SONUÇ KISMINDAN
Bulgaristan 10 Ağustos 1950 tarihli notasında Türkiye’nin üç ay içinde
250.000 Bulgaristan Türkünü göçmen olarak almasını talep etmiştir. Bu nota ile
başlayan karşılıklı notalar neticesinde Ağustos 1950’den Bulgaristan tarafından
göçün yasaklandığı Kasım 1951’e kadar toplam 154.393 Bulgaristan Türkü
212
Türkiye’ye göç etmiş, göç süresince Bulgaristan’dan gelen göçmenler çok kötü
uygulamalara maruz kalmışlardır. Bulgarlar, gayri yasal bir şekilde göçmenlerin
mallarını tasfiye etmesine fırsat vermemişlerdir. Göçmenler tamamen elleri boş ve
sefil bir şekilde Türkiye’ye gelmişlerdir.
Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin iskân edilmesi iki aşamada yapılmıştır.
İlk aşama barınma aşaması sonra ise kesin olarak yerleştirilecekleri bölgeler olan
iskân aşamasıdır. Barınma aşamasında göçmenler sınırdan geçtikleri andan itibaren
misafirhanelere alınmışlardır. Edirne ve İstanbul’da misafirhaneler hazırlanmış ve
göçmenler buralara yerleştirilmişlerdir. Misafirhanelerde gerekli barınma ve sağlık
muayenesi gibi ihtiyaçları giderildikten sonra yerleştirilecekleri iller için çalışmalar
başlatılmıştır. Kasım 1950’deki Bakanlar Kurulu kararlarınca sanat, meslek, ziraatte
çalıştıkları alanlar ve yaşadıkları iklim şartlarına göre tasnifi yapılan göçmenlerin,
gönderilecekleri illerin valilerinin de bilgisi dahilinde olmak üzere, Türkiye’nin
çeşitli illerine sevk edilmiştir. Göçmenler gerek göçleri gerekse geçici iskânları
sırasında çeşitli sorunlarla karşılaşmışlardır. Devlet bu sorunları giderici tedbirler
almaya çalışmış, göçmenler için askerlik ve vergi muafiyetleri sağlamıştır.
1950-51 göçüyle göçmenler maddi varlıklarını Bulgaristan’da bırakmak
zorunda kalmış, hükümet göçmenlere destek vermiş ve iskân etmiştir. Göçmenlere
yardım amacıyla pek çok yerde yardım komiteleri kurulmuş ve göçmenler için
yardımlar toplanmaya başlanmıştır. Bir süre dağınık bir şekilde devam eden bu
çalışmalar başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın teşvikiyle Göçmen ve Mülteciler
Türkiye Yardım Birliği adı altında kurulan birlikle düzenli bir hale dönüşmüştür.
Göçmen ve Mülteciler Türkiye Yardım Birliği vasıtasıyla halkın göçmenlere yaptığı
nakdi ve ayni yardım önemli miktarlara ulaşmıştır.
Trakya, göçmenleri barındıran önemli merkezlerden birisi olmuştur. 1950-
51 göçünde de gerek Balkanlarla iklim şartlarının uygunluğu, gerekse Trakya’nın
stratejik konumu sebebiyle bölge yoğun iskân faaliyeti yapılmıştır. Edirne’ye 4665,
Kırklareli’ne 6952, Tekirdağ’a 7659 kişi olmak üzere toplamda 19.276 nüfus iskân
edilmiştir. Tez çalışmasında mekân konusunda sınırlama yapılmış Edirne, Kırklareli
ve Tekirdağ illerinde olan iskânlar incelenmiştir. Ayrıca hem köy hizmetleri
213
arşivinden yararlanması sebebiyle hem de 1950-1960 arasını kapsamasından dolayı
Cevat Geray’ın verilerini ölçüt olarak almıştır.
Göçmenlerin nüfusu, mesleği, muhtaç halde olup olmadığı vs. konularda
muhacir defterlerine kayıtlar tutulmuştur. Ayrıca iskân edilecek yerin nüfus
yoğunluğu ve kabul edeceği göçmenin ne kadar olacağı hakkında bilgi istenmiştir.
Bu kayıtlara göre il iskân planları hazırlanmıştır.
Devletin öncelikli hedefi, göçmenlerin barınabilmeleri için bir eve
yerleştirilmesi ve sonrasında göçmenlerin üretici duruma geçirilerek hem devlete yük
olmamaları, hem de hiçbir kimseye muhtaç olmadan kendi geçimlerini sağlaması
şeklinde olmuştur. Bu yüzden Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’da ilçe ve köylerde
göçmen evleri yapılmış, çiftçi olan göçmenlere arazi, hayvan, tarım araç gereci,
tohumluk verilmiş, donatım ve çevirme kredisiyle üretime başlaması hayatını idame
ettirmesi sağlanmıştır. Ticaret ile uğraşanlar için dükkânlar açılmış ve ticari krediler
verilerek iş kurmalarına yardımcı olunmuştur.
Gelen ailelerin yerleşim ve işyeri için iki tip konut projesi hazırlanmış,
bunların inşaatına hemen başlanılarak çiftçi göçmenler için köylerde, yetişmiş işgücü
için de şehir ve kasabalarda konut üretilmiştir. Bunlar yapılırken devlet büyükleri,
vali, kaymakam, iskân memurları ve diğer görevliler Trakya’da inceleme gezileri
yaparak göçmenlerle görüşmüşler ve yapılanları denetlemişlerdir.
Türkiye Göçmen ve Mültecilere Yardım Birliği Edirne, Tekirdağ, Kırklareli
merkez ve ilçelerinde şubeler açmış bu şekilde hem halkın katılımı sağlanmış, hem
de yapılan yardımlar birlik aracılılığıyla göçmenlere ulaştırılmıştır.
Göçmenlerin sağlık sorunları karşısında hastaneler yeterli gelmediği için yeni
hastaneler açılmıştır. Sağlık taramaları yapılarak salgın hastalık yayılmaması için
tedbir alınmıştır. Bu görevleri üstlenen Kızılay, göçmenlerin misafirhaneye
gelmelerinden iskân yerine kadar iaşe, giyecek, sağlık gibi her türlü yardımda
bulunmuş, ayrıca göçmenlere yapılan yardımlar için aracılık görevi üstlenmiştir.
214
Trakya’ya göçmenlerin yerleştirilmesinin gelmesi sosyal, ekonomik,
demografik etkileri olmuştur. Göçmenlerle birlikte bölgenin nüfus yoğunluğu
artmıştır. Göçmenlerin büyük oranda tarımla uğraşmaları, toprakların daha verimli
hale gelmesini sağlamıştır. Ayrıca kısa zamanda üretici duruma geçmeleri ekonomiyi
canlandırmıştır.
Türkiye bu göçe hazırlıksız yakalanması sebebiyle bütçe olarak yetemeyeceği
sıkıntıya girmiştir. Bu konuda Kızılay, Göçmen ve Mültecilere Türkiye Yardım
Birliği ve yabancı ülkelerin yardımları olmuştur. Ancak Türkiye hem halkın
yardımları hem çeşitli kurumların yardımlarıyla bu göçmenlerin iskanının üstesinden
gelmiştir.
Osmanlı torunu Evlad-ı Fatihanlar... Geçmişi bilerek onu unutmadan, geleceğe kanat açanlar... Biz bize benzeriz ve özgün olma iddiasındayız. Kuruluş: Sofya 26 Mart 2008, Halen yayın: İstanbul
17 Mart 2019 Pazar
BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN 1950-1951 YILLARINDA TÜRKİYE'YE GÖÇLERİ
SONUÇ KISMINDAN
1950 – 1951 yıllarında Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan göçler, göçler öncesinde yaşanan çok boyutlu nedenlerden oluşan bir olaylar silsilesinin sonucu olmuştur. Bulgaristan’daki Türkler uzun yıllar eğitim alanında baskı görmüş ve çeşitli kısıtlamalarla yüzyüze kalmışlardır. Okulları tek tek kapatılmış ve daha sonra kalan az sayıdaki okulları da devletleştirilmiştir. Komünist dönemle beraber kooperatifleşme kılıfı altında tüm mal ve mülkleri ellerinden alınmıştır. Çeşitli nedenlerle gerginleşen Türkiye – Bulgaristan ilişkileri neticesinde Bulgar otoriteleri Türkler’e sosyal alanda da baskılar uygulamış ve yaşamlarını çekilmez hale getirmiştir. Türkler dinlerini yaşayamaz hale gelmiş camileri, müftüleri, din özgürlükleri teker teker ellerinden alınmıştır. Yeni iskan politikalarında Türkler’in yerlerine başka ırkları ve toplulukları yerleştirme planları yapmışlardır. Bulgarlar’ın izlediği bu politikalarda Sovyetler Birliği’nin büyük etkileri olmuştur. Boğazlara hakim olmayı ve ılık denizlere inmeyi her zaman isteyen Sovyetler Birliği ile izlediği politikalar sonucu ters düşen Türkiye’yi sıkıştırmak istemiş ve Bulgar yönetimlerini bu doğrultuda kullanmıştır. Ancak bu doğrultuda geçmişte istediklerini savaş yoluyla elde edememiş ve Bulgaristan’ı kullanarak Türkiye’ yi baskı altına almak istemiştir. Türkiye’yi göçlerle ekonomik olarak zayıf düşürmek ve komünizmi yaymak, planlarının ana amaçları olmuştur; ancak bu 125 durum karşısında Türkiye’nin kendine müttefikler edinmek istemesi ve özellikle A.B.D.’ye yanaşması Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri daha da germiştir. Türkiye’ nin NATO’ya katılmak istemesi ve bu nedenle Kore Savaşı’na Sovyetler Birliği karşısında girmesi ilişkilerde en gergin sürecin başlamasına neden olmuştur. Göç süresince Bulgaristan’dan gelen göçmenler çok kötü uygulamalara maruz kalmışlardır. Bulgarlar, gayri yasal bir şekilde göçmenlerin mallarını tasfiye etmesine fırsat vermemişlerdir. Göçmenler tamamen elleri boş ve sefil bir şekilde Türkiye’ye gelmişlerdir. Yaşamları için gerekli ne varsa Türk Hükümeti ve Türk halkı tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kadar büyük bir kitlenin gelmesi nedeniyle Türk Hükümeti’nin aldığı tüm önlemler, halktan topladığı tüm yardımlar yetersiz kalmıştır. Göçmenlerin iskanı yokluk içerisinde gerçekleştirilmiştir. 1950 – 1951 yıllarında yaşanan göç hareketinde Türkiye’ye A.B.D. dışında hiçbir ülke önemli bir yardım yapmamıştır. Ancak sonuç olarak Türkiye bu göçmenlerin hepsini iskan edebilmiş ve zorlu bir görevi yerine getirebilmiştir. İki hükümet arasında da vahim ilişkiler yaşanmış ve düşmanlık artmıştır. Türk Hükümeti her seferinde doğal bir göç sürecinin yaşanmasını istemiş ve bu yönde politikalar izlemiştir. Ayrıca uluslararası kuruluşları da arkasına almayı başarmıştır. Ancak Bulgarlar’ın düşmanca tavırları nedeniyle 140 bine yakın göçmen verilen notanın ardından sınırların tamamen kapatılmasına kadar geçen kısa bir süre içerisinde Türkiye’ye gelmiştir. Öte yandan sınırların kapanmasıyla ve Bulgar yönetiminin göçleri durdurmasıyla binlerce Bulgaristan Türkü göç edememiş ve Bulgaristan topraklarında yaşamaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Yaşanan göçlerin Türk dış politikası açısından sonucu, Türkiye’nin Sovyetler Birliğinin baskısı karşısında A.B.D.’ye daha çok yaklaşması olmuştur. Bölge bakımından sonucu ise, Balkanlar’da 1947’den sonra başlayan soğuk savaşı hızlandırmasıdır. Truman Doktrini’nden sonra Yunanistan ve Türkiye’nin A.B.D.’ den askeri yardım almaları ile Balkanlar bölgesi iki düşman bloka ayrılmış oldu. Türkiye – Bulgaristan ilişkileri karşılıklı şüphe temeline kuruldu. 1950 – 1951 yılındaki göç hareketinden sonra Bulgaristan’da ilk genel nüfus sayımı 1 Aralık 1956 tarihinde yapılmıştır. Bu sonuçlar 1950 – 1951 göçünün ardından Bulgaristan’da ne kadar Türk’ün kalmış olduğunu göstermesi bakımından 126 önemlidir. Sayım sonuçlarına göre toplam Bulgaristan nüfusu 7.613.708’ dir. Bunun 6.505.541’i Bulgar nüfusu, 656.025’i Türk nüfusudur. Bulgar nüfusu içinde 250.000 Müslüman Pomak’da sayılmıştır. Göçmelerin Türkiye’ye göçtükten sonra yeni hayat düzenlerini kurması kolay olmamıştır. Zaman zaman işsiz kalma ihtimalinin mevcudiyeti, tek işte çalışanların ekseriyeti teşkil etmemesi ve iş değiştirmelerin yaşanması, emniyet hissinin köklü olarak yerleşmesine müteakiben sanayileşme sürecinden etkilenen göçmenler imalat sektöründe mevcut işgücüne katkı sağlamışlardır. Göçmenlerin çalışma hayatına uyumları sosyal çevreye uyumlarından daha hızlı olmuştur. Göçmenlerin yerli Türk halkı ile evlenmek istememeleri ve tahsile talep göstermemeleri sosyal hayata uyumlarının yavaş ilerlediğine işaret etmiştir. Bir kısım göçmen, ülke içerisinde iskanından sonra hayatlarını daha iyi idame ettirebilecekleri yerlere göçmüşlerdir. Göçmenlerin Türkiye şartlarına uyumu göçleri gibi sancılı olmuştur. Sonuç olarak Türkiye bir bütün olarak bu sorunun üstesinden gelmiştir. Bu hadise Türk toplumunda dayanışma ve yardımlaşma duygularını üst seviyeye çıkarmış, Türk Hükümeti’nin azmi, kararlılığı ve uyguladığı doğru politika rol oynamıştır. Türk halkının yardımları, misafirperverliği ve birbirine bağlılığı en büyük desteği sağlamıştır. Bu olay tarih sayfalarına Bulgarlar’ın yüzünü kızartacak bir talihsizlik olarak geçmiştir.
1950 – 1951 yıllarında Bulgaristan’dan Türkiye’ye yapılan göçler, göçler öncesinde yaşanan çok boyutlu nedenlerden oluşan bir olaylar silsilesinin sonucu olmuştur. Bulgaristan’daki Türkler uzun yıllar eğitim alanında baskı görmüş ve çeşitli kısıtlamalarla yüzyüze kalmışlardır. Okulları tek tek kapatılmış ve daha sonra kalan az sayıdaki okulları da devletleştirilmiştir. Komünist dönemle beraber kooperatifleşme kılıfı altında tüm mal ve mülkleri ellerinden alınmıştır. Çeşitli nedenlerle gerginleşen Türkiye – Bulgaristan ilişkileri neticesinde Bulgar otoriteleri Türkler’e sosyal alanda da baskılar uygulamış ve yaşamlarını çekilmez hale getirmiştir. Türkler dinlerini yaşayamaz hale gelmiş camileri, müftüleri, din özgürlükleri teker teker ellerinden alınmıştır. Yeni iskan politikalarında Türkler’in yerlerine başka ırkları ve toplulukları yerleştirme planları yapmışlardır. Bulgarlar’ın izlediği bu politikalarda Sovyetler Birliği’nin büyük etkileri olmuştur. Boğazlara hakim olmayı ve ılık denizlere inmeyi her zaman isteyen Sovyetler Birliği ile izlediği politikalar sonucu ters düşen Türkiye’yi sıkıştırmak istemiş ve Bulgar yönetimlerini bu doğrultuda kullanmıştır. Ancak bu doğrultuda geçmişte istediklerini savaş yoluyla elde edememiş ve Bulgaristan’ı kullanarak Türkiye’ yi baskı altına almak istemiştir. Türkiye’yi göçlerle ekonomik olarak zayıf düşürmek ve komünizmi yaymak, planlarının ana amaçları olmuştur; ancak bu 125 durum karşısında Türkiye’nin kendine müttefikler edinmek istemesi ve özellikle A.B.D.’ye yanaşması Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri daha da germiştir. Türkiye’ nin NATO’ya katılmak istemesi ve bu nedenle Kore Savaşı’na Sovyetler Birliği karşısında girmesi ilişkilerde en gergin sürecin başlamasına neden olmuştur. Göç süresince Bulgaristan’dan gelen göçmenler çok kötü uygulamalara maruz kalmışlardır. Bulgarlar, gayri yasal bir şekilde göçmenlerin mallarını tasfiye etmesine fırsat vermemişlerdir. Göçmenler tamamen elleri boş ve sefil bir şekilde Türkiye’ye gelmişlerdir. Yaşamları için gerekli ne varsa Türk Hükümeti ve Türk halkı tarafından karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kadar büyük bir kitlenin gelmesi nedeniyle Türk Hükümeti’nin aldığı tüm önlemler, halktan topladığı tüm yardımlar yetersiz kalmıştır. Göçmenlerin iskanı yokluk içerisinde gerçekleştirilmiştir. 1950 – 1951 yıllarında yaşanan göç hareketinde Türkiye’ye A.B.D. dışında hiçbir ülke önemli bir yardım yapmamıştır. Ancak sonuç olarak Türkiye bu göçmenlerin hepsini iskan edebilmiş ve zorlu bir görevi yerine getirebilmiştir. İki hükümet arasında da vahim ilişkiler yaşanmış ve düşmanlık artmıştır. Türk Hükümeti her seferinde doğal bir göç sürecinin yaşanmasını istemiş ve bu yönde politikalar izlemiştir. Ayrıca uluslararası kuruluşları da arkasına almayı başarmıştır. Ancak Bulgarlar’ın düşmanca tavırları nedeniyle 140 bine yakın göçmen verilen notanın ardından sınırların tamamen kapatılmasına kadar geçen kısa bir süre içerisinde Türkiye’ye gelmiştir. Öte yandan sınırların kapanmasıyla ve Bulgar yönetiminin göçleri durdurmasıyla binlerce Bulgaristan Türkü göç edememiş ve Bulgaristan topraklarında yaşamaya devam etmek zorunda kalmışlardır. Yaşanan göçlerin Türk dış politikası açısından sonucu, Türkiye’nin Sovyetler Birliğinin baskısı karşısında A.B.D.’ye daha çok yaklaşması olmuştur. Bölge bakımından sonucu ise, Balkanlar’da 1947’den sonra başlayan soğuk savaşı hızlandırmasıdır. Truman Doktrini’nden sonra Yunanistan ve Türkiye’nin A.B.D.’ den askeri yardım almaları ile Balkanlar bölgesi iki düşman bloka ayrılmış oldu. Türkiye – Bulgaristan ilişkileri karşılıklı şüphe temeline kuruldu. 1950 – 1951 yılındaki göç hareketinden sonra Bulgaristan’da ilk genel nüfus sayımı 1 Aralık 1956 tarihinde yapılmıştır. Bu sonuçlar 1950 – 1951 göçünün ardından Bulgaristan’da ne kadar Türk’ün kalmış olduğunu göstermesi bakımından 126 önemlidir. Sayım sonuçlarına göre toplam Bulgaristan nüfusu 7.613.708’ dir. Bunun 6.505.541’i Bulgar nüfusu, 656.025’i Türk nüfusudur. Bulgar nüfusu içinde 250.000 Müslüman Pomak’da sayılmıştır. Göçmelerin Türkiye’ye göçtükten sonra yeni hayat düzenlerini kurması kolay olmamıştır. Zaman zaman işsiz kalma ihtimalinin mevcudiyeti, tek işte çalışanların ekseriyeti teşkil etmemesi ve iş değiştirmelerin yaşanması, emniyet hissinin köklü olarak yerleşmesine müteakiben sanayileşme sürecinden etkilenen göçmenler imalat sektöründe mevcut işgücüne katkı sağlamışlardır. Göçmenlerin çalışma hayatına uyumları sosyal çevreye uyumlarından daha hızlı olmuştur. Göçmenlerin yerli Türk halkı ile evlenmek istememeleri ve tahsile talep göstermemeleri sosyal hayata uyumlarının yavaş ilerlediğine işaret etmiştir. Bir kısım göçmen, ülke içerisinde iskanından sonra hayatlarını daha iyi idame ettirebilecekleri yerlere göçmüşlerdir. Göçmenlerin Türkiye şartlarına uyumu göçleri gibi sancılı olmuştur. Sonuç olarak Türkiye bir bütün olarak bu sorunun üstesinden gelmiştir. Bu hadise Türk toplumunda dayanışma ve yardımlaşma duygularını üst seviyeye çıkarmış, Türk Hükümeti’nin azmi, kararlılığı ve uyguladığı doğru politika rol oynamıştır. Türk halkının yardımları, misafirperverliği ve birbirine bağlılığı en büyük desteği sağlamıştır. Bu olay tarih sayfalarına Bulgarlar’ın yüzünü kızartacak bir talihsizlik olarak geçmiştir.
13 Mart 2019 Çarşamba
Balkanlar’da Bir Osmanlı Şehri: Sofya (1385-1878)
Balkanlar’da Bir Osmanlı Şehri:
Sofya (1385-1878)
Selim Hilmi ÖZKAN
Künye: Avrasya Etüdleri - Balkanlar Özel Sayısı 50/2016-2 (s. 279-314)
Özet
Osmanlı Devleti’nin Anadolu topraklarının büyük bir kısmını egemenliğine almadan önce fethettiği toprakların başında Balkan toprakları gelir. Balkan topraklarından da Bulgaristan ve Sofya, Osmanlı topraklarına en erken katılan yerlerdendir. Bu fetihler sonucu başlayan Balkanlar’daki ve Sofya’daki Osmanlı egemenliği 500 yıldan fazla sürmüş ve bu süre zarfında Balkanlar ile birlikte Sofya şehri de bir ilim ve kültür şehri haline gelmiştir. Türkler Balkanlar’da ilerlerken burada kurdukları egemenliğe paralel olarak yeni yerleşim yerleri kurdukları gibi yerleştikleri şehir, kasaba ve köyleri de şenlendirmişler ve ekonomik olarak zenginleştirmişlerdir. Ayrıca yerel halk ile bütünleşerek şehirlerin kültürel anlamda zenginleşmesine de katkı sağlamışlardır. Bu süreçte Sofya, Balkanlar’ın en önemli
ilim ve kültür merkezlerinden biri haline gelmiştir. Sofya Osmanlı döneminde vakıfları, camileri, hanları, hamamları ve Türk-İslam şehirlerinin ayrılmaz bir parçası olan kendine özgü çarşıları ile bölgenin merkezi konumundaki önemli şehirlerinden birisi olmuştur.
Anahtar kelimeler: Sofya, Osmanlı Devleti, Balkanlar, Bulgaristan.
Sonuç
Osmanlı öncesi döneminde küçük bir kasaba görünümünde olan Sofya, Osmanlıların burayı fethi sonrası gelişerek Balkanların en önemli şehirlerinden birisi haline gelmiştir. Şehir Osmanlı Devleti’nin elinden çıkıncaya kadar askeri, ekonomik, siyasi ve stratejik açıdan önemini hep korumuştur.
Osmanlı Devleti Balkanlarda ve Anadolu’da egemenliği altına aldığı yerlerdeki şehirlere kattığı değer gibi, her alanda bu şehre de önemli değerler katmıştır. Bu değerin bir yansıması olarak Sofya, günümüzde de Balkanların önemli devletlerinden olan Bulgaristan’a başkentlik yapmaktadır.
Şehrin bu derece önem kazanmasında Osmanlı Devleti’nin katkısı unutulmamalıdır. Çünkü Sofya’nın idari yapısı Balkanlar ile birlikte Osmanlı idaresi dönemde belirgin şekilde şekillenmiştir
Önemli tarihi yollar üzerinde kurulan Sofya, Osmanlıların batıya yapacağı seferlerde de hep geçiş noktasında oldu. Tarihi süreçte birçok devletin hâkimiyetinde kalan Sofya, belki en müreffeh ve huzurlu dönemini Osmanlı hâkimiyetinde geçirdiği dönemlerde yaşadı. Ayrıca şehir Osmanlı
Devleti’nin Batıya yapacağı askeri seferlerde üst olarak kullanılmasının ayrıcalıklarını da her zaman yaşadı. Belki günümüzde Bulgaristan’ın başkenti ve en önemli şehirlerinden birisi olmasında bunun payı büyüktür. İncelemiş olduğumuz dönem itibari ile Sofya ve çevresinde dönemin ve bölgenin ekonomik şartlarına uygun olarak arpa ve buğday başta olmak üzere tahıl üretiminin yapılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Tarım faaliyetlerinin yanı sıra bölgede hayvancılığın da önemli bir geçim kaynağı olduğu tahrir kayıtlarından anlaşılmaktadır. Şehrin konumu ve Osmanlı ordusunun
geçiş güzergâhında olmasından dolayı ticari faaliyetlerde oldukça gelişmiş durumdadır.Makalenin tamamı için: http://www.tika.gov.tr/tr/yayin/liste/avrasya_etudleri-31
10 Mart 2019 Pazar
SAHLİM KARAMUSTAFA: ZORUNLU ASİMİLASYONA KARŞI BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN DİRENİŞİ 1960-1989
8 Mart 2019 Cuma
Bulgaristan'da Türk Spor Birliği Nasıl Doğdu ve Nasıl "Turan" Oldu?
1 Mart 2019 Cuma
ÇEKMEKÖY ÖĞRENCİLERİNE BULGAR ZULMÜ ANLATILDI
İstanbul Çekmeköy Ömer Halisdemir İmam Hatip Lisesi 27.02.2019 günü Belene gazisi saygıdeğer Mehmet Turker büyüğümüzü misafir etti. "Zulmün Coğrafyası" seri konferansları çerçevesinde Bulgar Zulmü konulu bir konuşma yaptı. Bizde acizane kendilerine eşlik ederek kısa bir takdimde bulunduk. Basri Zilabid Çalışkan |
YAŞADIKLARIMIX BİR DAHA YAŞANMASIN, EMBİYA ÇAVUŞ
OSMAN KILIÇ HOCA'DAN İKİ ESER DAHA: İSLAMIN İNTİŞARI VE MUKADDİMELER
Eski Zağra'da Hamza bey Camii
RAZGRAT (ANILAR), HAKKI TEZEL
28 Şubat 2019 Perşembe
RAZGRAD TÜRK PEDAGOJİ OKULU, RAMİS SERBEST
18 Şubat 2019 Pazartesi
Eskicumalı Şair ve Yazar Mehmet Çavuş Vefat Etti
Bulgaristan Türkleri bir değerini daha
kaybetti. Bulgaristan Türk Edebiyatı'nın önde gelen isimlerinden şair,
gazeteci, yazar ve toplumcu Mehmet Çavuş 03.03.2017 günü 84 yaşında İstanbul'da vefat etti.
Ömrünü Bulgaristan Türklerine adamıştı, Türk sevdalısı şair yazar, araştırmacı, gazeteci. Mehmet Çavuş,
verdiği mücadele ve bıraktığı yazılı eserlerle yaşayacak. Mehmet Çavuş
Avcılar'da düzenlenen sade bir törenle son yolculuğuna uğurlandı.
Mehmet ÇAVUŞ 02 Eylül 1933 yılında Bulgaristan’ın
Eskicuma iline bağlı Turnaovası Köyünde doğdu. İlk Okulu köyünde,
Rustiye'yi Eskicuma 'da bitirdi.
Eskizagra'da açılan Türk Öğretmen Enstitüsü' ne yazıldı. 1950/51ders yılında bu
okul kapatıldı. Naklini Razgrat'ta açılan Türk Pedagoji
Okulu A.S Makarenko’ya
yaptırdı. 1951/52 ders yılında mezun oldu. Eğitimine Sofya Üniversitesinde
Türkoloji Bölümünde devam etti. Buradan mezun olduktan sonra eğitimine
Tarih-Felsefe bölümünde sürdürdü. 1982 yılında ailesiyle beraber
Bulgaristan'dan sınır dışı edilince, İstanbul'a yerleşti. Balkan Türkleri
Kültür ve Dayanışma Derneğini kurdu ve on yıl başkanlığını yaptı. 6 yıl
"Balkan Türkleri’nin Sesi" dergisinin sahipliğini yaptı. 14 yıl kadar
edebiyat ve sanat ağırlıklı "TUNA"dergisini yayınladı.
Allah rahmet etsin!
Eserleri:
Çocuk Şiirleri (1955)
Yılların Serenadı (Şiirler 1964)
Yol Verin (Çocuk Şiirleri 1969)
Ölümden Sonra Yaşayanlar (Bulgarca Belgesel)
Bulgaristan'da Soykırım (1984)
Bulgaristan'dan Sesler (Şiirler -1985)
20.yy Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji
1988)
Bulgaristan'da ki Müslüman Türk Azınlıklarının
Dramı (1988)
Burcu Burcu (Çocuk Şiirleri 1997)
14 Şubat 2019 Perşembe
İSLAMIN İNTİŞARI, OSMAN KILIÇ
1920 doğumlu asırlık çınar.. Bulgaristan Türkünün dava adamı.. Komünist rejim onu 15 yıl hapiste tuttu, türlü işkenceler uyguladı. 1965 yılında Türkiye'ye geldi. Sadece 3 yıl sonra Türkiye onu Bulgar devlet başkanı Jivkov'a tercüman yaptı. Sizin mahpus tuttuğunuzu biz Cumhurbaşkanı tercümanı yaparız dedi. Belene toplama kampı ve diğer hapis anılarını Kader Kurbanı adlı ilk kitabında yayınladı. İslam'ın İntişarı (İslam'ın Yayılması demektir) ve Mukaddimeler, Makaleler, Sunumlar ve Hakkında Yazılanlar son yayınlanan kitaplarıdır. Bu iki kitabı gönderme inceliğinde bulunan saygıdeğer Mehmet Türker Ağabeye teşekkür ederim.
6 Şubat 2019 Çarşamba
Bulgaristanlı Türk Yazar İslam Beytullah ERDİ (1940 - 2014)
Türk Dili, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat dergileri yazarlarından romancı, hikâyeci, çevirmen ve gazeteci İslam Beytullah Erdi, 6 Ocak 2014 Pazartesi günü Ankara’da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi, 7 Ocak 2014 Salı günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı Camisi’nde kılınan ikindi ve cenaze namazlarının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.
25 Nisan 1940 tarihinde Bulgaristan Razgrat Bisertsi’de doğdu. Razgrat Pedagoji Okulunu bitirerek öğretmen oldu (1960). Sekiz yıl öğretmenlik, okul müdürlüğü yaptıktan sonra gazetecilik mesleğine geçti (1968). On sekiz yıl Sofya’da yayımlanan Yeşil Işık gazetesinin Sliven ve Burgaz/Burgas muhabiri olarak görev yaptı. Bulgaristan Gazeteciler Derneği Sliven Şubesinde Genel Sekreter olarak hizmet verdi (1976-1980). Türk adlarının Bulgar adlarıyla değiştirilmesine karşı çıktığından 1985’te tutuklanıp Belene Cezaevinde yatırıldı. İşkence gördü. Bir yıl sonra Sofya’ya getirilip Montana şehrinde bir köye sürgün edildi (1986). Burada da rahat bırakılmadı. Türkçü tutumundan dolayı sınır dışı edildi ve Türkiye’ye geldi (1989). Ankara’da çevirmenlik, İngilizce öğretmenliği yaparak geçimini sağladı. T.C. vatandaşlığına kabul edildi. İLESAM, TÜRKSAV (Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı) gibi kuruluşlarda Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ankara’da yaşıyordu.
Ortaokul sıralarında yazmaya başladı. Hikâye, yazı ve halk kültürü derlemeleri, 1954 yılından itibaren, henüz 14-15 yaşlarında Bulgaristan’da Tuna Gerçeği, Halk Gençliği, Yeni Işık, Yeni Hayat, Slivensko Delo gazete ve dergilerinde yayımlandı. Bulgarcadan Türkçeye, Türkçeden Bulgarcaya çeviriler yaptı. Memduh Şevket Esendal’ın bazı hikâyelerini Bulgar okuyucuya okutmayı başardı. Türkiye’de yaşamaya başladıktan sonra yoğun ve yaygın yayın hazırlama imkânına kavuştu. Hikâye ve çevirileri, makaleleri Türk Dili, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat, Türk Edebiyatı, Yeni Ses, Yüce Erek, Tuna, Balkanlarda Türk Kültürü, Kardeş Kalemler, Diyanet Avrupa, Diyanet Avrasya, Diyanet Çocuk, Balkanlılar, Damar, Bizim Külliye, Alternatif Sanat, Karınca, Evlad-ı Fâtihan gibi dergilerde yer aldı. Yurt dışında da yayın hayatını sürdürdü. Şafak (Yunanistan), Birlik, Sesler (Makedonya), Bay (Kosova), Oğuz Yurdu, İstidad (Azerbaycan), Ümit, Kaynak, Gönül, Balon, Deliorman, Hoşgörü, Jajda, Avtograf, Slivensko Delo (Bulgaristan) dergi ve gazetelerinde edebî ürünlerini yayımladı. Bulgaristan’da İslam Beytullah, Türkiye’de ise İslam Beytullah Erdi imzasıyla tanındı.
ESERLERİ, tür ve ilk baskı yıllarına göre şöyle sıralanabilir:
Hikâye: Gelinuçtu (1998), Tutuk-lunun Sevgilisi (2003), Vicdanın İsyanı (Bakü, 2001), Beleg ot Roza (Sofya, 2004), Yaşamak Hakkı (Bakü, 2005), Gümüş Kak-malı Ağızlık (2007, gezi notları da var).
Roman: Aşkı Arayanlar (2000), Uzun Bir Gece (2009).
Anı, Araştırma: Güneşi Ararken (1996), Bisertsi’ye Hiç Gittiniz mi? (2006).
Deneme: İnsanı Düşündüren İnsan (1997), Sınırlar Ötesinde Türk Kalmak (2009).
Gezi: Romanya ve Bulgaristan Yolla-rında Yirmi Beş Gün (2011).
Röportaj: Po Horizontite na Sveta/Dünya Ufuklarında (Sliven, 1982).
Çeviri:
a. Türkçeden Bulgarcaya: İslam Mutluluk Yolu (2002), Özet Olarak İslam (2002), Kur’an Okumaya Giriş (2003), Te-mel Dinî Bilgiler (2003).
b. Bulgarcadan Türkçeye: Balkan Ül-kelerinden Masallar (2003), Özüne Dön Halkım (2004).
Hakkında, Yrd. Doç. Dr. Nazlı Rânâ Gürel ve Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel'in yaz-dığı İslam Beytullah Erdi / Hayatı, Sanatı ve Eserleri adlı kitap 2012 yılında Ankara'da yayımlandı.
Rusça ve Bulgarca biliyordu.
İki defa evlendi. Son eşi Fahriye Hanım’dır. İlk evliliğinden kızı Nevin ve oğlu Alper, ikinci evliliğinden de kızı Çiğdem bulunmaktadır.
Bulgaristan Türk edebiyatının önde gelen kalemlerinden biriydi. Eserlerinde Bulgaristan Türklerinin yaşadıklarını etkili bir biçimde anlattı. Hikâye ve romana yansıtmayı başardı. Ruhu şad olsun!
28 Ocak 2019 Pazartesi
Kriçim mezar taşı - 1
Sağdaki mezar taşı:
Fatiha
Ne müşküldür şu gençlikte
Ecel şerbetin içmek
Reva midmı ve hey gafil
Dua etmeden geçmek.
Merhum Mehmed bin Hüseyin Aguş
Sene 1219 hicri
Foto: Kricim imamı Ekrem HOCA
Okuyan: Basri Zilabid ÇALIŞKAN
10 Ocak 2019 Perşembe
FİLİBE’DEKİ CAMİLERE YAPILAN HARCAMALAR (1884-1886), SAMİ BALKANER
ÖNSÖZ
Osmanlı devletinin kuruluş, yükselme, dağılma ve gerileme dönemleri incelendiğinde, günümüz toplumları için hususi bir öneme sahip olduğu görülür. Temel yapısını oluşturan mihenk taşları, onu şahlandıran, zirveye taşıyan olguları ve zaman içerisinde zayıflatıp kendisini çöküşe götüren sebepleri ile her açıdan vazgeçilmez bir örneklemdir Osmanlı. . . Elbette tarihe hatta çağlara -orta çağı kapatıp yeniçağı başlatması yönüyle- mâl olmuş bir milletin temel dinamiklerini göz ardı etmemek gerekir. Şüphesiz Osmanlı devletini geniş bir perspektifte görmek isteyen, onu mutlaka siyasi işleyişi başta olmak üzere askerî, hukukî, sosyal ve iktisâdî yapısı ile ele almalıdır. Böylesine önemli bir konuyu ve içerdiği geniş malzemeyi ortaya çıkaracak ilk menba ise Osmanlı devleti arşivinin en mühim yazılı kaynağını oluşturan Kadı Sicilleri ve Muhasebe Defterleri’dir. Bu defterler Osmanlı’yı doğru bir şekilde anlama ve tahlil etme noktasında öncelikle tarih ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin hemen her alanı için birincil derecede kaynak hükmündedir; tarihi, ekonomik, sosyal, hukukî ve dinî konularda araştırmacılarına güvenilir bilgiler sunan orijinal kaynaklardır.
Bu çalışmada, 1302-1304 Rumi/1884-1886 Miladi yılları itibariyle Filibe ve genel hatlarıyla Osmanlı Devleti’nin küçük bir fotoğrafını çekmeyi amaçlamaktayız. Özellikle Osmanlı Devleti’nin duraklama sürecine rastlayan kayıtlar, 19. yy. Filibe’si hakkında bizlere muhtelif konularda bilgiler vermektedir. Ele aldığımız “Defter”, birçok hususta dönemini aydınlatacak veriler sunan, aynı zamanda Filibe’nin çok küçük de olsa bir kesitini gözümüzde canlandıran bir kaynaktır. Ayrıca bu çalışma, bu konuda yapılacak araştırmalara yeni malzeme ve veriler sunması bakımından da önem arz etmektedir.
Çalışmamızın esasını oluşturan defter, Bulgaristan Smolyan ilinin Rudozem kasabasına bağlı Çepintsi Köyü Camii kütüphanesinde yer almakta ve toplam 46 varaktan müteşekkil bulunmaktadır. Bunların hepsi Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmıştır.
Tez üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, incelemeye aldığımız Muhasebe Defteri başta olmak üzere yer yer dönemle ilgili eserlere de atıfta bulunarak 1884-1886 yıllarındaki Filibe resmedilmeye çalışılmış ve bir değerlendirme yapılmıştır. Bu kısımda belgelerde geçen her konuyu ele almak yerine, elde edilen verilerin zenginliğine göre bir değerlendirme yolu seçilmiştir. Öte yandan zikredilen başlıklar dışında daha birçok konuya değinmenin mümkün olduğunu, ancak araştırmamızın tematik olmayıp bir defter çalışması olması sebebiyle bu konulara girilmediğini belirtmek isteriz. İkinci bölümde incelenen defterde yer alan Osmanlı kurumları ve birimleri sıralanmış, imam ve müezzin gibi bazı görevlilerin aylık maaşları ile defterdeki tahsilât ve mesârifât/gelir ve gider tablosuna dair kısa bir değerlendirme yapılmıştır. Üçüncü bölüm ise, 1884-1886 yıllarına ait Filibe “Umûm Mesârifât Defteri”nin latin harflerine aktarılmasından oluşmaktadır.
Defterin Latin harflerine aktarılması esnasında okunuşunda tereddüt edilen kelimelerin yanına “?”(soru işareti) konulmuş, okunuşunda çok tereddüt edilen veya okunamayan kelimelerin yanına ise kelimenin defterdeki fotoğrafı yerleştirilmiştir. Tezin ekler kısmında, araştırma konusu olan Filibe şehrine dair bazı fotoğraflar ile birkaç haritaya yer verilmiştir.
Araştırmanın başlangıcından son şekline gelinceye kadar her aşamasında destek ve tavsiyelerini esirgemeyen, büyük bir titizlik ve samimiyetle gayret sarf eden muhterem hocam Prof. Dr. Salih Pay’a, ayrıca yazım safhasında bana yardımcı olan değerli hocam Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Sayar’a teşekkürü bir borç bilirim. Çalışmamızın Filibe tarihi adına ufuk açıcı olmasını temenni ederim.
Sami BALKANER
Bursa - 2018
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)