20 Ocak 2009 Salı

SÖZLERİN ACİZ KALDIĞI YERDE KARİKATÜR KONUŞUR


Küçücük bir şehit cennete uçacak - Gazzenin minicik şehidlerine


Suskunluğun bedeli çaresizliğin diyetidir Muhammed

Ve şimdi Kudüs şahittir ki, semaların küçük şehidi, nazlı çiçeğidir Muhammed.

Kudüs’te puslu bir yaz günü

Birazdan kıyamet kopacak

Küçücük bir şehit cennete uçacak

Birazdan

Muhammed, yaralı ceylanım kapatma gözlerini

Muhammed kurbanın olayım bırakma elimi

Muhammed ne olur duy beni baba gidelim de

Daha çok görecek günün var acelen ne diye

Kapıda annen bekliyor, yolunu gözlüyor

Muhammed, aaa Muhammed...


KAHROLSUN İSRAİL!

16 Ocak 2009 Cuma

AŞIRI MİLLİYETÇİ BULGARLARI ÇİLEDEN ÇIKARAN PROJE YAYINLANDI



Bulgaristan Başmüftülüğü'nün yayını Müslümanlar dergisi Ocak 2009 sayısında geçtiğimiz haftalarda aşırı milliyetçi Bulgarların tepkisine neden olan ve Sofya'nın Malinova dolina semtinde inşası planlanan İslam Eğitim, Kültür ve Kongre Merkezi'nin projesini yayınladı.

MEHMET FİKRİ’NİN 100'ÜNCÜ DOĞUM YILDÖNÜMÜ


BİR FİKRİN UYANIŞI

Yazan: Sabri M. CON

Osmanpazarı'nın (Omurtag) büyük bir gururu var: Meh­met Fikri. Yüz yıl önce doğmuş, yaklaşık yetmiş yıl önce hak­kın rahmetine kavuşmuş.

Bu kadarını söylemek dile kolay. Ama dur, okuyucu! Bir soralım, bir öğrenelim; kimdir, nedir bu gurur?

Fakir, ama terakkiperver bir ailede dünyaya gelmiş. Daha çocukken yaşıtlarını, talebeyken de hocalarını keskin zekâsıy­la, atılganlığıyla, dürüstlüğüyle, doğruluğuyla şaşırtmış, durmuş. Bir Allah vergisi midir, nedir, kademe kademe sı­nıf geçmek ona vız gelir. Hep alâcı, hep sınıfın birincisidir. Hattâ, iki sınıfı bir yılda yuvarlamak bile onun işi. Diyorlar ki, bazı hocalar, küçük Mehmet'in zekâsından ürktükleri için onun bulunduğu sınıfa girmekten kaçınıyorlarmış. Bu kadarı da olmaz ya demeyin! Oluyormuş işte!

Hafız Hüseyin oğlu Mehmet diyorlarmış kendisine. Oku­maya düşkün, ilme susamış, Müslümanlığa âşık, ama yazmaya tutkun olduğu için ve belki de yıldızlarla boğuşacak fikirleri ol­duğu için Mehmet Fikri olarak ün yapmış şu kısacık yaşam par­çasında. Hırsında İstanbul'da, Mısır'da okuyup ilmin zirvelerine ulaşmak varmış her zaman. Ama felek öyle bir oyun oynamış ki, Mehmet'in zirvelerde değil, orta sıralarda bile okumasına mani olmuş. Bunun adı da sarsılan sağlıktır.

Mehmet Fikri, sağlığına "boş verip" zirveleri kendi kurma­ya çalışmış ve bunda yeteri kadar muvaffak olmuştur diyebiliriz. Onun, talebelik yıllarında, özgürlükçü şair Mehmet Akif Ersoy'dan esinlenerek olgun şiirler yazmaya başladığını biliyoruz da, çocukken uyaklı (kafiyeli) konuştuğunu taze öğrenmiş oluyoruz. Şöyle ki, bir kış gününde kaldırımdan yürürken düşüp kalktığı anda, yanındakilere şöyle demiş:

"Vah şu şeytanın kaldırımı,

Az daha kırıyordu baldırımı..."

Şimdi, kısaca özetleyelim: Mehmet Fikri, köy okullarında hocalık yapmış, çeşitli yerlerde müezzinlik görevinde bulunmuş, şiirler, makaleler yazmış, gazetelerde başmuharrirlik yapmış... Ve bütün bunları öyle yapmış ki, Müslüman'ı da, Hıristiyan'ı da kendine hayran bırakmış. Şiirleri, makaleleri, fikirleri günümüze tıpa tıp uyuyor. Gafletten uyanmak için Türk gencini şaşırtıcı bir dille uyarması ne kadar da büyük bir cesaret! Hayatın haksızlıkla­rı, Türk insanının pasifliği, cehalet ve umursamazlık onu o kadar üzmüştür ki, bir şiirinde esefle şöyle demiştir: "...

Görmeseydim keşke kahpe dünyayı,

Ne olurdu ya Rab, âmâ olsaydım !...

Çekmektense bunca kahpe yarayı,

Ne olurdu, çiçekken solsaydım... "

Ama Mehmet Fikri, Türk gencine "korkma, yürü, ümidisin milletin... her maniyi yıkar, ezer himmetin..." demeyi de bilir eninde, sonunda.

Mehmet Fikri’yi olduğu gibi anlamak ve anlatmak zor. "O bir devdir” diyor şimdiki aydınlarımız. 1941 yılında, 33 yaşında hayata gözlerini yumduğunda, M. Fikri için çok şeyler söylendi, çok ağıtlar yakıldı. Hem de Türkiye'de, Balkanlar'da... Onlardan sadece bir Türk büyüğümüz Osman Keskioğlu'nun sözünü ha­tırlamak yeterli bence. Keskioğlu, "Mehmet Fikri'nin ölümü, fikrin ölümü" diye yazmıştır. Başka yoruma gerek var mı bu ifadeden sonra?! Ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz, değil mi?!

Bu Fikri unutulmaz! Bu Fikri hatırlanır, okunur ve hem örnek, hem de cesaret alınır ondan! Türk insanı­nın, Türk gencinin parlak bir yıldızıdır o çünkü...

Bunu, geçenlerde, Omurtag'da yapılan bir anma töreninde çok iyi anlamış olduk.

Aşk olsun, Sofya Yüksek İslâm Enstitüsü'nün öncülüğüyle Omurtag belediye idaresi, Omurtag "Şafak" okuma evi yönetimi ve Tırgovişte Bölge Müftülüğü hep birlikte almış oldukları bir kararla, Omurtag belediyesi halkına çok muhteşem bir kutlama töreni yaşattılar. Mehmet Fikri'nin hayatı, gazeteci­liği, şairliği ve fikirleri hakkında söz alıp konuşan Başmüftü Yar­dımcısı Vedat S. Ahmed, Doç. Dr. İbrahim Yalımov, Dr. İsmail Cambaz, şair, gazeteci ve okutman İsmail Çavuşev, salonu dol­durmuş dinleyiciler tarafından ne kadar beğenildiler, sevildiler, bilemezsiniz! Kürsüde söz alıp heyecanlı konuşmalar yapan ve kendi şiirlerini okuyan şairlerimizden Ali Bayram, Mustafa Çete, Nurten Remzi, Fevzi Ömer ve başkaları da ona keza. Velhasıl, Omurtag Omurtag olalı bir Türk büyüğü hakkında bu derecede düzenli bir organizasyon gerçekleştirmemiştir her halde. Bunun için başta Tırgovişte Bölge Müftüsü Hacı Enver Yahya olmakla Suat Mustafa ve Mustafa Raşit kardeşlerimize de tebrikler olsun diyoruz! Ama en önemlisi neydi, biliyor musunuz? Söyleyeyim:

Mehmet Fikri'nin vefatıyla ölmüş olan fikir, bu organizasyo­nun ardından yeniden uyanıyor, hayat buluyor gibi geldi bana. Tören sonrasında konuştuğum gençler ve yaşlılar, hep bir ağız­dan şöyle diyorlardı: "Bu adam (M. Fikri) bizi gerçekten gaflet uykusundan uyandıracak! Yazık ki, onu şimdiye kadar tanıma­mışız. Onu okumak, içimizde uyuyan aslanı uyandırmak gibi bir şey yani..."

Ve bir gencin mırıldandığını duydum:

"...Yeter artık hu mezellet, cehalet!

Senden artık uzak olsun atâlet!...

Uyan! Uyan! Bu girdaptan uzaklaş,

İlerleyen milletlere koş, yaklaş...

Her milletin gençlerindedir rehberi,

Sen de durma, haydi atıl ileri!..."

Evet, ben de buna "Fikrin Uyanışı" demekten başka ne diye­bilirim ki?!...

Ne mutlu bize!...

100. Yıldönümünde Mehmet Fikri'nin Hayatı ve Eserleri Konferansı’nın teklifleri:


1. Mehmet Fikri'nin Omurtag'ta yaşadığı evin sokağına "Mehmet Fikri" adı verilsin.
2. Omurtag Belediyesi’ndeki bir okula Mehmet Fikri'nin adı verilsin.
3. Konferansta sunulan bildiriler Omurtag Belediyesi’nin desteğiyle kitap halinde basılsın.
4.
Omurtag'ta Mehmed Fikri adına "Fikir" adlı dergi yayınlansın.

MÜSLÜMANLAR DERGİSİNİN OCAK 2009 SAYISI ÇIKTI

3 Ocak 2009 Cumartesi

MADAN MÜSLÜMANLARI İSRAİL VAHŞETİNİ PROTESTO ETTİ

Madan / Smolyan

Cuma namazı çıkşında 600'ü aşkın müslüman Madan'ın merkezinde İsrail vahşetini protesto etmek üzere toplandı. Onlara diğer vatandaşlar da katıldı. Bulgar Ulusal Radyosu - BNR'nin bildirdiğine göre, Madan Müslüman Encümenliğinin organize ettiği mitingte yayınlanan protesto beyannamesinde Gazze'ye karşı yapılan İsrail saldırısı kınandı.
Soğuk hava ve kar yağışına aldırmayan bir çok kişi Bulgarca, İngilizce ve Arapça yazılı "İslam savaş değil, barıştır" ve "Gazze'de savaşı durdurun" pankartaları taşıyordu.
Okunan beyannamede büyük ve orantısız bir askeri gücün kullanıldığı ve suni bir kin ve düşmanlığın yaratıldığı belirtilerek, bu savaşta her gün masum çocukların öldürüldüğü veya yaralandığına dikkat çekildi.
"Dünya hükümetleri şunu iyi anlamaları lazım ki, teörizme karşı savaş milyonlarca müslümanın öldürülmesi ile eşit anlamlı değildir." denildi.
Protesto sonunda Madan imamı Hayri Emin, İsrail vahşetinden kurtuluş ve barış için yaptığı duaya tüm katılanlar samimiyetle "Amin" diyerek dualarının kabulünü niyaz ettiler.
Protestocular bu saldırıların İsrail'in bir provakasyonu olduğundan emindiler. Onlara göre, Olmert ve Buş hükümetleri dünyanın efendileri gibi davranmayı bırakıp barış görüşmeleri masasına oturmaları gerekir.
Not: Bulgaristanla ilgili haber yapan dost sitelerimizin dikkatine, haberlerimizi yayınlarken lütfen kaynak gösterelim.

Resim: blitz haber ajansı