Dün bir abimiz, Bulgaristan Razgrad doğumlu ve Rehber gazetesi sahibi, meşhur gazeteci-yazar Mahmut Necmettin Deliorman'ın kabrinin nerede olduğunu bana sordu. Ben de "bilmiyorum" deyince "siz nasıl Bulgaristan Türk gençliğisiniz, siz bilmezseniz kim bilecek" diye beni haşladı. Neyseki Mezat Grubundan Metin bey imdadıma yetişti ve nerede olduğunu tarif etti. Kendisine teşekkür ederim. Ben de sabahı zor ettim ve işe gitmeden hemen şu işi halledeyim dedim. Meğerse İstanbul eski Topkapı otogarı'nın oradaki Çamlık mezarlığında yatıyormuş merhum. Görevliler yardımcı oldu ve kolayca mezarı buldum. Bu mezarlıkta başka ünlülerde yatıyormuş. İnsanların çokça sorduğu isimleri bir kağıda not etmişler. Bulgaristanlı meşhur yazarımızı şimdiye kadar soran olmamış. Ruhu şad olsun. Basri Zilabid, BTG Editörü MAHMUT NECMETTİN DELİORMAN BİYOGRAFİSİ İÇİN: TIKLAYINIZ |
Osmanlı torunu Evlad-ı Fatihanlar... Geçmişi bilerek onu unutmadan, geleceğe kanat açanlar... Biz bize benzeriz ve özgün olma iddiasındayız. Kuruluş: Sofya 26 Mart 2008, Halen yayın: İstanbul
2 Ağustos 2019 Cuma
MAHMUT NECMETTİN DELİORMAN'IN MEZARI
31 Temmuz 2019 Çarşamba
BULGARİSTAN'IN MANEVİ BEKÇİLERİ, İSMAİL GÜLEÇ
27 Temmuz 2019 Cumartesi
HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR? YAZAN: İSA CEBECİ
HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR?
19. Asır sonlarında doğup 20. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında manzum eserler yazıp yaratmış olan bir Alevî-Bektaşi şairimiz var. Adı Haydar Baba, mahlâsı da Haydarî.
Doğumu: Arnavutluk- 1871,
ÖLÜMÜ: Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Denizler (Varnentsi) köyü, 1960.
Ömrünün 22 yılını Bulgaristan’da geçirmiş olan bu tasavvuf-tekke şairi hakkında bilgilenmek isteyenler için işbu makaleyi sunuyorum.
Bulgaristan’da doğup Türkiye’ye göçen şair ve araştırmacı Mehmet Çavuş, ısrarla Haydar Baba’nın Silistre ilinin Denizler köyünde doğduğunu, İstanbul’da okuduğunu iddia ediyor. Lâkin Coşkun Kökel’in araştırmalarına göre, onun Arnavutluk’tan İstanbul’a göçen bir Arnavut ailesinin çocuğu olduğu, Merdivenköy Dergâhında yetiştiği, dervişliği ve babalığı Merdivenköy dergâhı şeyhi Mehmet Ali Hilmi Dedebba’dan aldığı anlaşılıyor. Pîr evinin kapanmasından sonra, asıl adı Cemil olan Haydar Baba, Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte Arnavutluk’a gitmiş, orada tutunacak dal bulamayınca Sırbistan üzerinden Bulgaristan’a gelmiştir. 2 yıl Plevne’de kaldıktan sonra 1940 yılında Deliorman, Mumcular (Sveştari) köyündeki Demir Baba tekkesine gelir.
Coşkun Kökel, Mumcular sakini ve daha sonra da Demir Baba Tekkesi postnişini olan Zeynel Mustafa Kaba’dan aldığı bilgilere istinaden anlattıklarından Haydar Baba’nın orada 6 kişiye nasip verdiğni öğreniyoruz. 1940 yılında, Romenlerin Dobruca ve Deliorman’dan çekilmelerinden sonra, Denizler’deki Ali Baba Tekkesine yerleşen Haydar Baba, oraya postnişîn olmuş ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Bulgar makamlarınca izlendiğinin fakında olan Haydar Baba, hiç evlenmemiş ve etrafına da hiç açılmamıştır. Onu ziyaret eden Mehmet Con, Aliosman Ayrantok, Mülâzim Çavuş gibi şair ve gazetecilere nefeslerinden bazılarını okumuşsa da gazetelerde basılmalarına izin vermemiştir. Burada 14. 05. 1960 yılında, 89 yaşında Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Denizlerin bugünkü adı Varnentsi’dir ve bir tekke-tasavvuf şairi olan Haydar Baba’nın kabri de bu köydeki Deniz Ali Baba türbesinin bahçesinde bulunmaktadır. Burada Haydarî’den önce şeyhlik yapmış olan Ali Baba, Veli Baba ve Süleyman Baba’nın da mezarları bulunmaktadır.
Bulgaristan kökenli Türk şairi ve edibi Mehmet Çavuş’un Haydar Baba’nın Denizler’de doğup büyüdüğüne dair iddiası Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet’in Sofya devlet arşivinde rastgele bulduğu bir tarihî belgeyle geçersiz kalmıştır. Belgenin künyesi: (fond 166, opis 2, arhivna edinits: 133, list 11, poveritelno, 5.08.1938).
BELEGENİN İÇERİĞİ:
“Dış İşleri ve İnançlar Bakanlığı, Polis Teşkilâtımıza şu Duyuruyu arz eder: Arnavut uyruklu Haydar Baba, Gorsko Slivovo, Mahalata, Veliko Tarnovo, Varna, Şumnu, Deliorman ve Vidin adlı yerleşim yerlerindeki dindaşlarını ziyaret edecektir. Gorsko Slivovo köyünde 1-2 ay kalacaktır.
İç İşleri ve İnançlar Bakanlığı, bu duyuruyu Polis Müdürlüğüne göndererek Haydar Baba’nın takip edilmesi, onun da mensubu olduğu Bektaşilik tarikati ile ilişkileri dışında “başka bir görevinin” de olup olmadığının araştırılması konusunda emirlerini rica ederiz.
Aynı dosyanın 13. sayfasında şunları okuyoruz: Gorsko Slivovo,Tarnovo, Ruse, Sveşteari Demir Baba, Pavlikeni, Şumen, Sevlievo ve Varna’yı ziyaret etmesine izin verildi. Aynı dosyanın 15. Sayfasındaki not: Bektaşî îmandaşlarını ziyaretleri esnasında devlet aleyhinde istihbarat yapıyormuş. Kendisi Tiran’dan olup Arnavut uyrukludur. Asıl adı: Haydar Cemil Bey Baba.”
Bu özgün belge ile bir Bektaşî babası olan Türk şairi Haydar Baba’nın kimliği, kişiliği ve kökeniyle ilgili tartışmaların sona erdiğini düşünüyoruz.
HAYDAR BABA’NIN YARATICILIĞI
Haydar Baba’nın asıl adı Haydar Cemil’dir fakat şiirlerinde Haydar veya Haydarî mahlâsını kullanmıştır. Genellikle Alevî-Bektaşî inanç ve düşüncelerini, Alevî ve Bektaşî ulularını anlatan, tanıtan ve savunan şiirler yazan Bulgaristanlı son Bektaşî şairidir. Bütün ısrarlara rağmen yerel gazetecilerden Mehmet Con’a ve Aliosman Ayrantok’a, bu sayıda başka gazetecilere şiir vermemiştir. Verse de gazetelerde yayınlanmalarını istememiştir. Besbelli komünist iktidara güveni yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinde Haydar Baba ile ilgili bazı araştırmalar yapılmıştır. İlk olarak M. Halid Bayrı, Türk Folklor Araştırmaları dergisinin 1957 yılı 99. Sayısında Haydar Baba’yı edebiyat çevrelerine tanıtmış ve toplu olarak şiirlerini de yayınlamıştır ( Bkz.,M. Çavuş, a.g. antoloji s. 82). Mehmet Çavuş, M.H. Bayrı’nın Haydar Baba’nın Arnavut kökenli olduğuna dair iddiasını kanıt göstermeden çürütmeye çalışmıştır. Ancak Haydar Baba’nın Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte önce Arnavutluk’a gitmesi, orada tutunamayıp Sırbistan üzerinden Bulgaristan’ın Plevne iline gelmesi, orada 2 yıl kadar kaldıktan sonra Deliorman’ın Mumcular köyüne gelmesi düşündürücüdür.
Haydar baba’nın Denizler köyünde dünyaya geldiğini gösteren bir belge de yoktur. Aksine, Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet, kuşkuya mahal kalmayacak şekilde Haydar Baba’nın Arnavut olduğunu göstermektedir.
Onun şiirlerinden birkaçını dikkatinize sunuyorum:
ALLAH EYVALLAH
Gerçek erenlerin darına durduk
Pîrimiz Hünkâr’a Allah eyvallah
Bir aşk menziline geçüp oturduk
Haydar-ı Kerrar’a Allah eyvallah!
Mü’mîn âşıkız Hak vicdanımızdır
Muhammet Mustafa imamımızdır
Habibullah bizim canânımızdır
Ahmed-i Muhtar’a Allah eyvallah!
Bir Balım Sultan’a bendeyiz gerçek
Şah’a çâk esir, has bahçeye çiçek
Himmet aldık Pîrden biz ölçek ölçek
Şah-ı keremkâre Allah eyvallah!
Hacı Bektaş demine Hû şan
Onundur muhabbet bu demle devran
Tarîkat sırrında olal’dan mihman
Dedik Hak dîdâre Allah Eyvallah!
Yârimizdir canda cândan ezelden
Ayrılmayız biz asla o güzelden
Bırakmaz Haydar’ı pirimiz elden
Niyazımız yâre Allah eyvallah!
(Çavuş. M.,20. YY. Bulgaristan Türkler Şiiri, 1988, İst. Ss. 82-83)
HÛ DOST, HAK DOST
Hüseyin’dir kisvemiz,
Sırtımızda aba post
Mücerretiz, tertemiz.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Bektaşi’yiz Bektaşi,
Attık gamı telaşı
Şah’dır kırkların başı.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Muhammet- Hatice’den
Fatma Ali ve Hasan
Hüseyin’e erişirsen
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Zeynel Abidin ile,
Cafer-i Sadık bile
Kâzım Rıza’dan dile,
Hû dost Hak dost Allah dost
Takî, Nakî, Askerî,
Mehdî hem ol Haydarî
On iki imam cevheri.
Hû dost Hak dost Allah dost.
(Özmen, 1998:357)
MEDET HİMMET KEREM EYLE
Şah-ı Necef Ali aman
Medet himmet kerem eyle
Yetiş Pîrim Balım Sultan
Medet himmet kerem eyle
Kızıldeli seni andık
İmdat eyle bize artık
Dobruca’da Sarı Saltık
Medet Himmet kerem eyle
Daima sana güvendim
Merdivenli’de iken kendim
Şahkulu Sultan efendim
Medet himmet kerem eyle
Allah’ı geçer mi kuldan
Hiç el çeker mi yoksuldan
Eryek Baba İstanbul’dan
Medet Himmet Kerem eyle.
Daldık aşk adlı denize
Erenlerden erdik ize
Akyazılı Sultan bize
Medet himmet kerem eyle.
Haber aldık bâtın yerden
Manâ aldık her eserden
Ali Baba Denizler’den
Medet himmet Kerem eyle.
Ey Haydarî gerçek eriz
Er- Hak, Hak- er, erenleriz
Yâ Hacı Bektaş’ı isteriz
Medet himmet Kerem eyle.
(Mehmet Çavuş, 20 YY. Bulgaristan Türkleri Şiiri, 1988, İst., s.86.)
KAYNAKLAR:
1. Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1988, ss. 81-85.
2. M. Halit, Bayrı Türk Folklor Araştırmaları Dergisi S. 99, yıl: 1957.
3. Elçin, Şükrü, Bulgaristan’da Türk Kültürü, ayrı basım, Haydarî’nin Şiirleri, Ankara, 1986.
4. Mehmet Arslan Cumalı, Bulgaristan’da Demir Baba Tekkesi ve Diğer Türbeler, Çorlu/2010, Coşkun Kökel’in Haydar Baba yazısı, ss.70-71.
5. Gazi Üniversitesi, Türk kültür ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.14, Yıl: 2007, S. 43, s. 14.
Yazan: İsa CEBECİ
19. Asır sonlarında doğup 20. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında manzum eserler yazıp yaratmış olan bir Alevî-Bektaşi şairimiz var. Adı Haydar Baba, mahlâsı da Haydarî.
Doğumu: Arnavutluk- 1871,
ÖLÜMÜ: Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Denizler (Varnentsi) köyü, 1960.
Ömrünün 22 yılını Bulgaristan’da geçirmiş olan bu tasavvuf-tekke şairi hakkında bilgilenmek isteyenler için işbu makaleyi sunuyorum.
Bulgaristan Yüksek İslam Şurası Başkanı, değerli araştırmacı Sn. Vedat Ahmed Beyefendi lütfedip bu fotoğrafı bizimle paylaştılar. Kendisine teşekkür ederiz. BTG 1950'lili yıllar Haydar Baba |
Bulgaristan’da doğup Türkiye’ye göçen şair ve araştırmacı Mehmet Çavuş, ısrarla Haydar Baba’nın Silistre ilinin Denizler köyünde doğduğunu, İstanbul’da okuduğunu iddia ediyor. Lâkin Coşkun Kökel’in araştırmalarına göre, onun Arnavutluk’tan İstanbul’a göçen bir Arnavut ailesinin çocuğu olduğu, Merdivenköy Dergâhında yetiştiği, dervişliği ve babalığı Merdivenköy dergâhı şeyhi Mehmet Ali Hilmi Dedebba’dan aldığı anlaşılıyor. Pîr evinin kapanmasından sonra, asıl adı Cemil olan Haydar Baba, Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte Arnavutluk’a gitmiş, orada tutunacak dal bulamayınca Sırbistan üzerinden Bulgaristan’a gelmiştir. 2 yıl Plevne’de kaldıktan sonra 1940 yılında Deliorman, Mumcular (Sveştari) köyündeki Demir Baba tekkesine gelir.
Coşkun Kökel, Mumcular sakini ve daha sonra da Demir Baba Tekkesi postnişini olan Zeynel Mustafa Kaba’dan aldığı bilgilere istinaden anlattıklarından Haydar Baba’nın orada 6 kişiye nasip verdiğni öğreniyoruz. 1940 yılında, Romenlerin Dobruca ve Deliorman’dan çekilmelerinden sonra, Denizler’deki Ali Baba Tekkesine yerleşen Haydar Baba, oraya postnişîn olmuş ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Bulgar makamlarınca izlendiğinin fakında olan Haydar Baba, hiç evlenmemiş ve etrafına da hiç açılmamıştır. Onu ziyaret eden Mehmet Con, Aliosman Ayrantok, Mülâzim Çavuş gibi şair ve gazetecilere nefeslerinden bazılarını okumuşsa da gazetelerde basılmalarına izin vermemiştir. Burada 14. 05. 1960 yılında, 89 yaşında Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Denizlerin bugünkü adı Varnentsi’dir ve bir tekke-tasavvuf şairi olan Haydar Baba’nın kabri de bu köydeki Deniz Ali Baba türbesinin bahçesinde bulunmaktadır. Burada Haydarî’den önce şeyhlik yapmış olan Ali Baba, Veli Baba ve Süleyman Baba’nın da mezarları bulunmaktadır.
Bulgaristan kökenli Türk şairi ve edibi Mehmet Çavuş’un Haydar Baba’nın Denizler’de doğup büyüdüğüne dair iddiası Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet’in Sofya devlet arşivinde rastgele bulduğu bir tarihî belgeyle geçersiz kalmıştır. Belgenin künyesi: (fond 166, opis 2, arhivna edinits: 133, list 11, poveritelno, 5.08.1938).
BELEGENİN İÇERİĞİ:
“Dış İşleri ve İnançlar Bakanlığı, Polis Teşkilâtımıza şu Duyuruyu arz eder: Arnavut uyruklu Haydar Baba, Gorsko Slivovo, Mahalata, Veliko Tarnovo, Varna, Şumnu, Deliorman ve Vidin adlı yerleşim yerlerindeki dindaşlarını ziyaret edecektir. Gorsko Slivovo köyünde 1-2 ay kalacaktır.
İç İşleri ve İnançlar Bakanlığı, bu duyuruyu Polis Müdürlüğüne göndererek Haydar Baba’nın takip edilmesi, onun da mensubu olduğu Bektaşilik tarikati ile ilişkileri dışında “başka bir görevinin” de olup olmadığının araştırılması konusunda emirlerini rica ederiz.
Aynı dosyanın 13. sayfasında şunları okuyoruz: Gorsko Slivovo,Tarnovo, Ruse, Sveşteari Demir Baba, Pavlikeni, Şumen, Sevlievo ve Varna’yı ziyaret etmesine izin verildi. Aynı dosyanın 15. Sayfasındaki not: Bektaşî îmandaşlarını ziyaretleri esnasında devlet aleyhinde istihbarat yapıyormuş. Kendisi Tiran’dan olup Arnavut uyrukludur. Asıl adı: Haydar Cemil Bey Baba.”
Haydar Baba, İstanbul 1910 (Alaaddin Dede Arşivi) |
HAYDAR BABA’NIN YARATICILIĞI
Haydar Baba’nın asıl adı Haydar Cemil’dir fakat şiirlerinde Haydar veya Haydarî mahlâsını kullanmıştır. Genellikle Alevî-Bektaşî inanç ve düşüncelerini, Alevî ve Bektaşî ulularını anlatan, tanıtan ve savunan şiirler yazan Bulgaristanlı son Bektaşî şairidir. Bütün ısrarlara rağmen yerel gazetecilerden Mehmet Con’a ve Aliosman Ayrantok’a, bu sayıda başka gazetecilere şiir vermemiştir. Verse de gazetelerde yayınlanmalarını istememiştir. Besbelli komünist iktidara güveni yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinde Haydar Baba ile ilgili bazı araştırmalar yapılmıştır. İlk olarak M. Halid Bayrı, Türk Folklor Araştırmaları dergisinin 1957 yılı 99. Sayısında Haydar Baba’yı edebiyat çevrelerine tanıtmış ve toplu olarak şiirlerini de yayınlamıştır ( Bkz.,M. Çavuş, a.g. antoloji s. 82). Mehmet Çavuş, M.H. Bayrı’nın Haydar Baba’nın Arnavut kökenli olduğuna dair iddiasını kanıt göstermeden çürütmeye çalışmıştır. Ancak Haydar Baba’nın Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte önce Arnavutluk’a gitmesi, orada tutunamayıp Sırbistan üzerinden Bulgaristan’ın Plevne iline gelmesi, orada 2 yıl kadar kaldıktan sonra Deliorman’ın Mumcular köyüne gelmesi düşündürücüdür.
Haydar Cemil Baba (Haydarî ve Şiirleri) Dr. Filiz KILIÇ, Dr. O. KURTOĞLU, T. BÜLBÜL Ankara 2008, 286 sayfa |
Onun şiirlerinden birkaçını dikkatinize sunuyorum:
ALLAH EYVALLAH
Gerçek erenlerin darına durduk
Pîrimiz Hünkâr’a Allah eyvallah
Bir aşk menziline geçüp oturduk
Haydar-ı Kerrar’a Allah eyvallah!
Mü’mîn âşıkız Hak vicdanımızdır
Muhammet Mustafa imamımızdır
Habibullah bizim canânımızdır
Ahmed-i Muhtar’a Allah eyvallah!
Bir Balım Sultan’a bendeyiz gerçek
Şah’a çâk esir, has bahçeye çiçek
Himmet aldık Pîrden biz ölçek ölçek
Şah-ı keremkâre Allah eyvallah!
Hacı Bektaş demine Hû şan
Onundur muhabbet bu demle devran
Tarîkat sırrında olal’dan mihman
Dedik Hak dîdâre Allah Eyvallah!
Yârimizdir canda cândan ezelden
Ayrılmayız biz asla o güzelden
Bırakmaz Haydar’ı pirimiz elden
Niyazımız yâre Allah eyvallah!
(Çavuş. M.,20. YY. Bulgaristan Türkler Şiiri, 1988, İst. Ss. 82-83)
HÛ DOST, HAK DOST
Hüseyin’dir kisvemiz,
Sırtımızda aba post
Mücerretiz, tertemiz.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Bektaşi’yiz Bektaşi,
Attık gamı telaşı
Şah’dır kırkların başı.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Muhammet- Hatice’den
Fatma Ali ve Hasan
Hüseyin’e erişirsen
Hû dost, Hak dost, Allah dost!
Zeynel Abidin ile,
Cafer-i Sadık bile
Kâzım Rıza’dan dile,
Hû dost Hak dost Allah dost
Takî, Nakî, Askerî,
Mehdî hem ol Haydarî
On iki imam cevheri.
Hû dost Hak dost Allah dost.
(Özmen, 1998:357)
MEDET HİMMET KEREM EYLE
Şah-ı Necef Ali aman
Medet himmet kerem eyle
Yetiş Pîrim Balım Sultan
Medet himmet kerem eyle
Kızıldeli seni andık
İmdat eyle bize artık
Dobruca’da Sarı Saltık
Medet Himmet kerem eyle
Daima sana güvendim
Merdivenli’de iken kendim
Şahkulu Sultan efendim
Medet himmet kerem eyle
Allah’ı geçer mi kuldan
Hiç el çeker mi yoksuldan
Eryek Baba İstanbul’dan
Medet Himmet Kerem eyle.
Daldık aşk adlı denize
Erenlerden erdik ize
Akyazılı Sultan bize
Medet himmet kerem eyle.
Haber aldık bâtın yerden
Manâ aldık her eserden
Ali Baba Denizler’den
Medet himmet Kerem eyle.
Ey Haydarî gerçek eriz
Er- Hak, Hak- er, erenleriz
Yâ Hacı Bektaş’ı isteriz
Medet himmet Kerem eyle.
(Mehmet Çavuş, 20 YY. Bulgaristan Türkleri Şiiri, 1988, İst., s.86.)
KAYNAKLAR:
1. Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1988, ss. 81-85.
2. M. Halit, Bayrı Türk Folklor Araştırmaları Dergisi S. 99, yıl: 1957.
3. Elçin, Şükrü, Bulgaristan’da Türk Kültürü, ayrı basım, Haydarî’nin Şiirleri, Ankara, 1986.
4. Mehmet Arslan Cumalı, Bulgaristan’da Demir Baba Tekkesi ve Diğer Türbeler, Çorlu/2010, Coşkun Kökel’in Haydar Baba yazısı, ss.70-71.
5. Gazi Üniversitesi, Türk kültür ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.14, Yıl: 2007, S. 43, s. 14.
19 Temmuz 2019 Cuma
Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahirete göç etti
Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahirete göç etti
İbrahim Yalımov Kimdir?
1934 yılında Şumnu’nun Gradişte köyünde doğdu. 1953 yılında Nüvvâb Türk Lisesinden mezun oldu. Öğrenimini Sofya Üniversitesi ve Moskova’da sürdürdü. Felsefe üzerine uzmanlaştı. Görevi yeni demokratik Anayasayı kabul etmek olan 7. Büyük Millet Meclisi’nde (1990-1991) Bulgar Sosyalist Partisi milletvekili olarak bulundu. Daha sonraki yıllarda Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde uzun yıllar hem rektör hem hoca olarak görev yaptı. İslam Felsefesi ve Bulgaristan Müslümanları Tarihi derslerini okuttu. İslam Enstitüsü rektörünün Yüksek İslam Şurası’nın tabii üyesi olması hasebiyle müftülük çalışmalarında özellikle devletle ilgili kritik konularda devamlı danışılan kişilerdendi. Onun döneminde enstitü “Godişnik” [Yıllık] adıyla ilmî dergi yayınlamaya başladı.
2009 yılında Sofya’da bir “Türk derneğinin” kuruluşu için önayak oldu. İlk olarak adı “Sofya Türk Aydınlar Kulübü” olması düşünülen derneğin son olarak “Kültürel
1- İlko Yalımov adıyla, Konservatizım i neokonservatizım na Balkanite (V. Boev ve D. Hristova ile) [Balkanlarda Muhafazakârlık ve Yeni muhafazakârlık], Sofya 1986.
2- Nastradin Hoca i bılgarskiyat folklor [Nasreddin hoca ve Bulgar Folkloru], Sofya 1997. (Bildiri kitabı, Yalımov “Hazırlayan”).
3- İstariya na turskata obşnost v Bılgariya, [Bulgaristan’da Türk Topluluğu Tarihi], Sofya 2002.
4- Kemalizmıt i otrajenieto mu v Bılgariya [Kemalizm ve Bulgaristan’a Yansıması], Sofya 2005.
5- Etnokulturna i religiozna identiçnost na turskata obşnost v Bılgariya, Sofya 2014.
6- Bulgaristan Türk Topluluğunun Etno-Kültürel ve Dinsel Kimliği, Sofya 2014.
7- Bulgaristan’da Azınlık Hak ve Özgürlükleri Sorunu, Sofya 2015.
8- Novi tendentsii v obşestvenoto i religioznoto mislene na bılgarskite müsülmani, [Bulgaristan Müslümanlarının Toplumsal ve Din Algısında Yeni Eğilimler], Sofya 2017
9- Kontseptsiya za sıhranyavane, vızproizvodstvo i razvitie na identiçnostta na turskata obşnost v Bılgariya [Bulgaristan Türk toplumunun kimliğinin korunması, diriltilmesi ve gelişimi için Konsept],
Sofya 2018.
Bugün (19.07.2019) Bulgaristan Türklerinin bir çınarı daha devrildi.
Araştırmacı, yazar, gazeteci, bilim adamı, Bulgaristan Türkleri tarihinin, kültür ve kimlik sorunlarını eserlerinde akademik bir üslupla dile getiren Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahiret alemine göç etti. Bugün saat 17.30’dan sonra İkindi Namazını müteakiben Sofya Banyabaşı Camiinde Yalımov’un cenaze namazı kılınacak. Yalımov’un cenazesi yarın doğduğu Şumnu'nun Gradişte köyünde defnedilecek.
İbrahim Yalımov Kimdir?
1934 yılında Şumnu’nun Gradişte köyünde doğdu. 1953 yılında Nüvvâb Türk Lisesinden mezun oldu. Öğrenimini Sofya Üniversitesi ve Moskova’da sürdürdü. Felsefe üzerine uzmanlaştı. Görevi yeni demokratik Anayasayı kabul etmek olan 7. Büyük Millet Meclisi’nde (1990-1991) Bulgar Sosyalist Partisi milletvekili olarak bulundu. Daha sonraki yıllarda Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde uzun yıllar hem rektör hem hoca olarak görev yaptı. İslam Felsefesi ve Bulgaristan Müslümanları Tarihi derslerini okuttu. İslam Enstitüsü rektörünün Yüksek İslam Şurası’nın tabii üyesi olması hasebiyle müftülük çalışmalarında özellikle devletle ilgili kritik konularda devamlı danışılan kişilerdendi. Onun döneminde enstitü “Godişnik” [Yıllık] adıyla ilmî dergi yayınlamaya başladı.
2009 yılında Sofya’da bir “Türk derneğinin” kuruluşu için önayak oldu. İlk olarak adı “Sofya Türk Aydınlar Kulübü” olması düşünülen derneğin son olarak “Kültürel
Etkileşim Derneği” olmasına karar verilmiş. İlk başkanı olarak da İbrahim Yalımov seçildi. 2014 yılında Türkiye Radyo-Televizyonu (TRT) “Kayıp Türkler” Programının 36. Bölümünde İbrahim Yalımov Hocanın hayatını ve çalışmalarını
konu alan bir yayın gerçekleştirdi. Eserleri:1- İlko Yalımov adıyla, Konservatizım i neokonservatizım na Balkanite (V. Boev ve D. Hristova ile) [Balkanlarda Muhafazakârlık ve Yeni muhafazakârlık], Sofya 1986.
2- Nastradin Hoca i bılgarskiyat folklor [Nasreddin hoca ve Bulgar Folkloru], Sofya 1997. (Bildiri kitabı, Yalımov “Hazırlayan”).
3- İstariya na turskata obşnost v Bılgariya, [Bulgaristan’da Türk Topluluğu Tarihi], Sofya 2002.
4- Kemalizmıt i otrajenieto mu v Bılgariya [Kemalizm ve Bulgaristan’a Yansıması], Sofya 2005.
5- Etnokulturna i religiozna identiçnost na turskata obşnost v Bılgariya, Sofya 2014.
6- Bulgaristan Türk Topluluğunun Etno-Kültürel ve Dinsel Kimliği, Sofya 2014.
7- Bulgaristan’da Azınlık Hak ve Özgürlükleri Sorunu, Sofya 2015.
8- Novi tendentsii v obşestvenoto i religioznoto mislene na bılgarskite müsülmani, [Bulgaristan Müslümanlarının Toplumsal ve Din Algısında Yeni Eğilimler], Sofya 2017
9- Kontseptsiya za sıhranyavane, vızproizvodstvo i razvitie na identiçnostta na turskata obşnost v Bılgariya [Bulgaristan Türk toplumunun kimliğinin korunması, diriltilmesi ve gelişimi için Konsept],
Sofya 2018.
Yalımov Hocanın yazdığı kitaplardan bazıları |
18 Temmuz 2019 Perşembe
FİKRET MADARALI VE ESERLERİ
21 Haziran 2019 Cuma
NURİ TURGUT ADALI İLE SOHBETLERİMİZ: AYNALAR YOLUMU KESTİ
NURİ TURGUT ADALI İLE SOHBETLERİMİZ: AYNALAR YOLUMU KESTİ OSMAN AZİZ (1937-2007) Basım yeri ve tarihi: Sofya 2005 248 sayfa |
22 Mayıs 2019 Çarşamba
HARMANLI'DA OSMANLI ESERLERİ
Siyavuş Paşa Camisi |
M. Kiel Çizimi |
Harmanli, Kiril Dinkov (1985) |
Köprü, Cami ve Kervansaray (inşa tarihi: 1585) |
KERVANSARAY'DAN KALAN GİRİŞ KAPISI VE DUVAR (Tıkla, google haritalardaki yeri) |
15 Mayıs 2019 Çarşamba
Bulgaristan'da İslam, Basri Zilabid Çalışkan
Adı: Bulgaristan’da
İslâm
(1878-2018)
Yazan: Basri Zilabid Çalışkan
Yayın yılı: Mayıs 2019
Sayfası: 448
Fiyatı: 25.00 TL
siparişlerinizi: bulgaristanalperenleri@gmail.com adresine yapabilirsiniz.
Arka kapak yazısı:
1877-1878
Osmanlı-Rus Harbi ve Balkan Savaşları’nın getirdiği ölüm ve sürgünlerden sonra
hâlâ Bulgaristan topraklarında kalan Türkler, Pomaklar ve Müslüman Romanlar
için var olma mücadelesinin günleri başlar. Bulgaristan yönetimlerinin öteden
beri var olan homojen bir ulus oluşturma politikaları 1980’li yılların
ortalarında zirve noktasına ulaşmış ve Türklere uygulanan zorla isim değiştirme
ve zorunlu göç hadisesi dünya gündemine oturmuştur.
Elinizdeki
eser, Osmanlı sonrası Bulgaristan Müslümanlarının demografik yapısını, merkezî
dînî teşkilatları olan Başmüftülük kurumunu, camilerini, kadı yardımcıları
yetiştirmek üzere ikili anlaşmalara konu olmuş Osmanlı yâdigârı
Medresetü’n-Nüvvâb okulunun tarihçesini ve burada yetişen âlimleri
incelemektedir.
Komünizm
sonrası demokratik döneme geçişle elde edilen bazı siyasi, dînî ve kültürel
haklar çerçevesinde çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler
Hareketi ile Müslümanların dînî inanç ve ibadetlere bağlılıkları da tespit
edilmeye çalışılmaktadır.
6 Mayıs 2019 Pazartesi
26 Nisan 2019 Cuma
BULGARİSTAN TÜRK OKULLARI PROGRAMI
25 Nisan 2019 Perşembe
XV-XVIII. Asırlarda Balkanlarda Osmanlı Sanatı, Mihaila Staynova
24 Nisan 2019 Çarşamba
Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nden Hoca’ya Vefa Programı
Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nden Hoca’ya Vefa
Programı
2014
yılında kurulan Bulgaristan İlahiyat Mezunları Derneği’nin hali hazırda 93 üyesi
var. Yıl 2019... Bulgaristan’ın üç İlahiyat lisesinde 284 öğrenci bulunmakta, Sofya
Yüksek İslam Enstisü’nde 56 öğrenci eğitim görmekte… Bulgaristan genelinde
ortalama 600 Kur’an kursu faaliyet gösteriyor, bazı devlet okullarında da seçmeli
olarak “İslam Dini” dersi okutuluyor. Başkent Sofya’da ülkedeki Müslümanlara
hizmet eden Bulgaristan Müslümanları Başmüftülüğü ve 20 Bölge Müftülüğü mevcut.
Takvimler
90’lı yılların başlarını gösteriyor… Bulgaristan on yıllarca süren komünist
rejimden demokrasiye geçiş yapıyor… Bütün ülkedeki dini topluluklar dini
kimliklerini tekrar kazanmak için mücadele başlatıyor. Bu topluluklar arasında
Bulgaristan Müslümanları da yer alıyor. Yıllarca gizli tutulan mushaflar açık
açık okunmaya başlanıyor, camiler tekrar cemaat ile doluyor... Ancak ihtiyaçlar
düşünüldüğünden de büyük. Yıllarca imam, müezzin yetişmemiş bu topraklarda. Toplumun
duyarlı kişileri çareyi ilim gurbetinde buluyor. Hem atalardan günümüze kadar
aktarılan Peygamber sözünde de öyle denmiyor mu: “İlim Çin’de de olsa, gidip
onu alın!”
Doksanlı
yılların başlarında şu anda müftülük yapan, hocalık yapan toplum
gönüllülerinden bazıları Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelere gidip
dini eğitim alıyorlar. Bin bir zorlukla gidilip varılan ilim yolundan
ülkelerine geri döndüklerinde yine bin bir zahmetle aldıkları ilmi yaymaya
başlıyorlar.
Bu
ilim yolunda hizmet gönüllülerine şu anda Şumen’de “Hacı Mustafa Çıtlak İmam Yetiştirme Kursu”na adını vermiş Mustafa
Hoca da katılıyor.
Mustafa
Hoca aslen Türkiyeli, 1937 yılında Giresun’un Egeköyü’nde doğmuştur. Gençlik yıllarında İstanbul’da
zamanın büyük din hocalarından eğitim almış. Türkiye’de birçok hizmet yapmış,
ancak 1980 darbesi nedeniyle yurtdışına çıkmak zorunda kalmıştır. Bir süre Suudi
Arabistan’da bulunduktan sonra 1992 yılından itibaren sıkça Bulgaristan’a
gelmeye başlar ve asırlardan beri sadece Bulgaristan’ın değil Balkanların
manevi merkezlerinden biri olan Şumnu’da hizmet kapıları açılır kendisine.
Gönlü
hizmet aşkıyla tutuşan Mustafa Hoca Türkiye’de yaptığı hizmeti Bulgaristan’da
da yapmaya kararlı. Hani derler ya malıyla canıyla... Aynen öyle. Mustafa Hoca
onlarca talebe yetiştirir, talebelerinin çoğu şu anda dini okullarda öğretim
görevlisi veya bölgelerde müftü olarak çalışıyor.
Günümüzün
Müslüman gençlerine tertemiz bir örnek yaşam bırakıyor ardından miras olarak.
Amel defterlerinin öldükten sonra kapanmayacak olanlardan olmak için
Peygamber’in müjdesinden az da olsa istifade edebilmenin sevinciyle 2004
yılında İstanbul’da hayata veda ediyor Mustafa Hoca... Mevlana gibi “Şu toprağa
sevgiden başka tohum ekmeyiz” dercesine bir hayat sürüyor Mustafa Hoca… Ardında
bıraktığı hizmetleri, öğrencileri, yedi evladı ve dualarıyla Allah’a teslim
ediyor son nefesini…
Bulgaristan
İlahiyat Mezunları Derneği olarak bu topluma ve Müslümanlara hizmet eden
herkese, özellikle de malıyla canıyla yüreğiyle Bulgaristan Müslümanları için
çalışmış olan Mustafa Çıtlak Hoca’ya minnettarız. Allah ondan razı olsun!
Beyhan
Mehmed
Bulgaristan
İlahiyat Mezunları Derneği Başkanı
Çağdaş Sarı Saltuk (2), Mahmut Toptaş
Çağdaş Sarı Saltuk (2)
Beyaz Mercedes’li, beyaz takım elbiseli, cilalı gıcır gıcır ayakkabılı adam, şehirde bir anda herkes tarafından tanınıverdi.
Ayarı bozulmuş Müslümanların ayarını kitap, sünnet ve İslam fıkhına göre ayarlamaya gelen Mustafa, derhal her köyde Kur’an kursu açar.
Kur’an kursu deyince müstakil bina ve tayin edilen hoca anlamayalım.
Az da olsa her köyde Kur’an okumasını unutmayan ihtiyarları buluyor ve onlara, “Kendi evinde kendi ailen ve çocuklarından başlayarak Kur’an okumasını öğretirsen şu kadar maaş vereceğim” der.
Komünizm yıkılınca bir anda parasız, pulsuz, çaresiz kalan bu insanlar önce hafızalarını toplarlar ve kendilerini düzelttikten sonra evinde, camide Kur’an okutmaya başlar.
Kaldığı şehirde ve diğer şehirlerde de İmam-Hatip okulları açar.
“Hocam, öyle beyaz bir Mercedes’im olsa, bagacı da para dolu olsa ben de hizmet ederdim” diyen birine, “Elli altmış bin lira civarında değeri olan arabasını göstererek sen bu arabayı bu tür hizmetlerde kullandın mı?
Beyaz Mercedes’ini traktörlerin zor çıktığı yollara sürer miydin?” deyince dudakları hafif büzüşerek utanç gülümsemesiyle cevabı vermiş oldu.
Mustafa, bu çağda bizim yaşadıklarımızı yaşayarak hizmet eden bir değerli insandı.
Mustafa’yla birlikte hareket eden ve her dediğini tutan dostlarına: “Sakın, aman ha, komünizm döneminde size zulmeden insanlarla boğuşmaya girmeyin. Faydası yok ve bizi yolumuzdan alıkoyar. Siz her köy ve şehirlerdeki Müslümanların İslami bilgilerini artırmaya, öğrendiklerini yaşatmaya yönelirseniz, Müslüman’ca davranırsanız, size eskiden zulmedenler de yaptıklarına pişman olurlar, nasibi olanlar da Müslüman olurlar” dedi ve hiçbir kimseyle çatışmadı ama onun üzerine acımasızca saldıranları ezdi geçti.
Müftülerden biri, “Mustafa, eli değnekli evliya idi” diyor.
Örnek olsun diye yazdım.
Yoksa bizim kusursuz örneklerimiz, Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’inde anılmasını istediği peygamberler ve en son gönderdiği Sevgili Peygamberimizdir.
Sevgili Peygamberimize de:
“Kitapta Meryem’i de an…” (Meryem süresi ayet 19/16).
“Kitapta İbrahim’i de an. Şüphesiz o çok doğru biriydi, peygamberdi.” (Meryem süresi ayet 19/41).
Anmamız gereken diğer peygamberlerden Musa, İsmail, İdris, Davut, İshak, Yakup, el-Yesa’, Hud aleyhisselamların adı da anılması istenmektedir.
Adamı yüceltmek için anma merasimi yapmak değil, örnek olmasını istemek için anılmalıdır.
Hatta müftülerin atamasını yapan zat-ı muhterem konuşurken, “Eğer şu anda çıkıp gelseydi, bizi azarlar ve ‘bu yaptığınız masrafı ve harcadığınız zamanı, beni anmak için değil, bu dini tanıtmak için harcayın’ der ve bizi buradan ilim cephesine gönderirdi” deyiverdi.
Mahmut Toptaş
Beyaz Mercedes’li, beyaz takım elbiseli, cilalı gıcır gıcır ayakkabılı adam, şehirde bir anda herkes tarafından tanınıverdi.
Ayarı bozulmuş Müslümanların ayarını kitap, sünnet ve İslam fıkhına göre ayarlamaya gelen Mustafa, derhal her köyde Kur’an kursu açar.
Kur’an kursu deyince müstakil bina ve tayin edilen hoca anlamayalım.
Az da olsa her köyde Kur’an okumasını unutmayan ihtiyarları buluyor ve onlara, “Kendi evinde kendi ailen ve çocuklarından başlayarak Kur’an okumasını öğretirsen şu kadar maaş vereceğim” der.
Komünizm yıkılınca bir anda parasız, pulsuz, çaresiz kalan bu insanlar önce hafızalarını toplarlar ve kendilerini düzelttikten sonra evinde, camide Kur’an okutmaya başlar.
Kaldığı şehirde ve diğer şehirlerde de İmam-Hatip okulları açar.
“Hocam, öyle beyaz bir Mercedes’im olsa, bagacı da para dolu olsa ben de hizmet ederdim” diyen birine, “Elli altmış bin lira civarında değeri olan arabasını göstererek sen bu arabayı bu tür hizmetlerde kullandın mı?
Beyaz Mercedes’ini traktörlerin zor çıktığı yollara sürer miydin?” deyince dudakları hafif büzüşerek utanç gülümsemesiyle cevabı vermiş oldu.
Mustafa, bu çağda bizim yaşadıklarımızı yaşayarak hizmet eden bir değerli insandı.
Mustafa’yla birlikte hareket eden ve her dediğini tutan dostlarına: “Sakın, aman ha, komünizm döneminde size zulmeden insanlarla boğuşmaya girmeyin. Faydası yok ve bizi yolumuzdan alıkoyar. Siz her köy ve şehirlerdeki Müslümanların İslami bilgilerini artırmaya, öğrendiklerini yaşatmaya yönelirseniz, Müslüman’ca davranırsanız, size eskiden zulmedenler de yaptıklarına pişman olurlar, nasibi olanlar da Müslüman olurlar” dedi ve hiçbir kimseyle çatışmadı ama onun üzerine acımasızca saldıranları ezdi geçti.
Müftülerden biri, “Mustafa, eli değnekli evliya idi” diyor.
Örnek olsun diye yazdım.
Yoksa bizim kusursuz örneklerimiz, Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’inde anılmasını istediği peygamberler ve en son gönderdiği Sevgili Peygamberimizdir.
Sevgili Peygamberimize de:
“Kitapta Meryem’i de an…” (Meryem süresi ayet 19/16).
“Kitapta İbrahim’i de an. Şüphesiz o çok doğru biriydi, peygamberdi.” (Meryem süresi ayet 19/41).
Anmamız gereken diğer peygamberlerden Musa, İsmail, İdris, Davut, İshak, Yakup, el-Yesa’, Hud aleyhisselamların adı da anılması istenmektedir.
Adamı yüceltmek için anma merasimi yapmak değil, örnek olmasını istemek için anılmalıdır.
Hatta müftülerin atamasını yapan zat-ı muhterem konuşurken, “Eğer şu anda çıkıp gelseydi, bizi azarlar ve ‘bu yaptığınız masrafı ve harcadığınız zamanı, beni anmak için değil, bu dini tanıtmak için harcayın’ der ve bizi buradan ilim cephesine gönderirdi” deyiverdi.
16 Nisan 2019, Milli Gazete
Çağdaş sarı saltuk (1), Mahmut Toptaş
Çağdaş sarı saltuk (1)
Mahmut Toptaş
Size “Çağdaş Battalgazi” diye tanıttığım Mustafa’nın yurt dışında yapılan 15’inci ölüm yıldönümü anma toplantısına katıldım.
Mustafa’nın İmam-Hatip Okuluna kaydettiği öğrencilerin birçoğunun o devlette müftülük makamında çok güzel hizmetler verdiğini öğrendim.
Komünizmin yıkılmasından sonra gittiği o ülkedeki faaliyetlerinin bir kısmını kendisinden dinlerdim.
Bir kısmını da yanında çalışan değerli ve gayretli tanıdıklardan dinlerdim.
Ama onun öğrenci olarak kaydettiği çocukların büyümüş, müftü olmuş, milletvekili olmuş öğrencilerinden dinledim bu gidişimde.
Benim gözümde o, “Çağdaş Battalgazi” idi ama “Anma toplantısı”nda konuşan on kadar öğrencisinden her biri kendince ona bir isim de vermiş.
Bir kısmı, “Çağdaş Sarı Saltuk” diyor.
Bir kısmı, “Korkusuz adam” diyor.
Bir kısmı, “Zekâ küpü” diyor.
Hacı Mustafa, Cennet Kuşu, Deli Yürek, Kalbiyle Konuşan Adam, onların taktığı adlardır.
Ama Mustafa’nın kendine sorduklarında “İnek Tüccarı” olduğunu söylermiş.
Bana, İslami hizmetler için harcadığı parayı nasıl kazandığını anlatırken sığır ve koyun ticaretiyle elde ettiğini anlatmıştı.
“Derenin taşıyla derenin kuşunu vurma” dedikleri bu herhalde.
O ülkenin imkânlarıyla bu hizmetleri yaptığını söylerdi.
Öğrenciliğinden müftülüğe yükselen biri anlatıyor: “Bindiği ticari taksiye taksicinin hak ettiğinden fazlasını verdiğinden bütün taksiciler onu görünce dururlar veya ona doğru hareket ederlerdi.
O da arabanın pis olanlarına binmez ve temizlemesini söylerdi.
Mustafa bizim şehre gelmeden önce ticari taksiler aylarca temizlenmeden çalışırlardı ama Mustafa bütün şehrin taksicilerini hizaya getirdi” dedikten sonra, “Alışveriş yaptığı her dükkâna da bir yol göstericiliği olmuştur” dedi.
“Köyünde Kur’an kursu açan herkese maaş vereceğini söyledi ve okutanların öğrencilerini imtihan ettikten sonra başarısına göre maaş verirdi” dediler.
Müftülerden biri Mustafa’nın o şehre gelişini anlattı.
“Mustafa bembeyaz bir Mercedes’le geldi. Üzerinde yine bembeyaz bir takım elbise vardı. Ayakkabılar gıcır gıcırdı.
Bizim köydeki hatim merasimine geldiğinde ben çocuktum. Benim arabaya bakışımı görünce beni arabaya bindirdi ve köyün içinde bana bir tur attırdı ve elime köyümüze göre çok fazla olan para verdi. Ben, daha sonra onun İmam-Hatipte öğrencisi oldum”
Dikkat edin, ilkokul öğrencisini gözüne kestirmiş, gelecek sene İmam-Hatibi seçmesi için ön hazırlığı da yapmış.
Bir başkası, “O beyaz Mercedes’li, beyaz elbiseli, gıcır gıcır ayakkabılı, kazandığı parayı bol bol dağıtan bu adam, öğrencilerin yemeğini kendisi yapar, kendisi bulaşıkları yıkar, çamaşırlarımızı da yıkardı” diyor.
“Bir gün yanına vardım, ben yıkayayım” dedim ama kaşlarını çattı ve azarlar gibi “Sen derhal dersinin başına geç ve ezberlemen gereken ayetleri ezberle” dedi.
Müftü olan öğrencilerinden biri: “Azınlıkta olan biz Müslümanların ayağa kalkmasını sağladı. Komünistler, bizim ayarlarımızı bozmuşlardı. Bizim ayarımızı tekrar İslam’a ayarlamak için çok çalıştı.”
Yetiştirdiklerinden biri cömertliğini anlatırken, “Araba ehliyeti aldım” dedim, hemen, “Bakayım” dedi ve ehliyetime baktıktan sonra ehliyetin içine koyduğu para, tam benim ehliyet için harcadığım para miktarında idi” dedikten sonra, “Üzerindeki elbiseyi biri isteseydi donu hariç hepsini verebilecek bir cömertlik örneği idi” dedi.
“Öyle bir duruşu vardı ki şehrin valisi onu görünce, ceketini ilikleme ihtiyacı hissederdi” diye tanıttılar.
Etkili yetkili insanlardan biri, taşınmaz mallarından birini satmaya kalksa, onun istediği fiyatın az olduğunu, bu malın daha değerli olduğunu ona anlatır ve biraz daha fazlasına alırdı. Böylece hizmete engel olabilecek insanların kötü kanaatlerini iyiye değiştirirdi.
Beyaz Mercedes’in bagacında, çocuk, yaşlı, kadın-erkek, her çeşit insanın hoşlanacağı hediyeleri olduğu gibi, köylerdeki Kur’an kurslarını devamlı denetlediği için peynir ve zeytin devamlı bulunurdu.
15 Nisan 2019, Milli Gazete
23 Nisan 2019 Salı
Balkanlar'da Osmanlı Vilayet Mimarisi, Henry Minetti
21 Nisan 2019 Pazar
KÖSTENDİL'DE HALEN MEVCUT OSMANLI HAMAMLARI
Derviş Hamamı / Kaplıcası, 1566 yılında inşa edilmiştir. 1992 yılına kadar faaliyet göstermiş. 1604 ve 1835 yıllarında tamir geçirmş.
|
Derviş Hamamı / Kaplıcası |
Çifte Hamam, bir kaplıcadır. Çıkan suyun derecesi 73 derecedir. |
Çifte Hamam: 1489 yılında Süleyman Paşa tarafından kuruldu. |
Köstendil'de ayakta kalan üç Osmanlı hammamının harita üzerindeki yerleri |
Sinan Alay bey hamamının / kaplıcasının bulunduğu adres:
ul. "Tsar Krum" 20, 2500,
Kyustendil, Bulgaristan
Google Haritalar'da:
Алай баня (Войнишката баня)
|
19 Nisan 2019 Cuma
KÖSTENDİLLİ ALİ ALAADDİN EFENDİ
17 Nisan 2019 Çarşamba
SOFYA MİLLİ KÜTÜPHANEDE BULUNAN KADI DEFTERLERİ
SOFYA Milli Kütüphanesi Şarkiyat Bölümünde birçok KADI DEFTERİ / ŞERİYE SİCİLİ bulunmaktadır. En çok Vidin'e ait 73, Sofya'ya ait 55, Rusçuk'a ait 42, Dobriç'e ait 9, Silistre'ye 5 ve Eski Cuma (Targovishte) ye ait 1 defter bulunmaktadır. Bunların birçoğu 300 sayfadan fazla iken bazısı da birkaç sayfalıktır. Aşağıdaki linkten ulaşıp sicilleri bilgisayarınıza indirmeniz mümkündür.
BTG
13 Nisan 2019 Cumartesi
Видинли Хюсеин Тефик паша / Vidinli Hüseyin Tevfik Paşa
Видинли Хюсеин Тефик паша
Видинли Хюсеин Тефик паша е османски математик, военен деец, политик и дипломат.
Той е роден през 1832 година в град Видин, където баща му Хасан Тахсин Ефенди бил имам. Началното си образование получава в основно училище (Rüştiye Mektebi) в родния град. Още от малък се изявява като способен ученик с изключителни качества. Когато навършва 14 години баща му го изпраща да продължи образованието си в столицата на империята, където живее при роднини на семейството. Там се обучава в подготвително военно училище и взема частни уроци при Тахир паша - най-известния османски математик по това време , получил образованието си в университета в Кеймбридж. Когато завършва това училище, Хюсеин Тефик се записва в османската военна академия, където се дипломира с отличие през 1859 г. Макар и много млад, той е назначен за преподавател по математика в академията след смъртта на учителя си Тахир паша. Преподава алгебра, висша математика, аналитичната геометрия, анализ и диференциално смятане, механика, астрономия. Същевременно преподава и в османския университет математика и астрономия, както и счетоводство в стопанско училище.
През 1868 г. Видинли Хюсеин Тефик е изпратен в Париж, където в продължение на две години заема длъжността военен аташе, а също и директор на турското училище в града. Основната му задача обаче е да се запознае с технологията и методите на оръжейното производство, в което Франция е един от лидерите по това време. Същевременно не изоставя и любимата си математика, като посещава лекции в парижкия университет и Колеж дьо Франс. Там се запознава с работата на френските си колеги, участва в научни срещи и обсъждания, публикува статии във френските академични издания.
В началото на седемдесетте години на 19 век Османската империя се ориентира към внос на пушки и друго въоръжение от САЩ. Тогава Видинли Хюсеин Тефик паша е изпратен там да контролира изпълнението на поръчаните доставки на модерните пушки Пийбоди Мартини Хенри (известни у нас като мартинки). До 1878 г,. той остава в Роуд Айлънд, където продължава математическите си разработки и написва на английски език най-значителното си изследване „Линейна алгебра“. През 1883 – 1886 година е посланик на Османската империя в Съединените щати, след което се завръща в Константинопол и заема високи постове в държавното управление – министър на търговията и благоустройството (1889 – 1894) и министър на финансите (1897 – 1898). До смъртта си на 16 юни 1901 година той е и съветник на султана.
След разпада на Османската империя Видинли Хюсеин Тефик е забравен, забравени са и неговите научни изследвания. Чак след 1970 г. западни изследователи отново преоткриват неговите трудове, а турските учени с изненада установяват, че не е запазена нито една негова публикация на турски език. Оцелели са само отпечатаните на английски и френски език. За щастие между тях е и основният му труд – „Линейна алгебра“. Книгата е издадена на английски в Константинопол през 1882 г (169 страници), а второто разширено издание е публикувано през 1892 г. с обем от 188 страници. Екземпляр от нея е запазен в библиотеката на Харвардския университет. Днес се приема, че роденият във Видин математик е автор на използвания и досега термин „Линейна алгебра“, а въведените от него нови методи на изчисления са запазили своята актуалност. Турските изследователи пък го определят като най-значимия математик на Османската империя през последните 400 години от нейното съществуване и единственият от този период с оригинален научен принос във висшата математика.
Видинли Хюсеин Тефик паша е османски математик, военен деец, политик и дипломат.
Той е роден през 1832 година в град Видин, където баща му Хасан Тахсин Ефенди бил имам. Началното си образование получава в основно училище (Rüştiye Mektebi) в родния град. Още от малък се изявява като способен ученик с изключителни качества. Когато навършва 14 години баща му го изпраща да продължи образованието си в столицата на империята, където живее при роднини на семейството. Там се обучава в подготвително военно училище и взема частни уроци при Тахир паша - най-известния османски математик по това време , получил образованието си в университета в Кеймбридж. Когато завършва това училище, Хюсеин Тефик се записва в османската военна академия, където се дипломира с отличие през 1859 г. Макар и много млад, той е назначен за преподавател по математика в академията след смъртта на учителя си Тахир паша. Преподава алгебра, висша математика, аналитичната геометрия, анализ и диференциално смятане, механика, астрономия. Същевременно преподава и в османския университет математика и астрономия, както и счетоводство в стопанско училище.
През 1868 г. Видинли Хюсеин Тефик е изпратен в Париж, където в продължение на две години заема длъжността военен аташе, а също и директор на турското училище в града. Основната му задача обаче е да се запознае с технологията и методите на оръжейното производство, в което Франция е един от лидерите по това време. Същевременно не изоставя и любимата си математика, като посещава лекции в парижкия университет и Колеж дьо Франс. Там се запознава с работата на френските си колеги, участва в научни срещи и обсъждания, публикува статии във френските академични издания.
В началото на седемдесетте години на 19 век Османската империя се ориентира към внос на пушки и друго въоръжение от САЩ. Тогава Видинли Хюсеин Тефик паша е изпратен там да контролира изпълнението на поръчаните доставки на модерните пушки Пийбоди Мартини Хенри (известни у нас като мартинки). До 1878 г,. той остава в Роуд Айлънд, където продължава математическите си разработки и написва на английски език най-значителното си изследване „Линейна алгебра“. През 1883 – 1886 година е посланик на Османската империя в Съединените щати, след което се завръща в Константинопол и заема високи постове в държавното управление – министър на търговията и благоустройството (1889 – 1894) и министър на финансите (1897 – 1898). До смъртта си на 16 юни 1901 година той е и съветник на султана.
След разпада на Османската империя Видинли Хюсеин Тефик е забравен, забравени са и неговите научни изследвания. Чак след 1970 г. западни изследователи отново преоткриват неговите трудове, а турските учени с изненада установяват, че не е запазена нито една негова публикация на турски език. Оцелели са само отпечатаните на английски и френски език. За щастие между тях е и основният му труд – „Линейна алгебра“. Книгата е издадена на английски в Константинопол през 1882 г (169 страници), а второто разширено издание е публикувано през 1892 г. с обем от 188 страници. Екземпляр от нея е запазен в библиотеката на Харвардския университет. Днес се приема, че роденият във Видин математик е автор на използвания и досега термин „Линейна алгебра“, а въведените от него нови методи на изчисления са запазили своята актуалност. Турските изследователи пък го определят като най-значимия математик на Османската империя през последните 400 години от нейното съществуване и единственият от този период с оригинален научен принос във висшата математика.
28 Mart 2019 Perşembe
KIRCAALİ TÜRK RÜŞDİYESİ
Kırcaali’nin en muhteşem yapılarından biri olan Medrese’nin arsası 1920 yılında bölge Müslüman encümenliği tarafından satın alınmış ve 1923 –1928 yılları arasında St. Petersburg’da Güzel sanatlar Akademisi profesörlerinden Rus mimar Pomerantsev’in projesi üzerine inşa edilmiştir. Medrese binası olarak planlanan bina Orta Asya Türk mimari tarzında olup, hiçbir zaman kuruluş amacına uygun kullanılamamıştır. Kırcaali Medresesi komünist idare ile birlikte Türklerin elinden tamamen alınarak müzeye çevrilmiştir. 1.300 metre kare sergi alanıyla Bulgaristan’ın en güzel müzelerinden birisidir.
Bulgaristan Türkleri kendi geçimlerini sağlamakta güçlük çektikleri yıllarda, lokmalarını ayırarak, çocuklarının eğitimi için alın teri ile inşa edilen Medrese gerçek maksadına uygun işlevini yapacağı günleri beklemektedir. Kırcaali halkı kimi para, kimi bedava çalışarak, en çok ise kurban derileri toplanarak bu medreseyi halk kendi imkânları ile bitirebilmişlerdir.
1939 – 1945 yılları arası binanın yarısı askeriye tarafından kiralanmış. 1947 yılında Müslüman encümenliği tarafından tapu çıkarılması istenmiş ancak devlet tarafından reddedilmiş. 1950 yılında devlet tarafından el konulmuş ve devlet malı tapusu çıkarılmış. Devlet Türk İlkokulu olarak devam etmiş. 1980 yılına kadar ilkokul olarak devam etmiş. 1980-1986 yılları yapılan büyük tamirden sonra Kırcaali Bölge Müzesi olarak şu ana kadar kullanılmaktadır. Medreseyi geri almak için Sofya Başmüftülüğü tarafından 1992 yılı Mali Bakanlığının reddinden sonra Yüksek Mahkemeye başvuruldu, ancak mahkeme başvuruyu reddetti. O zamandan bu yana medresenin geri verilmesi için bir gelişme yok.
KAYNAK: KIRCAALİ HABER GAZETESİ
27 Mart 2019 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)