27 Kasım 2015 Cuma

Plevne İle İlgili Notlar, Aydın Ayhan

Plevne İle İlgili Notlar
(“Rumeli’de ve Akdeniz Adalarında Türk Varlığı” isimli kitabımdan-Doğu Kütüphanesi yayını)
“Plevne” Rumeli Türk’ünün gurur kaynağı olmuştur hep. 93 Muharebesinde, buradaki Ordu’nun başında bulunan Gazi Osman Paşa’nın, kendilerinden kat kat üstün, Moskof sürüleri karşısında aylar süren savunması ve o savunmaya yakılan, artık bir marş gibi, bir hücum borusu gibi söylenen o:
Tuna Nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor..
Türküsü ile tanınmıştı. Rumeli Türklerinin bütün düğünlerinde, bayramlarında, efkârlı günlerinde, zulümler altında inlediği, o karanlık günlerde, yüreklere ferahlık veren, sevinç veren bir türkü olmuştu.
Plevne, Vidin Eyaleti’ne bağlı bir kaza idi. Ordu merkezlerinden birisi olduğu için, burada yerleşikliğe geçmiş Türkler (Evlâd-ı Fatihan) ordu için at(top çeken beygir) yetiştirirdi. Tahıl üretimi başlıca tarım şekli idi. Arpa, yulaf gibi hayvan yemliği ve buğday(un ve peksimet) başlıca ürünlerindendi. Ayrıca çevre dağlardaki ormanlardan odun kömürü elde edilirdi. Yaylak ve geniş otlaklarda ordu ihtiyacı için (mîrî) koyun yetiştirilir, bunların yapağıları, ihraç edilirdi. Plevne çevresinde bağcılık gelişmişti. Ordu için pekmez kaynatılırdı.
Plevne Pazarı cumartesi günleri kurulurdu. Yahudi esnaf dini inançları gereği ile cumartesi günleri dükkânlarını açmadıkları gibi, ticaret de yapmadıkları için, zarara uğradıklarından, Edirne Hahambaşılığı 1860 da, İstanbul’a Dahiliye Nezareti’ne baş vurarak, pazarı bir başka güne aldırmak istemişlerse de, diğer unsurlara da örnek teşkil eder gerekçesiyle kabul edilmemişti.
Plevne Rüştiyesi, halk tarafından 1871 de yaptırıldı
Plevne’de Cami, Mescid, Vakıflar
Gazi Mihal Bey zade Gazi Ali Bey Vakfı , Mehmed Ağa Cami , Sofu Mehmed Paşa Cami Vakfı , Koca Süleyman Bey Cami Vakfı , Kozyaka Evkafı , Cami-i Atik, Cami-i Cedit, Hanî Hatun Cami ve Zaviyesi Vakfı , Hatice Sultan Evkafı , Şehrî Hatun Cami, Aişe Sultan Evkafı , Abdürrahim Efendi Medresesi, Fatma Hanım Cami, Karaca Değirmen Evkafı , Taşköprü, Gazi Mihal Bey Türbesi, Hüseyin Ağa Cami
Plevne Yöneticileri:
Ayan Hacı Hafız oğlu Genç Mehmed Ağa 1790
Kadı Şakir Mahmud 1793
Ayan Abdülcelil 1803
Ayan Abdülhalil 1813
Naib Mahmud Selim 1826
Kaymakam Osman Bey 1832
Kaymakam Mustafa Paşa 1839
Kaymakam Sofyalızade Mustafa Ağa 1846
Müdür Genç Ağa 1868
Müdür Fazlı Ağa 1850
Müdür Ahmed Bey 1851
Müdür Süleyman Ağa 1851
Müdür Ahmed Efendi 1853
Müdür Mahmud Efendi 1854
Müdür Müftüzade Ali Rıza Efendi 1855
Müdür Celal Efendi 1858
Müdür Mehmed Şerif Ağa 1859
Müdür Tevfik Ağa 1859
Müdür İbrahim Edhem Efendi 1860
Müdür Latif Ağa 1861
Müdür Mahmud Bey 1862
Müdür İsmail Ağa 1862
Müdür Adem Ağa 1863
Müdür Mehmed Sıdkı Bey 1864
Kaymakam Necib Ağa 1873
Kaymakam İsmail Efendi 1877
Kaymakam Reşid Ağa 1877
Plevne Mahalleleri:
Arkarı Mahalle, Atik Gazi Mahallesi, Bekirağa Mahallesi, Gigen Mahalle, Karakadın Mahallesi, Sefer Katibi Mahallesi, Paşabahçesi Mahallesi, Piyalebaşı Mahallesi, Tekke Mahallesi, Derince Mahallesi, Beykos Mahallesi, Hatice Hanım Mahallesi, Hacı Burak Mahallesi, Yukarı Mahalle(Hıristiyan Mahallesi), Gazi Ali Bey Mahallesi, Sancaktar Mahallesi, Gigen Mahalle, Tekye Mahallesi, Yahudi Mahallesi
Plevne’ye bağlı Kasaba ve Köyler
Armutçuk, Aziziye, Balince, Bayguş, Baykal, Bekleş, Belişa, Berdilava, Berstovaç, Bukolve, Bukuluk, Bulut, Corno, Çavuşova, Çerikova(Çerko), Çeriunberk, Denbek-i Ulya, Derviş, Deşviçe, Devince, Deynik(Dinik), Edreş, Eskiköy, Evreşe, Gayronca, Gazi Ali Bey, Groviçe, Hacı Hasan, Hamizofça, Kahl, Kanada, Karaağaç, Karagoy, Kırlı, Korseviç, Lakoşin, Laskar(Laksor), Lekovit, Mağura, Mahalle, Maraş, Meydan(Medyun), Musalı, Metrebol-i Bâlâ, Mertebol-ı Zîr, Orşen, Ortaca, Ortaköy, Örenç, Pavradim, Pelişed, Perdilve, Pesrerova, Petrince(Petrin), Pezikoz, Radeveşve, Radomirce, Rahmanlar, Rako, Razumerce, Rikat, Rolyova, Rubçe, Sungurluk, Şamlı Hızır, Tatarcık, Tazin, Trisenik, Toçina, Todoriç, Uçendol, Vulçıtrın, Yeni köy
Rumeli’de ve Plevne Çevresinde Eşkiyalar
Rumeli halkı, yüzyıllar boyu eşkıyalardan çok çekti. Özellikle 1786 -1804 yılları arasında devlet güvenlik güçleri ile, eşkıyalar arasında harbe varan olaylar yaşandı. Bu eşkıyalar, bazen şehirleri bile fethe çıkıyor, her yerde devlete kafa tutuyordu.
Rumeli’de şekavet edenler genellikle eski askerlerdi. Rumeli’de silah taşımak sadece askerlik görevi olan Türk ve Müslüman ahaliye, askerlere mahsustu. Bunun dışında voynuk ve mortolozlar da silah taşıyabilirdi. Halk silahlanamazdı. Halk arasında, silah kullanmasını sadece askerlik yapan Türkler ve Müslümanlar bilirler, bunlar zaman zaman talimlere çağırılır, seferlere iştirak ederlerdi.
Eşkıyalar da, bu silah kullanmasını çok iyi bilen, bu yüzden de kendilerine çok güvenen, güçlerinin farkında olup, soygun, yol kesme, ırza geçme, cinayet gibi kanunsuzluklara sapan, asi emekli veya eski askerler arasından çıkardı.
Bu eşkıyalar devleti çok uğraştırır, çoğu defa affa uğrar, devlet adına göreve alınır, bu kere de göreve alınan(çoğu kez rütbe verilen) eski asiler, diğer eşkıyaları ortadan kaldırmağa çalışırlardı. 1798 – 1810 yılları arasında Plevne ve çevresinde bulunan eşkıyaların önde gelenlerinin bazılarının isimleri şunlardır: Pasbanoğlu, Gavur İmam, Macar Ali, Abdülcam, Filibeli Kara Mustafa, Aslanoğlu, Celiloğlu İsmail, Koşanlı Halil, Manav İbrahim, Kara Feyzi, Cenkoğlu, Hacı Manav, Genç Ağa, Selvili Hasan, Çuhadaroğlu, Hocamat, Mano Küçük Ali, Kalkandelenli Sülo, Hasan Bayraktar, Rüştem ve 1876da da Meloş Ali
Bunların bir kısmı bu tarihler arasında bir süre Plevne’yi ele geçirmiş, devlet güçlerini uzuz süre uğraştırmıştı. Ele geçen eşkiyaların kafaları kesilir ve İstanbul’a gönderilirdi.

26 Kasım 2015 Perşembe

1925 YILLARINDA BULGAR HÜKÜMETİNİN TOPLATTIĞI KİTAP: ECDAD TARİHİ, OSMAN NURİ PEREMECİ

1925 YILLARINDA BULGAR HÜKÜMETİNİN TOPLATTIĞI KİTAP: ECDAD TARİHİ, OSMAN NURİ PEREMECİ
Ecdad Tarihi
Muharriri:
Muallim
Osman Nuri
---
Rüşdiye Mekteplerinin üçüncü senelerine mahsus olarak müfredatlı
programa tevfikan yazılmıştır.
---
Birinci tab'ı
***
Tabi' ve naşiri
Şumnu'da Terakki Kütüphanesi - Sabri Sadık
Şumnu Terakki Matbaası
1924-1340  

20 Kasım 2015 Cuma

Paşmaklı-Ahîçelebi ile İlgili Notlar (Smolyan)

Paşmaklı-Ahîçelebi ile İlgili Notlar
 (Smolyan)

Aydın Ayhan

(“Rumeli’de ve Akdeniz Adalarında Türk Varlığı” isimli kitabımdan-Doğu Kütüphanesi yayını)
Paşmaklı, arazisi “Haremeyn-i Şerifeyn Vakıfları’na ait Filibe Kaymakamlığı’na bağlı bir köy idi. “Ahiçelebi Kazası Paşmaklı Köyü” kaydına göre, “Ahi Çelebi Kazası” bölgenin adı, merkezi Paşmaklı Köyü idi.
Rumeli Ordusu’nun askeri merkezlerinden birisiydi. Buradaki bütün ahalinin varlığı, askeri hizmete bağlıydı. Askerlere dayalı hızlı bir ticaret gelişmişti.
 1887 de Edirne Vilâyeti, Gümülçine Livasına bağlı bir kasaba idi.  Balkan Savaşları sonuna kadar. Osmanlı toprakları içinde kaldı. Balkan Savaşı sonunda, yapılan anlaşmayla Bulgaristan’a ilhak edildi..
 Paşmaklı’da aba ve şayak dokunur, bu kumaşlardan asker için “şayka” tabir edilen bir tür gocuk, talim abası, elifî aba, şayak entari ve yağmurluk dikilirdi. Abacılık, şayakçılık ve  dokumacılık seçkin bir geçim kaynağı idi.
 Evlerdeki güvercinliklerden elde edilen güherçile, barutçu esnafı tarafından, barut yapılır, bu barut, ordu ihtiyacı için verilir ama,  kaçak olarak da satılarak ve avcılıkta kullanılırdı.
 Halkın ana geçim kaynağı tarım (buğday, arpa) ve tütüncülüktü. Çok kaliteli olan Paşmaklı tütünü, genelde tütün kaçakçıları tarafından gizlice alınır, Osmanlı’nın son yıllarında mali esaretinin eseri Reji idaresinden kaçırılır ve tütün kaçakçıları vasıtasıyla el altından satılırdı. Gün geçmezdi ki, reji kolcuları ile tütün kaçakçıları arasında bir çatışma haberi duyulmasın.
 Paşmaklı ve köylerinde, asker ihtiyacı için çok kaliteli “peksimet” pişirilirdi. Hattâ “Âhiçelebi peksimeti” Girit’te görev yapan yeniçerilere kadar gönderilirdi.
 Büyük Palaz Köyü tabur merkezi ittihaz edilince buraya büyük askeri malzeme ve levazım depoları inşa edilmişti.
 Âhiçelebi’deki demirci esnafı sadece ordu ihtiyacı için, toplar ve top arabaları, nakliyat arabaları için gerekli demir aksamı imal ederlerdi.
Burada, büyük miktarda öküz ve camış beslenir, bunlar baharda, araba ve top çekmeleri için, orduya teslim edilirdi.
 Çevredeki mera ve yaylalarda, devlete ait(mirî) büyük koyun ve keçi sürüleri bulunur, bunlarda her yıl büyük miktarda canlı hayvan teslim edildiği gibi, kavurma imal edilerek, tulumlara basılır, askeriyeye teslim edilirdi. Büyük miktarda hayvan kesimine bağlı olarak, “debbağ”lık gelişmişti.
 Paşmaklı’da 1600lü yılların  başlarından itibaren Rumeli’nin her tarafında nam salmış bir “medrese” bulunuyordu. Bu medreseden çok ciddi eğitim yapılıyor, mezun olanlar, Osmanlı coğrafyasının her tarafında, ilmî vukûfiyetleri ile tanınıyorlardı
1839 da Paşmaklı’ya, Arabistan’da vukû bulan bir isyan sonunda sürgün olarak getirilern “Evlâd-ı Arap” muhacirler iskân edilmişti.
 Paşmaklı Rüştiyesi 1874 de açılmıştı. Binasının yapımında halkın ve askeriyenin büyük katkıları olmuştu.

Ahîçelebi-Paşmaklı Yöneticileri:
Kadı Mehmed bin Mahmud               1651
Kadı Abdullah                                    1652
Kadı Mehmed                                     1662
Naib Ahmed                                        1670
Kadı Mehmed                                     1671
Kadı Süleyman bin Ali                       1673
Kadı Mehmed bin Ali                         1680
Naib Süleyman                                    1686
Naib Feyzullah                                    1690
Naib Muharrem                                   1692
Naib Abdurrahman bin Musa              1694
Naib Hasan                                          1696
Naib Osman                                         1704
Naib Abdullah                                     1706
Naib Mehmed                                      1706
Naib Hüseyin                                       1716
Naib Lütfullah                                     1717
Naib Ömer                                           1718
Naib Mehmed                                      1720
Naib İsmail                                          1723
Naib Ali                                               1724
Naib Mesut zade İsmail                       1725
Kadı Mehmed                                      1731
Naib Hüseyin Necib                            1797
Ayan Hacı (?) Ağa                              1810
Naib Keçeci zade Abdülhalim Molla 1816
Naib Mustafa                                      1828
Voyvoda Salih Ağa                             1836
Müdür Agob Ağa                                1844
Müdür Mahmud Ağa                          1845
Müdür Ağuş Ağa                                1846
Müdür Hasan Bey                               1848
Müdür Muğlavîzade Âgâh Efendi      1849
Müdür Yusuf Efendi                           1849
Müdür Mustafa Hulûsi Bey                1850
Müdür Saidî Efendi                             1853
Müdür Nazif Bey                                1854
Müdür Lâtif Bey                                 1854
Müdür Hüseyin Efendi                       1855
Müdür Esad Efendi                             1856
Müdür Sermed Efendi                         1856
Müdür Abdi Efendi                             1859
Müdür Esad Efendi                             1860
Müdür Rıfad Efendi                            1861
Müdür Hacı Emin Efendi                     1862
Müdür İbrahim Ethem Bey                  1878
Müdür Ali Nesib Bey                           1888
Müdür Mehmed Emin Muhlis Bey       1889 (1896 ye kadar)
Kaymakam İzzet Bey                            1897
Kaymakam Mehmed Emin Bey            1901
Kaymakam Mehmed Şükrü Bey           1902
Kaymakam Behçet Bey                         1903
Kaymakam İshak Tevfik Efendi            1903
Kaymakam Mehmed Rüştü Efendi       1904
Kaymakam Ahmed Galib Bey               1904
Kaymakam Seyid Ali Bey                      1905
Kaymakam Ahmed Hasan Bey              1905
Kaymakam Abdullah Sıdık Bey             1906
Kaymakam Ahmed Naim bin Mustafa Bey1909
Kaymakam Mehmed Şükrü Bey             1909
Kaymakam Ali Seydî Bey                       1910
Kaymakam Safvet Bey                            1911

Paşmaklı’da Mahalle ve Yer isimleri:
Hacı Köse Mahallesi, Çami-i Atik Mahallesi, Çavdar Mahalle, Nişanca Mahallesi, Çarşı Mahalle, Çavdar Mahalle, Koca Mescit Mahallesi, Sekiz Sınır Mevki, Eşek Kulağı Mevki, Kara Bulak Mevki, İmaret Yaylası
Kara Mandıra Karakolu, Kozlata Karakolu, Rojen Gümrüğü
Gazi Evranos Bey Evkafı(mera ve ormanlar), İsmihan Sultan Evkafı(Boyoşova Köyünde),  Derviş Cami (Ketenlik Köyünde),
 
Ahiçelebi-Paşmaklı’ya bağlı Köyler:
Ahatlar, Ahatlar-ı Kebir,  Akedre, Aktepeli, Alamidere,  Alamut, Alkana, Ambardere, Arda Başı, Aşağı Dere, Aşağı Raykova, Aşubeli, Aygırdere, Balaban, Balıklıdere, Başöyük, Bellicedere, Boyoşova, Bukova, Büyük Dere, Canferdere, Cedid, Çakır,  Çakmak, Çamlıca, Çanak, Çangırdere, Çelikli, Çoban, Çokman, Çukurköy, Darıdere, Derde, Dere-i Kebir, Dere-i Sağir, Dericiler, Devletdere, Dolaştır, Dospot, Dörmete, Dusyad, Düşükdere,  Erdebaş, Erikli, Eskiciler,  Fındıcak,  Fokaliç, Gökçepınar, Gündüzler, Hasandere, Hasanköy, Hufuş, İlyasca, İsmilan, Karabulak, Karaburun, Karamuş, Karlıova, Karluk, Karşılı-i Kebir, Karşılı-i Sağir, Kasap, Kayrak, Kermene, Kestanelik, Kestencik,  Keteklik, Kırşol, Koçin, Korlukova, Kozluca, Kurtdere, Kuzulce, Küçük Arda, Küçükdere, Lapos, Liçova, Loçir, Maden, Mustafacık, Murtaza Ova, Büyük Palaska(nahiye), Rayko, Seyidli-i Kebir, Seyidli-i Sağir, Sogicek, Şeytanköy, Taşkın, Tekfur, Tekir, Timurcek, Toklu, Topuklu, Tozburun(nahiye), Uzundere, Valkan, Yakova, Yukarıdere, Yunusdere,

9 Kasım 2015 Pazartesi

MELNİK (Türkçesi Menlik) İLE İLGİLİ NOTLAR

Menlik ile İlgili Notlar

Aydın Ayhan

 Menlik; Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan’da bulunan Eyaletlerin sınırları yakınlarında bulunan bir kasaba olduğu için farklı zamanlarda yapılan idari değişikliklerle idarî bakımdan Selânik Vilâyeti, Siroz, Manastır ve Köstendil Sancakları’na bağlanmıştı.
 Etrafı Bağlık olduğundan, halkı üzümcülük, sirkecilik ve şarapçılık yapardı. Tarım ve hayvancılık köylülerin geçim kaynağı idi.
 1699 da Rumeli’de baş gösteren büyük veba salgınında Menlik ve köylerinde çok büyük nüfus kayıpları oldu.
 1835 de çok uzun süredir aranan kalpazanlar, Menlik’te yakalandıysa da kaçarak kurtuldular. Ama bütün kalpazanlık aletleri ele geçti. (Kalpazanlar daha sonra yeniden yakalandılar ve cezalandırıldılar.)
 1878 de Menlik telgraf hattı ile bütün merkezlere bağlandı. Bunun üzerine Menlik’te bir postahane tesis edildi.
 6 Eylül 1922de Balıkesir’i kurtaran Millî Akıncı Müfrezesi Kumandanı İbrahim Ethem(Akıncı)Bey(1889-1950) Menlik’li idi.

Menlik yöneticileri:
Kadı Mustafa                                            1711
Ayan Talib Ağa                                        1779
Voyvoda  Abdülkuddüs Ağa                    1787
(Şehir Kethüdası Hacı Salih Ağa)            1787
Ayan Osman Ağa                                     1801
Ayan İbrahim Ağa                                    1804
Ayan Mustafa Ağa                                   1828
Ayan Mustafa Ağa                                   1838
Ayan Hacı Emin Ağa                               1839
Müdür Salih Ağa                                      1849
Müdür Mehmed Ağa                                1849
Müdür Hüseyin Ağa                                 1850
Müdür Şefik Ağa                                      1851
Müdür Salih Efendi                                  1851
Müdür İzzet Ağa                                       1852
Müdür Hacı Mustafa Ağa                         1852
Müdür Salih Ağa                                      1852
Müdür Ali Rıza Bey                                 1856
Müdür Osman Bey                                   1858
Müdür Mehmed Berkî Efendi                  1861
Müdür Mehmed Sami Bey                       1862
Müdür Ahmed Nazif Bey                         1863
Müdür Tahir Bey                                      1864
Müdür Ömer Ağa                                     1865
Müdür Kalkandelenli Abdülkadir Ağa     1866
Menlik, 1868 de kaymakamlığa tahvil edildi.
Kaymakam Abdullah Rafet Efendi          1868
Kaymakam Ali Nazım Bey                      1879
Kaymakam Vehbi Efendi                         1880
Kaymakam Hüseyin Beyzade Tahir Bey 1892
Kaymakam Osman Nuri  Efendi              1894
Kaymakam Mustafa Hüsnü Efendi          1895
Kaymakam İrfan Bey                               1899
Kaymakam Mustafa Bey                          1900
Kaymakam Süleyman Kânî Bey              1901
Kaymakam Rauf Bey                               1903

Menlik Mahalleleri:
Hristos Mahallesi, Karasna Mahallesi, Meckol Mahallesi, Kilise Mahallesi, Metrepolit Mahallesi, Armen Mahallesi, Todor Mahallesi, Zayiç Mahallesi, Nikola Mahallesi, Ermiş Mahallesi, Rum Mahallesi

Menlik'te Bazı Cami ve Vakıflar:
Cami-i Atik Vakfı , Sultan Selim Vakfı , Sultan Bayezid Cami , Mihrimah Sultan Evkafı, Sırçalar Mescidi, Sofu Koca Mehmed Paşa Vakfı(Bir çiftlik),

Menlik’te Bazı Yer İsimleri:
Kabator Çiftliği, Lektor Diryecine Çiftliği, Şad Yaylası, Fersta Derbendi

Menlik Nahiye ve Köyleri:
Bodluca, Fersine, Graneşte, Kırsine(Karişne), Kratoz, Malkoç,
Akviran, Ayetniz, Balışka, Belice, Besterice, Blove(Belev) Boğviçe, Boluşuk(Bolişka), Brakova, Çermova, Çukurova, Deremanço, Dere-i Müslim, Freste, Goleşova, Grançar, Gradinişçe, Haresva, Hırsova, Hisar Bukam, Hoşice-i Bâlâ, İslâm, İstervaç, İsyatçe-i Bâlâ, İvraniye, Karişte, Karmanca, Karsız, Kaşire(Karsene), Kavaçova, Kurudere, Kütonice,  Kyatova,  Laderve(Ladorva), Laskrova, Laşence, Lefke, Libofka, Löpova, Marikostina, Markova, Minya, Moraşko, Ostoniçe, Ostova, Paylar, Perin, Perzince, Peterve, Pojdevo, Politah, Polska, Polyo Kasrı, Saparuda, Selhince, Sersova, Setrevaç, Sezdaç, Sökel, Sosice-i Bâlâ, Snurdaç, Spanca-i Bâlâ, Stanlova, Stegoz, Stravac, Suşehri-yi Bâlâ, Svetivraç, Tatve, Tezavüç, Tranya, Tudorova,  Ulah, Uştuva, Vakıf Çalım, Valah, Vranya, Zebrecam

2 Kasım 2015 Pazartesi

LOFÇA İLE İLGİLİ NOTLAR

Lofça ile İlgili Notlar

Aydın Ayhan

Çok uzun yıllar önce, 1963 de lise son sınıfta okurken, kazandığım bir kompozisyon yarışmasında ödül olarak “Serhat Türkülerinden Duyuşlar” isimli bir kitap vermişlerdi. Kitabın içindeki bir makale:

“Lofça’nın ardında kaya
 Kayadan bakarlar aya..”
Diye, başlıyordu.
Hemen ayni gün, o zamanlar tek dinlediğimiz yayın olan İstanbul Radyosu “Yurttan Sesler Korosu” bu türküyü çalınca çok etkilenmiş, duygulanmış, artık çoktan kaybettiğimiz o, anavatan topraklarını hayal etmeğe çalışmıştım. “Lofça” benim için bir masal şehriydi ve bütün Balkanlar sanki o türküde toplanmış, seslenmişti yüreğime.
Balkanların en önemli Türk merkezlerinden biriydi. 1600 lü yılların sonlarına kadar Niğbolu Sancağına bağlı iken, daha sonraki yıllarda yapılan idari değişikliklerle Vidin Eyaletine,  Tırnova Sancağı’na bağlı bir kaza olarak görülmektedir. Zaman içinde gittikçe gelişen Lofça, “livâ” olmuştu.
Lofça’da demircilik önde gelen zanaatlardandır. Çubuklar halinde çekilen demir, ve “Lofça çivisi” bütün Rumeli pazarlarında aranan ürünlerdendir.
Debbağlık(deri işçiliği), çok ileri idi. Kıl dokuma ip, çadır dokuma, çuval, torba ve harar ordu ihtiyacı için alınıyordu. Bu yüzden bu ürünlerin dışarı satılması yasaklanmıştı.
Lofça çevresinde ormanlardan kereste ve kömür elde edilirdi. Bu keresteler ve kömürler ordu ihtiyacı için alınır ve İstanbul’a gönderilirdi. Hemen hemen bütün evlerde ve köylerde güvercin beslenir, bunlardan elde edilen güherçile önemli bir gelir kaynağı idi.
Tarihçi ve Mecelle'nin yazarı Ahmet Cevdet Paşa, tarihî Kırkpınar güreşlerinin en ünlü, yenilmez başpehlivanı Kel Aliço ve 93 Harbi anılarını anlatan eseriyle meşhur Zağra Müftüsü Hüseyin Raci Efendi de  "Lofça"'lıdır.
Lofça Rüştiyesi 1856 da açılmıştı.
1811 Şubatının başında Lofça Ruslar tarafından işgal edildi. Teslim olmayarak kaleyi sonuna kadar savunan üç bin kadar Türk şehid edildi.
 Ruslar, dağ köylerine giremediler. Bunun üzerine birleşen Pomaklar, Lofça ve Servi’ye tecavüz eden düşmana dar boğazlarda pusu kurarak ve cephede taarruz ederek, onları bozdu. Ruslar, bütün ağırlıklarını bırakarak hezimet halinde kaçtılar.
Lofça ile ilgili 1516 tarihli “Kanun-ı Bâc-ı Bâzâr-ı Nefs-i Lofça” , Niğbolu Kanunnameleri içinde de zikredilmektedir.

Lofça Yöneticileri:
Voyvoda ve Yeniçeri Serdarı Ahmed Paşa 1760
Ayan Abdullah Ağa                                     1779
Ayan  Serdengeçti Ali Ağa                          1780
Ayan Mustafa Ağa                                       1781
Ayan Alemdâr Ağa                                      1786
Ayan Zaim oğlu Ali Ağa                             1795
Ayan Süleyman Ağa                                    1801(Eşkiyalar tarafından öldürüldü.)
Ayan Zührab Ağa                                        1801
Ayan İsmail Ağa                                          1802
Ayan Ahmed Ağa                                        1803
Ayan Hacı Eyüb Ağa                                   1810
Ayan Ahmed Ağa                                        1812
Ayan Rüştem Ağa                                        1812
Çeribaşı Hasan Ağa                                      1817
Naib Reşid Efendi                                         1826
Ayan Ahmed Ağa                                         1827
Ayan Hacı Süleyman Efendi                        1829
Ayan Genç Mehmed Ağa                             1835
Müdür Süleyman Mesrûr Bey                       1845
Müdür Genç Osman Ağa                              1848
Müdür Hacı Mehmed Cemal Efendi             1849
Müdür Süleyman Mesrûr Bey                       1851
Müdür Mustafa Efendi                                  1852
Müdür Ali Zeki Bey                                      1854
Müdür Osman Efendi                                    1855
Müdür Muhammed Efendi                            1859
Müdür Hurşid Efendi                                     1861
Lofça 1863 de “kaymakamlık” oldu.
Kaymakam Halil Efendi                                1863
Kaymakam Melik Bey                                   1863
Kaymakam Mehmed Raif Bey                       1864
Kaymakam Ahmed Bey                                 1878
       
Lofça Mahalleleri:
Abdurrahman Mahallesi, Cami-i Atik Mahallesi, Çarşı Mahallesi, Çavuş Mehmed Mahallesi, Diksan Mahallesi,  Harmana Mahallesi, Hünkâr Mahallesi,  Kâtip Veli Mahallesi, Selim Mahallesi, Vusta Mahallesi, Bulgar Mahallesi, Yahudiyan Mahallesi

Lofça’da Camiler, Vakıflar ve bazı yer isimleri:
Cafer Çavuş Cami , Hacı Mehmed Cami , Fatih Sultan Mehmed Cami , Ada Cami , Orta Cami, Çarşı Mescidi, Hatice Sultan Evkafı
Ömer Çiftliği,Aksara Nehri, Aslama Nehri

Lofça Kasabalar ve Köyleri:
Etrapoli, Servi, Niğbolu
Ablaniçe, Ağlan, Aladanlı, Alaaddin, Altıntaş, Araplı, Arbal, Asude, Baçanova, Badime, Baradem, Batalca, Bejanma, Beraşka, Bermaç, Bersince-i Kebir, Bersence-i Sağir, Besliç, Bodos, Borima, Borime Düz, Bulgarine, Burame Sırt, Burgaç, Büyük Bâlâ, Celezvan, Celzene-i Sağir, Celzene-i Kebir, Çeronberk, Cilzon, Çorlu, Çut, Dermanlar, Diksan, Dilbun, Dilmaniçe, Dilyon, Diran, Dobradin(Dobran), Dotak, Doyranlar, Eskerun, Esvinat, Fakrine, Galata, Galiç, Gaytanye, Gostine, Gradişince, Heloda, Helvan(Heyvan), Hısımlar,            İgor-ı Sağir, İsmucan, İzladine, İzvor, Kalince, Kalıgerva, Kalnik, Karaağaç, Karahasan, Karatepe, Karayaş(Kıraş), Karlıkova, Katoniç, Kılanik, Kızıl Kıyı, Kızıl Yaka, Kireçli, Kobsu, Kornova, Kranik,  Kuman, Kumlu, Kurşune, Lesince, Lican, Lince, Lisiç, Lomca, Mekre(Mikre), Mendova, Mesniçe, Metrova, Mirad, Nevesil, Nevocati, Nuryan, Oban, Ömeroba, Palakofça, Pavalkane-i Kiraç, Pavlikan-ı Müslim, Pesrenova, Pisenç, Potoyniçe, Preştova, Radoban, Radyon, Saviçe, Sebkoyca, Serveri, Setova, Slatne, Slavniçe, Slofça, Somuncu-i Zımmî, Somuncu-i Müslim, Soyutçe, Şahinkaya, Şahlı, Şumleş, Tatarlı, Tenon, Tetvan, Tevbe, Tırpan, Torman, Toros(Turus), Turyan, Türk Fındığı, Türk Pınar, Uğarcık, Uğurçin, Ushacan, Usturiç, Vidarar,  Viranca, Yahoyca, Yelsinç, Yeni Köy, Yuğlaf, Yukarı Lukovit, Yürükler, Zağarcı, Zilkova

30 Ekim 2015 Cuma

SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN: EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ

SARIKLI KAHRAMANLARIMIZDAN
EĞRİDERELİ HASAN VEHBİ EFENDİ (d. 1870 - ö. 1956)

Basri Zilabid ÇALIŞKAN

A. Hayatı

1917'de Sofya'da çekilmiş bir resmi
Hasan Vehbi Efendi, rûmî 1286 miladî 1870 yılında Osmanlı Devletinin Edirne vilayetinin Gümülcine sancağına bağlı Eğridere kaza merkezine tabi Koca Aliler köyünün Memişler mahallesinde doğmuştur. Ana ve baba tarafından asil bir aileye mensup olup her iki taraf ta din bilginlerinden ibaret idi. İlk tahsilini mahalle mektebinde yaptıktan sonra aynı kazada Ericek medresesine devam etmiştir. Burada hocasının kendisinde sezdiği yüksek zeka sebebiyle babasına İstanbul’da okutulmasını tavsiye etmiştir.[1]  Bunun üzerine babası Ahmet Efendi oğlunu İstanbul’a göndermiş, önce Tophane medresesinde okumuş, daha sonra Fatih medresesine geçerek tam 19 yıl buranın dersiamlarından Hasan Efendi, Muğlalı Ali Rıza Efendi[2], Alasonyalı Hacı Ali ve Halis Efendilerden ders görerek icazet almıştır.[3]
İlk memuriyetine 1906 yılında henüz daha Osmanlı sınırları içinde bulunan Cisr-i Mustafa Paşa[4] müftülüğüne tayin olunmak suretiyle başlamıştır. Burada aynı zamanda müderrislik te yapmıştır. 1912 yılında müftülük vazifesini deruhte ederken zevce ve evladını sıla-i rahim için memleketi Eğridere’ye gönderdiği bir sırada Balkan harbi zuhur etmiş. Kendisi Mustafa Paşa’da hanımı ve çocukları ise Eğridere’de birbirlerinden ayrı düşmüşlerdir. Ailesi Eğridere halkı ile Gümülcine üzerinden İstanbul’a kaçmak istedi ise de arkadan gelen Bulgar ordusu kendilerine Gümülcine’de yetişmiş ve daha öteye gitmelerine izin verilmeyerek Eğridere’ye dönmüşler ancak evlerini Bulgarlar tarafından yakılmış bir vazıyette bulmuşlardır. Müftü Hasan Vehbi Efendi ise annesi Zeynep Hanımla birlikte ilk önce Edirne’ye sığınmış, daha sonra ailesini almak için Eğridere’ye vardığında halk “bizi kime yetim bırakıyorsun” diyerek kendisini alıkoymuşlar, başlarında bulunmasını istemişlerdir. Bu durum karşısında annesini de Edirne’den alıp Eğridere’ye getirmiş ve orada kalmıştır. Batı Trakya Türk Hükümeti bünyesinde hem Eğridere hükümet reisi[5] hem müftü olarak görev yapmıştır. Burada Birinci Dünya Harbi sonuna kadar (1918) Eğridere müftüsü olarak görev yaptıktan sonra önce Kırcaali müftülüğü’ne oradan da Eski Zağra vilayet müftülüğüne tayin olunmuştur. Bu dönem artık Bulgaristanlılık dönemidir. Burada Bulgar hükümetinin tazyiki karşısında istifa etmek zorunda kalmış, tekrar Eğridere’ye dönmüştür.
Türk dostu ve Çiftçi Birliği partisi lideri ve Başbakan Aleksander Stamboliyski askeri darbe ile devrilince (1923) Bulgaristan Müslümanları için kötü günler geri dönmüştü. Öğretmen oğlu Re’fet’in Turan Cemiyeti bünyesindeki çalışmaları dolayısıyla 1933 yılında sınır dışı edilmesi üzerine bütün aile fertleri pasaport ile anavatana iltica etmiş sadece Hasan Vehbi Efendi’ye pasaport verilmemiş, 65 yaşında olduğu halde yalnız başına Bulgaristan’da kalmıştı.  Buna rağmen idareyi gafil avlayarak 1935 yılının Temmuz ayında kaçak bir şekilde hududu geçmiş ve anavatana sığınmıştır. Kısa bir müddet sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kendisini Kırklareli iline bağlı Demirköy ilçesine müftü olarak tayin etmiş, 1945 yılında da Kırklareli il müftüsü olmuştur. Altı yıl görevden sonra 1951’de sağlık durumundan dolayı emekliye ayrılmıştır. Türkiye’ye geldikten sonra Rodoplu soyadını almıştır.
Emeklilik günlerinde de muhitinde dini bilgiler bakımından müracaatgah vazifesi görmek suretiyle milletine hizmet etmiştir. Son nefesine kadar zekâsına halel gelmeyerek şuur ve muhakemesi yerinde olarak din ve millet uğruna bir an çalışmaktan geri kalmamıştır.
19 Şubat 1956 tarihinde 86 yaşında olduğu halde Kırklareli’nde vefat etmiştir. Kadı Camii imamı Abbas Akyürek tarafından gaslolunmuş, cenaze namazı Hızır Bey Cami-i Kebir’de müftü Ahmet Hamdi Özten tarafından kıldırılmış ve o zaman Yeni Mezarlık denilen kabristana defnedilmiştir.
Hasan Vehbi Efendi’nin Hayriye Hanım ile evliliğinden Re’fet, Şevket ve İsmet adında üç oğlu ile Bedriye ve Sabiha adında iki kızı olmuştur.

B. Kişiliği
Muhterem eşi Hayriye Rodoplu ile

Rivayet olunduğuna göre daha ana rahminde iken ağlamış, bunu duyan annesi “efendi olasın oğlum” diye dua etmiştir. Bundan kastı din âlimi olmasını temenni etmek imiş. O zamanlar anne rahminde ağlayanlar için “bahtiyar bir ömür geçireceğine” dair bir inanç var imiş. 
Hasan Vehbi Efendi İstanbul’daki uzun talebelik yıllarını Sultan II. Abdulhamid zamanında geçirmiş ancak hiçbir siyasi işle meşgul olmamıştır. Devrin Tercüman-ı Hakikat, Sabah, İkdam gibi meşhur gazetelerini takip etmiş, padişah aleyhinde olan hareketlerden haberdar olmuştur. Cisr-i Mustafa Paşa’da müftü bulunduğu sırada II. Meşrutiyet ilan olunmuş, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın durumları ile alakalanmaya başlamıştır, fakat yine de ömrü boyunca hiçbir siyasi partiye girmemiştir. (Rodoplu 1957: 55) Mustafa Paşa’lı olması hasebiyle feylesof Rıza Tevfik, ittihatçı Talat Paşa, Edirne mebuslarından meşhur hatip Mehmet Şerafettin Aykut ve Mehmet Faik Kaltakkıran ile keza Edirne’nin sayılı tüccarlarından Hafız Ağa diye anılan zat ile samimi münasebetleri olmuştur. Her partiden temiz gördüğü kimselerle memleket hayrına milli ve siyasi fikir alışverişinde bulunur, saygınlığından yararlanmak isteyenlere alet olmaz, milli seciyelerini nazar-ı itibara alarak ona göre hareket ettiği nakledilmektedir. (Rodoplu 1957: 56)
Ailecek Balkan harbinin ızdırap ve çilesini yaşamış, Allah aşıkı, yüksek ahlak sahibi bir zattır. İlkokuldan itibaren bütün hayatını din ilimlerini tahsil ve sonrasında tedris, telkin, ikaz ve irşadla geçirmiştir. (Rodoplu 1957: 9) Görev yaptığı Kırklareli halkı kendisine “Koca müftü” lakabı takarak gönlünde beslediği muhabbeti böylece izhar etmiştir.
Büyük oğlu Re’fet Rodoplu, pederi için “Heybet, seyret ve suret sıfatlarını haiz olup orta boylu idi. Gençliğinden beri gözlük takar, baston taşır, tütün içmezdi. Mücessem-i ahlak ve fazilet bir zat-ı sıfat idi. Çok derin ve emsalsiz dini kültüre sahip idi. Bir tarikata intisabı yoktu.” (Rodoplu 1957: 53) demektedir.
Dünyaya rağbeti olmayan ilme âşık, hadis, kelam, fıkıh, mantık, bedii ve beyan ilimlerine vakıf olan Hasan Vehbi Efendi’nin tek ideali İslam dininin yükselmesine hizmetten başka bir şey olmamıştır. [6]  Telif edilmiş eseri yoktur. Fakat söz olarak yaptığı telkinler, nesilden nesile intikal edecek derece ve kıymettedir. Fenn-i cedel denilen mantık ilmine vukufu dolayısıyla bütün sözleri tartışmaya mahal vermeyecek şekilde mantıki idi.
Kendisinden özel ders okumak isteyenlere Fahreddin Razi’nin Mefatihu’l-Gayb’ını, İbn-i Kesir’in Tefsir-i Kebir’ini, Mevlana Celaleddin Rûmi’nin Mesnevi’si gibi klasik İslam eserlerini okutmuştur.
Hayatının son yıllarında karaciğer yetmezliği sebebiyle vuku bulan kaşıntı ızdırabına karşı her türlü sağlık tedbirine başvurmuş, buna rağmen bir defa olsun üzüntü ızhar etmemiş, adeta bunu Allah’ın bir lütfu gibi karşılayarak devamlı şükür halinde olmuştur. Vasiyet olarak sadece, sahip olduğu kitapların onları anlayan ahlaklı âlimlere verilmesini istemiştir. (Rodoplu 1957: 26; 55)

C. Hizmetleri

a) Vaaz ve İrşatları
Seçkin arkadaşları ile sohbet esnasında

Medrese talebesi olduğu yıllarda Batı Trakya’nın İskeçe kazasının Okçular köyüne Ramazan hocası olarak gidiyormuş. Müftü olarak görev yapmaya başladıktan sonra görevli olarak bulunduğu Mustafapaşa, Eğridere, Kırcaali ve Eski Zağra kasabalarından başka Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Filibe’ye bağlı Kuklen köyünde yine Cuma Camii olarak meşhur Filibe Murad Hüdavendigar camiinde de vaaz-u nasihatlerde bulunmuştur. Vaazlarında Müslümanları çalışmaya ve bilgilenmeye davet etmiş, Allah’ın bilgili insanlara dünya nimet ve bereketlerinden daha fazla kısmet vereceğini telkin etmiştir. “Çocuklarınızı ve kızlarınızı sakın ha cahil bırakmayınız” tarzında uyarılarda bulunmuştur.

b) Müslümanların hukukunu müdafaada toplum önderliği

Birinci Dünya Harbi yıllarında kendisi Eğridere müftüsü iken Osmanlı ile Bulgaristan müttefik iki ülke idi. Bulgar Radoslavov hükümeti 16 Türk milletvekilinin[7] desteği ile idarede durabiliyordu. Hasan Vehbi Efendi bölgesinde meydana gelen zulüm ve işkenceleri şahsi dostluğu bulunan milletvekilleri Ethem Ruhi Balkan, Zümrezade Şakir, Mehmed Celal Perin, Salim Nuri Dağlı, Tokalızade Talat Beylere iletmekle kalmıyor, Başbakan Radoslavov ile de temasa geçip fenalık yapanlara karşı Müslüman halkın hukukunu koruyordu.   
İstanbul’da Birinci Dünya Savaşı’nda Cihad-ı Mukaddes ilan edildiğinde halktan yardım maksadıyla topladığı beş bin sarı lirayı mesafe olarak yakın olan Osmanlı’nın Gümülcine konsolosuna götürmüş ancak konsolostan  “Siz artık Bulgaristan sınırları içerisindesiniz, bu yardımları ben alamam, Sofya elçiliğine götürmeniz gerekir” tarzında hoş olmayan bir cevap alınca her türlü eşkıyanın kol gezdiği o dönemde patika yollardan Sofya’ya ulaşmış, emaneti Osmanlı’nın Sofya Elçisi Fethi Beye (Okyar) teslim etmiştir. (Rodoplu 1957: 58) Bu davranışıyla hem büyük bir hizmet gayreti hem cesaret örneği olmuştur.
1927 yılı parlamento seçimlerinde Liberal partisine mensup Makedonyalı Türk dostu Dimitar Açkov Rodoplardan bir aday listesi oluşturmak istemiş ve Hasan Vehbi Efendi’den daha etkili bir Türk bulamayınca ona adaylık teklif etmiş. Mesleği icabı buna pek taraftar olmayan Hoca Hasan Efendi çevresinin “milli bir hizmettir” ısrarı üzerine müstakil olarak listeye girmeye zorla razı ettirilmiştir. Kazanma şansı çok yüksek olan bu listeye karşı hükümet büyük bir cephe almış, neticede az bir farkla bu liste kazanamamıştır.

D. Hakkında yazılanlar

Hasan Vehbi Efendi’nin ölümünden sonra büyük oğlu Re’fet Rodoplu babası hakkında çeşitli gazetelerde çıkan taziye ve onu tanıtıcı yazıları hacmi küçük ancak değeri büyük Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları adlı kitapçıkta toplamıştır.  Burada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli subaylarından Binbaşı Abdulmennan N. Bayraktar’ın Hasan Vehbi Efendi’nin ölüm haberini alması üzerine hocanın hem talebesi hem dostu Süreyya Dumlu’ya hitaben yazdığı bir mektubu derc etmek istiyoruz:
“Muhterem Üstadım,
Mektubunuzun ilk satırlarını okuyarak hasretle beklediğim yazılarınızla ferahlamaya başladım.
Az sonra gönlüm karardı, gözlerim buğulandı. İçime öksüzlüğün acısı bağrımı yakarak sindi. Kendimi zor topladım. Mağfiret dilemeyi ye’se tercih ettim ve ilk manevi hediyemi gönderdim.
O mübarek melek sima zata bizim kadar alem-i ervahında tehassürü (ruhlar aleminin de özlemi) büyükmüş, onlar galebe etti. Onu bizden maddeten ayırdı. Gideceği yere hazırlıklı yüz aklığı ile gitti. Bizlere de yol gösterdi. Kabiliyetimiz nispetinde bu yolda yol alabilirsek onunla birleştiğimiz zaman yüzümüz kızarmayacak, bizi yine bağrına basacak, onu yine doya doya seyredeceğiz, onu yine dinleyecek, hakikatlere şahit olacağız.
Kırklareli onu sinesine basmak şerefi ile öğünsün. Onun medfun olduğu bu belde bize devamlı bir ziyaretgâh oldu. Onu bir an unutmak gafleti bizden uzak olsun.
Onun himmetini Allah üstümüzden eksik etmesin. O, Rasulüllah’ın nurunu Müslüman halkına ulaştırabilen bir vasıta-i hidayetti. Makamı pür nur, ruhu her an mesrur olsun…” 
Hasan Vehbi Efendi’nin, liberal bir düşünceye sahip olmasına rağmen temiz ahlakından dolayı sevdiği İsviçre Friburg Üniversitesi’nde eğitim görmüş Muharrem Yumuk’un müftü efendinin ölümü üzerine Ankara’da yayınlanan Anayurt gazetesinde neşrettiği şiir ile makalemize son veriyoruz:

Rahmetli Hasan Vehbi Hocamıza[8]
Havalar berrak gitsin, hep berrak
Baharlar açılsın, hep ilk yaz olsun…
Bizlere yas verdi bu acı firak
Mekanın hep cennet, ruhun şad olsun…

Ak – kızıl tan yeri şafak sökerken,
Bülbüller konup ta hep erken erken,
Yanında “ah” edip, diller dökerken,
Dilde bir destan, ilde saz olsun…

Rahmetler dökülsün, tabiat gülsün.
Ruhlarda pasları, çirkefi silsin.
Çevrene bin türlü çiçek ekilsin,
Renkleri kabrine bir cihaz olsun…

Dirilsin ihvan da, kabrine gitsin,
O cennet mekanı ziyaret etsin,
Ruhuna fatiha tilavet etsin,
Böylece hem Hakka bir niyaz olsun…

Kabrinde bitsin de güller, çiçekler,
Çevrende deveran etsin melekler.
Özümden kopuşan işbu dilekler
Tanrı’ya ulaşan bir avaz olsun…






[1] A. Garbi Trakyalı, “Memleketin Büyük Kayıplarından: Hasan Vehbi Rodoplu – Şahsiyeti ve Hizmetleri”, Yeşil yurt gazetesi, Kırklareli 1956, s. 2634-2644; Re’fet Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, Edirne 1957, s. 52
[2] Osmanlı’nın son Fetva emini.
[3] Sadık Albayrak, Son Devrin Osmanlı Uleması, İstanbul 1996, c. 2, s. 95
[4] Bugün Bulgaristan sınırları içinde, Edirne’ye 30 km mesafede ve Svilengrad diye maruf bir kenttir.
[5] Re’fet Rodoplu, Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, Edirne 1957, s. 41; Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya’da Milli Mücadele, Ankara 1992, s. 76.
[6] Mustafa Paşa’da müftü iken zamanın Dâhiliye Nazırı Talat Paşa koluna girerek kendisini bir kenara çekmiş ve: - Herkes bir şey istiyor. Sen bir şey söylemiyorsun, hiçbir arzun dileğin yok mu? Diye sormuş. O da “Buhari Şerhi Aynîler vardır. Bana onlardan bir takım temin edebilirseniz, memnun olurum”, demiştir. Dünyalık bir şey istemeyen bu cevap karşısında çok mütehassıs olan Talat Paşa: İstediğiniz kitap olsun derhal yollarım, demiş ve bir müddet sonra 11 ciltlik kitabı yollamıştır. (Hasan Vehbi Rodoplu’nun Ölümünün Yankıları, s. 60.)
[7] Celal Perin, Nevrokoplu Celal Beyin Hatıraları – Batı Trakya’nın Bitmeyen Çilesi, İstanbul 2000, s. 36.
[8] Anayurt Gazetesi, 15.4.1956, sy. 52-53.

20 Ekim 2015 Salı

RUMELİ'DE YAŞAM, HALİME DOĞRU

Животът в Румелия според един кадийски сиджил/дефтер. Халиме Догру е професор в Анадолския университет който се намира в Ескишехир. 
Книгата е плод на много голям труд. Тя изследва социалния живот в гр. Хаджиоглу пазарджик т.е. Добрич въз основа на кадийски дефтер от 1798 до 1809 г. 
Кадийски дефтер или сиджил означава книга в която се записват решенията на кадията/съдията и не само това, всички фермани, заповеди и т.н. които са пристигнали до кадията и те се вписват в тази книга. От тази гледна точка те представляват особено важен източник за живота на обикновения човек в империята. Изследванията върху сиджилите е много труден процес защото са османотурски ръкописи. От тази гледна точка искрено благодарим на г-жа Halime Kozlubel Doğru .

Her ne kadar kitap Rumeli'de Yaşam başlığını taşısa da Hacıoğlu pazarcığı şehrinden bahsetmektedir. Çok değerli bir araştırmadır.

29 Eylül 2015 Salı

BULGARLAR’DAN YENİ TAKTİK - OSMANLI CAMİLERİNİ İADE ETMEMEK İÇİN PUTPEREST KİLİSESİ KURDULAR

BULGARLAR’DAN YENİ TAKTİK - OSMANLI CAMİLERİNİ İADE ETMEMEK İÇİN PUTPEREST KİLİSESİ KURDULAR

Basri Zilabid
BTG Editörü

Bulgaristan’ın en yüksek tirajlı Trud (Emek) Gazetesi’nin 27.09.2015 tarihinde manşetten verdiği habere göre Sofya Mahkemesi ilk Putperest Kilisesi’nin kaydını yapmış. Putperest Kilisesi’nin sözcüsü Hristo Boyçev’in ifadesine göre, söz konusu kiliseyi kurmalarının sebebi Ortodoks kilisesi ile Bulgaristan Müftülüğü’nün ulusal kültür anıtlarına (Osmanlı camileri ile tarihi kiliseler kastediliyor) yönelik talepleri imiş. “Eskiden birçok cami ve kiliseler putperest tapınakları üzerine yapılmış, bu da bize davalarda taraf olma hakkını verecektir.” diyor sözcü…

Sofya Şehir Mahkemesi, Putperest Kilisesi’nin ilk kayıt taleplerini “inanç ve ibadet şekillerinin yeteri derecede açık olmaması” sebebiyle reddetmiş ancak vaki olan ikinci taleplerini 10 Ağustos 2015 tarihinde kabul edip, Nikolay Vıjarov, Hristo Boyçev (yazar ve tiyatrocu), Tonço Tokmakçiev (artist), Elena Vataşka (futbol taraftarı) ve Svetozar Filipov’u (ilk Bulgar ekzarhı Antim soyundan) kurucu heyet olarak tescil etmiş.
Fikir iki yıl önce Bulgaristan Müslümanlarının Osmanlı camileri için yoğun bir hukuki mücadeleye girişmesinden sonra ortaya çıkmış
Putperest Kilisesi Sözcüsü Hristo Boyçev: “Kilisemizi iki yıl önce Müftülüğün ve Ortodoks kilisesinin ulusal kültür anıtlarını faal ibadethane olarak kullanma ve sahiplik iddialarında bulunması üzerine kurduk. Neden bunları talep ediyorlar. Gelir kaynağı için… içeride mum satmak için…
Bugün, ister Ortodoks kilisesine ister müftülüğe ait olsun birçok mülk ile kilise ve camiler eski Trak mezarları veya tapınakları üzerine inşa edilmiştir. Müftülük Karlova camiini istiyordu, Ulusal Arkeoloji Müzesi için talepleri vardı. (Fatih’in veziri Koca Mustafa Paşa’nın Büyük Camisi kastediliyor.) Ortodoks kilisesi ise Rotondayı istiyordu. İşte Bulgar kültür mirasını ilgilendiren bu gibi sebeplerden dolayı biz derneğimizi kurduk. Artık bizde mabetlerle ilgili davalarda müdahil olabileceğiz.”
Putperest Boyçev’in sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla maksatları putperest ayinleri yapmaktan ziyade Müslümanlara ait olması gereken Osmanlı camilerinin iade sürecinde sözüm ona hukuki müdahalelerde bulunabilmek. Resmiyette “dini cemaat” kurdukları halde “dernek”ten bahsediyor olması onların gerçek niyetlerini açığa çıkarıyor.
Şuan resmi olarak Bulgar devletine veya belediyelere ait olan ancak Bulgaristan Başmüftülüğü’nün iadesini istediği Osmanlı camileri ve eserlerinden bazıları
Sofya: Büyük Camii (Koca Mahmud Paşa Camii), Kara Camii
Filibe’de: Taşköprü Camii, Çifte Hamam, 100 dönüm Türk mezarlıkları
Vratsa: Eski camii
Dupnitsa: Ahmet Bey Camii
Vidin: Konak ve Postahane
Eski Zağra: Hamza Bey Camii
Köstendil: Fatih Mehmed Camii
Samokov: Bayraklı Camii
Kırcaali: Medrese binası
Razgrad: Makbul İbrahim Paşa Camii
Yambol: Bedesten
Gotse Delçev: Karaca Paşa Camii
Varna: Üç vakıf binası
Ezerovo köyü: cami ve medrese 

12 Eylül 2015 Cumartesi

Eski Zağralı Eyüp Durukan Paşa’nın Edirne’nin Düşmesiyle Başlayan Sofya Esaret Günleri

Eski Zağralı Eyüp Durukan Paşa’nın Edirne’nin Düşmesiyle Başlayan Sofya Esaret Günleri 
Basri Zilabid

Son yıllarda Türkiye’de Balkanlara ve Bulgaristan’a dair oldukça güzel kitaplar yayınlanmaya başladı. Geçen yıl ziyaret ettiğim İstanbul Tüyap Kitap Fuarından Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferine adını taşıyan bir kitap almıştım. Okumak şimdi nasip oldu.
Kitabın yazarı Eyüp Durukan 1882 yılında Eski Zağra’da doğmuş. 21 yaşında bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi olan Mühendishane-i Berri Hümayun’u bitirmiş ve Osmanlı ordusuna girmiş. Almanya, Fransa, Avusturya ve İngiltere’ye ağır silahlar almak üzere giden ekiplerde yer almış, Çanakkale ve Balkanlar’daki topçu bataryalarını denetlemiş bir subay.
Eyüp Durukan, Edirne’de topçu komutanı Rifat Paşa’nın refakat subayı iken Balkan Savaşı patlak verir. Edirne’yi Bab-ı Ali’nin isteğinden çok daha uzun bir süre müdafaa etmesine rağmen İstanbul’dan bir türlü yardım gelmeyince Şükrü Paşa’nın şehri Bulgarlara teslim ettiği herkesin malumu olan tarihi bir hadisedir. İşte bu olaydan sonra başta Şükrü Paşa olmak üzere Rifat, İsmail ve Kazım Karabekir paşaların da dahil olduğu toplam 15 kişilik kurmay subay kafilesi ile birlikte Yüzbaşı Eyüp Efendi de 1913 yılında esir olarak Sofya’ya getiriliyor.
Splendid Otel’de yedi ay kaldıkları esaret günlerinde bu notları tutuyor. İki devlet arasında yapılan anlaşmadan sonra esaretten kurtulunca önce Çanakkale ve sonra da Türkiye’nin İstiklal Savaşında görev alıyor. Askerlik vazifesinden emekliye ayrıldıktan sonra iki dönem Hatay milletvekilliği yapıyor. 1963 yılında vefat ediyor.
Aslında Eyüp Durukan için “nev-i şahsına münhasır bir adam” diyebiliriz çünkü günlükleri sadece bu kitaptan ibaret değil. O elli yıl boyunca toplam 17 277 sayfa günlük tutmuş ve bu günlükler şimdi peyder pey yayınlanıyor.
24 Haziran 1913 Salı günü yüzbaşı Eyüp Efendi defterine şunları yazmış:
Sabayleyin toplandık. Bu toplantıda Bulgaristan’da 36. Nizamiye Alayı’ndan esir bir mülazım efendi tarafından Şükrü Paşa’ya gelen bir mektup okundu. Bahsi geçen mülazım efendi Nevrekopa’a tabi Pletena köyünde bulunan validesinden aldığı bu mektuptan bahsediyor. Ve validesinin yazdığı mektubun bir kısmını aynen yazıyor: “Oğlum, Bulgarlar köyümüzün erkeklerinin hepsini kestiler. Genç kadınj ve kızlarımıza vahşiyane hücum ettiler. Namuslarını parçalayıp ayaklar altına almaktan utanmadılar. Sonra başlarında bir iki rahip olduğu halde köyümüze tekrar geldiler. Evvela hoca ve müezzinimizi şehit ettiler. Kutsal kitabımızı hakaretle ayakları altında parçaladılar. Camimizi kiliseye dönüştürdüler. Bizi cebren bulgar yaptılar. Hep isimleri değiştirdiler. Bizi zorla kiliseye çevirdikleri camiye götürüp haç çıkarttırıyorlar. Benim ismime de Babadinska dediler. Kadınlarımızın çarşaflarını çıkarttılar. Öyle gezmeye zorluyorlar. Bana yazacağın mektuplarında artık Müslüman ismiyle bana hitap etme çünkü o mukaddes isimlere hakaret ediyorlar.”
Mektuptan bu kadar kısmını yazdıktan sonra validesini getirmek üzere birkaç muhafızla oraya gönderilmesini Dahiliye Nezaretinden istirham ettiği ve bir dilekçe garnizon kumandanına verdiğini fakat bir cevap alamadığını yazıyor ve bu yönde Şükrü Paşa’nın yardımını talep ediyor. Heyhat! Gölgesinden korkan böyle yüreksiz bir kumandandan ne beklenir. Erkanıharbi “biz yapabiliriz” deyip ellerini ovuşturuyor. Biz de Almanya sefaretine veyahut Şükrü Paşa’nın bunu doğrudan doğruya çara yazmasını teklif ettik. Fakat ne yazık ki cüret edebilecek bir hal gösteremediler. Yüreğimiz titredi. “Allah alçakları kahretsin ve din kardeşlerimize selamet ihsan etsin” deyip kaldık.[1]





[1] Eyüp Durukan, (Yay. Haz. Murat Uluğtekin), Günlüklerde Bir Ömür – II: Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferine (1913-1915), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İst. 2014, s. 87-88.

8 Eylül 2015 Salı

27 Ağustos 2015 Perşembe

ADIMDAN YOKSUN BIRAKTIKLARINDA (ANTOLOJİ), HAZ. ZEYNEP ZAFER-VİHREN ÇERNOKOJEV

ADIMDAN YOKSUN BIRAKTIKLARINDA (ANTOLOJİ), 
HAZ. ZEYNEP ZAFER-VİHREN ÇERNOKOJEV

Bulgaristan müslüman toplumun edebiyatında 1970 - 1980'li yıllarda zorla isim değiştirme 

Bulgaristan İlâhiyat Mezunları Derneği'nden önemli bir hizmet

Prof. İbrahim Sezgin ile

Trakya Üniversitesi Merkez Kütüphane Müdürü Recep Zogo ile
Bulgaristan İlâhiyat Mezunları Derneği'nden önemli bir hizmet
Adı Bulgaristan Yüksek İslâmî Eğitim Mezunları Derneği (BAZVİO) olup 2013 yılında tesis edilen sivil toplum kuruluşu Bulgaristanlı ilâhiyatçıları geliştirmek, yetiştirmek ve hizmetlerini artırmak amacıyla kuruldu. 100’ün üzerinde üyesi olan dernek, kuruluşundan bu yana Bulgaristanlı ilâhiyat mezunlarının eğitim düzeylerini ve becerilerini artırmaları ve diğer ülkelerdeki benzerleri ile iletişim içerisinde olmaları için değişik faaliyetler yapmaktadır. Derneğin son projesi Osmanlıca vesika ve kitabeleri okuma kursu düzenlemek oldu.
Proje kapsamında Edirne’de 17-21 Ağustos tarihleri arasında Edirne’de düzenlenen seminerefarklı alanlarda hizmet eden 13 ilâhiyat mezunu katıldı. Çalışma, dernek Başkanı Dr. Sefer Hasanov’un girişimiyle Trakya Üniversitesi ve Edirne’de hizmet veren Hasan Sezai Vakfı’nın destekleriyle gerçekleşti. Bir haftalık program esnasında üniversite hocalarından Prof. Dr. İbrahim Sezgin, Prof. Dr. Ali İhsan Öbek, Doç. Dr. Cumhur Ün ve Edirne Yazma Eserler Kütüphanesi Müdürü Musa Öncel uygulamalı olarak Osmanlıca vesika, edebi eser, kitabe ve mezartaşlarının nasıl okunacağını öğrettiler. Bu kapsamda ferman, berat, telhis, sicil, arzuhal vs. türden vesikalar, Selimiye, Beylerbeyi ve Üç Şerefeli Camileri hazirelerindeki ve Arkeoloji ve Etnografya Müzesinde sergilenen mezartaşları ve kitabelerden örnekler tanıtıldı ve okundu. Aryıca Edirne tarihi ve divan edebiyatı ile ilgili eserler okunup değerlendirildi.
Seminer boyunca büyük bir misafirperverlikle ağırlanan katılımcılar, dersler dışında Edirne’nin tarihî ve kültürel dokusuyla tanışma imkânı da buldular. Ayrıca Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük misafirler onuruna bir akşam yemeği vererek projenin önemini ve bundan sonra da benzeri çalışmalara destek vereceğini ifade etti. Rektör, katılımcılara hatıra olması amacıyla aynı gün baskıdan çıkmış olan Prof. Dr. İbrahim Sezgin’in “Osmanlı Çingeneleri” eserini hediye etti, bu şekilde müellif de ilk kitaplarını imzaladı.
BAZVİO’nun ilk faaliyetlerinden biri olan seminer başarıyla tamamlanmış olup katılımcıların ısrarlı talepleri üzerine devamı beklenmektedir. Zira Bulgaristan’da hem Müslüman-Türk topluluğunun, hem de genel anlamda Bulgaristan tarihini ilgilendiren binlerce kitap, kitabe, mezartaşı, vesika, eşya vs. bulunmakta ve bunları okuyacak ve anlayacak çok az sayıda insan bulunmaktadır.
Prof. Ali İhsan Öbek ile

Osmanlı Romanları (Çingeneleri) , İbrahim Sezgin



Kemal Atatürk devri ve Bulgaristan'ın trajedisi ve İslam dini literatürünün Bulgarcaya tercume problemleri (Bulgarca)

Bugün Sofya postasından gelenler. Teşekkürler Ahmed Hasan Bahadır teşekkürler Beyhan Mehmed...
Üzerinde Ay yildiz olan kitap Kemal Atatürk devri ve Bulgaristan'ın trajedisi, yazarı komunist istihbarat dönemi Türk masası albayı V. Bojkov. 
Diğer kitap kasım ayinda Sofyada yapilan "İslam dini literatürünün Bulgarcaya tercume problemleri" adlı sempozyumun bildirileri. Sofya Yüksek İslam Enstitüsü'ne bağlı Bilimsel Araştırmalar Merkezi tarafindan yayınlanmıştır.

Sofya Esaretinden Çanakkale Zaferine

2014 te aldığım bir kitaptı. Şimdi okuyorum. Yazarı Eski Zağralı. Çok enteresan bir adam 50 yıl boyunca günlük tutmuş. Şimdi yavaş yavaş yayınlanıyor. 
Günlük ve hatırat okumak, hele hele Osmanlı subayının elinden olunca daha bir zevkli oluyor. 
Not: Şükrü paşa için "kendi gölgesinden korkan adam" diyor.