Osmanlı torunu Evlad-ı Fatihanlar... Geçmişi bilerek onu unutmadan, geleceğe kanat açanlar... Biz bize benzeriz ve özgün olma iddiasındayız. Kuruluş: Sofya 26 Mart 2008, Halen yayın: İstanbul
21 Aralık 2014 Pazar
9 Aralık 2014 Salı
Türkiye’de Bulgaristan Şehir İsimlerini Soyadı Olarak Taşıyan Ünlüler
Türkiye’de Bulgaristan Şehir
İsimlerini
Soyadı Olarak Taşıyan Ünlülerden Bazıları
Altan Deliorman, gazeteci-yazar
Binnur Plevneli, uzman doktor
Bülent Rusçuklu, yazar
Doç. Dr. Tayfun Menlik, akademisyen
Erkan Kolçak Köstendil, oyuncu
İbrahim Erdinç Şumnu, yazar
İzzet Lofça, akademisyen-yazar
Kaan Varnalı, yazar
Kemal Petriçli, şair-yazar
M. Murat Şumnu, yazar
Mehmet Behçet Perim, gazeteci-yazar
Nüzhet İslimyeli , sanatçı-yazar
Prof. Dr. Balkan Naci İslimyeli , akademisyen, sanatçı ve yazar
Rahmi Vidinlioğlu, yazar
Ziya Plevneli, gazeteci
BİR OSMANLI KAZASI NEVROKOP, ASAN RİSTEMOV
BİR OSMANLI KAZASI NEVROKOP (1839-1913)
Yüksek Lisans Tezi
Asan RİSTEMOV
Sonuç
Osmanlı Devleti, Balkanları en uzun süre ve en zor şartlarda hâkimiyeti ve hamiyyeti altında tutmuştur. Osmanlılar bölgeyi fethin hemen akabinde imar ve iskân politikalarıyla bu coğrafî kesimde tutunmanın yollarını aramış, bunun sonucunda Türkİslâm medeniyeti Balkanlar’da da oluşmuş, gelişmiş ve önemli izler bırakmıştır.
Osmanlı Devleti emsallerine göre uzun müddet hâkimiyet sürdüğünden zamanla devlet yapısında birtakım tıkanmalar oluşmuştur. Buna bağlı olarak da Osmanlı tebaasında bazı istek ve arzular yükselmeye başlamıştır. Gelişen Avrupa ülkelerinin gerisinde kalmamak için reform yapma zorunluluğu doğmuşt, sonucunda reform çağı denilen Tanzimat dönemi ortaya çıkmıştır.
Bu dönemde Balkanların içinde, bir ovanın kenarında kurulu Nevrokop, şehir merkezi ve çevresiyle emsal olabilecek niteliktedir. Selânik Vilâyeti dâhilinde Serez Sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Nevrokop, çevresiyle beraber geleneksel ve tipik bir Osmanlı şehri görünümü vermektedir.
Tanzimat’ın getirdiği değişim hareketi Nevrokop’a kadar gelmişse de tam anlamıyla etkisini hissettirememiştir. Elbet önceki yüzyıllara kıyasla önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Ancak gelişmeler istenen ve beklenen boyutta gerçekleşememiştir. Değişimin sembolleri arasında Nevrokop’un merkezinde kilise inşasına izin verilmesi, yeni okulların açılması, yeni yolların yapılması ve en fazla da mali noktada gelirlerin artması bulunmaktadır. Buna bağlı olarak Nevrokop kasabasının nüfusu 1870-1894 yılları arasında 25 yıl içerisinde neredeyse ikiye katlanmış durumdadır.
Her ne kadar Tanzimat reformları yavaş yürütülmüşse de etkisi açısından önemli
izler bırakmıştır. Zira istikarlı ve zayıf bir yapı her zaman istikrarsız yapıdan daha iyidir.
Bu gerçeği Balkan ülkeleri I.Balkan Savaşı sonrasında tecrübe etmişlerdir. Zira Osmanlı
Devleti iyisiyle kötüsüyle bir denge ve istikrar unsuru olarak Balkanlarda sükûneti sağlayabilmiştir.
Bu yapının çökmesinin akabinde ve özellikle de I. Balkan Savaşı sonrasında bölgede büyük çapta bir etnik temizleme hareketi başlamıştır. Nevrokop kazası da bundan etkilenmiş ve sahip olduğu Müslüman nüfusun yarısını kaybetmiştir.
29 Kasım 2014 Cumartesi
POMAKLARIN DİNİ HAYATI (SMOLYAN İLİ ÖRNEĞİ), SABRİ CUVALEKOV
POMAKLARIN DİNİ HAYATI (SMOLYAN İLİ ÖRNEĞİ), SABRİ CUVALEKOV
BİRİNCİ BÖLÜM: BULGARİSTAN, POMAKLAR VE İSLAM
Bulgaristan’daki Pomak toplumu ve tarihçesi
Pomaklar’ın Genel Tarihi ve Kimliği
Pomaklar’ın Yaşadığı Bölgeler ve Nüfusu
Pomaklar’ın Dili
Pomaklar’ın Sosyo-Ekonomik Durumu
Pomaklar’ın Muhtelif Dönemlerde Karşılaştıkları Problemler
Hıristiyanlaştırma ve Müslüman İsimlerin Zorla Değiştirilmesi
Komünizm Rejiminin Etkisi (Baskıları)
Pomaklar’ın Demokrasi Dönemindeki Durumu
Bulgaristan ve İslam
Bulgaristan’a İslam’ın Giriş Sureci
Bulgaristan’da Etnik Yapı
Türkler
Romanlar
Pomaklar
Diğerler etnik unsurlar
Bulgaristan’da Müslüman Nüfusu
İKİNCİ BÖLÜM
SMOLYAN İLİNDE POMAK TOPLUMUNUN DİNİ HAYATI
Dini Bilgileri Edindikleri Kaynakları
Dini Örgütlenme
Smolyan Bölge Müftülüğünün Kuruluşu ve Faaliyetleri
Dini Eğitim
Smolyan İlindeki Pomak Toplumunun Kimlik Problemi
Temel Dini Ritüeller
Halk İnançları
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ARAŞTIRMA YÖNTEMİ VE BULGULAR
YÖNTEM
BULGULAR VE DEĞERLENDİRME
SONUÇ
Osmanlı Rus harbinden sonra balkanlarda ve Bulgaristan’da büyük bir Müslüman kitlesi kalmıştır. Bölgedeki Osmanlı yönetiminin çekilmesi ile Müslüman toplumu çeşitli baskılara ve asimilasyon politikalarına maruz kalmış, özellikle bölgede Bulgarca konuşan Müslüman kitleye, yani Pomak toplumuna karşı özel bir asimilasyon politikası uygulanmıştır. Bulgaristan devletinin resmi kararları ile Pomak toplumu dört defa isim değiştirme kampanyalarına ve Müslüman kimliğini ve benliğini yok etme zorlamalarına maruz kalmışlardır.
Bulgaristan’da Müslüman azınlık içerisinde, Türklerden sonra Pomaklar hem siyasi hem de tarihi olarak önemli bir toplum grubu oluşturur. Pomaklar kendi benliklerine, adetlerine ve kimliklerine sıkı sıkıya bağlı bir Müslüman toplumdur.
Pomak kelimesine Osmanlı kaynaklarında XIX yüzyılından itibaren rastlanır. Pomakların menşei ve kimliği konusunda çoğu siyasi temelli olarak, değişik görüşler ve tartışmalar vardır. Konuştukları Slavca dilinden hareketle, bunların Sırp, Bulgar hatta Yunan kökenli oldukları iddia edilmiştir. Yaşadıkları ülkeye ve bölgeye göre, Pomaklar üzerinden siyaset yapılmaktadır. Ayrıca, Pomakların yaşadıkları Balkan ülkelerinde, devlet yönetimleri, Pomakları kendilerinden sayma gibi, onlara bir tür kimlik vererek sahip çıkmaktadırlar.
Pomaklarda etnik kimlikten daha çok, dini kimlik ön plana çıkmaktadır. Kendilerini Müslüman olarak nitelerler. Müslümanlıktan sonra, etnik kimlik ikinci derece tutulur. Yaşlı Pomaklar, kendilerini Türk ya da Bulgar olarak nitelemezler. Onlar kendilerine sadece Pomak derler. Oysa günümüzde yeni nesil gençler, kendilerini Bulgar olarak kabul etmektedirler. Bulgar Devleti ise, Pomakları (Müslüman) Türklerden ayırmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bu iki etnik grubu birleştiren ortak nokta İslam’dır.
"Pomakların Dinî Hayatı" isimli bu araştırmada Smolyan ilinde yaşayan Pomak toplumun dinî inanç, ibadet, tutum ve davranışlarının belirlenmesi, dinî hayata yönelik tutumların çeşitli faktörlere göre nasıl bir farklılaşma gösterdiğinin tespit edilmesi, dinî hayatın sosyal sistem içindeki yeri ve öneminin ortaya çıkarılması, konu edinilmiştir. Bu araştırma, teorik ve uygulama olmak üzere iki aşamada gerçekleştirilmiştir.
Dini hayata yönelik tutumların cinsiyet, yaş, eğitim durumu ve gelir düzeyi gibi faktörlerle değişkenlik arz etiğini gördük. Bu araştırmanın temel bağımsız değişkenlerini oluşturan faktörlere göre, nasıl bir farklılık arz ettiğini tespit etmeye çalıştık.
Genelde, İslami temel iman esasları olarak nitelendirdiğimiz, Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe ve kaza-kadere inanç noktasında hepsinin büyük oranda inandıklarını gördük (Tablo 37, 38,39, 40, 41 ve 42).
Yörede halk inançları da bariz bir şekilde kendini göstermektedir. Nitekim araştırma sahamız olan Pomaklar, Smolyan İlinde “büyüye, cine (cin çarpması veya tutulması) ve nazara inandıklarını belirtmişlerdir (Tablo 64, 67, 70 ve 71).
Yeni nesil Pomaklar ve 25 yaş altı, Komünizm rejimin yıkılmasıyla, dini ve sosyal kimliklerini algılamada daha bilinçli hale gelmiştir. hipotezimiz genel olarak tablolara baktığımızda, onlarda İslam’a yöneliş gözlenmektedir. Bu yönelişin Müslümanları daha bilinçli ve kendi benlik ve kimliklerine sahip çıkmalarına sebep olmuştur. Yaş değişkeni açısından dini yönelimin, 25 yaş altı grubumuz beş vakit namaz kılanların oranı %51,7 (s=30), anlamlı bir farklılığa yol açtığını gözlemledik (Tablo 44).
Yeni nesil Pomak gençlerin dini bilgilerini yeterli sayan gençlerin böyle düşünmelerinin sebebi olarak, 25 yaş altı ve 25-40 yaş arası olan yaş gruplarımızın böyle düşünmelerinin sebebini, çoğunlukla dini bilgi edinmek için Kur’an kurslarında eğitim görmüş olmalarına bağlıyoruz. Bölgedeki dini seminer ve sohbetlerin yaygın olması ve dini sorunların orada cevaplanması, bölgede ve yurt dışında eğitim gören öğrenci sayısının çoğalması ve bu kişilerin de dini kaynak olarak görülmeleri ve dini her konuda onlara da başvurulması, olumlu bir gelişmeye sebep olmuştur.
41-60 yaş arası ve 60 üzere yaş gruplarımızda, dini bilgi örf, adet ve ailenin dini merasimlerinin uygulanma şekillerini iyi bildiklerinden bunlar da kendilerinin dini bilgilere sahip olduklarını zanneden bir grup oluşturmuşlardır.
Elde edilen bulgular 25-40 yaş arası yaş grubu, dini ritüelleri yerine getirme oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Beş vakit namaz kılanların oranı %51,0 (s=50), bazı vakitleri kaçırmakla birlikte genellikle kılarım diyenlerin oranı %37,8 (s=37) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44).
Ramazan ve Mübarek günler orucu tutarım diyen deneklerimizin 25-40 yaş arası olan grubumuzun oranı %49,0 (s=48), Ramazan ayını tamamen tutarım diyen deneklerimizin 31,6% (s=31) tespit edilmiştir (Tablo 50).
Bölgedeki gençlerin dini duygu ve düşüncenin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kendi kültür ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan gençler, bu kültürün esasını oluşturan dini değerlere büyük önem vermektedirler. Nitekim dini değerlerle ilgili sorulara hep olumlu cevaplar verilmiştir.
Beş vakit namazı devamlı olarak kılan erkelerin oranı %60,6 (s=77) kadınlarda ise %47,6 (s=80) olarak tespit edilmiştir (Tablo 45). Ramazan ve mübarek günlerde oruç tutarım diyen deneklerimiz erkeklerde %10,2 (s=13) oranla, kadınlarda ise %8,9 (s=15) olarak tespit edilmiştir. “Ramazan ayının tamamını tutarım” diyen erkeklerin oranı, %31,5 (s=40) kadınlarda ise bu oran, %35,7 (s=60) olarak tespit edilmiştir (Tablo 51).
Kadınların %14,3’u (s=24) ve erkeklerin %21,3’u (s=27) kendilerini çok dindar olarak belirtmişlerdir. Kadınların %31,5 (s=53) oranı ile erkek deneklerimizin oranı %49,6 (s=63) yüksek bir oran ile yeterli derecede dini bilgi aldıkları göstermektedir. (Tablo 17).
Kur’an okuma konusunda kadınların oranı %75,0 (s=126), erkeklerin oranı ise %71,1 (s=91) olarak tespit edilmiştir. Kadınlar erkeklere göre daha büyük oranla öne çıkmıştır (Tablo 31).
41-60 yaş grubu namaza en az ilgi gösteren yaş grubu olarak öne çıkmaktadır. Bu yaş grubundaki bu ilgisizliğin en önemli sebeplerinden biri komünist rejiminde yetişmiş olmalarıdır. Bu yaş grubu, ibadet konusunda yöneltilen sorulara en düşük puan alacak şekilde cevap vermiş, bu da onların gelişme döneminde ve gençlik yıllarında ibadetsiz bir hayata alışmış olmalarından kaynaklanmaktadır. 41-60 yaş arası olan deneklerimizden, “beş vakit namaz kılarım” diyenlerin oranı %43,7 (s=45) ve “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı %20,4 (s=21) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44). Aynı şekilde, 41-60 yaş arası olan deneklerimizde, oruç tutma alışkanlığı ve oruç ibadetine karşı ilginin en az olduğu grup olarak görülmektedir (Tablo 50).
41-60 arası yaş grubunda, dinin aslına uygun inanç esasları yerine, daha çok batıl inançların öne çıktığını görmekteyiz. Bu grup, sanki dinin gerçek inançlarıymış gibi bâtıl inançlara ve büyü’ye (sihire) daha çok önem veriyorlar. Onların bâtıla inanç oranı %55,3 (s=57) (Tablo 65). Allah’ın kudretine inandıkları kadar cin çarpmasına da inanıyorlar. Onlardaki Bu oran: %49,5 (s=51) (Tablo 68) tespit edilmiştir.
60 yaş üstü çok dindar %27,8 (s=10) ve normal dindar %69,4 (s=25) olarak tespit edilmiştir (Tablo 16). Deneklerimizde beş vakit namaz kılanların oranı %88,9 (s=32) olarak tespit edilmiştir (Tablo 44). “Ramazan ve Mübarek günlerde orucu tutarım” diyen ve 60 yaş üstü olan deneklerimizin oranı ise %69,4 (s=25) olarak tespit edilmiştir (Tablo 50). “Farz olan ibadetlerin dışında nafile ibadet ediyor musunuz?” sorusuna Düzenli olarak 60 yaş üstü yaş grubumuzun oranı ise %41,7 (s=15) olarak tespit edilmiştir (Tablo 62).
“Her yıl zekâtımı muntazam veririm” diyen 60 yaş üstü olan deneklerimizin oranı ise %61,1 (s=22) olarak tespit edilmiştir (Tablo 56) tespit edilmiştir.
Analiz sonuçlarına göre, cinsiyet ve yaş durumunun, dinin bazı boyutlarında farklılıklara yol açtığı tespit edilmiştir.
Anketin sonuçlara göre, Kendilerini normal dindar olarak tanımlayan kadın ve erkek grupların dindarlık düzeylerinin dağılım oranı, kadınlarda %83,9 (s=141) ve erkeklerde ise %76,4’u (s=97) olarak görülmüştür. Buna karşılık kadınların %14,3’u (s=24) ve erkeklerin %21,3’u (s=27) kendilerini çok dindar olarak belirtmişlerdir (Tablo 17).
Elde edilen bulgular, Pomakların ibadet ve dini ritüelleri yerine getirme oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Namaz ve oruç ibadetinde de genelde bir farklılaşma olmadığı ve büyük oranda yerine getirilen bir ibadet olduğu görülmüştür (Tablo 43 ve 49).
Cinsiyete göre, erkekler namaz ibadetine karşı kadınlardan daha aktif ve daha çok gayret gösterdiğini görmekteyiz. Beş vakit namazı devamlı olarak kılan erkelerin oranı %60,6 (s=77) kadınlarda ise %47,6 (s=80) olarak tespit edilmiştir (Tablo 45).
Araştırmaya katılanların medeni durumlarına göre, Namaz ibadetini yerine getirme oranında anlamlı bir ilişki vardır. Bekâr olan katılımcıların, “beş vakit daima kılarım” diyenlerin oranı %35,7 (s=30), “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı %22,2 (s=22). Evli olan katılımcıların, “beş vakit daima kılarım” diyenlerin oranı %60,8 (s=113), evli, fakat “hiç namaz kılmıyorum” diyenlerin oranı sadece %7,0 (s=13) olarak tespit edilmiştir (Tablo 46).
Zekât ve Hac ekonomik duruma bağlı bir ibadet olduğu için, diğer ibadetlere oranla, yerine getirilme oranı daha düşüktür (Tablo 55 ve 60) . Yaş yükseldikçe zekât verme durumu da yükseliyor. (Tablo 56).
Araştırmamızın verilerini göre, kadınlar, batıl inanç konusunda erkeklerden daha fazla öne çıkıyorlar. Tablolardaki verilere göre, bâtıl inanç kadınlar arasında daha yaygın görülüyor. Fakat bu oran, erkeklerle kadınlar arasında neredeyse eşite yakın görülüyor (Tablo 66 ve 69).
Bu duruma göre araştırma hipotezleri kısmen doğrulanmış ve diğer araştırma bulgularıyla da paralellik göstermiştir.
Pomak toplumun aile yapısına baktığımızda kırk beş yıl öncesi genelde klasik İslam ailesi gözlenirken; günümüzde ise çekirdek aileler çoğalmışlar, klasik büyük bir aile, günümüzde her geçen gün çekirdekleşmeğe doğru devam etmektedir. Çekirdek ailelerin oluşması ile İslam kültüründen uzaklaşan yeni aileler her gün artmaktadır.
Smolyan bölgesinde yıllardan beri yaşanan asimilasyon politikasının karşısında ayakta kalabilmenin en önemli faktörlerinden biri de dini eğitim olmuştur. Bu nedenle bölge Müslümanları dini eğitime önem vermektedirler. Bölgedeki yaz kuran kursları hayli rağbet görmektedirler.
Müslüman Pomak toplumun günlük yaşamında, geleneksel yapıya bağlı olarak mevlit, sünnet ve cenaze gibi dinî törenler ayrı bir öneme sahiptir.
Ve son olarak Bulgaristan Müslümanlarına ve onları temsil eden yetkili kuruluşu olan Baş müftülüğe birkaç önerimiz olacaktır:
1- Yaz Kuran kurslarının yıllık olmasını önermekteyiz. Bu eğitim yuvalarının Bulgaristan Müslümanlarının kendi dinine ve özüne dönmeye yardımcı olacak en önemli etkenlerden bir tanesi olacağına inanıyoruz.
2- Yetkili kuruluşların Müslümanların örf ve adetlerini yaşatacak kültür merkezlerinin oluşturulmasına önermekteyiz.
3- Dini eğitim tahsil eden kişilerin, dini ve sosyal hayatta daha aktif olmaları germektedir.
4- Müslüman Pomak toplumunun üzerine daha geniş ve kapsamlı araştırmaların yapılması gerekmekte, çünkü bu araştırmamız bu alanda bir ilk olma özeliğini taşımaktadır.
5- Müslüman toplumuna uygulanan asimilasyon politikası hala devam etmekte, buna karşı dura bilmeleri için Müslümanların kendi dinine, diline, örf ve adetlerine sahip çıkmak olacaktır.
6- Müslümanların Dini konularla ilgili sorunları Dini ilim tahsil etmiş olan kişilere başvurarak çözmeye çalışmaları gerekmektedir, çünkü kulaktan dolma bilgilerle çalıştıkları için birçok yanlış uygulamalarla karılaşmaktayız.
7- Ve son olarak Müslüman Pomak toplumunu daha aydın bir gelecek için ilme daha fazla önem vermeleri gerekmektedir.
Özetle, araştırmamızın amaçları çerçevesinde yapılan analizler ve elde edilen bulgular, bazı hata ve eksikliklerden uzak değildir. Ancak araştırma yapılan Bulgaristan’da benzer bir çalışmanın yapılmamış olması bu araştırmanın önemini arttırmaktadır. Umarız ki bu çalışmalar daha kapsamlı ve farklı boyutlarda devam edecektir.
Sonuç olarak, araştırmada elde edilen göstergeler çerçevesinde, Pomaklar’da dini yönelimlerinin olumlu olduğunu söyleyebiliriz
27 Kasım 2014 Perşembe
SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI -İzlenimler-
SOFYA’DA YAPILAN TERCÜME KONFERANSI
-İzlenimler-
Basri Zilabid Çalışkan
1990 yılından sonra
demokratik hayatın Bulgaristan’a da yavaş yavaş girmeye başlamasıyla İslami
kitaplar Bulgarcaya tercüme edilmeye başlandı. Bu faaliyet daha ziyade Pomak
müslümanlarının dini bilgi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti.
Zamanla Pomak gençlerin
bazısı Türkiye’ye bazısı da Arap memleketlerine ilahiyat eğitimi almaya
gittiler ve ülkelerine döndüler. Onlar da bu hayırlı işe katkıda bulunmak
arzusuyla kimi Arapça’dan kimi Türkçe’den Bulgarca’ya tercüme işine giriştiler.
Bunlardan bazısı halkın kullandığı dini dili/dini terminolojiyi yok
sayarcasına, Osmanlı zamanında yerleşen dini terminoloji yerine bazen mahza
Arapça kavramları bazen mahza Bulgarca tercümelerini kullanmaya başladılar.
Birinci duruma örnek olarak “abdest” yerine “udu” , ikinci duruma örnek olarak
ise rekât yerine “kolenopreklonenie” kelimelerini verebiliriz. Zamanla bu durum
her platformda konu edilmeye, İslami dini terminolojinin tercümesi ile ilgili
bir toplantının yapılması gerektiği dile getirilmeye başlandı. Prof.
Teofanov’un yaptığı Kur’an tercümesine yönelik eleştiriler sıklaştı.
Nihayet Sofya Yüksek
İslam Enstitüsüne bağlı İlmi Araştırmalar Merkezi kuruldu ve başına lisans ve
yüksek lisansını Ürdün’de doktorasını da İngiltere’de tamamlayan Dr. Arif
Abdullah getirildi.
İşte Dr. Arif Abdullah’ın
gayretleriyle merkez ilk önemli icraatını gerçekleştirdi. Sofya’da bir tercüme
konferansı ilanında bulundu. Ancak neredeyse konferans amacından farklı bir
yöne kaymışken[1]
öğrendiğimiz kadarıyla yapılan müdahaleler sonucu amacı gerçekleştirecek
tebliğcilerin katılımı temin edilmiş. Konferans tecrübeli Bulgar oryantalistler
tarafından ilgi görmüş buna mukabil genç Müslüman akademisyenlerden katılım
olmamıştı.
İlk kanaatimiz böyle bir
faaliyetin bir “çalıştay”a konu edilmesinin ve sadece Müslüman mütercimler
arasında tartışılmasının daha faydalı olacağı yönündeydi. Hatta ilk duyuruyu
gördüğümüzde tabiri caiz ise tepemiz atmış ve İlmi Araştırmalar Merkezi “hatalı
başlangıç” (falstart) mı yapıyor demiştik. Ancak Başüftülük’ten yapılan müdahaleden
sonra genç Müslüman akademisyenler de oldukça iyi hazırlanmış tebliğlerini
sunmuşlar ve Bulgar arabistler/oryantalistler nezdinde medeni bir şekilde
görüşlerini belirtmişlerdir. Bu toplantı Bulgar akademik çevrelerince genç
Müslüman akademisyenlerin hem bir lansmanı/takdimi hem de bir milat olmuştur. Üç
oturumdan oluşan sempozyumda ana hatlarıyla şunlar dile getirilmiştir:
1.
Dini terminolojinin birliği, Müslümanların birliğini sağlar. Aksi bir durum
Bulgaristan Müslümanlarının bölünmesine sebep olur. Bu sebeple Osmanlı
kültürüyle giren Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklı kelimeler muhafaza
edilmelidir. Bunların saf Bulgarca karşılığı zaten yoktur. Çünkü Bulgar dil ve
terminolojisi Ortodoks Hristiyan ruhun taşıyıcısıdır. Örneğin “Allah”, “Bog
veya Gospod” değildir, olamaz. “Oruç” ile “Post” aynı şey değildir.
2.
Bu düşünceye karşı oryantalistler tercümenin geniş kitlelerce anlaşılabilir
olması gerektiği ve bu sebeple hristiyan terimlerini kullanmanın kaçınılmaz
olduğu fikrini öne sürmüşlerdir.
3.
Transkripsiyon meselesi de doğal olarak gündeme geldi ve bu konuda da
Bulgar dili uzmanlarının bulunduğu bir toplantı yapılması lüzumu dile
getirildi. Bu konuda konuşan Bayan Rayjekova “Haled”in yanlış doğrusunun
“Halid” olması gerektiğini “Omar”ın yanlış “Umar”ın doğru olduğunu söyledi.
Evet, bunlar Arapça bakımından doğrudur. Ancak Bulgaristan Müslüman toplumu
açısından gerçekliğe zıttır. Arapça olan “Umar” Türkçe’de “Ömer” olmuş, Türkçe’den
Bulgarca geçince de Yumer (Юмер) olmuştur. Doğrusu da budur. Tercümede de olsa
tarihi yok sayamayız. Osmanlının dili ve kültüründen yoksun olan аrabistler yarım bin yılı yok saymaktadır. Kanaatimizce iyi bir Şarkıyatçı
elsine-i selaseyi (Arapça, Farsça, Türkçe) bilmelidir.
4.
Tercüme, konusu ve hedef kitlesi bakımından farklılık arz edebilir. Bir
romanla akademik bir eserin tercümesi aynı olmaz. Hedef kitle açısından
Müslüman veya gayri Müslim olmak yine tercümeyi etkileyecektir.
5.
Harfi tercüme, tercüme değildir. Eseri tercüme edilen müellif çok iyi
tanınmalı. Mütercim eserin ruhuna vakıf olmalı ve o ruhu çevirdiği dile
vermelidir.
6.
Bulgaristan Müslümanları tarihinde misyonerler tarafından yapılan Bulgarca
Kur’an Tercümesi ile Pomakları İslam’dan uzaklaştırma, Hristiyanlığa yaklaştırma
faaliyetleri de yapılmıştır. Bu da tercümenin stratejik hedefler için
kullanılabileceğini göstermektedir.
İSLAM
LİTERATÜRÜ’NÜN BULGARCAYA TERCÜMESİ SEMPOZYUMU
DÜZENLEYEN:
SOFYA YÜKSEK İSLAM ENSTİTÜSÜ İLMİ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
SOFYA, 22 KASIM
2014, SOFYA ST. KLEMENT OHRİDSKİ ÜNİVERSİTESİ
Açılış konuşmaları: Dr. Mustafa Hacı, Bulgaristan Başmüftüsü ve YİE Rektörü
Prof. Tsvetan Teofanov, Sofya “St. K. Ohridski” Üniversitesi Klasik ve Yeni Filolojiler Fakültesi Dekanı,
Dr. Arif Abdullah, Sofya YİE İlmi Araştırmalar Merkezi Müdürü
Akademik Stefan Vodeniçarov, Bulgaristan Bilimler Akademisi Başkanı
BİRİNCİ OTURUM:
BAŞKAN PROF. STOYANKA KENDEROVA
Doç. Mariana
Malinova,
Arap uyanışı
döneminde Rifaa Rafi at-Tahtavi (1801-1873) ve tercüme konsepti
Dr. Arif Abdullah,
İslam
terminolojisini Bulgarcaya aktarmak: teolojik analiz
Dr. Velin Belev,
“Hal”den “kal”e
geçişe dair
İsmail Çauşev,
İslam
terminolojisini popüler formda açık ve anlaşılır kılma gayreti
İKİNCİ OTURUM: BAŞKAN DR. ARİF ABDULLAH
Doç. İbrahim Yalımov,
İslam dini lügatinde Osmanlı Türkçesi
terimlerin işlevi
Doç. Pavel Pavloviç,
Gramer ve mana yönüyle Kur’an’da “Kalala”
Kavramı (4: 12; 4: 176)
Murad Boşnak,
Bosna ve Makedonya’da kullanılan
islami kavramlar
Baş Asistan İvan Dülgerov,
Kur’anda “İkame” kavramı (doğruluk/düzgünlük ve hakkaniyet)
ÜÇÜNCÜ OTURUM:
BAŞKAN DOÇ. MARİANA MALİNOVA
Prof. Stoyanka Kenderova,
Osmanlı
kaynaklarında özel isimlerle yer adlarının transkripsiyonu meselesi
Veselina Rayjekova,
Arap
isimlerinin Bulgarcaya traskripsiyonu ve transliterasyonu: İbn Tufeyl’in “Hay
bin Yakzan”ı ve el-Cahız’ın “Cimrileri” ve buradaki gerçekliklerin tercümesi
Dr. Kadir Muhammed,
Kelama Giriş
(Yazar: B. Topaloğlu, Bulgarcaya tercüme eden Orlin Sıbev) kitabında İslami
ıstılahların tercüme sorunları
Dr. Ahmed Lütov,
Başmüftülük
yayınlarında kullanılan dini kavramlarla ilgili sorunlar
[1] Konferans ilan usulüyle
yapıldığından ve ilk yayınlanan katılımcı listesinde biri hariç geri kalan tümü
Bulgar oryantalistlerinden ibaretti ve konuları “tercüme” etrafında olmakla
birlikte maksadı temin edecek durumdan çok uzaktı. Bu durum aşağıda verilecek
tebliğler listesinden de görülebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)