28 Şubat 2019 Perşembe

RAZGRAD TÜRK PEDAGOJİ OKULU, RAMİS SERBEST

Şumnu Nüvvab Okulunu kapatan komünistler Türkler için ilkokul öğretmeni yetiştiren Pedagoji okulları açmışlardı. Burada pek tabii kendi ideolojileri çerçevesinde eğitim veriyorlardı. Ama on yıllık bir zaman sonra bunu bile çok görüp kapatmışlardı. 
1951-1963 yılları arasında faaliyet gösteren Razgrad Türk Pedagoji Okulu tarihçesini, öğretmen ve öğrencilerini mükemmel bir belgesel kitap olarak hazırlayanlara teşekkür borçluyuz.





18 Şubat 2019 Pazartesi

Eskicumalı Şair ve Yazar Mehmet Çavuş Vefat Etti

Bulgaristan Türkleri bir değerini daha kaybetti. Bulgaristan Türk Edebiyatı'nın önde gelen isimlerinden şair, gazeteci, yazar ve toplumcu Mehmet Çavuş 03.03.2017 günü 84 yaşında İstanbul'da vefat etti.
Ömrünü Bulgaristan Türklerine adamıştı, Türk sevdalısı şair yazar, araştırmacı, gazeteci. Mehmet Çavuş, verdiği mücadele ve bıraktığı yazılı eserlerle yaşayacak. Mehmet Çavuş Avcılar'da düzenlenen sade bir törenle son yolculuğuna uğurlandı.
Mehmet ÇAVUŞ 02 Eylül 1933 yılında Bulgaristan’ın Eskicuma iline bağlı Turnaovası Köyünde doğdu. İlk Okulu köyünde, Rustiye'yi  Eskicuma 'da bitirdi. Eskizagra'da açılan Türk Öğretmen Enstitüsü' ne yazıldı. 1950/51ders yılında bu okul kapatıldı. Naklini Razgrat'ta açılan Türk Pedagoji
Okulu A.S Makarenko’ya yaptırdı. 1951/52 ders yılında mezun oldu. Eğitimine Sofya Üniversitesinde Türkoloji Bölümünde devam etti. Buradan mezun olduktan sonra eğitimine Tarih-Felsefe bölümünde sürdürdü. 1982 yılında ailesiyle beraber Bulgaristan'dan sınır dışı edilince, İstanbul'a yerleşti. Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneğini kurdu ve on yıl başkanlığını yaptı. 6 yıl "Balkan Türkleri’nin Sesi" dergisinin sahipliğini yaptı. 14 yıl kadar edebiyat ve sanat ağırlıklı "TUNA"dergisini yayınladı.

Allah rahmet etsin!


Eserleri:
Çocuk Şiirleri (1955)
Yılların Serenadı  (Şiirler 1964)
Yol Verin (Çocuk Şiirleri 1969)
Ölümden Sonra Yaşayanlar (Bulgarca Belgesel)
Bulgaristan'da Soykırım (1984)
Bulgaristan'dan Sesler (Şiirler -1985)
20.yy Bulgaristan Türkleri Şiiri (Antoloji 1988)
Bulgaristan'da ki Müslüman Türk Azınlıklarının Dramı (1988)
Burcu Burcu (Çocuk Şiirleri 1997)
Atatürk Şiirleri (Tuna 2004)
İki Arada - şiirler (İstanbul 2009)


14 Şubat 2019 Perşembe

ANILAR, HİZMETLER, LANETLER, HÜSEYİN MAHMUT HACIOĞLU


18782LERDEN GÜNÜMÜZE KADAR BULGARİSTAN'DAN tÜRKİYEYE GÖÇ EDEN BULGARİSTAN'DA VE tÜRKİYEDE İZ BIRAKAN TÜRKAYDINLARIMIZ


DEMİR BABA - HÜSEYİN BABA - YONUS BABA HAKKINJDA "ŞİİRLER VE VERİLEN İLAHİLER, M. ARSLAN - CUMALI


ŞUMNULU ÖNCÜ EĞİTİMCİ: AHMED İHSAN EFENDİ, MEHMED HASAN


İSLAMIN İNTİŞARI, OSMAN KILIÇ

1920 doğumlu asırlık çınar.. Bulgaristan Türkünün dava adamı.. Komünist rejim onu 15 yıl hapiste tuttu, türlü işkenceler uyguladı. 1965 yılında Türkiye'ye geldi. Sadece 3 yıl sonra Türkiye onu Bulgar devlet başkanı Jivkov'a tercüman yaptı. Sizin mahpus tuttuğunuzu biz Cumhurbaşkanı tercümanı yaparız dedi. Belene toplama kampı ve diğer hapis anılarını Kader Kurbanı adlı ilk kitabında yayınladı. İslam'ın İntişarı (İslam'ın Yayılması demektir) ve Mukaddimeler, Makaleler, Sunumlar ve Hakkında Yazılanlar son yayınlanan kitaplarıdır. Bu iki kitabı gönderme inceliğinde bulunan saygıdeğer Mehmet Türker Ağabeye teşekkür ederim.


6 Şubat 2019 Çarşamba

Bulgaristanlı Türk Yazar İslam Beytullah ERDİ (1940 - 2014)

Türk Dili, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat dergileri yazarlarından romancı, hikâyeci, çevirmen ve gazeteci İslam Beytullah Erdi, 6 Ocak 2014 Pazartesi günü Ankara’da hayata gözlerini yumdu. Cenazesi, 7 Ocak 2014 Salı günü Ankara Karşıyaka Mezarlığı Camisi’nde kılınan ikindi ve cenaze namazlarının ardından Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verildi.
25 Nisan 1940 tarihinde Bulgaristan Razgrat Bisertsi’de doğdu. Razgrat Pedagoji Okulunu bitirerek öğretmen oldu (1960). Sekiz yıl öğretmenlik, okul müdürlüğü yaptıktan sonra gazetecilik mesleğine geçti (1968). On sekiz yıl Sofya’da yayımlanan Yeşil Işık gazetesinin Sliven ve Burgaz/Burgas muhabiri olarak görev yaptı. Bulgaristan Gazeteciler Derneği Sliven Şubesinde Genel Sekreter olarak hizmet verdi (1976-1980). Türk adlarının Bulgar adlarıyla değiştirilmesine karşı çıktığından 1985’te tutuklanıp Belene Cezaevinde yatırıldı. İşkence gördü. Bir yıl sonra Sofya’ya getirilip Montana şehrinde bir köye sürgün edildi (1986). Burada da rahat bırakılmadı. Türkçü tutumundan dolayı sınır dışı edildi ve Türkiye’ye geldi (1989). Ankara’da çevirmenlik, İngilizce öğretmenliği yaparak geçimini sağladı. T.C. vatandaşlığına kabul edildi. İLESAM, TÜRKSAV (Türk Dünyası Yazarlar ve Sanatçılar Vakfı) gibi kuruluşlarda Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ankara’da yaşıyordu.
Ortaokul sıralarında yazmaya başladı. Hikâye, yazı ve halk kültürü derlemeleri, 1954 yılından itibaren, henüz 14-15 yaşlarında Bulgaristan’da Tuna Gerçeği, Halk Gençliği, Yeni Işık, Yeni Hayat, Slivensko Delo gazete ve dergilerinde yayımlandı. Bulgarcadan Türkçeye, Türkçeden Bulgarcaya çeviriler yaptı. Memduh Şevket Esendal’ın bazı hikâyelerini Bulgar okuyucuya okutmayı başardı. Türkiye’de yaşamaya başladıktan sonra yoğun ve yaygın yayın hazırlama imkânına kavuştu. Hikâye ve çevirileri, makaleleri Türk Dili, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat, Türk Edebiyatı, Yeni Ses, Yüce Erek, Tuna, Balkanlarda Türk Kültürü, Kardeş Kalemler, Diyanet Avrupa, Diyanet Avrasya, Diyanet Çocuk, Balkanlılar, Damar, Bizim Külliye, Alternatif Sanat, Karınca, Evlad-ı Fâtihan gibi dergilerde yer aldı. Yurt dışında da yayın hayatını sürdürdü. Şafak (Yunanistan), Birlik, Sesler (Makedonya), Bay (Kosova), Oğuz Yurdu, İstidad (Azerbaycan), Ümit, Kaynak, Gönül, Balon, Deliorman, Hoşgörü, Jajda, Avtograf, Slivensko Delo (Bulgaristan) dergi ve gazetelerinde edebî ürünlerini yayımladı. Bulgaristan’da İslam Beytullah, Türkiye’de ise İslam Beytullah Erdi imzasıyla tanındı.

ESERLERİ, tür ve ilk baskı yıllarına göre şöyle sıralanabilir:
Hikâye: Gelinuçtu (1998), Tutuk-lunun Sevgilisi (2003), Vicdanın İsyanı (Bakü, 2001), Beleg ot Roza (Sofya, 2004), Yaşamak Hakkı (Bakü, 2005), Gümüş Kak-malı Ağızlık (2007, gezi notları da var).
Roman: Aşkı Arayanlar (2000), Uzun Bir Gece (2009).
Anı, Araştırma: Güneşi Ararken (1996), Bisertsi’ye Hiç Gittiniz mi? (2006).
Deneme: İnsanı Düşündüren İnsan (1997), Sınırlar Ötesinde Türk Kalmak (2009).
Gezi: Romanya ve Bulgaristan Yolla-rında Yirmi Beş Gün (2011).
Röportaj: Po Horizontite na Sveta/Dünya Ufuklarında (Sliven, 1982).

Çeviri
a. Türkçeden Bulgarcaya: İslam Mutluluk Yolu (2002), Özet Olarak İslam (2002), Kur’an Okumaya Giriş (2003), Te-mel Dinî Bilgiler (2003).
b. Bulgarcadan Türkçeye: Balkan Ül-kelerinden Masallar (2003), Özüne Dön Halkım (2004).
Hakkında, Yrd. Doç. Dr. Nazlı Rânâ Gürel ve Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel'in yaz-dığı İslam Beytullah Erdi / Hayatı, Sanatı ve Eserleri adlı kitap 2012 yılında Ankara'da yayımlandı.
Rusça ve Bulgarca biliyordu. 
İki defa evlendi. Son eşi Fahriye Hanım’dır. İlk evliliğinden kızı Nevin ve oğlu Alper, ikinci evliliğinden de kızı Çiğdem bulunmaktadır.
Bulgaristan Türk edebiyatının önde gelen kalemlerinden biriydi. Eserlerinde Bulgaristan Türklerinin yaşadıklarını etkili bir biçimde anlattı. Hikâye ve romana yansıtmayı başardı. Ruhu şad olsun!

28 Ocak 2019 Pazartesi

Kriçim mezar taşı - 1

Sağdaki mezar taşı: 

Fatiha
Ne müşküldür şu gençlikte
Ecel şerbetin içmek
Reva midmı ve hey gafil
Dua etmeden geçmek.
Merhum Mehmed bin Hüseyin Aguş
Sene 1219 hicri 

Foto: Kricim imamı Ekrem HOCA
Okuyan: Basri Zilabid ÇALIŞKAN


10 Ocak 2019 Perşembe

FİLİBE’DEKİ CAMİLERE YAPILAN HARCAMALAR (1884-1886), SAMİ BALKANER



ÖNSÖZ

Osmanlı devletinin kuruluş, yükselme, dağılma ve gerileme dönemleri incelendiğinde, günümüz toplumları için hususi bir öneme sahip olduğu görülür. Temel yapısını oluşturan mihenk taşları, onu şahlandıran, zirveye taşıyan olguları ve zaman içerisinde zayıflatıp kendisini çöküşe götüren sebepleri ile her açıdan vazgeçilmez bir örneklemdir Osmanlı. . . Elbette tarihe hatta çağlara -orta çağı kapatıp yeniçağı başlatması yönüyle- mâl olmuş bir milletin temel dinamiklerini göz ardı etmemek gerekir. Şüphesiz Osmanlı devletini geniş bir perspektifte görmek isteyen, onu mutlaka siyasi işleyişi başta olmak üzere askerî, hukukî, sosyal ve iktisâdî yapısı ile ele almalıdır. Böylesine önemli bir konuyu ve içerdiği geniş malzemeyi ortaya çıkaracak ilk menba ise Osmanlı devleti arşivinin en mühim yazılı kaynağını oluşturan Kadı Sicilleri ve Muhasebe Defterleri’dir. Bu defterler Osmanlı’yı doğru bir şekilde anlama ve tahlil etme noktasında öncelikle tarih ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin hemen her alanı için birincil derecede kaynak hükmündedir; tarihi, ekonomik, sosyal, hukukî ve dinî konularda araştırmacılarına güvenilir bilgiler sunan orijinal kaynaklardır.
Bu çalışmada, 1302-1304 Rumi/1884-1886 Miladi yılları itibariyle Filibe ve genel hatlarıyla Osmanlı Devleti’nin küçük bir fotoğrafını çekmeyi amaçlamaktayız. Özellikle Osmanlı Devleti’nin duraklama sürecine rastlayan kayıtlar, 19. yy. Filibe’si hakkında bizlere muhtelif konularda bilgiler vermektedir. Ele aldığımız “Defter”, birçok hususta dönemini aydınlatacak veriler sunan, aynı zamanda Filibe’nin çok küçük de olsa bir kesitini gözümüzde canlandıran bir kaynaktır. Ayrıca bu çalışma, bu konuda yapılacak araştırmalara yeni malzeme ve veriler sunması bakımından da önem arz etmektedir.

Çalışmamızın esasını oluşturan defter, Bulgaristan Smolyan ilinin Rudozem kasabasına bağlı Çepintsi Köyü Camii kütüphanesinde yer almakta ve toplam 46 varaktan müteşekkil bulunmaktadır. Bunların hepsi Osmanlı Türkçesi ile kaleme alınmıştır.

Tez üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, incelemeye aldığımız Muhasebe Defteri başta olmak üzere yer yer dönemle ilgili eserlere de atıfta bulunarak 1884-1886 yıllarındaki Filibe resmedilmeye çalışılmış ve bir değerlendirme yapılmıştır. Bu kısımda belgelerde geçen her konuyu ele almak yerine, elde edilen verilerin zenginliğine göre bir değerlendirme yolu seçilmiştir. Öte yandan zikredilen başlıklar dışında daha birçok konuya değinmenin mümkün olduğunu, ancak araştırmamızın tematik olmayıp bir defter çalışması olması sebebiyle bu konulara girilmediğini belirtmek isteriz. İkinci bölümde incelenen defterde yer alan Osmanlı kurumları ve birimleri sıralanmış, imam ve müezzin gibi bazı görevlilerin aylık maaşları ile defterdeki tahsilât ve mesârifât/gelir ve gider tablosuna dair kısa bir değerlendirme yapılmıştır. Üçüncü bölüm ise, 1884-1886 yıllarına ait Filibe “Umûm Mesârifât Defteri”nin latin harflerine aktarılmasından oluşmaktadır.
Defterin Latin harflerine aktarılması esnasında okunuşunda tereddüt edilen kelimelerin yanına “?”(soru işareti) konulmuş, okunuşunda çok tereddüt edilen veya okunamayan kelimelerin yanına ise kelimenin defterdeki fotoğrafı yerleştirilmiştir. Tezin ekler kısmında, araştırma konusu olan Filibe şehrine dair bazı fotoğraflar ile birkaç haritaya yer verilmiştir.
Araştırmanın başlangıcından son şekline gelinceye kadar her aşamasında destek ve tavsiyelerini esirgemeyen, büyük bir titizlik ve samimiyetle gayret sarf eden muhterem hocam Prof. Dr. Salih Pay’a, ayrıca yazım safhasında bana yardımcı olan değerli hocam Dr. Öğretim Üyesi Süleyman Sayar’a teşekkürü bir borç bilirim. Çalışmamızın Filibe tarihi adına ufuk açıcı olmasını temenni ederim.
Sami BALKANER
Bursa - 2018

29 Aralık 2018 Cumartesi

PLEVNE TARİHİ, Machiel Kiel

Kuzey Bulgaristan’da tarihî bir şehir.

Bulgarca adı Pleven olup büyük ve modern bir sanayi şehridir. Balkan dağlarından çıkarak Tuna nehrine doğru akan Vid’in bir kolu olan Tuçenitsa akarsuyunun çevresinde gelişen Pleven ovasının aşağı tarafında deniz seviyesinden yaklaşık 105 m. yüksekte kurulmuştur. Sofya’dan Rusçuk (Ruse) üzerinden Bükreş’e ve Karadeniz liman şehri olan Varna’ya giden büyük kara ve demir yolu Plevne’den geçer.

Osmanlı döneminde (1393-1878) Plevne pek çok cami, tekke ve medresesiyle öne çıkan bir şehir özelliğine sahipti ve XIX. yüzyılda kırk altı köyü bulunan, Niğbolu sancağına bağlı bir kaza merkeziydi. 1864’te Tanzimat’ın yeni düzenlemeleriyle birlikte Tuna vilâyetinde bulunan Rusçuk sancağına bağlanmıştı. Plevne, 1877’de Çar II. Aleksandr’ın bizzat kumanda ettiği kalabalık Rus-Rumen ordusuna karşı Gazi Osman Paşa’nın uzun süreli müdafaası ile tanınmıştır.

Plevne, bugünkü yerinin hemen yukarısında bulunan ve Kayalık adıyla da bilinen eski bir Roma şehrinin (Storgosia) dolaylı biçimde devamı niteliği taşır. Storgosia 600 yılı civarında Slav ve Avar işgalleri neticesinde ortadan kalktı. Bulgar-Bizans döneminde küçük bir kale ve bunun dışında bir yerleşme yeri durumundaydı. X. yüzyıldan XIV. yüzyıla kadarki dönemde rastlanan birkaç düzine para ve XIII. yüzyıldan kalma bir yahudi mezar taşı bölgeyle ilgili zayıf bilgiler verir. Ortaçağ’a ait olan kale, yazılı kaynaklarda sadece 1266 yılında Macar Kralı Büyük Stephan’ın askerlerinin Plevne Kalesi’ni (Castrum Pleun) alması esnasında zikredilir. Plevne Kalesi, Plevne-i Bâlâ köyünde yer almakta olup ilk defa 884’te (1479) Niğbolu sancağının bugüne ulaşan en eski tahrir defterinde kaydedilmiştir. 922 (1516) tarihli Mufassal Tahrir Defteri’nde burası “kâfirler zamanından kalma bir kale” olarak geçer. Ortaçağ Plevnesi’nin 790 (1388) yılında Çandarlı Ali Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusunun saldırısında tahribata uğramış olması muhtemeldir, ancak bununla ilgili herhangi bir kaynak yoktur. 1393’te Osmanlı idaresine geçmiş olmalıdır. 848 (1444) sonbaharındaki Varna Haçlı saldırısı esnasında yıkılmış olma ihtimali mevcuttur. Bu saldırılarda Kuzey Bulgaristan’da yer alan pek çok kasaba ateşe verilmişti. Plevne’nin fethiyle ilgili olarak Evliya Çelebi’nin işaret ettiği hususlar ve Mihaloğlu ailesiyle ilgili verdiği bilgiler, daha çok mitolojik mahiyet arzeder.

Bugünkü Plevne şehri XV. yüzyılda Osmanlılar tarafından kurulmuştur. Mihaloğlu Ali Bey’in 866’da (1462) Plevne’de veya Plevne yakınlarında ikamet etmesiyle başlayan süreç Plevne’nin bir yerleşim yeri haline dönüşmesini sağlamıştır. 1480’li yıllarda Plevne-i Bâlâ (1479’da dokuz müslüman, on hıristiyan hânesi) ve Plevne-i Zîr (1485’te üç hıristiyan hânesi), Plevne’nin geniş arazilerinde yerleşim olmayan yirmi mezraa ile birlikte II. Bayezid tarafından Gazi Ali Bey’e mülk olarak verilmiştir. Ali Bey, birkaç yüz hıristiyan Bulgar ve müslüman Türk sivil nüfusu buradaki yirmi mezraaya yerleştirdi ve Plevne-i Zîr’i bunların merkezi yaptı. Bu yeni kasaba bir cami, büyük bir medrese, bir zâviye, imaret, han ve Gazi Ali Bey Hamamı etrafında gelişti. Burada oturanlara vergi muafiyeti ve bazı imtiyazlar tanındı. Receb 901’de (Mart 1496) yirmi köyün hepsi ve yeni kasaba vakfa dönüştürüldü. Vakfiyesine göre buradaki imarette, nereden geldiğine ve hangi dinden olduğuna bakılmaksızın ziyaretçilere hizmet verecekti. Ali Bey, Plevne’ye yahudi göçmenleri davet etti. 913’te (1507-1508 / bazı kaynaklarda 906/1500’de) vefat ederek camisinin arkasındaki türbeye defnedildi. Prizrenli şair Sûzî Çelebi, onun hayatını ve faaliyetlerini manzum olarak kaleme almıştır. Mihaloğulları’nın imar faaliyeti sonucu Plevne kasabası gelişti, 922’de (1516) burada 200 hâne müslüman, doksan dokuz hâne hıristiyan, altmış dokuz hâne yahudi ve on bir hâne Çingene (yaklaşık 1800-2000 kişi) vardı.

Plevne, Osmanlı idare teşkilâtında Rumeli eyaletinin Niğbolu sancağına bağlandı. Mihaloğulları, pek çok cami, okul, vakıf, çeşme ve yol yaparak şehri geliştirme politikasını sürdürdüler. 981’de (1573-74) Mihaloğlu Ali’nin torunu Süleyman Bey, Kuzey Bulgaristan’ın en önemli yapılarından ve klasik Osmanlı tarzının en iyi örneklerinden biri olan Kurşunlu Cami’yi yaptırdı.

932’de (1526) Mohaç Savaşı sonrası Budin’e giren Osmanlılar buradaki yahudileri Plevne’ye yerleşmeye teşvik ettiler. 957 (1550) tarihli Tahrir Defteri Plevne’deki yahudi nüfusunu kırk bir hâne (200 kişi) olarak verir. Aynı kaynak Almanya’dan altmış iki ve diğer Latin topraklarından (yahûdiyân-i Frenk) seksen dört hâne yahudinin Plevne’ye yerleştiğini gösterir. 987 (1579) tarihli defterde bu planlı politikaların sonuçları görülür. Diğer sivil yerleşimlerle birlikte XV. yüzyılda yirmi iki hâneden ibaret Plevne adını taşıyan iki köy (aşağı ve yukarı) böylece XVI. yüzyıl sonlarına doğru birleşmiş ve 558’i müslüman, 209’u yahudi, 180’i Bulgar hıristiyan olmak üzere toplam 947 hâne (yaklaşık 5000 kişi) nüfusuyla Kuzey Bulgaristan’ın en büyük şehirlerinden biri olan Plevne’yi ortaya çıkarmıştır. XVI. yüzyılda Plevne’nin etrafındaki hıristiyan vakıf köyleri ve özellikle iki manastır (kasaba yakınındaki St. George ve dışındaki Sadovets), Kuzey Bulgaristan’ın Ortodoks kiliseleri için İncil ve kilise kitapları çoğaltma ve yazımıyla öne çıktı. Plevne yahudileri de edebî eserler meydana getirdiler. Bunlardan biri, 1523-1536 yılları arasında İspanya’dan kaçarak yöreye gelen ve Plevne Sinagogu’nda haham olarak çalışan Joseph ben Ephraim Caro’dur.

XVII ve XVIII. yüzyıllarda Plevne savaşlar dolayısıyla geriledi. Özellikle 1596’da Eflak voyvodası Mihal (Cesur) yirmi vakıf köyündeki binlerce hıristiyan ahaliyi zorla Eflak’a yerleştirdi ve tahribatta bulundu. İşgalden sonra eski kalenin harabeleri ortadan kaldırıldı ve taşları bedesten yanında yeni ve büyük bir hanın inşasında kullanıldı. 1659’da buraya gelen Katolik Papazı Philipp Stanislavov, iki kilisesi bulunan 500 Ortodoks Bulgar ve yedi camisi olan 5000 Türk nüfustan söz eder. 1662 yılında Evliya Çelebi, Plevne’yi ziyaret ettiğinde şehir daha önce uğradığı Eflak saldırısının izlerini taşımaktaydı. Evliya Çelebi, buranın Mihaloğulları tarafından idare edildiğini belirterek 2000 kadar evin bulunduğunu, Gazi Ali Bey İmareti’nin hizmet vermeyi sürdürdüğünü, ayrıca şehirde bir medrese, yedi sıbyan mektebi, altı tekke ve altı hanın mevcut olduğunu yazar (Seyahatnâme, VI, 164-165).

1689’da Plevne şehri, Selim Giray kumandasındaki Tatar ordusunun Macar seferine giderken bölgeden geçişi esnasında hasar gördü. 1719’da şehrin aşağı kısmındaki evler ve dükkânlar büyük bir sel neticesinde ortadan kalktı. 1751 tarihli Avârız Defteri’ne göre şehir 1580 yılındaki durumuna göre küçülmüştü. Nüfusun dörtte üçü müslümandı ve mahallelerin isimleri hâlâ değiştirilmemişti (BA, KK, nr. 2813). 1800’den sonra Plevne yeniden hızla büyüdü. Hıristiyan Bulgar hâne sayısı arttı ve müslüman hâne sayısını geçti. II. Mahmud’un reformları esnasında Mihaloğlu ailesi atalarından kalan çeşitli vakıfların mütevelliliklerini sürdürdü. II. Mahmud’un 1823 tarihli bir fermanı onların mütevelliliklerini tasdik ediyordu. 1817-1818’de Mihaloğlu ailesinin vakıf binaları onarıldı ya da tekrar inşa edildi. Plevne Müftülüğü’nde muhafaza edilen yarım düzine Osmanlı kitâbesi bu çalışmaya tanıklık etmektedir.

1286 (1869-70) tarihli Tuna Vilâyeti Salnâmesi’nde Plevne’de on sekiz cami, iki kilise, bir havra, 925 dükkân, bir hamam ve otuz han bulunduğu belirtilmektedir. 1285 (1868-69) salnâmesinde ayrıca üç medrese ve beş tekke yer almaktadır. Avusturyalı coğrafyacı Felix Kanitz, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Plevne’de 1474 müslüman, 474 hıristiyan ve yetmiş beş yahudi evinin bulunduğunu söylemektedir.

1877 yılı Temmuz ve Aralık ayları arasında cereyan eden meşhur kuşatma esnasında şehir tahribata uğradı (bk. PLEVNE MUHAREBELERİ). Antlaşmanın ardından bütün müslüman nüfus göç etti ve üçte ikisi barıştan sonra evlerine geri dönemedi. I. Dünya Savaş’ından önceki yıllarda şehir modern yapılanmaya göre tekrar inşa edildi. Aynı süreçte bütün Osmanlı yapıları yerle bir oldu. Gazi Ali Bey Medresesi, imareti ve camisi yerine Rus askerlerinin 1877 yılındaki mücadelesine ithafen büyük bir anıt dikildi. Söz konusu anıt halen ayaktadır ve Osvobojdenieto na Pleven 1877 Müzesi olarak bilinmektedir. Süleyman Bey Camii 1931’e kadar ayakta kalmıştır. Ancak bugün yerinde askerî kulüp binası vardır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Plevne, Kuzey Bulgaristan’ın en büyük endüstri merkezlerinden (petrol rafinerisi ve tekstil, çimento, tütün endüstrileri) biri haline geldi. Şehir aynı zamanda tahıl, pamuk ve şarap ticaretinin merkezi durumundadır. Nüfusu XXI. yüzyılın başlarında 150.000’e yaklaşmıştı. Bugün Plevne’de ağaç ve kerpiçten yapılmış sade bir camisi bulunan az sayıda müslüman yaşamaktadır. Günümüzde Plevne Müftülüğü, Sofya’daki Bulgaristan Başmüftülüğü’ne bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, TD, nr. 382, s. 685-686; Tahrir Defteri, Sofia Nacionalna Biblioteka, Kiril i Metodii, Or. N. K., nr. 12/9, vr. 10b; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VI, 164-165; F. Kanitz, Donau-Bulgarien und der Balkan, Leipzig 1882, II, 76 vd.; Mouzaffar Pascha - Talaat Bey, Défence de Plevna d’après les documents officiels et privés réunis sous la direction de muchir Gazi Osman Pascha, Paris 1889, tür.yer.; K. Jireček, Das Fürstenthum Bulgarien, Wien 1891, s. 189, 286, 545; N. V. Michoff, La population de la Turquie et de Bulgarie au XVIIIe et au XIXe siècle, Sofia 1929, III, 28, 66, 108, 164, 192, 219, 229, 255, 298, 424; J. Trifunov, Istoria na Grada Pleven do Osvoboditelnata Voina, Sofia 1933, tür.yer.; έ. Čankov, Geografski Rečnik na Balgarija, Sofia 1939, s. 340-342; Levent, Gazavatnâmeler, tür.yer.; R. Furneaux, The Siege of Plevna, London 1958, tür.yer.; M. Stajnova, Osmanskite Biblioteki v Balgarskite zemi XV-XIX vek, Sofia 1982, s. 150-154; M. Kiel, Bulgaristan’da Osmanlı Dönemi, Kentsel Gelişmesi ve Mimari Anıtlar, Ankara 2000, s. 40-45; a.mlf., “Plewna”, EI² (İng.), VIII, 317-320; G. B. Mc. Clellan, “Capture of Kars and Fall of Plevna”, The North American Review, CXXVI, New York 1878, s. 132-155; A. Olesnički, “Suzi Çelebi iz Prizren, Turski Pesnik-ıstorik 15.-16. veka”, Glasnik Skapskog Naučnog Društva, VII, Skopje 1934, s. 69-82; Şerafeddin Turan, “Plevne”, İA, IX, 569-572; “Pleven”, Kratka Balgarska Enciklopedja, Sofia 1967, IV, 151-152; “Plevenski Okrig”, a.e., IV, 152-153.

Machiel Kiel

KAYNAK: 
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, https://islamansiklopedisi.org.tr/

28 Aralık 2018 Cuma

PLEVNE CAMİLERİ


KURŞUNLU CAMİİ 
Kurşunlu Camii diğer adıyla Koca Süleyman Paşa Camii, Plevne şehir merkezinde bugün de var olan ve müze olarak kullanılan hamamın hemen yanında bulunuyordu. 93 Harbi'nden sonra Plevne 4. Piyade Alayı tarafından işgal edilmiş ve depo olarak kullanılmıştır. 1911'de caminin bir kısmında şehirde ilk müze koleksiyonu sergilenmiştir. 1923 yılında, İvan Danov'un girişimiyle, müze koleksiyonu "Saglasie" Chitalishte'si kütüphanesine taşınmış. 

9 Ekim 1932 tarihinde cami artık yıkılmış ve yerine yapılacak olan Ordu Evi'nin temel atma töreni gerçekleşmiştir. 





26 Aralık 2018 Çarşamba

KARTPOSTALLARDA BULGARİSTAN'DA CAMİLER

FİLİBE İMARET CAMİİ

FİLİBE KURŞUNLU HAN 
FİLİBE


ŞUMNU

HİSAR  
BALÇIK


ESKİ ZAĞRA HAMZA BEY CAMİİ
 1959

KARTPOSTALIN ARKA KISMI

RODOPLARDA AGUŞOĞULLARI KONAĞI

ORHANİYE SAAT KULESİ (BOTEVGRAD - SOFYAYA BAĞLI BİR KASABA)

ARKA KISMI

RAZGRAD AK CAMİİ

SAMOKOV BAYRAKLI CAMİİ 
BAŞKA AÇIDAN BAYRAKLI CAMİİ VE ÇEŞMESİ


SOFYA BANYA BAŞI CAMİİ, ŞİMDİKİ MARİYA LUİZA BULVARININ GEORGİ DİMİTROV OLDUĞU KOMUNİZM DÖNEMİNDEN 

ARKA KISMI

ŞUMNU TOMBUL CAMİİ 
VİDİN PAZVANTOĞLU CAMİİ


VRACA (VRATSA) CAMİİ 

RAZGRAD İBRAHİM PAŞA CAMİİ

RUSÇUK 
RUSÇUK


SOFYA

VARNA

ZİŞTOVİ (SVİŞTOV)

23 Kasım 2018 Cuma

Şumnu ve Tarihte Bıraktığı İzler, Osman İsmail

Şumnu ve Tarihte Bıraktığı İzler
Yazan: Osman İsmail
Yayın yeri ve tarihi: İzmir, 2014
Sayfa adedi: 140

Kitap, 1928 Razgrad doğumlu ve Medresetü'n-Nüvvab'ın son öğrencilerinden olma bahtiyarlığına erişmiş olan Osman İsmail hoca tarafından yazılmıştır. Yazar Nüvvab'ın lise kısmını bitirdikten sonra Sofya Kliment Ohridski Üniversitesinin Tarih bölümüne devam etmiş ve buradan mezun olmuştur.
İş hayatına Şumnu'da açılan Türk Öğretmen Okulunda öğretmen olarak başlamış burası kapatılınca diğer okullarda görev almış müdürlük de yapmıştır. 1989 Mayıs Olaylarına katılan Osman hoca Sofya'da sorguya çekilmiş eziyet görmüştür. 1990'da yeni Nüvvab'ı açmak üzere kurucu müdür seçilmiştir. 8 yıl burada müdürlükten sonra Şumnu Bölge Müftülüğü de yapmıştır. 48 yıl hizmet hayatından sonra 24 Kasım 2017 tarihinde Hakkin rahmetine kavuşmuştur.
Kitaba gelince genel olarak Şumnu şehrinin kuruluş tarihi ve coğrafi özelliklerinden bahsettikten sonra Osmanlı dönemindeki mahallelerinden ve Tanzimat sonrası kurulmaya başlayan yeni eğitim kurumlarını anlatır. Nüvvab okulu ve Darul- muallimin Bulgaristan Türklerinin 1944 öncesi öğretmen yetiştiren önemli iki kurumudur. Komünizmin 1945-1956 dönemini Stanboliyski'den sonra "İkinci Lale Devri" olarak niteleyen yazar bu dönemde açılan Türk Öğretmen Okullarını burada görev yapanları ve mezunlarını anlatır.
1990 sonrası yeni Nüvvab'ın açılışına dair ilk elden bilgilere bu kitaptan ulaşmak mümkündür çünkü yazar kurucu müdürlük yapmıştır. Mestanlı ve Rusçuk'a nasıl Nüvvab'ın şubelerini açtığını bu kitaptan okuyabilirsiniz.
Yalnız kitap 50-60 adet gibi çok az sayıda fotokopi usulü ile basılmış olup bulunması zordur.  Btg Editörü