8 Ağustos 2022 Pazartesi

50. YIL (1972-2022)

 50. YIL

Bulgar devleti Müslüman Pomakların isimlerini o kadar çok defa değiştirdi ki tam sayısını bilmiyorum. Fakat sonuncusu 1972 yılında gerçekleştirildi. Bugün aslında bu olayın 50. Yıldönümü olduğu dank etti.
Peki bu konuda bir şey yapılıyor mu? Yok.
Ben Deliorman Türk'ü olarak bile bu dönemde yaşananlara ancak yeni yeni vâkıf oluyorum. O da eşimin Rodopların Hüsemler köyünden olması hasebiyle. Kurban Bayramı'nda ve bugün dinlediklerim o döneme dair çok şeyin bilinmediği ve yazılmadığı yönünde.
Hüsemler köyü (Diamandovo) Türk köyü Akpınar ile Pomak köyü Padina arasında Türklerle Pomakların beraber yaşadığı bir yer. Komünistler burada 1972'de bir sokakta yaşayanların "siz Türk'sünüz" diyerek isimlerini değiştirmezken diğer sokaktakiler Türkçe konuşmalarına rağmen "Siz pomaksınız" diyerek isimlerini değiştirmişler. Ve yeni öğrendiğim bir bilgi o dönemde çocuk doğumları az olmuş insanlar korkudan çocuk yapmamışlar. Bir diğer bilgi ülkenin farklı bölgelerine göç etmişler.
Kısacası "1972 yılında zorla müslüman isimlerinin değiştirilmesi ve etkileri" konusu özellikle sözlü tarih araştırmacılarını bekliyor.
Kurban Bayramı'nda dinlediğim bir sözlü tarih hadisesini size yazacağım:
"Haticengenin Valya'sı ya da ben İvan doğurmadım alın sizin olsun".

BZÇ

Haticengenin Valya'sı ya da ben İvan doğurmadım, BZÇ

 Haticengenin Valya'sı

ya da ben İvan doğurmadım

Basri Zilabid Çalışkan
Bu yılın Kurban Bayramında her yıl olduğu gibi hanım köye gittik. Kırcaali'nin Eğridere ilçesine bağlı Hüsemler köyü. Akpınar köyü ile Padina köyü arasında bulunmaktadır. Yerel söyleyişle Haticenge (İstanbul ağzıyla Hatice yenge) kayınpederimin abisinin hanımı. Medeni cesaret, zeka ve konuşkanlığa sahip Hatice yengenin sohbetini dinlemek çok hoş. Yine böyle bir sohbette laf dolaştı geldi 1972 yılındaki Pomakların zorla isim değiştirilmesi hadisesine. Hatice yenge komşu köy Zaka'dan. Kocası Mümün ise "pomak köyü" olarak Bulgar devletince damgalanmış Hüsemler'den.
1972 yılına gelindiğinde kocasının ismi değiştirilmiş kendi ismi kalmış. Çünkü o "Türk" kocası ise "Pomak".
Bu zorla isim değiştirilme hadiselerinde müslümanlarda şöyle bir davranış gelişmiş. Bulgarca'da da olan Türkçe kelimeleri isim olarak seçmek. Mesela Karanfil - Bulgarlarca kullanılan bir isim ama aynı zamanda Türkçe'de de olan bir çiçek ismi. Ana - bu sizin bildiğiniz Anna ama Bulgarca bu bir "n" ile yazılıyor ve Türkçemizdeki anne'nin ana'sı olmuş oluyor. İşte anlatmak istediğim Haticenge 'nin hadisesi de böyle bir olay. Haticenge kızı Fatma'yı doğurunca Bulgar hemşire gelip "bu güzel kıza güzel bir isim lazım" demiş. Haticenge'yi bir telaş sarmış, hemşirenin bir isim teklif etmesine fırsat vermeden o günlerde meşhur olan bir şarkıcının ismini söylemiş: Valya.
"Allahümme salli ala seyyidina Muhammed'in vealya (Valya) ali Muhammed"ten diyor Valya aklıma geldi. Böylece kızının ismini salavatta geçen bir kelime ile irtibatlandırmış. Oğlu İsmail doğduğunda yine görevlilerle sorun yaşayan Haticenge oğluna Severin ismini koymak istemiş. Severin ismi Bulgar ismi olmakla birlikte yerel lehçede "severim" kelimesinin "m"nin "n"ye dönüşmüş şeklidir. Bulgaristan'da Türkler de Bulgarlar da "tamam", yerine "taman" demektedirler.
Bulgar devlet görevlileri çoğu Türk'ün, Pomağın bu ismi aldığını tespit edince uyanmışlar ve Haticenge'ye "olmaz" demişler. Adı İvan olacak demişler. İvan ise tam koyu bir Bulgar adı (Gâvur adı demek lazım da hadi demiyorum). Türkiye'de Mehmet ne ise Bulgaristan'da İvan odur. Olurdu, olmazdı derken Hatigence kundaktaki bebeğini atarcasına masanın üstüne bırakıp "ben İvan doğurmadım, alın sizin olsun" deyip resmi daireden çıkmış ve otogara yürümüş. Koşarak arkasından yetişmişler ve "tamam, senin dediğin olsun" diyerek bebeği eline vermişler.
İşte bizim bilmediğimiz bazı gerçekler.
Haticenge'nin söylediğine göre köyden bir aile yeni doğan çocuklarına Bulgar ismi verilmesine razı gelmedikleri için çocuğu bırakmışlar ve devlet de yetimhaneye vermiş.
Bunlar 1972 ve sonrasında yaşananlar.
1984-85 Türklerin zorla isimlerinin değiştirilmesi başka hadiselerdir.

21 Temmuz 2022 Perşembe

9 Haziran 2022 Perşembe

Tosçalı ve Amatlar Arasındaki Medrese, Mustafa Emrullah

 

Kırcaali, Eğridere ilçesi Amatlar ve Tosçalı arasında bulunan medresenin müderrislerinden
Mustafa Yusuf Efendi'nin türbesi (v. 1846)

Kırcaali ili Ardino (Eğridere) İlçesi'ne bağlı Gorno Prahovo (Tosçalı) ve Dolno Prahovo (Amatlar) köyleri arasındaki yolun sağ tarafında birkaç yüzyıldan beri Müslümanların temel mabedi olan geniş caminin minaresi yükselmektedir. Yakın geçmişe kadar Doğu Rodoplar bölgesinde büyük manevi rol oynamış beşik çatılı tek katlı bir bina da güçlü etki yapıyor. Evet! Bu Müslüman maneviyatı, eğitim ve kültürünün canlı bir anıtı olan eski bir medrese binasıdır. Dolno Prahovo (Amatlar), Çernigovo (Karamustafalar) ve Başevo'ya (Hallar) otomobil ile veya yaya yolculuk yapan her bir yolcu tüm cami ve külliyeyi gözüyle görme imkanı buluyor. Avlunun orta yerinde yüksek minareli cami bulunuyor. Gorno Prahovo, Başevo ve Çernigovo köylerinden bazı yaşlı kişiler, medresenin camiden önce inşa edildiğini ve ilk önce mescit olarak adlandırıldığını söylüyor. İki odalık mescit, ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiş, çatısı sıradan taşlarla kaplanmış. Mescidin temelinin aslen Başevo köyünden olan o zaman için yüksek eğitimli biri tarafından atıldığı belirtiliyor. Bu zat Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti ve dört asırdan fazla (474) İslam eğitimi, kültür ve sanatının merkezi olan İstanbul'da ciddi bir dini eğitim görmüştür. Daha sonra aynı bu zat doğup büyüdüğü yere geri dönüp mescit kurarak dini öğretim ve eğitimin temelini atmıştır. Bu mescitte küçük, büyük, herkes Kur'an-ı Kerim'i ve bazı dua, ibadet ve merasimleri öğrenme fırsatı bulmuşlardır. Aynı kaynakların verdiği bilgiye göre iki kez ateşe verilen bu mescidin temellerinin üzerine taş duvarlarla ve çok odalı yeni bir bina inşa edilmiş ve medreseye dönüştürülmüş. Başka bir rivayete göre ise cami daha eski ve 15.yüzyılın sonunda veya 16.yüzyılın başında inşa edildiği sanılıyor. Medresenin ise 18.yüzyılın sonunda, ya da 19.yüzyılın başlarında kurulduğu söyleniyor. Ne yazık ki, cami ve medresesinin kuruluş yılını kanıtlayan ele geçirilmiş yazılı kaynaklar yok.

Medrese, cami ve külliyesinin bir parçası olup L şeklinde, uzun tek katlı bir binadan ibarettir. Beşik çatısı sıradan taşlarla kaplıdır. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde kuruludur. Batı tarafından ana giriş kapısından caminin avlusu ve medreseye giriliyor. Bina bugünkü çağdaş görünümüyle sekiz küçük yatak odasından oluşur. Ana giriş kapıdan girince sağda yatak odası ve medresenin efendisi denilen hocanın dershanesi bulunuyor. En büyük olan son oda dikkati çekiyor, ilk önce bunun en büyük dershane olduğunu sandım, fakat daha sonra bu odanın üç küçük yatak odaya bölündüğünü anladım. Onarım çalışmaları esnasında iç duvarlar yıkılmıştır ve 1990 yılında kısa bir süre Kuran Okuma Kursu düzenlemek için kullanılmıştır. Demek ki, binada toplam 10 odadan 9'uzuna talebeler yerleştirilmiştir. Hücre denilen bu odaların her birinde medresedeki talebelerin ısındığı ve yemeklerini hazırladıkları ocaklar bulunuyormuş. Kireçle iyi sıvanmış dış ve iç duvarlar çamur harç kullanılarak kesme taşlarla örülmüştür. Okulun talebelerine molla deniliyormuş. Onlar ebeveynlerinin ısrarıyla burada eğitim görmek için gönderiliyorlarmış. Eğitim zorunlu değilmiş ve talebeler istedikleri zaman medreseden ayrılabiliyorlarmış. Talebelerin büyük bir kısmı çocuk ve gençlermiş. Fakat burada genellikle 25-30 yaş arasında genç erkekler de eğitim görebiliyorlarmış. Eğitimin geçici süreliymiş ve 3-4 ay kadar sürüyormuş, Ramazan ayı geldiğinde talebelerin ders çalışmaları olmuyormuş. Öğretim her takvim yılı organize ediliyormuş. Talebeler Bulgaristan'ın çeşitli yerlerinden ve Trakya Bölgesinin bazı köylerindenmiş. Medresenin efendisi, medresenin bütün faaliyetinden sorumlu zatmış. Gorno Prahovo (Tosçallar) köyünün eski imamı Hasan Ahmet Hasan bu medresede eğitim görmüştür. Babasının ısrarı üzerine bu okulda tam yedi yıl okumuştur. İmamla yapılan görüşmede medresenin teşkilatlandırılması ve faaliyeti hakkında değerli veriler tespit edildi. Mesela, talebelerin ortalama sayısı yıllara göre farklılık gösteriyormuş ve eğitime maksimum katılım 50-60 kişiye ulaşıyormuş. Medresede eğitimin amacı Arapça yazma ve okuma ve Kur'an-ı Kerim'in (Mushaf) öğrenilmesiymiş. Bununla birlikte Arapça yazılı başka dini kitaplar da öğreniliyormuş. Efendinin, eğitim diplomasına sahip ciddi din eğitimi almış biri olması şartmış. Bununla birlikte dürüst olup, dindar olması ve yerli halk arasında büyük bir itibar sahibi ve sayılan biri olması gerekirmiş. Medresenin efendisi, Cemaat İslamiye adını taşıyan Cami Encümenliği tarafından göreve atanırmış. Medresede hocalık yapan dört hocadan üçünün isimleri biliniyor. Onlardan biri medreseyi kuran Tırna köyünden Mustafa Efendi. Diğerleri 1912 yılında vefat eden Hacı İsmail Efendi ve medresenin son efendisi olan 1936 yılında vefat eden onun küçük kardeşi Hafız Abdurrahman Efendi. İlginçtik ki, Hoca efendi en iyi talebeyi kendi yardımcısı yapıyormuş. Kuran-ı Kerim kitabını çok iyi öğrenen ve bütünüyle ezbere bilenlere hafız unvanı veriliyormuş. Medrese ve cami kendi zamanında bir manevi merkezi olduğu gibi, aynı zamanda ticaret merkeziymiş. Çevresinde dükkanlar, kasaphane ve kafeler bulunuyormuş. Cuma namazı sırasında ve Ramazan ile Kurban bayramlarında ülkenin çeşitli yerlerinde dağlı dost, yakınlar ve akrabalar burada görüşüyorlarmış. Yerel nahiye binası burada bulunuyormuş, fakat 1912 yılında Balkan Harbi'nden sonra Dolno Prahovo köyü nahiye merkezine dönüştürülmüş.

Medresesinin faaliyeti gönüllülük esasına dayalı yapılıyormuş. Gerekli mali ve maddi kaynaklar, ı talebelerin ebeveynleri ve etraf köyler ve mahallelerden zengin ve söz sahibi kişiler tarafından sağlanırmış. Ramazan ve Kurban Bayramı sırasında fakir, zengin, herkesin imkanları dahilinde büyük bağışlar yapılıyormuş.

Medresenin İslami eğitim kurumu olarak çok büyük önemi var. Bu medrese her yıl bölgeden ve yurt içinden çocuk ve gençlerin eğitim görmesine imkan sunan civardaki tek kurummuş. Kuran'dan başka, talebeler önce temel bir ders olarak okuma yazmayı ve basit aritmetik işlemleri yapmayı öğreniyorlarmış. Bu bölgenin 19'uncu ve 20.yüzyılın ilk yarısında sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimi düzeyi dikkate alınarak olurmuş.

Hakkıyla medresenin bölgede eğitim ve kültürün gelişmesinde olumlu rol oynadığını söyleyebiliriz. Talebeleri hoca veya köy camilerinde imam olmak için gerekli bilgilere sahip oluyorlarmış. Okuma yazmayı ve basit aritmetik işlemler ve bilgileri elde etmeleri onların gelecekte tüccar ve zanaatçı olarak işlerini daha kolay yapmaları için yardımcı oluyormuş. Medresenin faaliyetine resmi olarak 1935 yılında son verilmiştir ve bir yıl son olarak hocalık yapan Hafız Abdurrahman Efendi vefat etmiştir.

Medreseden 100 metre kuzeyde dikdörtgen şeklinde kırma çatı ile örtülü bir odalı yapı bulunuyor. Bu yapı medresenin ilk hocası olarak bilinen Mustafa Efendi'nin türbesidir. Türbenin sağ tarafından yakın yakına iki mezar bulunuyor. Bu mezarların medresenin efendilerine ait oldukları sanılıyor. Türbeye kuzeydoğu taraftan ahşap bir kapıdan giriliyor. Binanın iç kısmında ortada Mustafa Yusuf Efendi'nin mezarı bulunuyor. Batıda iç duvara Türkçe yazılı özel bir tabela asılmıştır.

Tabelada şu yazıyor: "Muhterem cemaat, bu türbenin tamirine sebep olan hayırsever Müslüman kardeşimiz Murad Bekiroğlu, elini bu türbeden çekmeyip bütün bu duruma getiren şahıs kendisidir. Allah'tan uzun ömürler, sağlıklı günler dileriz, ne amacı varsa ersin. Türbenin içinde yatan merhum Mustafa Yusuf Efendi hicri 1262, miladi 1846 yılında vefat etmiştir. Allah'tan rahmet dileriz".

En sonunda cami, medrese ve türbeyi ziyaret etmek isteyen her meraklı yolcu veya turiste bu yerin kuzeydoğusunda 300-400 metre uzakta bulunan tepeye çıkıp muhteşem ve unutulmaz manzarayı izlemelerini dilerim. Bu manzara yeşile bürünmüş görüntüsü, güzel ve narin bahar çiçeklerinin harika kokusu ile güzel, açık ve güneşli havada daha da güzel oluyor.

YAZININ KAYNAĞI: KIRCAALİ HABER GAZETESİ


2 Haziran 2022 Perşembe

Şumnulu mücadele adamı, ressam Embiya Çavuş ahirete göçtü. Mekanı cennet olsun!

 

ÖZGEÇMİŞ

Embiya Çavuş (1926-2022)

Embiya Çavuş, Bulgaristan'ın Şumnu ili Mahmuzlu köyünde (Todor İkonomovo) 1926 yılında doğdu. 1937'de Kemallar şehrinde bir yıl olmak üzere ruştiye (ortaokul), 1938-1941 yılları arası Şumnu ilinde medrese eğitimini tamamladı. Okul hayatı devam ederken resme merak sarmıştı ve amatör çalışmalarda bulunmuştu. 1944 yılında Ermeni asıllı okul müdürünün hışmına uğrayarak ilelebet Bulgaristan eğitim sisteminden mahrum bırakılmıştı. Ancak 1945 yılında komünist rejimin başa gelmesiyle eğitim sistemine geri alındı. 1945 yılında Nüvvab (lise) okuluna başladığında, Türk okulları kapatılmıştı. Bunun üzerine beş arkadaşıyla birlikte sonradan Türkiye tarafından tescil edilecek olan "Bulgaristan Türklerinin Varlığını Benliğini Koruma Teşkilatı'nı kurdu. 1946 yılında kırk beş günlüğüne çalışma kampına gönderildi. 1947 yılında Gümülcine dönüşünde askeri istihbarat alanında (RO) yaralanmış olarak bulunup Varna'ya gönderildi. Varna'da işkencelerle geçen bir yılın ardından; 1948 yılında teşkilat kurmaktan, casusluktan ve Tito ile Georgi Dimitrov'a suikast girişiminde bulunmaktan ölüm cezasına çarptırıldı. 1949-1956 yılları arasında "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası" ile Belene'de kaldı. Batı dünyasının baskıları sonucu komünizmin birçok ağır hapishanesi kapatılırken, kendisini önce Plevne'ye sonra Sofya'ya naklettiler. 1963 yılında şartlı salıvermeden yararlanarak serbest kaldı.

1965 yılında Yenipazar'daki porselen fabrikasına porselen uzmanı olarak işe başladı. Porselenden tablolar, vazolar yapmaya başlamıştı. Çalışmalarını büyük bir titizlikle yapıyor ve sanatında doruğa tırmanıyordu. Eserleri Almanya, İngiltere, Finlandiya ve S.S.C.B'de sergilendi. 1974 yılında Polonya'ya, 1976 ve 1977 yıllarında S.S.C.B'ye davet edilerek porselen konusunda istişarelerde bulundu.

1979 yılında arzu ettiği anavatanı Türkiye'ye yarı mübadale sonucu geldi. Dış İşleri Bakanlığı'ndaki kısa bir çalışma evresinden sonra İzmir'e yerleşti. 1985 yılında İzmir Balkan Göçmenleri Kültür Dayanışma Derneği'nin (BAL-GÖÇ) kurucu üyesi olarak dernek faaliyetlerine resmettiği eserleri ile başladı. 1999 yılına  dek BAL-GÖÇ'te başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 1999 yılında Celal Öcal le birlikte Türk Dünyası Insan Hakları Derneği'ni kurdu. Halen fahri başkan sıfatındadır Ayrıca, ABD Balkan Ülkeleri İnsan Hakları Konseyi, Amerikan İnsan Hakları Derneği New York Bulgaristan Türkleri Derneği ve Amerikan-Türk İslam Kültür Derneği üyelikleri görevlerinde bulunmaktadır.

Yirmi bir yıl içinde aralarında ABD (New York, Washington Elçilikleri ve BM Teskilatı) ve Kanada'da (elçilik) olan, yüz bir resim sergisi açılışında bulunmuştur. Evli ve bir kız çocuk babasıdır.

Eserleri:

1. Yaşadıklarımız Bir Daha Yaşanmasın

2. Bulgaristan'da Türk Olmak


25 Mayıs 2022 Çarşamba

Bulgaristan Milli Meclisinde Türk Milletvekilleri (1902-1903)

 

Stoyan Danev (1902-1903) hükümeti döneminde
Bulgaristan Milli Meclisinde Türk Milletvekilleri.
Arka sıra soldan sağa: Mustafa Efendi (Şumnu), Mehmed Ali Giray (Osmanpazarı), Ömer Efendi (Yeni Pazar), Mustafa Efendi (Eski Cuma), Osman Efendi (Tutrakan)

Ön sıra: İsmail Hakkı Bey (Provadiya), Tosun Bey (Pazarcik), Osman Bey (Akkadınlar), Hacı Necip Bey (Razgrad), Halid Bey (Tervel), Ethem Efendi (Tutrakan).

22 Mayıs 2022 Pazar

Yıllardan Sonra (Hikayeler), Kemal Bunarcıef

Yıllardan Sonra,
Kemal Bunarcıef
Narodna Prosveta Yayınevi, Sofya 1968
112 sayfa
Görseller İbram Ahmed Bey'in feysbuk hesabından iktibas edilmiştir. 



Yiğitlik Özüdür Yiğidin (Efsaneler), Hasan Karahüseyinov - Karaoğlan

 

Yiğitlik Özüdür Yiğidin (Efsaneler),
Hasan Karahüseyinov - Karaoğlan
Narodna Prosveta Yayınevi, Sofya 1968
150 sayfa
Görseller İbram Ahmed Bey'in feysbuk paylaşımından iktibas edilmiştir. 



18 Mayıs 2022 Çarşamba