19 Kasım 2019 Salı

Bulgaristan Dobriç ili, Zırnevo / Kilikadı köyü Osmanlı zamanından Türk mezarlığı

 Bu fotoğrafları çekip bize gönderen değerli Silistre Müftümüz Müddesir Mehmed Beye çok teşekkür ederiz. BTG








Bir hanım mezar taşı 


















Bu bir hanım mezar taşı, başlığı ve arkasında pelik












11 Kasım 2019 Pazartesi

VLADİSLAV VARNENÇİKLE İLGİLİ BİR HATIRAM

11 Kasım 1444 Varna Savaşı'da, atı tökezleyip yere kapaklanan Macar Kralı Wladislas'ın
Koca Hızır tarafından başının kesilmesi.

"Bu Vladislavı hiç unutmayacağım. Bulgaristan'da buna Vladislav Varnençik diyorlar.
1987 yılında Bulgaristan'da köyümüzden 8 km uzaklıkta bir Bulgar köyüne bizi taşırlar orada 4. Sınıftan 8. Sınıfa kadar okurduk.
Okul yeni başlamıştı. Ortama ve öğretmenlere yabancıyız. Tarih öğretmeni beni sözlüye kaldırdı ve bu meşûm Vladislavı sordu. Ben de çalışmamıştım. "Otur 2" , dedi. 2 demek 0 demek. Yani "zayıf" not. Karnene yazıyor, akşama sen onu babana gösteriyorsun o da imza atıyor, gördüm anlamında. Çok korkmuştum, babama söylemeye.. O gün bu gündür bunu unutmuyorum." B.Z.Ç.




6 Kasım 2019 Çarşamba

Filibeli Ahmed Hilmi, Mükemmel bir İslâm tarihi: Dursun Gürlek

Gerek “A’mak-ı Hayal” isimli tasavvufi romanıyla, gerekse orijinal bir üslupla kaleme aldığı İslâm Tarihiyle büyük bir şöhret kazanan Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi Bey, 1865’te bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Filibe’de dünyaya geldi. Babası Hazar kıyısında bulunan Akşit Türkmenlerinden olduğu rivayet edilen Şehbender Süleyman Bey’dir. Annesi Şevkiye Hanım ise, Kafkasyalı bir aileye mensuptur.
Ahmed Hilmi Bey, ilk bilgilerini Filibe müftüsünden elde etti. Daha sonra İstanbul’a gelerek eski adı Mekteb-i Sultani olan Galatasaray Lisesine girdi. Buradan mezun olduktan sonra ailesiyle birlikte İzmir’e gitti ve bir süre adı geçen şehirde ikamet etti. Düyun-u Umumiye idaresinde göreve başladı ve memuriyetle Beyrut’a gönderildi. Devrinin modası onu da etkiledi ve Jön Türk neşriyatının etkisinde kalarak Mısır’a gitti. Çaylak adında bir gazete çıkardı. 1901 yılında İstanbul’a geldi ve bir süre sonra Fizan’a sürüldü. İkinci Meşrutiyetin ilanına kadar Trablusgarp’ta kaldı. Bu sürgün hayatı onun hakkında hayırlara vesile oldu. Kadiri tarikatının kollarından biri olan ve Abdullah Selam Esmer el- Arusi Hazretlerine isnat edilen Arusiye tarikatına girdi. Mihrüddin Arusi takma adıyla yazdığı “İki Gavs-ı Enam” ile “Abdülhamid ve Senusiler” adındaki eseri büyük ilgi gördü.
Adları geçen eserlerinde bu tarikatın Afrika’da büyük bir ilgi gördüğünü ve Türkleri sevmeyi adeta tarikatın vazgeçilmez şartlarından biri haline getirdiklerini belirtti.
1 Aralık 1908’de İttihad-ı İslâm adında haftalık bir gazete çıkardı. Okuyucular tarafından ilgiyle karşılanan bu gazetenin birçok yazılarını bizzat kendisi yazdı. Yazıların tasavvufla ilgili olanlarında ‘Mihrüddini Arusi’, mizahla ilgili olanlarında ‘Coşkun Kalender’, hamasilerinde ise, ‘Özdemir’ mahlaslarını kullandı. Daha sonra çıkardığı ‘Hikmet’ isimli gazetesiyle İttihatçılara şiddetli muhalefette bulundu. Arapçayı, Farsçayı ve Fransızcayı mükemmel bilen ve tam bir münevver kimliği taşıyan Ahmed Hilmi Bey akıcı bir üslup sahibiydi.
Bu üslubuyla, orijinal eserleriyle hem İslâm âleminin dikkatini çekti hem de Türk dünyasında büyük yankı uyandırdı. Devrin kalem erbabından Fahri Celâl, bu zat hakkında yazdığı bir makalede şunları söylüyor:
“Gazete idaresinin her tarafı İslâm dünyasından gelen hatıralarla doludur. Çin, İran ve Afganistan’dan gelen halılar, Türkistan’dan ve Kırım’dan gelen kamalar ve diğer hediyeler duvarları süslemektedir.”
Ahmed Hilmi Bey, orta boylu, dolgun vücutlu, pos bıyıklı, dinç bir zattı. Hiç evlenmedi. Kendini tamamen ilme ve irfana verdi. Devrin en velûd, yani çok yazan gazetecilerinden biri oldu. Vaktinin büyük bir bölümünü okuyarak ve yazarak geçirmeyi âdet haline getirdi. Kalaysız bir tencerede kalan pilavdan biraz fazla miktarda yedi ve zehirlenerek 17 Ekim 1914’de elli yaşında Rahmet-i Rahmana kavuştu.
Başta da belirttiğimiz gibi bu zatın kaleme aldığı eserlerin en önemlilerinden biri de “İslâm Tarihi”dir. Bu eser iki cilttir. Ebüzziya Matbaasında basılan eser sekiz bahse ayrılan uzun bir methal, yani giriş ile başlıyor. Ahmet Hilmi Bey, kitabını İslâm düşmanlarının eserlerini Türkçeye çeviren Abdullah Cevdet’e cevap vermek maksadıyla kaleme aldı. Böylece benzeri olan reddiyelerin en ağır başlılarından, en mükemmellerinden birini ortaya koymuş oldu. Biri 1974’de, diğer ise 1982’de olmak üzere iki kere basılan bu İslâm Tarihini, merhum tarihçimiz Ziya Nur Aksun yaptığı ilavelerle daha kapsamlı ve daha mükemmel bir hale getirdi. Ezcümle Selçuklular Tarihi, Osmanlı Padişahları, Tarikatler ve Vehhabiler gibi son derece önemli bahisleri ekleyerek eseri hayli zenginleştirdi. Böylece eser dört başı mamur bir hale geldi.
Bu vesileyle bir kere daha belirteyim ki eserin asıl konusunu İslâm düşmanlarına verilen cevaplar teşkil ediyor. Ayrıca Türklerin İslâm tarihinde oynadıkları müspet rol ve işgal ettikleri önemli mevki olanca ayrıntılarıyla ve çarpıcı örnekleriyle dile getiriliyor. Yazarımız, Türk milletinin İslâm’la şereflendikten sonra elde ettiği üstün meziyetleri canlı tablolar halinde gözler önüne seriyor ve İslâm tarihine yepyeni bir bakış açısı getiriyor. Ezcümle şöyle diyor:
Avrupa’nın Doğuyu işgaline Türkler engel oldular. Türk, Hıristiyan Avrupa’ya karşı Müslüman Asya’nın savunucusu oldu. Türkler maddi manevi bütün kuvvetlerini İslâm’ın müdafaasına adadılar.
Türkler, Cezayir’i, Fas’ı, Trablus’u, Mısır’ı aldılar. Lakin tarihi gerçeklerdendir ki, bu memleketleri Türkler almamış olsaydılar, İspanyolların başkanlık ettiği Avrupalılar alacaktı. Acaba Avrupa’nın yarısına sahip olan İspanya hükümetine, Andrea Dorialara, o dehşetli donanmalara, Kuzey Afrika’daki küçük Arap devletleri karşı koyabilecekler miydi?
İslâm medeniyetini mahvetmek için, seller gibi Doğuya akıp gelen vahşi Haçlı sürülerine karşı duran kimdi? Bir Kılıç Aslan, bir Nureddin Zengi, bir Selahaddin Eyyubi değil miydi? O sırada İslâm âlemi yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya gelmişken Abbasi halifesi sarayında vaktini eğlenceyle geçiriyordu. Hâlbuki İslâm sancağı Yavuzların, Kanunilerin elinde şerefle, şanla dalgalandı.
İşte Şehbenderzade, İslâm tarihine bu açıdan bakıyor ve okuyucusuna yeni bir ufuk açıyor.
KAYNAK: 3 KASIM 2019 PAZAR, YENİŞAFAK GAZETESİ (İSTANBUL)  

Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, Dursun Gürlek

Gerek sohbetlerimde, gerekse yazılarımda zaman zaman şu cümleyi kullanmaktan kendimi alamıyorum: İstanbul’daki selatin camilerinin tarihi hazireleri, aynı zamanda tarihi hazinelerdir. “Hazire” ile “hazine”yi birbirine karıştıran kültür tarihçilerini (!) bir tarafa bırakacak olursak bu mekânlar gerçekten de tam bir ulema semtleri olarak karşımıza çıkıyor. Konuyla ilgilenenlerin yakından bildiği gibi, İstanbul’da iki bölge - öteden beri – “ulema semti” diye biliniyor. Evet, Fatih ve Süleymaniye camilerinin hayli geniş olan çevresi böyle güzel bir sıfatla anılıyor.
Hayattayken iki büyük Osmanlı padişahına, Fatih Sultan Mehmed Han ile cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’a maddeten de yakın olmayı kendileri için şeref telakki eden birçok âlimin, şairin, sanatkârın öldükten sonra da yine onların yanına, türbelerinin yakınına defnedildiklerini görüyoruz. Bu açıdan bakılınca – yukarıda da belirtildiği üzere – Osmanlı hazirelerini, bir bakıma ulema ve üdeba meşheri diye nitelendirebiliriz. Mesela bu iki büyük hazireden biri olan “Fatih Haziresi” tam bir âlimler bahçesi olarak arz-ı endam ediyor. Sadece âlimler mi, aynı bahçenin sakinleri olan şairler, hattatlar, devlet adamları da kendilerine mahsus sanatkârane yapılmış mezar taşlarıyla ziyaretçilerini selamlıyorlar. Bir-iki isim verecek olursak, tarihçi Ahmed Cevdet Paşa, kütüphaneci Ali Emiri Efendi, mutasavvıf Ahmed Amiş Efendi, mütercim Âbidin Paşa, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, gazeteci Ahmed Mithat Efendi, İslâm bilgini Harputlu Hoca İshak Efendi, ünlü tarihçimiz Ahmed Cevdet Paşa’nın “Asrımızın İmam-ı Azamı” diye övdüğü Karinabadlı Ömer Hilmi Efendi ve daha birçok “meşhur” Fatih’in türbesinin hemen yanı başındaki bu hazireye “cennet bahçesi” görünümü veriyor. 
Bu mukaddimeyi, sözü kültür dünyamızın renkli isimlerinden Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi Efendi’ye getirmek için yaptım. Evet, daha çok “A’mâk-ı Hayâl” isimli tasavvufi romanıyla tanınan ve sevilen bu zat da, Fatih haziresinde yatıyor ve ne yazık ki onun mensup olduğu tarikatın bugünkü müntesiplerinden başka hiç kimse mezarının yerini bilmiyor. İtiraf edeyim ki bu konuda benim de malumatım yoktu. Bir gün, bu tarihi mekânda dolaşırken, hazire görevlisi yanıma yaklaşıp, hocam, zaman zaman Manisa’dan gelen bir grup Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’nin kabrini soruyorlar, ben de bilmediğim için cevap veremiyorum. Biliyorsan lütfen bana da göster, dedi. Görevliye, az müsaade et deyip biraz dolaştıktan sonra Hazretin kabrini – mezar taşındaki hayli silik yazıları okumak suretiyle – buldum. Belki de o beni buldu. Mezarlık görevlisine haber verip sevinmesine vesile oldum. Unutmadan söyleyeyim, merhumun kabri hazirenin orta yerinde, Ahmed Cevdet Paşa’yla Gazi Osman Paşa’nın arasında bulunuyor.
Geçen gün, arkadaşım Ömer Lekesiz Yeni Şafak’taki köşesinde “Filibeli Ahmed Hilmi’ye rahmet” başlığıyla yayımladığı yazısında bu zatın eserlerini sıraladı ve merhum hakkında ayrıntılı bilgi için Türkiye Diyanet Vakfı’nın İslâm Ansiklopedisi’ni gösterip onun en meşhur eseri A’mâk-ı Hayâl hakkında da bir iki cümle sıraladı. Gerçekten de bu eser onu ölümsüzleştiren bir çalışmadır. Nitekim hakkında söylenen “birkaç söz”de şu ifadelere yer veriliyor:
“Bu kitabı hakikat endişesi ile dolu olan vicdanlar, sonu olmayan bahisleri seven insanlar zevkle okuyabilirler. Bir asırdır bu memleket ve bu millet hayli Raci’ler yetiştirdi ve daha birçokları yetişecektir.
Okuyucularımıza takdim ettiğimiz bu hikâyeler (Acaba hikâye mi?) teveccühe mazhar olursa kendimizi bahtiyar sayarız. Çünkü bu hikâyeye gösterilecek rağbet, ciddi mes’elelere yakınlık duyma manasını ifade edecektir. Bunun ise okuyucularımızdan esirgenmemesi gerekir. Bu muhterem millette, hakikat endişesiyle müteessir binlerce hassas yürek olduğunu dost ve düşmana isbat etmiştir.”
Son günlerde yayınevlerinin yayınlamak için birbirleriyle yarış ettikleri A’mâk-ı Hayâl’i bendeniz 1997’de Latin harflerine aktardım ve eser Timaş Yayınları arasında neşredildi. Bugünlerde Devlet Tiyatroları tarafından da sahneleniyor.
Merhumun diğer önemli bir eseri ise, “Senusiler ve Onüçüncü Asrın En büyük Mütefekkir-i İslâmisi Seyyid Muhammed es- Senusi” ismini taşıyor. Bunu da “Abdülhamid ve Seyyid Muhammed el- Mehdi ve Asrı Hamidi’de Âlem-i İslâm ve Senusiler” ile birlikte kısmen sadeleştirip yayına hazırladım. Eser, yine 1997 yılında Bedir Yayınevinden çıktı. Hacmi küçük, fakat muhtevası önemli olan bu kitap, “Onüçüncü hicri yüzyılda Kuzey Afrika’da İslâmî hizmetler ve manevi fütuhat yapan Senusilik tarikatı ve büyük şeyhi Seyyid Muhammed İdris es- Senusi hakkında bilgi vermekte ve bundan sonra da Sultan İkinci Abdülhamid’in saltanatı zamanında, İslâm Dünyası ve Senusiler konusunda yazarın şahsi düşüncelerini ve değerlendirmelerini ihtiva etmektedir.” 
Haftaya -inşallah- Şehbenderzade’nin hayatından ve en “baba” eserinden söz edeceğim.
KAYNAK: 27 EKİM 2019 PAZAR, YENİ ŞAFAK GAZETESİ (İSTANBUL)

28 Ekim 2019 Pazartesi

Bulgaristan'da İslam Tanıtım Filmi




1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi ve Balkan Savaşları’nın getirdiği ölüm ve sürgünlerden sonra hâlâ Bulgaristan topraklarında kalan Türkler, Pomaklar ve Müslüman Romanlar için var olma mücadelesinin günleri başlar. Bulgaristan yönetimlerinin öteden beri var olan homojen bir ulus oluşturma politikaları 1980’li yılların ortalarında zirve noktasına ulaşmış ve Türklere uygulanan zorla isim değiştirme ve zorunlu göç hâdisesi dünya gündemine oturmuştur.

Elinizdeki eser, Osmanlı sonrası Bulgaristan Müslümanlarının demografik yapısını, merkezî dinî teşkilatları olan Başmüftülük kurumunu, camilerini, kadı yardımcıları yetiştirmek üzere ikili anlaşmalara konu olmuş Osmanlı yâdigârı Medresetü’n-Nüvvâb okulunun tarihçesini ve burada yetişen âlimleri incelemektedir.  

Komünizm sonrası demokratik döneme geçişle elde edilen bazı siyasi, dinî ve kültürel haklar çerçevesinde çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi ile Müslümanların dinî inanç ve ibadetlere bağlılıkları da tespit edilmeye çalışılmaktadır.
SİPARİŞ İÇİN TIKLAYINIZ..


9 Ekim 2019 Çarşamba

Bulgaristan'da Osmanlı Vakıflarının Kaderi Konferansı

"İmparatorluktan Ulus Devlete Geçiş Koşullarında Bulgaristan'da Vakıf Varlığının Kaderi" Projesi
Bulgar akademisyenler bizi şaşırtıyor. Osmanlı dönemi Bulgaristan araştırmacıları için müthiş bir şey..linki mutlaka ziyaret edin.
11 Ekim 2019 Cuma günü Sofya St. Klement Ohridski Üniversitesinde yukarıda bahsedilen proje sonuçları sunulacak. İnteraktif harita üzerinde Vakıf Köyler, Vakıf Binaları ve Vakıf yerleşimlerinde nüfus yoğunluğu..
Aşağıdaki linkten interaktif haritaya ulaşabilirsiniz:


5 Ekim 2019 Cumartesi

KÜLTÜR İNKILABIMIZ, İBRAHİM TATARLI

Kültür İnkılabımızİbrahim Tatarlı
Yayınevi: "Narodna Prosveta" Devlet Neşriyatevi
Basım yeri ve tarihi: Sofya 1964
Sayfa sayısı: 32
Bulgaristan'a komünizmin gelişinin 20. yılında basılan bu kitapçık Türk ahalisinin şekilce milli, muhtevaca sosyalist olarak kültür inkılabını gerçekleştireceğini söyler. Basıldıktan yine 20 yıl sonra yazarın adı zorla İlko Tatarliyev olarak değişitirileccek ve totaliter baskıcı sosyalizm ile yüzleşecektir. 


25 Eylül 2019 Çarşamba

MISIRLI MUHAMMED HARB'İN KALEMİNDEN ŞAİR RECEP KÜPÇÜ


Kitap adı: el-Osmaniyyûn fi't-Tarih ve'l-Hadara
Yazar: Dr. Muhammed Harb
Basım: Dâru'l-Kalem - Dımeşk (Şam), 1989
Sayfa: 450

Tarih ve Medeniyette Osmanlılar adlı eserinde Büyük Türk Dostu Mısırlı Profesör Muhammed Harb Bulgaristan müslümanlarını Şair Recep Küpçü'yü ele alarak inceler.
Eserinin 211. sayfasına attığı başlık şöyledir:
Şehid Şair Recep Küpçü ve Bulgaristan Müslümanlarının Düşleri. 

Şair Recep Küpçü'nün şiirlerinden bazı örneklerin Arapça'ya tercümesi.

10 Eylül 2019 Salı

Türkiye'deki Pomaklar, Georgi Zelengora




DOĞDUĞUM KÖY: YONUZLAR / PRELEZ MOETO RODNO SELO

Mehmet Hasan (Nüvvab İHL Öğretmeni):
Köylerimizin tarihini öğrenelim... Değerli bir kitap.
Emekli Öğretmen Mustafa Demirci'nin kaleme aldığı
Razgrad iline bağlı Yonuzlar köyünün tarihi.




3 Eylül 2019 Salı

Osmanlı Arşivlerinde Şumnu Kazası'nın Köyleri

Mehmet Hasan (Nüvvab İHL Öğretmeni): 

Okumaya değer bir kitap. Yazar Hüsnü Yönetenle tanışma ve sohbet etme fırsatım oldu. Kitap Osmanlı Arşivinde Tahrir defterlerinden 15-16 y.y. Şumnu köylerinin hangi tarihte kurulduğu, ilk yerleşenlerin kimler olduğunu ele almakta. Benim dikkatimi çeken iki husus:
1. Söğütlü {Vırbak} ve IŞIKKÖY {Osonovets} köylerinde Hz. Muhammed'in soyundan gelen, elinde şeceresi ve beraat belgesi olan SEYYİDLERİN var olması.
2. Hemen her köyde AKINCILARIN var olması.
Kitabın kapağındaki mezar taşı Boyan köyü Cami havlusunda bulunan AKINCI Habib ibn İbrahimin mezar taşıdır.



Osmanlı Arşiv Kayıtlarına Göre
Bulgaristan Şumnu Kazası Deliorman Bölgesinin Tarihi
(XV-XVI.yy)
Baskı: İstanbul, Mayıs 2019
sipariş: husnuyoneten@gmail.com 


3 Ağustos 2019 Cumartesi

Cafer Tayyar Paşa (EĞİLMEZ)


Cafer Tayyar Paşa (EĞİLMEZ) 

Müstakil Yugoslavya/Pristine - 1877, Emin – Kamile – Harbiye, Erkân-ı Harbiye – Askerlik, Miralay – 72. Kovanova Bölge Komutanlıgı 72. Alayı Bölük Komutanı, 17. Alay Tabur Komutanı, Ipek Sancagı Mutasarrıfı, Mürettep II. Kolordu Kurmay Subayı, Üsküdar Bölge Komutanı,Divânı Harp Azası, 4. Kolordu Kurmay Baskanı, 1. Tümen Komutanı, 2. ve 1. Kolordu Komutanı, Trakya Bölgesi Müdâfaa-i Hukuk Teskîlâtı Kurucusu, Trakya Milli Komutanı, Mirliva – Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Kurucu Üyesi - I. ve II. Dönem Edirne Milletvekili –Kırmızı-Yesil Seritli Istiklâl Madalyası sahibi – Evli, 3 Çocuk. Ölüm Tarihi: 03.01.1958 

KAYNAK: TBMM Albümü, 1. cilt, s. 24



Bu bilgileri bizimle paylaşan Sn. Mustafa Bektaşoğlu'na teşekkür ederiz. BTG



2 Ağustos 2019 Cuma

MAHMUT NECMETTİN DELİORMAN'IN MEZARI

Dün bir abimiz, Bulgaristan Razgrad doğumlu ve Rehber gazetesi sahibi, meşhur gazeteci-yazar Mahmut Necmettin Deliorman'ın kabrinin nerede olduğunu bana sordu. Ben de "bilmiyorum" deyince "siz nasıl Bulgaristan Türk gençliğisiniz, siz bilmezseniz kim bilecek" diye beni haşladı. Neyseki Mezat Grubundan Metin bey imdadıma yetişti ve nerede olduğunu tarif etti. Kendisine teşekkür ederim. Ben de sabahı zor ettim ve işe gitmeden hemen şu işi halledeyim dedim. Meğerse İstanbul eski Topkapı otogarı'nın oradaki Çamlık mezarlığında yatıyormuş merhum. Görevliler yardımcı oldu ve kolayca mezarı buldum. Bu mezarlıkta başka ünlülerde yatıyormuş. İnsanların çokça sorduğu isimleri bir kağıda not etmişler. Bulgaristanlı meşhur yazarımızı şimdiye kadar soran olmamış. Ruhu şad olsun. Basri Zilabid, BTG Editörü

MAHMUT NECMETTİN DELİORMAN BİYOGRAFİSİ İÇİN: TIKLAYINIZ

31 Temmuz 2019 Çarşamba

BULGARİSTAN'IN MANEVİ BEKÇİLERİ, İSMAİL GÜLEÇ


Bulgaristan'ın Manevi Bekçileri
Yazan: İsmail Güleç
Basım yılı: 2018, 216 sayfa.

Kitap büyük boy, içinde renkli fotoğraflar var.
Kitabın konusu şuanda mevcut türbelerdir.
Yazar bir kaç arkadaşıyla birlikte 4 000 km yol kat ederek tek tek bu türbeleri gezmiş ve turistik rehber niteliğinde özet bilgiler veriyor.
Osmanlı döneminde şehir içinde bulunan türbe ve tekkeler neredeyse tamamı yıkıldığından şuan mevcut olanlar kırsalda kalanlar ve genellikle Bektaşi türbeleridir. Tabiatıyla yazar da bunları dolaşmış, fotoğraflamış ve yazmıştır. 


27 Temmuz 2019 Cumartesi

HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR? YAZAN: İSA CEBECİ

HAYDAR BABA (HAYDARÎ) KİMDİR VE NERELİDİR?

Yazan: İsa CEBECİ

19. Asır sonlarında doğup 20. Yüzyılın ilk yarısında ve ortalarında manzum eserler yazıp yaratmış olan bir Alevî-Bektaşi şairimiz var. Adı Haydar Baba, mahlâsı da Haydarî.
Doğumu: Arnavutluk- 1871,
ÖLÜMÜ: Bulgaristan’ın Silistre iline bağlı Denizler (Varnentsi) köyü, 1960.
Ömrünün 22 yılını Bulgaristan’da geçirmiş olan bu tasavvuf-tekke şairi hakkında bilgilenmek isteyenler  için işbu makaleyi sunuyorum.
Bulgaristan Yüksek İslam Şurası Başkanı, değerli araştırmacı
Sn. Vedat Ahmed Beyefendi lütfedip bu fotoğrafı bizimle paylaştılar.
Kendisine teşekkür ederiz. BTG
1950'lili yıllar Haydar Baba 

Bulgaristan’da doğup Türkiye’ye göçen şair ve araştırmacı Mehmet Çavuş, ısrarla Haydar Baba’nın Silistre ilinin Denizler köyünde doğduğunu, İstanbul’da okuduğunu iddia ediyor. Lâkin Coşkun Kökel’in araştırmalarına göre, onun Arnavutluk’tan İstanbul’a göçen bir Arnavut ailesinin çocuğu olduğu, Merdivenköy Dergâhında yetiştiği, dervişliği ve babalığı Merdivenköy dergâhı şeyhi Mehmet Ali Hilmi Dedebba’dan aldığı anlaşılıyor. Pîr evinin kapanmasından sonra, asıl adı Cemil olan Haydar Baba, Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte Arnavutluk’a gitmiş, orada tutunacak dal bulamayınca Sırbistan üzerinden Bulgaristan’a gelmiştir. 2 yıl Plevne’de kaldıktan sonra 1940 yılında Deliorman,  Mumcular (Sveştari) köyündeki Demir Baba tekkesine gelir.
Coşkun Kökel, Mumcular sakini ve daha sonra da Demir Baba Tekkesi postnişini olan Zeynel Mustafa Kaba’dan aldığı bilgilere istinaden anlattıklarından Haydar Baba’nın orada 6 kişiye nasip verdiğni öğreniyoruz. 1940 yılında, Romenlerin Dobruca ve Deliorman’dan çekilmelerinden sonra, Denizler’deki Ali Baba Tekkesine yerleşen Haydar Baba, oraya postnişîn olmuş ve ömrünün sonuna kadar orada kalmıştır. Bulgar makamlarınca izlendiğinin fakında olan Haydar Baba, hiç evlenmemiş ve etrafına da hiç açılmamıştır. Onu ziyaret eden Mehmet Con, Aliosman Ayrantok, Mülâzim Çavuş gibi şair ve gazetecilere nefeslerinden bazılarını okumuşsa da gazetelerde basılmalarına izin vermemiştir. Burada 14. 05. 1960 yılında, 89 yaşında Allah’ın rahmetine kavuşmuştur. Denizlerin bugünkü adı Varnentsi’dir ve bir tekke-tasavvuf şairi olan Haydar Baba’nın kabri de bu köydeki Deniz Ali Baba türbesinin bahçesinde bulunmaktadır. Burada Haydarî’den önce şeyhlik yapmış olan Ali Baba, Veli Baba ve Süleyman Baba’nın da mezarları bulunmaktadır.
Bulgaristan kökenli Türk şairi ve edibi Mehmet Çavuş’un Haydar Baba’nın Denizler’de doğup büyüdüğüne dair iddiası Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet’in Sofya devlet arşivinde rastgele bulduğu bir tarihî belgeyle geçersiz kalmıştır. Belgenin künyesi:  (fond 166, opis 2, arhivna edinits: 133, list 11, poveritelno, 5.08.1938).

BELEGENİN İÇERİĞİ: 
“Dış İşleri ve İnançlar Bakanlığı, Polis Teşkilâtımıza şu Duyuruyu arz eder:  Arnavut uyruklu Haydar Baba, Gorsko Slivovo, Mahalata, Veliko Tarnovo, Varna, Şumnu, Deliorman ve Vidin adlı yerleşim yerlerindeki dindaşlarını ziyaret edecektir. Gorsko Slivovo köyünde 1-2 ay kalacaktır.
İç İşleri ve İnançlar Bakanlığı, bu duyuruyu Polis Müdürlüğüne göndererek Haydar Baba’nın takip edilmesi, onun da mensubu olduğu Bektaşilik tarikati ile ilişkileri dışında “başka bir görevinin” de olup olmadığının araştırılması konusunda emirlerini rica ederiz.
Aynı dosyanın 13. sayfasında şunları okuyoruz: Gorsko Slivovo,Tarnovo, Ruse, Sveşteari Demir Baba, Pavlikeni, Şumen, Sevlievo ve Varna’yı ziyaret etmesine izin verildi. Aynı dosyanın 15. Sayfasındaki not: Bektaşî îmandaşlarını ziyaretleri esnasında devlet aleyhinde istihbarat yapıyormuş. Kendisi Tiran’dan olup Arnavut uyrukludur. Asıl adı: Haydar Cemil Bey Baba.”

Haydar Baba, İstanbul 1910
(Alaaddin Dede Arşivi)
Bu özgün belge ile bir Bektaşî babası olan Türk şairi Haydar Baba’nın kimliği, kişiliği ve kökeniyle ilgili tartışmaların sona erdiğini düşünüyoruz.

HAYDAR BABA’NIN YARATICILIĞI

Haydar Baba’nın asıl adı Haydar Cemil’dir fakat şiirlerinde Haydar veya Haydarî mahlâsını kullanmıştır. Genellikle Alevî-Bektaşî inanç ve düşüncelerini, Alevî ve Bektaşî ulularını anlatan, tanıtan ve savunan şiirler yazan Bulgaristanlı son Bektaşî şairidir. Bütün ısrarlara rağmen yerel gazetecilerden Mehmet Con’a ve Aliosman Ayrantok’a,  bu sayıda başka gazetecilere şiir vermemiştir. Verse de gazetelerde yayınlanmalarını istememiştir. Besbelli komünist iktidara güveni yoktur.
Türkiye Cumhuriyetinde Haydar Baba ile ilgili bazı araştırmalar yapılmıştır. İlk olarak M. Halid Bayrı, Türk Folklor Araştırmaları dergisinin 1957 yılı 99. Sayısında Haydar Baba’yı edebiyat çevrelerine tanıtmış ve toplu olarak şiirlerini de yayınlamıştır ( Bkz.,M. Çavuş, a.g. antoloji s. 82). Mehmet Çavuş, M.H. Bayrı’nın Haydar Baba’nın Arnavut kökenli olduğuna dair iddiasını kanıt göstermeden çürütmeye çalışmıştır. Ancak Haydar Baba’nın Salih Niyazi Dedebaba ile birlikte önce Arnavutluk’a gitmesi, orada tutunamayıp Sırbistan üzerinden Bulgaristan’ın Plevne iline gelmesi, orada 2 yıl kadar kaldıktan sonra Deliorman’ın Mumcular köyüne gelmesi düşündürücüdür.
Haydar Cemil Baba
(Haydarî ve Şiirleri)

Dr. Filiz KILIÇ,
Dr. O. KURTOĞLU, T. BÜLBÜL

Ankara 2008, 286 sayfa
Haydar baba’nın Denizler köyünde dünyaya geldiğini gösteren bir belge de yoktur. Aksine, Bulgaristan Müslümanları Baş müftü yardımcısı Vedat Ahmet, kuşkuya mahal kalmayacak şekilde Haydar Baba’nın Arnavut olduğunu göstermektedir.

Onun şiirlerinden birkaçını dikkatinize sunuyorum:

 ALLAH EYVALLAH

 Gerçek erenlerin darına durduk
 Pîrimiz Hünkâr’a Allah eyvallah
 Bir aşk menziline geçüp oturduk
 Haydar-ı Kerrar’a Allah eyvallah!

 Mü’mîn âşıkız Hak vicdanımızdır
 Muhammet Mustafa imamımızdır
Habibullah bizim canânımızdır
Ahmed-i Muhtar’a Allah eyvallah!

Bir Balım Sultan’a bendeyiz gerçek
Şah’a çâk esir, has bahçeye çiçek
Himmet aldık Pîrden biz ölçek ölçek
Şah-ı keremkâre Allah eyvallah!

Hacı Bektaş demine Hû şan
Onundur muhabbet bu demle devran
Tarîkat sırrında olal’dan mihman
Dedik Hak dîdâre Allah Eyvallah!

Yârimizdir canda cândan ezelden
Ayrılmayız biz asla o güzelden
Bırakmaz Haydar’ı pirimiz elden
Niyazımız yâre Allah eyvallah!

(Çavuş. M.,20. YY. Bulgaristan Türkler Şiiri, 1988, İst. Ss. 82-83)

HÛ DOST, HAK DOST

 Hüseyin’dir kisvemiz,
Sırtımızda aba post
 Mücerretiz, tertemiz.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Bektaşi’yiz Bektaşi,
Attık gamı telaşı
 Şah’dır kırkların başı.
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Muhammet- Hatice’den
Fatma Ali ve Hasan
 Hüseyin’e erişirsen
Hû dost, Hak dost, Allah dost!

Zeynel Abidin ile,
Cafer-i Sadık bile
Kâzım Rıza’dan dile,
Hû dost Hak dost Allah dost

Takî, Nakî, Askerî,
Mehdî  hem ol Haydarî
On iki imam cevheri.
Hû dost Hak dost Allah dost.

(Özmen, 1998:357)
             

MEDET HİMMET KEREM EYLE

Şah-ı Necef Ali aman
Medet himmet kerem eyle
Yetiş Pîrim Balım Sultan
Medet himmet kerem eyle

Kızıldeli seni andık
İmdat eyle bize artık
Dobruca’da Sarı Saltık
Medet Himmet kerem eyle

Daima sana güvendim
Merdivenli’de iken kendim
Şahkulu Sultan efendim
Medet himmet kerem eyle

Allah’ı geçer mi kuldan
Hiç el çeker mi yoksuldan
Eryek Baba İstanbul’dan
Medet Himmet Kerem eyle.

Daldık aşk adlı denize
Erenlerden erdik ize
Akyazılı Sultan bize
Medet himmet kerem eyle.

Haber aldık bâtın yerden
Manâ aldık her eserden
Ali Baba Denizler’den
Medet himmet Kerem eyle.

Ey Haydarî gerçek eriz
Er- Hak, Hak- er, erenleriz
Yâ Hacı Bektaş’ı isteriz
Medet himmet Kerem eyle.

(Mehmet Çavuş, 20 YY. Bulgaristan Türkleri Şiiri, 1988, İst., s.86.)

KAYNAKLAR:
1. Mehmet Çavuş, 20. Yüzyıl Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji), İstanbul, 1988, ss. 81-85.
2. M. Halit, Bayrı Türk Folklor Araştırmaları Dergisi S. 99, yıl: 1957.
3. Elçin, Şükrü, Bulgaristan’da Türk Kültürü, ayrı basım, Haydarî’nin Şiirleri, Ankara, 1986.
4. Mehmet Arslan Cumalı, Bulgaristan’da Demir Baba Tekkesi ve Diğer Türbeler, Çorlu/2010, Coşkun Kökel’in Haydar Baba yazısı, ss.70-71.
5. Gazi Üniversitesi, Türk kültür ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S.14, Yıl: 2007, S. 43, s. 14.

19 Temmuz 2019 Cuma

Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahirete göç etti

Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahirete göç etti


Bugün (19.07.2019) Bulgaristan Türklerinin bir çınarı daha devrildi. 


Araştırmacı, yazar, gazeteci, bilim adamı, Bulgaristan Türkleri tarihinin, kültür ve kimlik sorunlarını eserlerinde akademik bir üslupla dile getiren Doç. Dr. İbrahim Yalımov ahiret alemine göç etti. Bugün saat 17.30’dan sonra İkindi Namazını müteakiben Sofya Banyabaşı Camiinde Yalımov’un cenaze namazı kılınacak. Yalımov’un cenazesi yarın doğduğu Şumnu'nun Gradişte köyünde defnedilecek.

İbrahim Yalımov Kimdir?

1934 yılında Şumnu’nun Gradişte köyünde doğdu. 1953 yılında Nüvvâb Türk Lisesinden mezun oldu. Öğrenimini Sofya Üniversitesi ve Moskova’da sürdürdü. Felsefe üzerine uzmanlaştı. Görevi yeni demokratik Anayasayı kabul etmek olan 7. Büyük Millet Meclisi’nde (1990-1991) Bulgar Sosyalist Partisi milletvekili olarak bulundu. Daha sonraki yıllarda Sofya Yüksek İslam Enstitüsü’nde uzun yıllar hem rektör hem hoca olarak görev yaptı. İslam Felsefesi ve Bulgaristan Müslümanları Tarihi derslerini okuttu. İslam Enstitüsü rektörünün Yüksek İslam Şurası’nın tabii üyesi olması hasebiyle müftülük çalışmalarında özellikle devletle ilgili kritik konularda devamlı danışılan kişilerdendi. Onun döneminde enstitü “Godişnik” [Yıllık] adıyla ilmî dergi yayınlamaya başladı.
2009 yılında Sofya’da bir “Türk derneğinin” kuruluşu için önayak oldu. İlk olarak adı “Sofya Türk Aydınlar Kulübü” olması düşünülen derneğin son olarak “Kültürel
Etkileşim Derneği” olmasına karar verilmiş. İlk başkanı olarak da İbrahim Yalımov seçildi. 2014 yılında Türkiye Radyo-Televizyonu (TRT) “Kayıp Türkler” Programının 36. Bölümünde İbrahim Yalımov Hocanın hayatını ve çalışmalarını
konu alan bir yayın gerçekleştirdi. Eserleri:
1- İlko Yalımov adıyla, Konservatizım i neokonservatizım na Balkanite (V. Boev ve D. Hristova ile) [Balkanlarda Muhafazakârlık ve Yeni muhafazakârlık], Sofya 1986.
2- Nastradin Hoca i bılgarskiyat folklor [Nasreddin hoca ve Bulgar Folkloru], Sofya 1997. (Bildiri kitabı, Yalımov “Hazırlayan”).
3- İstariya na turskata obşnost v Bılgariya, [Bulgaristan’da Türk Topluluğu Tarihi], Sofya 2002.
4- Kemalizmıt i otrajenieto mu v Bılgariya [Kemalizm ve Bulgaristan’a Yansıması], Sofya 2005.
5- Etnokulturna i religiozna identiçnost na turskata obşnost v Bılgariya, Sofya 2014.
6- Bulgaristan Türk Topluluğunun Etno-Kültürel ve Dinsel Kimliği, Sofya 2014.
7- Bulgaristan’da Azınlık Hak ve Özgürlükleri Sorunu, Sofya 2015.
8- Novi tendentsii v obşestvenoto i religioznoto mislene na bılgarskite müsülmani, [Bulgaristan Müslümanlarının Toplumsal ve Din Algısında Yeni Eğilimler], Sofya 2017
9- Kontseptsiya za sıhranyavane, vızproizvodstvo i razvitie na identiçnostta na turskata obşnost v Bılgariya [Bulgaristan Türk toplumunun kimliğinin korunması, diriltilmesi ve gelişimi için Konsept],
Sofya 2018. 
Yalımov Hocanın yazdığı kitaplardan bazıları

18 Temmuz 2019 Perşembe

FİKRET MADARALI VE ESERLERİ

Bulgaristan Türk'ü bir öğretmen- yazar: 
FİKRET MADARALI
1908'de Şumnu'ya bağlı Madara köyünde dünyaya gelmiş. Öğretmen ve yazardır. Onun eserleri sayesinde Köy Enstitüleri'nin nasıl yerler olduğunu daha ayrıntılı anlayabiliyoruz. Aynı zamanda bu okulların kurucuları Hasan Âli Yücel'in yanında yine Bulgaristan Silistreli olan İsmail Hakkı Tonguç'unda hakkını veriyor. 
Bizim Fikret abimiz eşi ile birlikte MADARALI ROMAN ÖDÜLÜ kurmuş ve 1974 ile 1989 arası ödül vermiştir. Her yıl, bir önceki yıl basılmış romanlardan biri seçilir ve Köy Enstitüleri'nin kuruuluş tarihi olan 17 Nisan'da komisyon ödül sahibini açıklarmış.