес се приема, че роденият във Видин математик е автор на използвания и досега термин „Линейна алгебра“, а въведените от него нови методи на изчисления са запазили своята актуалност. Турските изследователи пък го определят като най-значимия математик на Османската империя през последните 400 години от нейното съществуване и единственият от този период с оригинален научен принос във висшата математика.

28 Mart 2019 Perşembe

KIRCAALİ TÜRK RÜŞDİYESİ


Kırcaali’nin en muhteşem yapılarından biri olan Medrese’nin arsası 1920 yılında bölge Müslüman encümenliği tarafından satın alınmış ve 1923 –1928 yılları arasında St. Petersburg’da Güzel sanatlar Akademisi profesörlerinden Rus mimar Pomerantsev’in projesi üzerine inşa edilmiştir. Medrese binası olarak planlanan bina Orta Asya Türk mimari tarzında olup, hiçbir zaman kuruluş amacına uygun kullanılamamıştır. Kırcaali Medresesi komünist idare ile birlikte Türklerin elinden tamamen alınarak müzeye çevrilmiştir. 1.300 metre kare sergi alanıyla Bulgaristan’ın en güzel müzelerinden birisidir.
Bulgaristan Türkleri kendi geçimlerini sağlamakta güçlük çektikleri yıllarda, lokmalarını ayırarak, çocuklarının eğitimi için alın teri ile inşa edilen Medrese gerçek maksadına uygun işlevini yapacağı günleri beklemektedir. Kırcaali halkı kimi para, kimi bedava çalışarak, en çok ise kurban derileri toplanarak bu medreseyi halk kendi imkânları ile bitirebilmişlerdir.
1939 – 1945 yılları arası binanın yarısı askeriye tarafından kiralanmış. 1947 yılında Müslüman encümenliği tarafından tapu çıkarılması istenmiş ancak devlet tarafından reddedilmiş. 1950 yılında devlet tarafından el konulmuş ve devlet malı tapusu çıkarılmış. Devlet Türk İlkokulu olarak devam etmiş. 1980 yılına kadar ilkokul olarak devam etmiş. 1980-1986 yılları yapılan büyük tamirden sonra Kırcaali Bölge Müzesi olarak şu ana kadar kullanılmaktadır. Medreseyi geri almak için Sofya Başmüftülüğü tarafından 1992 yılı Mali Bakanlığının reddinden sonra Yüksek Mahkemeye başvuruldu, ancak mahkeme başvuruyu reddetti. O zamandan bu yana medresenin geri verilmesi için bir gelişme yok.
KAYNAK: KIRCAALİ HABER GAZETESİ

17 Mart 2019 Pazar

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN 1950-1951 GÖÇÜ VE TRAKYA'DA İSKANLARI

SONUÇ KISMINDAN

Bulgaristan 10 Ağustos 1950 tarihli notasında Türkiye’nin üç ay içinde 250.000 Bulgaristan Türkünü göçmen olarak almasını talep etmiştir. Bu nota ile başlayan karşılıklı notalar neticesinde Ağustos 1950’den Bulgaristan tarafından göçün yasaklandığı Kasım 1951’e kadar toplam 154.393 Bulgaristan Türkü 212 Türkiye’ye göç etmiş, göç süresince Bulgaristan’dan gelen göçmenler çok kötü uygulamalara maruz kalmışlardır. Bulgarlar, gayri yasal bir şekilde göçmenlerin mallarını tasfiye etmesine fırsat vermemişlerdir. Göçmenler tamamen elleri boş ve sefil bir şekilde Türkiye’ye gelmişlerdir. Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin iskân edilmesi iki aşamada yapılmıştır. İlk aşama barınma aşaması sonra ise kesin olarak yerleştirilecekleri bölgeler olan iskân aşamasıdır. Barınma aşamasında göçmenler sınırdan geçtikleri andan itibaren misafirhanelere alınmışlardır. Edirne ve İstanbul’da misafirhaneler hazırlanmış ve göçmenler buralara yerleştirilmişlerdir. Misafirhanelerde gerekli barınma ve sağlık muayenesi gibi ihtiyaçları giderildikten sonra yerleştirilecekleri iller için çalışmalar başlatılmıştır. Kasım 1950’deki Bakanlar Kurulu kararlarınca sanat, meslek, ziraatte çalıştıkları alanlar ve yaşadıkları iklim şartlarına göre tasnifi yapılan göçmenlerin, gönderilecekleri illerin valilerinin de bilgisi dahilinde olmak üzere, Türkiye’nin çeşitli illerine sevk edilmiştir. Göçmenler gerek göçleri gerekse geçici iskânları sırasında çeşitli sorunlarla karşılaşmışlardır. Devlet bu sorunları giderici tedbirler almaya çalışmış, göçmenler için askerlik ve vergi muafiyetleri sağlamıştır. 1950-51 göçüyle göçmenler maddi varlıklarını Bulgaristan’da bırakmak zorunda kalmış, hükümet göçmenlere destek vermiş ve iskân etmiştir. Göçmenlere yardım amacıyla pek çok yerde yardım komiteleri kurulmuş ve göçmenler için yardımlar toplanmaya başlanmıştır. Bir süre dağınık bir şekilde devam eden bu çalışmalar başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teşvikiyle Göçmen ve Mülteciler Türkiye Yardım Birliği adı altında kurulan birlikle düzenli bir hale dönüşmüştür. Göçmen ve Mülteciler Türkiye Yardım Birliği vasıtasıyla halkın göçmenlere yaptığı nakdi ve ayni yardım önemli miktarlara ulaşmıştır. Trakya, göçmenleri barındıran önemli merkezlerden birisi olmuştur. 1950- 51 göçünde de gerek Balkanlarla iklim şartlarının uygunluğu, gerekse Trakya’nın stratejik konumu sebebiyle bölge yoğun iskân faaliyeti yapılmıştır. Edirne’ye 4665, Kırklareli’ne 6952, Tekirdağ’a 7659 kişi olmak üzere toplamda 19.276 nüfus iskân edilmiştir. Tez çalışmasında mekân konusunda sınırlama yapılmış Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinde olan iskânlar incelenmiştir. Ayrıca hem köy hizmetleri 213 arşivinden yararlanması sebebiyle hem de 1950-1960 arasını kapsamasından dolayı Cevat Geray’ın verilerini ölçüt olarak almıştır. Göçmenlerin nüfusu, mesleği, muhtaç halde olup olmadığı vs. konularda muhacir defterlerine kayıtlar tutulmuştur. Ayrıca iskân edilecek yerin nüfus yoğunluğu ve kabul edeceği göçmenin ne kadar olacağı hakkında bilgi istenmiştir. Bu kayıtlara göre il iskân planları hazırlanmıştır. Devletin öncelikli hedefi, göçmenlerin barınabilmeleri için bir eve yerleştirilmesi ve sonrasında göçmenlerin üretici duruma geçirilerek hem devlete yük olmamaları, hem de hiçbir kimseye muhtaç olmadan kendi geçimlerini sağlaması şeklinde olmuştur. Bu yüzden Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’da ilçe ve köylerde göçmen evleri yapılmış, çiftçi olan göçmenlere arazi, hayvan, tarım araç gereci, tohumluk verilmiş, donatım ve çevirme kredisiyle üretime başlaması hayatını idame ettirmesi sağlanmıştır. Ticaret ile uğraşanlar için dükkânlar açılmış ve ticari krediler verilerek iş kurmalarına yardımcı olunmuştur. Gelen ailelerin yerleşim ve işyeri için iki tip konut projesi hazırlanmış, bunların inşaatına hemen başlanılarak çiftçi göçmenler için köylerde, yetişmiş işgücü için de şehir ve kasabalarda konut üretilmiştir. Bunlar yapılırken devlet büyükleri, vali, kaymakam, iskân memurları ve diğer görevliler Trakya’da inceleme gezileri yaparak göçmenlerle görüşmüşler ve yapılanları denetlemişlerdir. Türkiye Göçmen ve Mültecilere Yardım Birliği Edirne, Tekirdağ, Kırklareli merkez ve ilçelerinde şubeler açmış bu şekilde hem halkın katılımı sağlanmış, hem de yapılan yardımlar birlik aracılılığıyla göçmenlere ulaştırılmıştır. Göçmenlerin sağlık sorunları karşısında hastaneler yeterli gelmediği için yeni hastaneler açılmıştır. Sağlık taramaları yapılarak salgın hastalık yayılmaması için tedbir alınmıştır. Bu görevleri üstlenen Kızılay, göçmenlerin misafirhaneye gelmelerinden iskân yerine kadar iaşe, giyecek, sağlık gibi her türlü yardımda bulunmuş, ayrıca göçmenlere yapılan yardımlar için aracılık görevi üstlenmiştir. 214 Trakya’ya göçmenlerin yerleştirilmesinin gelmesi sosyal, ekonomik, demografik etkileri olmuştur. Göçmenlerle birlikte bölgenin nüfus yoğunluğu artmıştır. Göçmenlerin büyük oranda tarımla uğraşmaları, toprakların daha verimli hale gelmesini sağlamıştır. Ayrıca kısa zamanda üretici duruma geçmeleri ekonomiyi canlandırmıştır. Türkiye bu göçe hazırlıksız yakalanması sebebiyle bütçe olarak yetemeyeceği sıkıntıya girmiştir. Bu konuda Kızılay, Göçmen ve Mültecilere Türkiye Yardım Birliği ve yabancı ülkelerin yardımları olmuştur. Ancak Türkiye hem halkın yardımları hem çeşitli kurumların yardımlarıyla bu göçmenlerin iskanının üstesinden gelmiştir.

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN 1950-1951 YILLARINDA TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ

SONUÇ KISMINDAN

1950 – 1951 yıllarında Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan göçler, göçler öncesinde yaşanan çok boyutlu nedenlerden oluşan bir olaylar silsilesinin sonucu olmuştur. Bulgaristan’daki Türkler uzun yıllar eğitim alanında baskı görmüş ve çeşitli kısıtlamalarla yüzyüze kalmışlardır. Okulları tek tek kapatılmış ve daha sonra kalan az sayıdaki okulları da devletleştirilmiştir. Komünist dönemle beraber kooperatifleşme kılıfı altında tüm mal ve mülkleri ellerinden alınmıştır. Çeşitli nedenlerle gerginleşen Türkiye – Bulgaristan ilişkileri neticesinde Bulgar otoriteleri Türkler’e sosyal alanda da baskılar uygulamış ve yaşamlarını çekilmez hale getirmiştir. Türkler dinlerini yaşayamaz hale gelmiş camileri, müftüleri, din özgürlükleri teker teker ellerinden alınmıştır. Yeni iskan politikalarında Türkler’in yerlerine başka ırkları ve toplulukları yerleştirme planları yapmışlardır. Bulgarlar’ın izlediği bu politikalarda Sovyetler Birliği’nin büyük etkileri olmuştur. Boğazlara hakim olmayı ve ılık denizlere inmeyi her zaman isteyen Sovyetler Birliği ile izlediği politikalar sonucu ters düşen Türkiye’yi sıkıştırmak istemiş ve Bulgar yönetimlerini bu doğrultuda kullanmıştır. Ancak bu doğrultuda geçmişte istediklerini savaş yoluyla elde edememiş ve Bulgaristan’ı kullanarak Türkiye’ yi baskı altına almak istemiştir. Türkiye’yi göçlerle ekonomik olarak zayıf düşürmek ve komünizmi yaymak, planlarının ana amaçları olmuştur; ancak bu 125 durum karşısında Türkiye’nin kendine müttefikler edinmek istemesi ve özellikle A.B.D.’ye yanaşması Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri daha da germiştir. Türkiye’ nin NATO’ya katılmak istemesi ve bu nedenle Kore Savaşı’na Sovyetler Birliği karşısında girmesi ilişkilerde en gergin sürecin başlamasına neden olmuştur. Göç süresince Bulgaristan’dan gelen göçmenler çok kötü uygulamalara maruz kalmışlardır. Bulgarlar, gayri yasal bir şekilde göçmenlerin mallarını tasfiye etmesine fırsat vermemişlerdir. Göçmenler tamamen elleri boş ve sefil bir şekilde Türkiye’ye gelmişlerdir. Yaşamları için gerekli ne varsa Türk Hükümeti ve Türk halkı tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kadar büyük bir kitlenin gelmesi nedeniyle Türk Hükümeti’nin aldığı tüm önlemler, halktan topladığı tüm yardımlar yetersiz kalmıştır. Göçmenlerin iskanı yokluk içerisinde gerçekleştirilmiştir. 1950 – 1951 yıllarında yaşanan göç hareketinde Türkiye’ye A.B.D. dışında hiçbir ülke önemli bir yardım yapmamıştır. Ancak sonuç olarak Türkiye bu göçmenlerin hepsini iskan edebilmiş ve zorlu bir görevi yerine getirebilmiştir. İki hükümet arasında da vahim ilişkiler yaşanmış ve düşmanlık artmıştır. Türk Hükümeti her seferinde doğal bir göç sürecinin yaşanmasını istemiş ve bu yönde politikalar izlemiştir. Ayrıca uluslararası kuruluşları da arkasına almayı başarmıştır. Ancak Bulgarlar’ın düşmanca tavırları nedeniyle 140 bine yakın göçmen verilen notanın ardından sınırların tamamen kapatılmasına kadar geçen kısa bir süre içerisinde Türkiye’ye gelmiştir. Öte yandan sınırların kapanmasıyla ve Bulgar yönetiminin göçleri durdurmasıyla binlerce Bulgaristan Türkü göç edememiş ve Bulgaristan topraklarında yaşamaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Yaşanan göçlerin Türk dış politikası açısından sonucu, Türkiye’nin Sovyetler Birliğinin baskısı karşısında A.B.D.’ye daha çok yaklaşması olmuştur. Bölge bakımından sonucu ise, Balkanlar’da 1947’den sonra başlayan soğuk savaşı hızlandırmasıdır. Truman Doktrini’nden sonra Yunanistan ve Türkiye’nin A.B.D.’ den askeri yardım almaları ile Balkanlar bölgesi iki düşman bloka ayrılmış oldu. Türkiye – Bulgaristan ilişkileri karşılıklı şüphe temeline kuruldu. 1950 – 1951 yılındaki göç hareketinden sonra Bulgaristan’da ilk genel nüfus sayımı 1 Aralık 1956 tarihinde yapılmıştır. Bu sonuçlar 1950 – 1951 göçünün ardından Bulgaristan’da ne kadar Türk’ün kalmış olduğunu göstermesi bakımından 126 önemlidir. Sayım sonuçlarına göre toplam Bulgaristan nüfusu 7.613.708’ dir. Bunun 6.505.541’i Bulgar nüfusu, 656.025’i Türk nüfusudur. Bulgar nüfusu içinde 250.000 Müslüman Pomak’da sayılmıştır. Göçmelerin Türkiye’ye göçtükten sonra yeni hayat düzenlerini kurması kolay olmamıştır. Zaman zaman işsiz kalma ihtimalinin mevcudiyeti, tek işte çalışanların ekseriyeti teşkil etmemesi ve iş değiştirmelerin yaşanması, emniyet hissinin köklü olarak yerleşmesine müteakiben sanayileşme sürecinden etkilenen göçmenler imalat sektöründe mevcut işgücüne katkı sağlamışlardır. Göçmenlerin çalışma hayatına uyumları sosyal çevreye uyumlarından daha hızlı olmuştur. Göçmenlerin yerli Türk halkı ile evlenmek istememeleri ve tahsile talep göstermemeleri sosyal hayata uyumlarının yavaş ilerlediğine işaret etmiştir. Bir kısım göçmen, ülke içerisinde iskanından sonra hayatlarını daha iyi idame ettirebilecekleri yerlere göçmüşlerdir. Göçmenlerin Türkiye şartlarına uyumu göçleri gibi sancılı olmuştur. Sonuç olarak Türkiye bir bütün olarak bu sorunun üstesinden gelmiştir. Bu hadise Türk toplumunda dayanışma ve yardımlaşma duygularını üst seviyeye çıkarmış, Türk Hükümeti’nin azmi, kararlılığı ve uyguladığı doğru politika rol oynamıştır. Türk halkının yardımları, misafirperverliği ve birbirine bağlılığı en büyük desteği sağlamıştır. Bu olay tarih sayfalarına Bulgarlar’ın yüzünü kızartacak bir talihsizlik olarak geçmiştir.