26 Aralık 2017 Salı

KIZANLIK’TA İSKENDER BEY CAMİİ, AYDIN ÖMEROV

KIZANLIK’TA İSKENDER BEY CAMİİ

AYDIN ÖMEROV
Sofya Yüksek İslam Enstitüsü (YİE) Öğretim Görevlisi

Orta Bulgaristan’da Sofya’yı Burgaz’a bağlayan karayolu ve demiryolu üzerinde bulunan Kızanlık


(Kazanlık), ünlü Şipka geçidinin hemen güneyinde, Gül Vadisi olarak bilinen Kızanlık ovasında kurulmuştur. Uzun yıllar Bulgar Krallığı ve Bizans İmparatorluğu arasında el değiştiren Kızanalık ovası bu sebeple birkaç defa tahrip edilmiştir. Osmanlılarca fethedilen Kızanlık bölgesine iskân edilen Türk nüfusun göçebe yörükler olduğu, yer ve köy isimleri olan Saruhan, Sufiler, Saltuklular isimlerinden anlaşılmaktadır. Kızanlık, Osmanlı döneminde Müslüman Türk şehri olarak gelişmiş ve bu sebeple şehirde birçok tarihi eser ve vakıf imar edilmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’nde 8 cami ve mescidi ve bunların arasında Sarıca Paşa ve İskender Bey camisini zikretmekte ve Müslümanı çok, Hıristiyanı az olan kasabada 1060 ev, Sarıca Paşa ve İskender Bey medreseleri, 3 hamam, 2 tekke, 300 dükkan ve çarşı içindeki mükellef handan bahsetmektedir. Bu eserlerden günümüze ulaşan İskender Bey Camisidir. Halk arasında Eski Cami olarak da bilinen mabet 1470’li yıllarda inşa edilmiştir. Cami, kare planlıdır. Kırma çatılı olan caminin tavanı ahşap işlemeli olup kendine has bir tarzı vardır. Çatı altındaki kırmızı tuğlalar camiye çok özel bir görünüm sunmaktadır. Cami, ilk dönem camilerinin özelliklerini taşımakta olup moloz taş ve kırmızı tuğla ile geniş ve sağlam duvarları vardır. Alt sıra pencereleri gayet geniş ve yüksek, üst sıra oval pencereleri ile cami gayet aydınlıktır. Ana salonun son kısmında ahşap kadın mahfili bulunmaktadır. Cami içersindeki hat yazıları gayet güzel bir üslup ile nakşedilmiştir. Son cemaat yeri sundurmalı ve zeminden daha yüksek olarak saçak şeklinde inşa edilmiş ve sonradan cam çerçeve ile kapatılmıştır. Son cemaat yerinin sağ kısmında abdest alma yeri olarak şadravanı bulunmaktadır. Altı köşeli şadravanı şekil itibarıyla eski Selçuklu kümbetlerini andırmaktadır. Maalesef orjinal minberi korunmamıştır. Cami mihrabı geniş ve yüksek olup üzerindeki hat yazıları kendisine özel bir heybet katmaktadır. Caminin minaresinin kaide kısmı moloz taş ve kırmızı tuğla ile inşa edilmiş olup gayet sağlamdır. Gövde kısmı kırmızı tuğla ve kireç ile yükselmekte, tek şerefeli olup gayet düzgün bir görünüme sahiptir. Şerefe kısmında minarenin külahı- na kadar olan kısım beyaz kireç ile sıvanmıştır. Caminin inşa kitabesi günümüze ulaşamamış, lâkin tamir kitabesi Osmanlıca ve uzun bir metin olarak bugün sağlam bir şekilde yerinde olup bizlere cami, banisi ve tamir edeni hakkında malûmât vermektedir. Tamirin kusursuz bir şekilde 1255/1855 yılında yapılıp tamamlandığı bildirilmektedir. Şadravanının bu tamirden sonra camiye ilhak olunduğunu kitabeden öğrenmekteyiz. Maalesef, Kızanlık İskender Bey Camisi tarih boyunca bir çok defa harap edilmeye ve yakılmaya çalışılmış- tır. Ancak Müslüman toplum camilerine sahip çıktığı için nefret ve taassubun olduğu bu bölgede, Yüce Allah’a hamdolsun, bugün hâlâ biz de buradayız diyen mağrur ve yüksek minaresi ile ayakta durmakta ve Müslüman- lar için nur saçan bir merkez olarak faaliyet göstermektedir. 
Müslümanlar Dergisi, 2017 yılı, 11. sayı, s. 16.

25 Aralık 2017 Pazartesi

BULGARİSTAN TÜRKLERİ KİMLİK MÜCADELESİ, RAFET ULUTÜRK

Bulgaristan Türklerinin Kimlik Mücadelesi, ne bir araştırmaya ne de bir kitaba sığar. Niyetim, kimlik belleği dağarcığında boşluk hissedenlere yararlı olmaktır. Hedefimiz aydınlarımız, demek, federasyon ve konfederasyon başkanlarımız, siyasi parti, milletvekili ve Devlet Başkam danışmanlarımız, kanaat önderlerimiz, üniversite öğrencilerimiz ve Türklüğüyle var olup gurur duyan, Türklük üretenlerimizdir. Kısaca "Ne Mutlu Türküm" dinlere hitap etme arzusundayım. Bulgaristan'da Bulgaristan Türkleri 2,5 milyon, çoğumuz anadilimizde siyasi ve bilimsel kitap okuyacak durumda değil. Kutsal kitabımız dışında derin eser algılama alışkanlığımız da yok. "Kafan karışmasın.'*' ifadesi, her kitabı okuma anlamında da kullanılır. Bulgaristan'da 2016'da yapılan bir araştırmaya göre Bulgarların % 65’i, Türklerimizin % 85'i ve Romanlarımızın da % 92'si kitap okumuyor. Türkçe okuyanlar ise parmakla sayılır. Fakat biz bilimle barışığız. Akıl tutulması da yaşamıyoruz. Uyanlarımızda "bilen kıskanılır" var. Biz Bulgaristan Türküyüz. Hoşgörülüyüz. Sevgi şefkat dışında birikim taşması bilmeyiz. Yerimizde durur, sabırdan güç toplarız. Boyun eğmeden yaşarken, isyan ederiz. Hayattan öğrendik, hak, özgürlük, adalet ve demokrasi kavgası verdik. 1989 İsyanımızla, Türk kimliği mücadelemizi zirveye taşıdık. Dirilip dimdik durmak için çilelerimizden başka bir şeye gerek duymadık. Bizlere hala konar-göçer gözüyle bakılır. Yaşadığımız toprakları Vatan kılmışız. Amma çok gördüler. Türklüğümüz tarihimizden ve doğal haklarımızdan doğdu. 1796 Büyük Fransız Devrimini hazırlayan Maximillien Robespiere'nin kaleme aldığı "Toptum Sözleşmesi" ile yanıp tutuşanlar sadece 15 gençti.
1879 Tırnova Anayasası ruhunu İstanbul'da "Robert Koleji bitirmiş 3-5 Bulgar aydın hazırladı 1990da Hak ve özgürlükler Hareketi (HÖH) kapanı gizli polis "DS" tarafından kuruldu piyon ajan Ahmet Doğan solo oynadı. O, Bulgaristan Türklerinin kimlik davasına aşılanmış kısır bir döngüydü.
Aşıya aşı yapılmaz, meyvesinden de tohum alınmaz. Doğan dönemi bitmiştir. Kimlik davamızdan esinlenip, zalimlerin başı, diktatör Todor Jivkov'u bizler kazma kürekle devirdik. Sel gibi aktık. Ufuk aradık. Mutluluğu ise hepimiz Türkiye Cumhuriyetinde bulduk. Çarlık döneminde faşizme, sosyalist
dönemde totaliter komünizme karşı ödünsüz mücadele verdik. Eritilip asimile edilmek isterken Türk kimliğinin erimediğini, anadilimiz olan Türkçemizi genlerimizde taşıdığımızı, kimliğimizi çözüp yok edecek gücün henüz bulunamadığını bütün dünya gördü. Mücadele yılları bize, yalnız Türk kanı taşımanın, Türk ırkından olmanın, yarımızın Türkiye'de ve Avrupa'da, yarımızın da Bulgaristan'da yaşamamızın, hatta tüm dünyaya dağılmamızın Türk olmamız için yeterli olmadığını öğretti. Türk olmak, Türklük davası için yaşamak, çalışmak, savaşmak ve gerektiğinde bu uğurda ölebilmektir. Atamızın dediği gibi, Türkçe konuşmamana Türk denemez. Bulgaristan Türklerinin Kimlik Davası Osmanlı parçalanırken çok ağır bir tarihsel dönemde başladı. Bugün de hala devam ediyor. İşte bu elinizdeki kitabın da kırmızıçizgisidir.

24 Aralık 2017 Pazar

RADOMİR CAMİİ VE HAMAMI


Bu cami bugün Arhimandrit Zinoviy İlkokulunun yerinde imiş. Yani Bulgarlar camiyi yıkıp yerine okul yapmışlar. Hemen yanında da hamam var. Hamamın durumu harap ancak mevcut..
Aydın Ayhan bey, Rumeli ve Akdeniz Adalarında Türk Varlığı adlı kitabının 358. sayfasında Radomiri anltırken burada Fatih Sultan Mehmet Camii ve vakıflarından bahsediyor. Bu cami o cami olsa gerek. 

Bulgar kaynaklarına göre hamam 18. yüzyıla ait bir yapıdır. 1977 yılında Radomir Belediyesince tadilat yapılarak "eğlence mekanına" çevrilmiş ve zamanla başka amaçlar için de kullanılmıştır. (Bkz. Rayçeva, V., Letopis na grad Radomir i gradsko-obştinskite upravi (1878-2005 godina), Radomir 2005. 
Osmanlı dönemi Bulgaristan topraklarındaki hamamlarla ilgili Prof. Dr. Lübomir Mikov'un Bulgarca, ОСМАНСКИ ОБЩЕСТВЕНИ БАНИ ПО БЪЛГАРСКИТЕ ЗЕМИ (XV–XX ВЕК) (КУЛТУРНО-ИСТОРИЧЕСКИ ПРОФИЛ) adlı makalesi vardır. Sofya Yüksek İslam Enstitüsünün ilmi dergisi Yıllık'ta (2011) yayınlanmıştır. BTG Editörü


27 Kasım 2017 Pazartesi

Ziyaretten maksat duadır - Bugün bana ise yarın sanadır / Killi köyünden mezar taşı


Fatiha
Ömür dediğin uzun kısa - Ne yazıldı ise başta
Sağ olanlar ricam budur - İsmimi yazdırın taşta
Ziyaretten maksat duadır - Bugün bana ise yarın sanadır
Merhum ve mağfur Ömer Paşa 
ibn Ahmed Paşa
(Tarih kısmı komunistlerce kırılmıştır.) Okuyan: Basri Zilabid Çalışkan
Bulunduğu yer: Killi köyü (Benkovski), Kırcaali, Bulgaristan
Killi köyü imamı Hafız Erdinç Süleyman hocamız fotoğraflayarak göndermiştir. 

25 Kasım 2017 Cumartesi

Nüvvâb'ın son yapraklarından biri daha döküldü... İknici Nüvvab'ın Kurucu Müdürü Osman İsmail Hoca Hakka Yürüdü

Nüvvâb'ın son yapraklarından biri daha döküldü... 
İknici Nüvvab'ın Kurucu Müdürü Osman İsmail Hoca Hakka Yürüdü

Şumnu Nüvvâb Okulu mezunu, Şumnu Türk Pedagoji Lisesi Öğretmeni, "Hristo Smirnenski" Lisesi Müdürü ve en son 1990'dan itibaren Nüvvâb İmam Hatip Lisesi Kurucu Müdürü olarak 40 yılın üzerinde eğitim hizmetlerinde bulunan, ayrıca müftülük teşkilâtında da zor zamanlarda farklı görevleri üstlenen "SAYIN HOCAM"ız OSMAN İSMAİLOV Hakk'a yürüdü. 
Cenaze namazı yarın öğleden önce Şumnu'da kılınacak olan hocamıza Allah rahmet eylesin. 
Mekânı cennet olsun! Öğrencilerinden Vedat S. Ahmed (Sofya Yüksek İslam Şurası Başkanı)

21 Kasım 2017 Salı

Naim’in ardından…, Yazan: Mehmet Türker

O, milli kahramanımızdır

Koşukavaklı İsmail Efendi’nin (Tulumov) oğlu Enver, spor akademisinden mezun olduktan sonra Kırcaali’de halter antrenörü olarak çalıştığı yıllarda köyleri gezip, okullarda genç halterciler keşfi yapmaktayken rastladı Mestanlı “P. Beron” oklundaki Naim’e. Ahatlı’nın, kuş uçmaz, kervan geçmez, 8-10 hanelik Dercolla (Razdelna) mahallesinde doğmuş olan Naim’in otobüs şoförü babası Süleyman (Bomba) oğlu Naim 7 yaşındayken kasabaya gelmişlerdi. Naim on yaşında halterle tanıştı. On beş yaşında Brezilya’da gençler dünya şampiyonasında iki altın madalya alarak 52 kiloda dünya şampiyonu oldu. Bu ilk önemli başarısını elde ettiğinde Kırcaali ilinde de yılın sporcusu seçilmişti. Cenab-ı Allah’ın yürü ya kulum dediği Naim Süleymanov, 18 yaşında halter sporunun zirvesindeydi. Onun bu başarısını gören yöre halkının ağızında “Anasını doğum sancıları tuttuğunda traktörle Ahatlı (Ptiçar) tren durağına ulaştırıp trenle hastaneye yetiştirmek üzereyken doğum, köy mezarlığında gerçekleşir. Onu erenlerin yattığı mezarlıkta doğurmasından dolayı, bu çocuk er gücüne sahip” söylentileri yayılmıştı.

İntikamı misli ile oldu

Nitekim 1984 yılının son ayı, son günlerinde Mestanlı Türkleri’nin adlarını zorla değiştirmeye başladıklarında yöre halkının üzerine çullan kara bulutlar, başarılar dünyasında uçmakta olan Naim’in de kanadını, onurunu, şerefini kırmıştı. Kırıldığını, ezildiğini, mahvolduğunu pek belli etmeden yine Bulgar bayrağı altında çalışmaya ve yarışmalara katılmaya devam ediyordu. 1985-86 yıllarında rekor üstüne rekor kırmasına, biz Bulgaristan Türkleri sevinemiyorduk, meğer onun da sevinmediğini daha sonra anladık. Hatta onu milli takımda yer almasından dolayı kınayanlar da çoktu. Her yiğidin içinde bir aslanın yattığını ancak ertesi yıl T.C. Avustralya Büyükelçiliği’ne sığındığında anlayabildik. Belene Ölüm Kampı’nda olduğu gibi Bobovdol Kampı’nda da gizlice radyodan batı radyo yayınlarını dinliyorduk. O gün öğle saatlerinde Naim’in iltica ettiği haberini aldık. Akşam Bulgar televizyonundan 8 haberlerini izlemek için kulübe toplandık. Bizden dışarıda tek kişinin olmadığını gören gardiyan da tuhaf bir olay olduğunu anlamış olacak ki, o da kulübe girdi. Haberlerin akışı esnasında beklediğimiz haber anons edilince, öyle güçlü bir alkış koptu ki kulüpte, hepimiz bayram etmeye başladık. Bizim için kurtuluşun bir ışığı yanmıştı. Naim’in bu davranışını Bulgar edebiyat eleştirmeni ve siyasetçi Aleksandır Yordanov vefatı üzerine kaleme aldığı “Elveda Naim” yazısında

“Türklerin adlarını değiştiren caniler, o günlerde Naim’in canını dişine takarak, sabır gösterdiğinin farkında değillerdi. O fırsat eline geçtiği an (Avustralya’da) kendisine ve biz Bulgarlara dünyada insanın onurunun ve gururunun madalya ve spor başarılarından daha önemli olduğunu ispat etti. İşte o zaman ismini geri alarak, hayatında en önemli başarısını gösterdi” ifadelerini kullandı.

Onu Türkiye’de Başbakan Özal karşıladı
Başbakan Yıldırım uğurladı


Naim iltica etmeden önce Bulgaristan’dan çok kişi ölümü göze alarak ailece sınırdan kaçtı. Milletvekili, kültür ve sanat adamları da başka ülkelere çıkarak sığınma hakkı istediler. Anavatan Türkiye’ye ulaştıklarında Bulgar zulmünü anlattılar. Fakat Naim’in Bulgaristan’dan kaçışıyla Jivkov rejimine en büyük darbe inmişti, Bulgaristan Türkleri’nin kaderi değişecekti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal da bakanlar kurulu toplantısında “Komünist ülkelerde sporculara çok önem verilir. Onlar için tüm imkânlar yaratıldığı halde bu çocuk bize sığınmak istiyorsa, orada ciddi baskılar olmalı.” şeklinde görüşlerini açıklamıştı. Türkiye’ye sığındıktan sonra gittiği ülkelerde Bulgaristan Türkleri’nin çektiği çileleri dile getirerek Jivkov rejimini de dize getirmiş, dünyanın gözünde milli kahraman olmuştu. 

İstanbul Fatih Camisi’nde on binlerin katıldığı cenaze töreninde Başbakan Binali Yıldırım başta olmak üzere çok sayıda bakan, eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu da hazır bulundular. Fakat o gün orada sürpriz iki isim vardı: biri Naim’i keşfeden, onu Naim Süleymanoğlu yapan hocası, Naim’in de kendisine “şefe” diye hitap ettiği Enver Türkileri ve Naim’le aynı kategoride yarışan rakibi Yunan halterci Leonidis. Leonidis, duygularını şu sözlerle paylaşıyordu:

“Naim, ağırlık kaldırma kariyerime başladığımda benim için efsaneydi. Onunla karşılaştığım ve ona yakın olduğum için çok şanslıyım. O beni daha iyi bir atlet yaptı. Çünkü o benim için ve ağırlık kaldırma camiasındaki herkes için çok yüksek bir hedefti. Ama inanıyorum ki hiç kimse onun gibi olamaz. Çünkü o mükemmel bir atletti.”

Rekorları erişilmez bir sporcu, eşine az rastlanan bir Türk ve milli kahramanı, sen anavatanın toprağında rahat uyu, sen bu dünyada gerekeni yaptın. Ruhun şad, cennet mekânın olur inşallah!

Mehmet TÜRKER