VİDİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
VİDİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2025 Perşembe

Seyyahların “30 Camili Şehir” Olarak Tarif Ettikleri Vidin

Seyyahların “30 Camili Şehir” Olarak Tarif Ettikleri Vidin

Vidin, Osmanlı döneminden kalan mimarî eserleriyle dikkat çeken bir şehirdir. Yapıların büyük bir kısmı günümüze ulaşmamış olsa da özellikle Osman Pazvantoğlu tarafından inşa ettirilen eserler zamana meydan okumaktadır.


Yazan: Dr. Emine Bayraktarova

Bulgaristan’ın kuzeybatısında, Tuna Nehri kıyısında yer alan güzel şehir Vidin, Osmanlı döneminden kalan mimarî eserleriyle dikkat çekmektedir. Zira bu dönemde Bulgaristan’da camiler, mescitler, tekkeler, türbeler, konaklar gibi birçok dinî ve idarî binanın yanı sıra hamamlar, kütüphaneler, bezistenler, kervansaraylar ve hanlar gibi sivil nitelikli yapılar da inşa edilmiştir.

Ünlü Türk mimar-mühendisi ve mimarlık tarihi araştırmacısı Ekrem Hakkı Ayverdi’nin tespit ettiği 3.339 mimarî eserin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamıştır. Ancak Vidin’deki Osmanlı eserlerinin Bulgaristan’ın diğer şehirlerine kıyasla daha fazla olduğu bilinmektedir.

1396 yılında Osmanlı hâkimiyetine giren Vidin, önemli askerî ve ticaret yolları üzerinde bulunduğundan, takip eden yüzyıllarda Osmanlılar ile Haçlılar, Macarlar ve Avusturyalılar arasında birçok savaşa ve kuşatmaya sahne olmuştur. Barış zamanlarında ise Dubrovnikli, Venedikli ve Yahudi tüccarların faaliyetleriyle ticaret gelişmiştir. Orta Avrupa’ya gönderilen kaya tuzu, balık, ahşap, deri, yün ve tahıl yüklü kervanlar Vidin üzerinden geçerdi.

Orta Çağ’da Bdin olarak bilinen kent, Bulgar aristokrasisinin güçlü ailelerinden birinin merkezidir ve şehir merkezi kalenin içinde yer alıyordu. Tuna Nehri kıyısında yükselen, su dolu hendeklerle çevrilen bu kale, Osmanlı hâkimiyeti yıllarında da önemini korumuştur. Macarlar’ın 1502’de gerçekleştirdikleri tahribatın ardından kale yeniden inşa edilmiş ve içinde kimsenin yaşamamasına rağmen şehrin en önemli bölümü olmayı sürdürmüştür.

Evliya Çelebi’nin Gözünden Vidin

  1. yüzyılda Vidin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, Vidin Kalesi’ni ve kalenin güneyinde yer alan, kestane ve palmiye ağaçlarıyla dolu Varoş adlı kasabayı ayrıntılı biçimde anlatır. Evliya Çelebi, dördü Hristiyan, biri Yahudi, geri kalanı ise Müslüman olmak üzere 24 mahalleden söz eder. Bunlar arasında en ünlüleri Bey Mahallesi, Çarşı Mahallesi, Tabakhane Mahallesi, Orta Cami Mahallesi, Şeyh Mahallesi, Nalband Mahallesi ve Yukarı Mahalle’dir. Bahsettiği camiler arasında Yeşil Cami, Uzun Cami, Çarşı Cami ve Kapan Cami bulunur. Ayrıca Şeyhefendi Camii, Nalband Camii ve Ak Cami de mevcuttu.

Evliya Çelebi’nin aktardığına göre şehirde on kadar mescit daha vardı ve bunların en ünlüleri Hacı Ahmed ve Şeyh Efendi mescitleriydi. Bazı yazarlara göre Vidin’de 51’i cami olmak üzere toplam 86 mimarî anıt bulunuyordu. Seyyahlar ise Osmanlı dönemindeki Vidin’i “30 camili bir şehir” olarak tarif eder.

1868 tarihli Tuna Vilayeti Salnâmesi’ne göre Vidin’de 24 cami, 12 okul, bir medrese ve 7 tekke bulunmaktaydı.

Günümüze Ulaşmayan Mimarî Yapılar

Ne var ki bu eserlerin büyük bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Bir bölümü 1877–1878 Osmanlı–Rus Savaşı sırasında tahrip olmuş, büyük kısmı ise Komünizm döneminde yok edilmiştir. Bazı mimarî yapılar yerel veya ulusal öneme sahip olmalarına rağmen yıkılmıştır.

Örneğin 1955 yılında, bir Bulgar mimar ailesi, Kültür Bakanlığı tarafından Vidin’deki ulusal öneme sahip mimarî anıtları tespit etmek üzere görevlendirildiğinde, Ak Camii kötü durumda olsa da hâlâ ayaktaydı. Yerel Kooperatif (TKZS) tarafından tahıl deposu olarak kullanılan bu caminin “19. yüzyılın ortalarından itibaren şehirdeki Türk kültürel yapısını yansıttığı” gerekçesiyle koruma altına alınması önerildi. Ulusal öneme sahip kültürel anıt olarak ilan edilmesine rağmen Ak Camii 1970 yılında yıkıldı. Bugün Vidin’de “Akcamiya” adında bir mahallenin bulunması, bu yapının hatırasını yaşatmaktadır. Aynı kaderi muhtemelen hakkında bilgi bulunmayan ve 1964’te kültürel anıt ilan edilen “Kırnatata Camiya” da paylaşmıştır.

Yerel öneme sahip bir kültürel anıt olan ve Derviş Camii olarak bilinen Mustafa Paşa Camii de 1970’lerde yıkılmıştır.

Osman Pazvantoğlu döneminden kalan iki çeşme kaydedilmiştir. Zengin süslemelerle bezeli bu çeşmeler, yaz aylarında yoksullara ücretsiz buzlu su dağıtıyordu. Çeşmelerden biri Yeniçeriler Kışlası’na giden yol üzerinde, diğeri ise Derviş Camii’nin yanındaydı. 1927’de Derviş Camii’nin yanındaki çeşme yıkılmış ve taşları farklı amaçlarla kullanılmıştır.

Bugüne Kadar Varlığını Sürdüren Eşsiz Eserler

Tüm bu tahribata rağmen Vidin, özellikle Osman Pazvantoğlu tarafından inşa ettirilen eşsiz eserleriyle bugün hâlâ ilgi çekmektedir.

Vidin’de bugün ayakta kalan Osmanlı yapıları arasında Osman Pazvantoğlu Camii ve Kütüphanesi’nin yanı sıra kale ve şehir surları, baruthane deposu, postane, konak ve Yeniçeriler Kışlası yer alır. Ayrıca Vidin tarihinde önemli bir zat olan Selahaddin Baba’nın türbesi de mevcuttur.

Kalenin en büyük kapısı olan İstanbul Kapı oldukça iyi durumdadır. Bir zamanlar sembolik olarak İmparatorluğun başkenti İstanbul’a açılan kapı sayılırdı. Tuna Nehri’ne bakan ana kapısı ise Telgraf Kapı’dır ve adını yakınında bulunan, Bulgaristan’da günümüze ulaşmış tek Osmanlı posta ve telgraf binasından (1858–1859) alır. Telgraf Kapı 1950’de lokantaya, Komünizm sonrası ise bara dönüştürülmüştür. Bugün bakımsız bir görünüm arz eder.

Tuna tarafında Osman Pazvantoğlu’nun sarayına açılan Saray Kapı ile Yeniçeri Kapı oldukça iyi korunmuştur. Ancak Florentin Kapı için aynı durum söz konusu değildir. Uzun yıllar boyunca kışlalara giden yol olarak kullanılan kapı, günümüzde uğradığı tahribat nedeniyle neredeyse tanınmaz hâle gelmiştir.

Osman Pazvantoğlu Camii

Vidin’deki Osmanlı eserlerinin en önemlisi hiç şüphesiz şehrin sembollerinden olan ve 1801’de inşa edilen Osman Pazvantoğlu Camii’dir.

Bugün Vidin’de ayakta kalan tek camidir ve Pazvantoğlu’nun sarayı ile kale arasında, Tuna kıyısındaki yoğun yeşillikler içinde yer alır. Caminin içi, Osmanlı sanatında geç Barok üslubunun etkisini yansıtan nefis ahşap oymalarla süslenmiştir.

Ancak bu camiyi meşhur kılan unsur içi değil, tepesidir. Dikkatlice incelendiğinde caminin hilâl ile değil, ters çevrilmiş bir kalp motifiyle taçlandığı görülür. Bu simge her ne kadar “eşsiz” kabul edilse de imparatorluk coğrafyasında hilâlsiz cami örnekleri mevcuttur.

Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi

Osman Pazvantoğlu Camii’nin birkaç metre kuzeydoğusunda yer alan bu kütüphane, Bulgaristan’da korunan iki Osmanlı kütüphane binasından biridir. Caminin inşasından kısa süre sonra Pazvantoğlu tarafından kurulan bu yapı, zamanında dinî, tarihî, coğrafî ve tıbbî eserlerden oluşan zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapıyordu. Bugün o koleksiyon Sofya’daki Millî Kütüphane’de muhafaza edilmektedir; fakat kütüphane binası hâlen ayaktadır.

Yeniçeriler Kışlası (“Krıstata Kazarma”)

Osman Pazvantoğlu, kendisine bağlı fedakâr askerleri için 1801’de kalede yeni ve görkemli bir kışla inşa ettirmiştir. Haç şeklindeki alışılmadık planı nedeniyle halk arasında “Haçlı Kışla” olarak bilinir. 1878’den sonra Bulgar ordusu tarafından kullanılmış, 1965 yılında ise etnografya müzesine dönüştürülmüştür. 1969’dan bu yana Vidin bölge halkının geleneksel kültürünü yansıtan etnografik bir sergiye ev sahipliği yapmaktadır.

Eski Osmanlı Konağı

  1. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen eski Osmanlı konağı bugün Vidin Tarih Müzesi’ne bağlıdır. Zamanla önemli değişiklikler geçiren binaya ikinci bir kat ve yangın kulesi eklenmiştir. Osmanlı döneminde karakol olarak kullanılan yapı, 1870’e kadar Bulgar kilise cemaatine ev sahipliği yapmıştır. 1878 sonrasında Bulgar Rönesansı mimarisinin özellikleri eklenmiş ve 1956’da Tarih Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Selahaddin Baba Türbesi

Selahaddin Baba Türbesi, Osman Pazvantoğlu tarafından 1796–1807 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Selahaddin Baba, 1689 yılında Avusturyalıların Vidin’i kuşatması sırasında 1000 askeriyle birlikte kahramanca şehit düşen efsanevi bir komutandır. Türbe 1964 yılında “yerel öneme sahip” kültürel bir anıt ilan edilmesine rağmen günümüzde harap durumdadır.

Kenan ve Çoban Köprüleri

Vidin’de 18. yüzyılda inşa edilen ve “yerel öneme sahip” kültürel anıtlar arasında yer alan Kenan ve Çoban köprüleri de Osmanlı döneminin önemli yapıları arasındadır.

Vidin’de ayakta kalan Osmanlı mimarî eserlerini ziyaret ederek şehrin eşsiz tarihî dokusuna tanıklık etmenizi temenni ederim.

12 Kasım 2025 Çarşamba

VİDİN'DE GÖREV YAPAN ÖNEMLİ İSİMLERDEN ABDURRAHMAN SAMİ PAŞA

 

Abdurrahman Sâmi Paşa


Image

Image

Hayatı ve Kariyeri

  • Asıl adı Abdurrahmân, mahlası Sâmî’dir. (Teis)

  • Doğum yılı kaynaklara göre farklılık gösterir: 1206 (1792) olarak kayıtlanmış olup bazı kaynaklar 1209 (1795) olarak vermektedir. (Teis)

  • Doğum yeri Mora’nın (Yunanistan’daki) Trâpoliçe kasabasıdır. (Teis)

  • Babası, Cerrâhî Tekkesi şeyhi Ahmed Necib Ahdî Efendi’dir; çocukluğunda babasından ve dönemin önemli âlimlerinden eğitim görmüş, Arapça ve Farsça’nın yanında Fransızca, Yunanca, İbranîce ve Latince öğrenmiştir. (Türk Maarif Ansiklopedisi)

  • 1821’de başlayan Rum Ayaklanması sırasında ailesiyle birlikte esir düşmüş; bu süreçte babasını kaybetmiş ve 1823 ya da 1825’te kurtulup Mısır’a gitmiştir. (Türk Maarif Ansiklopedisi)

  • Osmanlı Devleti’nde çeşitli görevler üstlenmiştir: Rumeli Müfettişliği, Bosna, Trabzon, Vidin gibi yerlerde vali ya da idareci görevleri yapmıştır. (Vikipedi)

  • 17 Mart 1857’de devletin ilk Maarif-i Umumiye Nezareti’nin başına getirilmiş, böylece Osmanlı imparatorluğu eğitim işlerini tek bir çatı altında toplama çabasında ilk “maarif nazırı” sıfatını almıştır. (Vikipedi)

  • 1882’de İstanbul’da vefat etmiştir. (Vikipedi)

Vidin İdari Bağlamı

  • Vidin (bugünkü Bulgaristan sınırları içindeki önemli bir Osmanlı sancak merkezi) açısından Abdurrahman Sâmi Paşa’nın Rumeli teftişi görevi sırasında ve Vidin çevresinde yürüttüğü idari sorumlulukların kaydı bulunmaktadır. (ResearchGate)

  • Örneğin “Abdurrahman Sami Paşa’nın Rumeli Teftişi” başlıklı makalede Vidin valisi olan Ali Rıza Mehmed Paşa’nın görevinden önce/sonra kontekst içinde adı geçmektedir. (ResearchGate)

  • Wiki’daki Vidin sancak sayfasında “Abdurrahman Paşa ‘Samil’ (1852-1855)” ifadesiyle Vidin Sancağı’nda görev yaptığı kaydedilmektedir. (Vikipedi)

  • Vidin Sancağı ile ilgili olarak, TDV İslâm Ansiklopedisi’ndeki Vidin başlığında: “1854’te Osmanlı Valisi Sâmî Paşa, Vidin’de zengin bir tarihî silâh koleksiyonunu barındıran Bulgaristan’ın en eski müzesini kurdu.” ifadesi mevcuttur.

Edebi ve Bilimsel Yönü

  • Sâmi Paşa aynı zamanda şair ve yazar kimliğiyle de tanınmıştır. (Vikipedi)

  • Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’nde, “Sâmî, Abdurrahman Paşa” başlığı altında edebî makamı ve “Şâir Sâmî” mahlasıyla eserleri olduğu belirtilmektedir. (Teis)

Önemi

  • Osmanlı modernleşmesi sürecinde eğitim alanında lider konumda bulunmuş bir devlet adamıdır.

  • Rumeli-Balkan bölgesi Osmanlı yönetimi açısından stratejik bir öneme sahipti; Vidin gibi merkezlerde yürüttüğü teftiş ve vali görevlendirmeleriyle bölgesel idareyi doğrudan etkilemiştir.

  • Hem idari hem de kültürel sahada yer alması, 19. yüzyıl Osmanlı entelektüel-yönetici profiline bir örnek teşkil eder.

13 Ekim 2025 Pazartesi

Osman Pazvantoğlu’nun Vidin’deki kütüphanesinde neler var?

Prof. Stoyanka Kenderova ile Söyleşi

Söyleşiyi yapan: Ema Ivanova 


Stoyanka Kenderova 1947 yılında Velingrad’da doğdu. Osmanlı ve Arap tarihçisi, profesör, St. Petersburg Doğu Dilleri Enstitüsü’nde tarih doktoru, Strazburg Üniversitesi’nde tarih bilimleri doktorudur. Sofya Üniversitesi’nde Türk Filolojisi bölümünü, ikinci uzmanlık alanı olarak da Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü tamamlamıştır. Daha sonra Tunus’taki Burgiba Yaşayan Diller Enstitüsü’nde kütüphanecilik ve bibliyografya üzerine yüksek lisans yapmış, ayrıca edebî Arapça eğitimi almıştır. Bağdat, Cambridge ve Madrid’de uzmanlık çalışmalarında bulunmuştur.

Milli Kütüphane’de arşivci, baş arşivci, Doğu Bölümü Başkanı ve bilimsel sekreter olarak görev yapmaktadır. Sofya, Tırnova ve Strazburg üniversitelerinde Osmanlı-Türk diplomasisi, Arap ülkelerinin kültür tarihi ve Osmanlıca alanlarında fahri öğretim görevlisi olarak dersler vermektedir.

“Tuna Vilayeti’nde Yoksullar ve Göçmenler İçin Hastaneler”, “Samokov Müslümanları Arasında Kitaplar, Kütüphaneler ve Okuma Alışkanlıkları” ve “Çepinsko’nun Geçmişine Dair Kaynaklar” gibi pek çok bilimsel kitabın ve yayının yazarıdır.

2025 yılının başında “Vidin’deki Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi. Kütüphane Kataloğu (1837–1887)” adlı kitabınız yayımlandı. 2.600 ciltlik bir koleksiyon tespit ettiniz. Osman Pazvantoğlu’nun (1758–1807) Vidin yöneticisi olduğunu ve cami ile bitişiğinde bir kütüphane inşa ettirdiğini biliyoruz. Ancak bu kütüphanenin ölçeği hakkında bugüne dek pek fikrimiz yoktu. Önce Osman Pazvantoğlu’nun kişiliğinden bahsedelim: O, bir istisna mıydı?


– Pazvantoğlu oldukça çelişkili, enerjik ve güçlü bir kişiliğe sahipti. Yaşadığı dönem, Osmanlı İmparatorluğu’nda ademi merkeziyetçiliğin öne çıktığı bir dönemdi. Yerel yöneticiler (ayanlar) her bölgede güç kazanarak merkezi otoriteden bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. Bu süreç özellikle Avusturya’nın sık sık saldırdığı sınır bölgesi Vidin’de daha belirgin biçimde yaşandı.

19. yüzyılın başlarında yaklaşık 9.000 kişilik bir yeniçeri ordusu Vidin’de toplanmış, zamanla şehrin ekonomik yaşamında da etkin rol oynamaya başlamıştı. Sultan III. Selim, Osmanlı ordusunu Avrupa modeliyle modernleştirmeye yönelik reformlara girişmişti. Ancak bir yeniçeri subayının oğlu olan Osman Pazvantoğlu, bu reformlara karşı çıktı; ona göre Osmanlı’nın büyük başarılarını yeniçeriler elde etmişti.

Vidin’deki Hristiyan ve kırsal kesim halkı, reformlar sonucunda vergilerinin düşmesi nedeniyle onu destekliyordu. III. Selim ona karşı üç büyük askerî sefer düzenledi fakat başarılı olamadı.

Pazvantoğlu’nun ordusu çok milletliydi: Arnavutlar, Türkler ve yerel halktan oluşuyordu. Hatta süvarilerinin çoğunun Bulgar olduğu söylenir. Yer yer kundaklama ve yağmalama eylemleri de gerçekleştirmiştir. Osmanlı arşivlerinde, yerel idarecilerin onun ordusunun yağmacı hareketlerinden şikâyet ettiklerini gösteren belgeler mevcuttur.

Öte yandan Batı’ya da ilgi duymuş, özellikle Fransa’ya yönelmiştir. Güvendiği iki adamını Paris’e göndermiş; Napolyon’un dışişleri bakanına ulaştırdıkları mektupta, kendi yönetimindeki topraklarda Fransız tüccar ve çıkarlarının koruyucusu olduğunu bildirmiştir.

Hayırsever yönü de güçlüydü. Babasına adadığı büyük bir cami ile bitişiğinde bir kütüphane (1802–1803) yaptırmıştır. Ebeveynlerinden kalan kitaplar da bu kütüphanenin temelini oluşturmuştur: Babasından 1569, annesinden ise yaklaşık 100 cilt kalmıştır; bunların otuzu bugün Milli Kütüphane’de muhafaza edilmektedir. Bu durum, kitap sevgisinin köklü bir aile ortamında geliştiğini gösterir. Avusturyalı bilim insanı Felix Kanitz (1829–1904), Vidin’in onun döneminde büyük bir gelişme kaydettiğini belirtir.

– Osmanlıların genel olarak eğitimsiz olduğu yönünde bir algı vardır. Bu kütüphane, Balkanlar’daki en büyük Osmanlı kütüphanesi miydi?


– En büyük kütüphane Saraybosna’daki Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi’dir (16. yüzyıl). Bulgar topraklarında ise 1842–1843 yıllarında Mehmed Hüsrev Paşa’nın Samokov’da kurduğu kütüphane önemlidir. Bu kütüphane, yerel halkın kitap koleksiyonlarının birleştirilmesiyle oluşturulmuştur ve fon açısından Vidin’deki kütüphaneye yaklaşır. Ayrıca 18. yüzyıl ortalarında kurulan Şumnu’daki Şerif Halil Paşa Kütüphanesi de önemlidir. Halil Paşa, cami ve külliyesiyle birlikte bir ilkokul ve medrese de inşa ettirmiştir.

Kütüphane kurmak büyük mali kaynak gerektirir. El yazması kitaplar süslemeli, ciltli ve oldukça pahalı eserlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nda matbaanın kullanılmaya başlanması, Gutenberg’in icadından yaklaşık 250 yıl sonradır. Ömer Ağa son derece zengin biriydi; geniş topraklara sahipti ve bu servet Pazvantoğlu’na da miras kalmıştı.

– Kütüphaneye 115’ten fazla bağışçının katkı sağladığını belirtiyorsunuz. Bunlar kimlerdi?

– Çoğu 1–2 kitap bağışlamış, bazıları ise 50–70 hatta daha fazla cilt hediye etmiştir. 1837’de hazırlanan orijinal katalogda, kitapların bir kısmının halk arasında dağıldığı, kütüphanenin korunmasından yerel ulemanın sorumlu olduğu kaydedilmiştir. Bağışçılar arasında çok sayıda yeniçeri bulunmaktadır. Vidin müftüsü ve Vidin İdare Meclisi eski sekreteri Mahir Efendi de bunlar arasındadır.

Milli Kütüphane, Vidin halkına ait tereke kayıtlarını da içeren 80’den fazla sicil defterine sahiptir. Bu defterlerde ölen kişilerin mirası (yorganlar, mutfak eşyaları, kitaplar vb.) ayrıntılı şekilde kaydedilmiştir. Bu belgelerden, dönemin en pahalı kitaplarının hukuk alanındaki eserler olduğu anlaşılmaktadır.

– Pazvantoğlu’nun kütüphanesinde 22 tematik kategori yer alıyor. Dini içerikli (Kur’an, hadis, kelam, tasavvuf, fıkıh) eserlerin yanı sıra dil, matematik, felsefe, astronomi gibi seküler alanlara ait kitaplar, biyografik koleksiyonlar ve şiirler de var. Özellikle dikkat çeken eserler nelerdir?

– En değerli eserlerden biri, 16. yüzyıl sonlarında Medici ailesi tarafından Roma’da basılan İbn Sînâ’nın *Tıpta Kanun* adlı kitabıdır. Ayrıca Davut’un Mezmurları’nın İtalyanca bir baskısı da bulunur. İsviçreli bilim insanı Paracelsus’un eserlerinin Türkçeye çevrilmiş bir nüshası mevcuttur (bir örneği Samokov kütüphanesinde de vardır).

Öklid’in *Elementler* adlı eseri, Milli Kütüphane’de korunan en eski el yazmalarındandır ve 11. yüzyıla aittir. Bu eser, Abbasîler döneminde yaşamış büyük çevirmen Kosta ibn Luka (820–912) tarafından Arapçaya çevrilmiştir. Ayrıca Orta Asyalı astronom ve bilgin Nasîrüddin et-Tûsî’nin, Semerkantlı Uluğ Bey’in astronomik cetvellerinin de kütüphane koleksiyonunda yer aldığı bilinmektedir.

– O dönemde kütüphaneleri kimler kullanıyordu?

– Vakıf kütüphaneleri genellikle okuma salonu esasına göre işletilirdi; kitaplar dışarı çıkarılamazdı. Ancak Pazvantoğlu’nun kütüphanesinde, kefil gösterilmesi halinde kitapların ödünç alınmasına izin verilirdi.

– 1878’den sonra ne oldu?

– Kurtuluştan sonra, ülkemizdeki birçok Osmanlı kütüphanesi Milli Kütüphane’ye devredildi. Osmanlı Devleti, kötü saklama koşullarını gerekçe göstererek Pazvantoğlu’nun kitaplarını geri istemişti. Vidin’de kalan Müslüman nüfus azdı; buna rağmen kütüphane yerel yönetim tarafından teslim edilmedi. 1883’te Maarif ve Din İşleri Bakanı Konstantin Stoilov da aynı şekilde iade talebini reddetti.

1887–1888 yıllarında, Stefan Stambolov döneminde, kitapların üçte ikisi Osmanlı İmparatorluğu’na devredildi. Stambolov, Sultan ile ilişkilerini güçlendirmek ve Makedonya’daki Bulgar Kilisesi’nin korunmasını sağlamak amacıyla bu adımı atmış olabilir. Ödeme yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir.

Katalogdan, dini içerikli kitapların iade edildiği, tarih, tıp ve dilbilgisiyle ilgili eserlerin ise korunduğu anlaşılmaktadır. Kitapların incelenmesi için kurulan komisyonda Edirne, Selanik, Manastır ve Üsküp’te Osmanlıca ve Arapça öğrenmiş kişiler görev almışlardır. Bu kişiler, Bulgaristan’da Osmanlı ve Doğu bilimlerinin temellerini atan ilk araştırmacılardır.

– Türkiye’de bugün bu kitaplar nerelerde bulunmaktadır?

– Türkiye’den bir meslektaşım, Osmanlı Devleti’nin kitapları toplamak üzere Sofya’ya gönderdiği Mahmud Nedim Bey’in listesinde Nadir Eserler Kütüphanesi’ne ait kayıtları buldu. Barton Üniversitesi’nden bir diğer meslektaşım ise, kitapların bir kısmının Beyazıt Kütüphanesi’nde olduğunu tespit etti. İstanbul’da beni kütüphane müdürüyle tanıştırarak Pazvantoğlu’nun kitaplarını görmemi sağladı.


OSMANLICA EKOLÜMÜZ AVRUPA’NIN EN İYİLERİ ARASINDA

– İstanbul ve Kahire arşivlerinden sonra, Milli Kütüphanemiz Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça belgeler bakımından dünyanın en büyük üçüncü arşivine sahiptir. Ancak bunları okuyacak insan gücümüz var mı?

– Türkiye 1931 yılında arşivinin bir kısmını açık artırmayla satmış, biz de bu şekilde birçok belgeyi edinmişiz. Ülkemizdeki tüm bölgesel arşivlerde ve müzelerde Arap harfli Osmanlı belgeleri bulunmaktadır. Milli Kütüphane arşivi 80 yılı aşkın süredir tasnifli olduğu için araştırmacıların belgeye ulaşması kolaydır.

Bulgaristan’daki Osmanlıca araştırma ekolü bugün hâlâ Avrupa’nın en güçlülerinden biridir. Bunun nedeni, Trakya ve Makedonya’da Osmanlıca öğrenen Bulgar aydınlarının oluşturduğu güçlü temellerdir. Ayrıca Almanya’da Şarkiyat eğitimi alan Prof. Boris Nedkov’un (1910–1975) katkısı da büyüktür. Günümüzde Osmanlı uzmanlarının çoğu tarih kökenlidir, ancak Türkçeye hâkimiyet dereceleri genellikle zayıftır.

– “El-İdrisî Haritalarında Balkan Yarımadası” kitabının ortak yazarıyken, Arap bilim ve kültürünün Avrupa üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz.

– Bilgimiz gerçekten yetersiz. Ancak Milli Kütüphane 1960’lardan bu yana Arapça, Farsça ve Türkçe Doğu el yazmalarının kataloglarını ve kilise mücadelelerine ilişkin belgelerin envanterlerini yayımlamaktadır. Günümüzde çağdaş İslam okulları ve İslam dünyasındaki siyasi hareketler hakkında da giderek daha fazla araştırma yapılmaktadır. Özellikle Sofya Üniversitesi’nin Arapça, Türkoloji ve İran çalışmaları bölümlerinde bu konularda önemli akademik üretim gerçekleşmektedir. Prof. Yordan Peev’in büyük ansiklopedisi *“İslam Evi”*nin ikinci cildi yayımlanmıştır; burada İslam tarihinin önde gelen şahsiyetleri tanıtılmaktadır.

Tarihimizin Osmanlı döneminde İslam kültürü ve biliminin Bulgar topraklarında yaygınlaştığını bilmemiz gerekir. Bununla birlikte, 1396 sonrasında el yazmaları ve kütüphaneler de dahil olmak üzere Bulgar kültür mirasının akıbeti de önemlidir. Bu eserlerin bir kısmı korunmaları için Rusya, Romanya ve başka ülkelere gönderilmiştir.



6 Eylül 2025 Cumartesi

VİDİN'DE ÇOBAN KÖPRÜ OLARAK BİLİNEN AHMET PAŞA KÖPRÜSÜ'NÜN HİKAYESİ






Dunavtsi kasabasından Vidin’e giden yol üzerinde bulunan Osmanlı köprüsü, halk arasında Çoban Köprüsü adıyla bilinir. Arabalarından inen pek az kimse, modern köprünün altında saklı duran eski taş köprüyü fark eder. Oysa bu köprü, Topolovets Nehri’nin Tuna’ya kavuşmadan önceki yatağı üzerine inşa edilmiştir.

Taş köprü, Dunavtsi’den Vidin’e girerken eski yol üzerinde yer alır. Yapımında Bulgar ustalar çalışmış ve zamanla kültürel anıt olarak ilan edilmiştir.

Bulgar kaynaklarına göre köprü üzerindeki kitabe şu şekilde okunmaktadır:

“Yüce Allah’ın adıyla. Büyük Sultan Mahmud’un saltanatı yılında, Vezir Köprülü’nün torunu, kerem sahibi Ahmed Paşa bu köprüyü inşa ettirdi. O yüce padişah bir hayır işledi; bütün mahlûkat, devletinin ve ihtişamının daim olması için ona dua etti. Kılıcı keskin ola! Allah, devletinin düşmanlarını kahreyleye! Güzellik ve sevinçten ilhamla tarih dedim: Sultan Mahmud yeni köprüyü yaptırdı. 1734.”

Köprü Efsanesi

Bulgar halk rivayeti, köprünün yapılışını şöyle anlatır:

Vidin valisi, bir bahar mevsiminde, mülklerini dolaştıktan sonra kızı Safiye ile birlikte şehre dönmekteydi. Şehre girerken Topolovets Nehri’nin kabaran sularından geçmek zorunda kaldılar. Ancak paşanın arabası sulara gömülüp kalınca, yakınlarda sürüsünü otlatan genç bir Bulgar çoban yardıma koştu. Güçlü delikanlı, arabayı kollarıyla çekip karşı kıyıya çıkardı. Paşa hayretle, kızı ise hayranlıkla onu seyrediyordu.

Paşa minnettarlıkla çobana mükâfat teklif etti. Delikanlı ne mal istedi ne de para; yalnızca, ‘ahiret yükümü hafifletmek için bir ay müddetle vali olmak istiyorum’ dedi. Paşa evvelâ razı olmadı; nihayet, bir âdet üzere asasını göğe fırlatıp yere düşünceye kadar idareyi çobana bırakmayı kabul etti.

Çoban bu sürede, nehrin üzerine bir köprü yapılmasını emretti. Paşa, bu basiretli karar karşısında memnuniyetle parayı verdi, Bulgar ustaları görevlendirdi. Köprü inşa edilmeye başlandı.

Fakat bu arada paşanın güzel kızı Safiye, gönlünü çobana kaptırdı. Her gün köprüyü bahane ederek onunla buluşmaya başladı. İki genç, köprü tamamlanınca birlikte kaçmaya bile sözleştiler. Bu sır, paşanın yakın adamlarınca öğrenildi. Paşa, kızına kalenin kapılarını üç gün kapattırdı. Son gün, çobanın başı vurulup köprüye gömüldü. Böylece köprüye Çoban Köprüsü denildi.

Genç kız ise sevgilisini beklerken acı hakikati öğrendi. Çaresiz, arabasına binip altın kesesini yanına alarak uzaklara sürdü. Kerachitsa Nehri’ne vardığında yaşlı bir adam onu durdurmaya çalıştı. O ise altınlarını verip, çocuklarına yarısını bırakmasını, kalanıyla köprü yaptırmasını emretti. Ardından arabasıyla coşkun sulara atıldı ve boğuldu. Onun kaybolduğu yere Davi Vir (Boğucu girdap), yaşlı adamın yaptırdığı köprüye ise Kadın Köprüsü adı verildi.

 Köprünün Günümüzdeki Durumu

Vidin şehrine yakınlığı ve sakin manzarasıyla Çoban Köprüsü bugün de dikkat çeker. Nehir boyunda oltacılar çoğu kez çipura, sazan ve havuz balığı yakalar; kimi zaman turna balığı da çıkar. Av yasağı dönemlerinde dahi, Novoseltsi köyünden Çoban Köprüsü’ne kadar olan kesimde balık avına izin verilir.

Köprüyü geçince Vidin’in giriş tabelası görülür. Eski bir geleneğe göre tabelada, girişte “Vidin’e Hoş Geldiniz”, çıkışta ise “Vidin sizi tekrar bekler” yazmaktadır.


27 Ağustos 2025 Çarşamba

Vidin'de Murad Baba Türbesi

Vidin'de Murad Baba Türbesi

            Murad Baba türbesi hakkında, daha önce sözünü ettiğimiz Hacer Abla’nın anlattıklarından bazı bilgiler öğreniyoruz. Ona göre:

Murad Baba’nın mezarı türbesiz, açıkta imiş. Şehre bir Türk konsolosu gelmiş. O gece konsolosun rüyasına Murad Baba girmiş ve şöyle demiş:

“Konsolos Efendi, benım yerım Ak Cami’nin kapisındadır, beni Çingene, Bulgara çeynetma, bana bir siper yap. Zere ustumden butun gün Çingene, Bulgar çeyney beni. Hepisıne hatam dokunacağına bana bir siper yap. Konsolos – sürmedi bir hefte – islah bir yer yapti ona. Demir kapi koydi, ustune bir kilit.

Hacer Abla’nın Murad Baba’ya halkın ziyaretleri hakkında anlattıkları ise şöyle:  

Kim isterse, her ne muşkili var ise, gider Murad Baba’ya, namas kilar, Kuran okur, kim adamiş ise, horos keser. Bir angi fakir geçerken verır horozi, yesın. Kolayi olan bir angi çocugi ya bir angi kızi çok yatmiş hasta, kurtulsun deye, kurban adar. Güturur kapisi yanına, çağırır bir kasap, keser kasap, soyarler, her kimselere dağıdırler. Derisini ikarler, getırırler, tekkede brakırler. Her kim giderse Murad Baba’ya, ustunde namaz kılarler.

Bir kadın gider Murad Baba’ya, her kez dua eder başka şey için, kadın gider dua ettsın dosti için. Kocasi ulsun da dostuna varsın deye. Kapanır Murad Baba’nın kapisi, kadıni taştan taşa duger - Murad Baba düğer - , kadının saşlari taşlar arasında kalır, bayilana kadar. Yetişır tekkenın adami, açar kapiyi, çikarır kadıni, sorarler: “niçin boyle oldun sen? senın yureğın doğri del-imiş, daha bir kere boyle yureklen boyle kapiya galma (gelme).” Tekkeş der kadına. Daha bir kere boyle yureklen galma (gelme), zere uldurur seni.” Kadın çikıp gider evine.

İşitmişım elli sene evelinde, belki elli seneden var daha ziyade, Vidin’de bir marebe olmiş. Gitmiş işleri hep geri, artık asker bitene kadar; zabit bakar arkasına, elli kişi asker kalmiş.

Giderler Murad Baba’ya, rica ederler: “aman Murad Baba, bize imdat, zere bittık artık” deye zabit yalvarır. Murad Baba’dan bir seda galır: “kırılsın, suti pak olan kalsın.” Paşa yalvarır: “amaan Murad Baba, namusumuz yere vuruldi, bize imdada yetiş.” Gene bir seda galır Murad Baba’dan: “Suti pak olan kalsın.” Daha iki asker vurulur, kırk sekis tane kalır. çikar ordan Murad Baba, askerinnen, ellerinde bayraklarınnen, alır ileri, o bir asker bakar karşidan, der ki: “Bunnarın hesabi yok, bunnar çok kalabalık”, dunerler geri, Murat Baba ileri, onnar geri, kızıl almaya kadar gider Murat Baba, orda asasıni diker. Orda barışık olur artık, almiş alacak yerini.

Asker giderken, ne ki kalmiş o elli asker, yırlarler (türkü söylerler):

Vidin kalesının buyuk taşlari,

analer, babaler düker yaşlari,

kavgaya gidenner din kardaşlari.

aman padişahım izin ver bize,

yandi serhat Vidin, burudi duman.

 

Vidin kalesının un kapisi var,

gayet cepanesi, çok güllesi var,

Vidin kalesinde sıra sugutler,

oturmiş bin-başi, nefer ugütler,

kavgaya gidenner babayiğitler.

Aman padişahım, izin ver bize,

Yandi serhat Vidin, burudi duman.

 

Ne vakıt Murad Baba’nın askeri çikay imdada, o vakıt bu bir askerler yurekleniy, geri durgudiyler askeri – onnar istemey dursun, hem bu turkiyi söylerler, hem ileri giderler. Kızıl almada teslimıni aldıkten sora dunerler. Murad Baba’nın hüneri budur.  (Nemeth, 1996: 263-264)

18 Temmuz 2025 Cuma

Vidin Müftüsü Silistreli Mahmud Celaleddin Efendi'nin kötü hal ve idaresi sebebiyle azledilerek yerine tayin olunan sabık Müftü Süleyman Hulusi'nin menşur ve mürasele talebi.

 Belge Özeti :   

Şehbenderlikler: Vidin Müftüsü Silistreli Mahmud Celaleddin Efendi'nin kötü hal ve idaresi sebebiyle azledilerek yerine tayin olunan sabık Müftü Süleyman Hulusi'nin menşur ve mürasele talebi. 

Tarih: 06-01-1888




Vidin Müftüsü müteveffa Yusuf Ziya Efendi'nin yerine seçilen Silistreli Mahmud Celaleddin Efendi'nin tayini

Belge Özeti : 
Şehbenderlikler: Vidin Müftüsü müteveffa Yusuf Ziya Efendi'nin yerine seçilen Silistreli Mahmud Celaleddin Efendi'nin tayini için gerekli olan menşur ve müraselesinin gönderildiği ve niyabet-i şer'iyyenin dahi kendisine ihale olunduğunun bildirildiği. Tarih: 03-11-1886


2 Temmuz 2025 Çarşamba

VİDİN İLE İLGİLİ KİTAP TANITIM PROGRAMI VE MEZARLARA ÇELENK BIRAKILMASI TÖRENİNDEN HABERLER

VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ! 




VİDİN BELEDİYESİ'NDEN YAPILAN AÇIKLAMA

Osman Pazvantoğlu Camii'nde Kitap Tanıtımı

Vidin Belediye Başkanı Dr. Tsvetan Tsenkov ve yardımcısı mühendis Rumen Lilov, Osman Pazvantoğlu Camii bahçesinde düzenlenen kitap tanıtımına konuk olarak katıldılar. Etkinliğe Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı, Vidin ve Montana Bölge Müftüsü Necati Ali, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz, milletvekili Tsvetan Ençev, Vidin Bölge Eğitim Müdürlüğü Başkanı Veselka Asenova, Vidin Metropolitliği’nden Başrahip Samuil, Türkiye'nin Bulgaristan’daki büyükelçiliğinden temsilciler, belediye meclis üyeleri, kurum yöneticileri, kanaat önderleri ve vatandaşlar katıldı.

Programın başında, Vidin’in merkezinde bulunan Osman Pazvantoğlu ile Halil ve İbrahim Begovi kardeşlerin mezar taşlarına çiçek sunuldu. Ardından topluluk, kitap tanıtımının gerçekleştirileceği Kale mahallesindeki camiye doğru yürüdü. Katılımcılara Vidin Belediye Başkanı Tsvetan Tsenkov bir selamlama konuşması yaptı. “Bu girişim için Bölge Müftülüğünü tebrik ediyorum. Çünkü hemşehrilerimizin tarihlerine dair bilgi sahibi olmaları önemlidir. Bu çalışmaya başarılar diliyorum ve iki komşu halkımız arasında verimli iş birliğine inanıyorum” dedi.

Dinleyiciler, şu kitaplarla tanışma fırsatı buldular: Prof. Stoyanka Kenderova’nın kaleme aldığı “Vidin Şehri’nde Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi (1837–1887)”, Basri Zilabid Çalışkan’ın yazdığı “Tuna’nın Sessiz Şahitleri – Vidin'de Türk Mezar Taşları” ile “Vidin’deki Türk Şefkat Kültür Derneği’nin Halil ve İbrahim Begovi Kardeşler Tarafından Kuruluşunun 44. Yılı” başlıklı eserler. Ayrıca, Vidin Devlet Arşivi eski müdürü Svetlana Krısteva, Begovi kardeşlerin hayatını ve kurdukları derneği anlattı.

Vidin Belediyesi


VİDİN DEVLET ARŞİVİ TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMA
Osman Pazvantoğlu Camii'nde Kitap Tanıtımı

25 Haziran 2025 tarihinde Vidin Devlet Arşivi ekibi, Osman Pazvantoğlu Camii bahçesinde düzenlenen kitap tanıtım etkinliğine katıldı. Etkinlikte Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı, Vidin ve Montana Bölge Müftüsü Necati Ali, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz, Vidin Belediye Başkanı Dr. Tsvetan Tsenkov, Vidin Metropolitliği’nden Başrahip Samuil, Türkiye’nin Bulgaristan’daki büyükelçiliğinden temsilciler, belediye meclis üyeleri, kurum yöneticileri, kanaat önderleri ve vatandaşlar hazır bulundu.

Etkinliğin başında, resmî katılımcılar tarafından Vidin şehir merkezinde yer alan Osman Pazvantoğlu ile Halil ve İbrahim Begovi kardeşlerin mezarlarına çiçek sunuldu. Ardından topluluk, kitap tanıtımının yapıldığı Pazvantoğlu Camii’nin avlusuna doğru yürüyüşe geçti.

Katılımcılar şu eserlerle tanışma fırsatı buldular: Prof. Stoyanka Kenderova’nın “Vidin Şehri’nde Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi (1837–1887)”, Basri Zilabid Çalışkan’ın “Tuna’nın Sessiz Şahitleri – Vidin’de Türk Mezar Taşları” adlı kitabı ile Halil ve İbrahim Ahmed Begovi kardeşler tarafından kurulan Vidin Türk Şefkat Derneği’nin 44. Yılına dair yeniden yayımlanmış ve çevirilerle zenginleştirilmiş anı kitabı.

Vidin Devlet Arşivleri Eski Müdürü Svetlana Krısteva, arşiv belgelerine dayalı olarak Ahmed Begovi kardeşlerin hayatı ve Vidin’de kurdukları dernek hakkında bilgi verdi.

Prof. Kenderova’yı, uzun yıllara dayanan yoğun araştırma çalışmasının ürünü olan bu değerli kitabı için tebrik ettik. Vidin Devlet Arşivleri tarafından düzenlenen dört bilimsel konferansta araştırmalarının belirli bölümlerini paylaşmış olmasından dolayı kendisine minnettarız. Ayrıca arşivimizde muhafaza edilen bazı belgelerin tercümelerine de katkı sağlamıştır. Kendisine, aramızda güvene dayalı bir dostluk kurduğu için teşekkür ettik.

Sayın Krısteva’ya, kültürel ve tarihî değerlere olan duyarlılığı ve katkılarından dolayı Vidin ve Montana Bölge Müftüsü Nejati Ali tarafından kristal bir plaket takdim edildi.

BTG Kurucusu ve Vidin'de Türk Mezar Taşları kitabının yazarı Basri Zilabid Çalışkan,
Bulgaristan Başmüftüsü Dr. Mustafa Hacı'dan tebrik plaketi alırken. 




4 Nisan 2025 Cuma

Vidin'de Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi: Kütüphane Kataloğu (1837-1887), Stoyanka Kenderova

 

Vidin'de Osman Pazvantoğlu Kütüphanesi: Kütüphane Kataloğu (1837-1887), Stoyanka Kenderova. Daha önce bunun paylaşımını yapmıştık fakat kitabın kendisi şimdi elimize geçti. Kitap Bulgarca fakat İçindekiler ve Özet kısmı İngilizce. Ayrıca Katalog da latin harfleri ile transkrip edildiğinden Türk okuyucu tarafından da istifade edilir. 600 sayfa.

28 Mart 2025 Cuma

Vidin Türk Münevverlerinden HASİP AHMET AYTUNA: YAŞANTIMDAN ANILAR (Hatıralar)

Vidin Türk Münevverlerinden 
HASİP AHMET AYTUNA 

YAŞANTIMDAN ANILAR

Yay. Hazırlayan: 
Basri Zilabid Çalışkan

Yayın yılı: Sofya 2025

Basılı veya E-kitap olarak sipariş etmek isteyenler aşağıdaki mailden talepte bulunabilirler:
bulgaristanalperenleri@gmail.com 
Fiyat: Basılı 150 tl, e-kitap: 30 tl

 

TUNA'NIN SESSİZ ŞAHİTLERİ: VİDİN'DE TÜRK MEZAR TAŞLARI

 

TUNA'NIN SESSİZ ŞAHİTLERİ: VİDİN'DE TÜRK MEZAR TAŞLARI
Basri Zilabid Çalışkan,
Yayınlayan: Vidin Bölge Müftülüğü
Yayın yılı: 2024

BASILI veya E-kitap olarak sipariş etmek için talepte bulununuz. 
bulgaristanalperenleri@gmail.com
Fiyatı: Kargo dahil basılı fiyatı 480 tl.
E-kitap: 100 tl

6 Eylül 2024 Cuma

Vidin Şefkat Kıraathanesi hakkında yeni bir yayın

 

44 годишен юбилеен сборник на турското читалище “Шефкат” в гр. Видин на братя Халил и Ибрахим Ахмед Бегови

44. Yıldönümünü Gören Vidin’de Ahmet Bey Mahdumları Halil ve İbrahim Efendi Kardeşlerin “Şefkat” Yuvası Hatırası

Второ преработено и разширено издание Gözden geçirilmiş ve ilaveli ikinci baskı 

Basılı veya PDF sipariş için: 

bulgaristanalperenleri@gmail.com 

Basılı Fiyatı: 200 tl

Pdf Fiyatı: 50 tl


İçindekiler / Съдържание

Önsöz

Предговор

Vidin’de Ahmet Bey mahdumları Halil ve İbrahim efendi kardeşleri kimdir? ve “ŞEFKAT" kıraathanesi nasıl kurulmuştur

“ŞEFKAT” kıraathanesi umdeleri şudur

Tevliyetin başlanması

Şefkat” yurdunun bidayeti tesüsünden bu güne kadar heyeti mütevelliyeye dahil olan zevat

“Şefkat” kıraathanesinin bidayeti tesüsünden bu güne kadar varidat ve mesarifatını gösteren cedveldir

“Şefkat” yurdunun bidayeti tesüsünden bu güne değin okuma meraklılarına verilen stipendiyayı gösterir cetveldir

“Şefkat” yurdunun bidayeti tesüsünde bu güne değin fakir ve yoksullara verilen ianenin mikdarın gösterir cedveldir

“Şefkat” yurdunun bidayeti tesüsünden bügüne değin alınan gazeteler için verilen parayı gösterir cedvedlir

Как е основано Турското читалище “ШЕФКАТ”

Надпис на надгробната плоча на покойните братя

Ek / Приложение


26 Haziran 2024 Çarşamba

VİDİN VE TÜRK ANITLARI

 VİDİN VE TÜRK ANITLARI

 

Yazan: Dr. Petar Mijatev (1906-1991)

Tercüme: Basri Zilabid Çalışkan

 

18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başlarındaki Vidin adı, Osman Pasbanoğlu adıyla yakından ilişkilidir (adı yazılı ve taş anıtlarda bu şekilde geçtiği için öyle yazılmıştır). Hiç bir yerde Pazvantoğlu şekline rastlamadık. Vidin'de günümüze ulaşan Türk eserlerinin büyük bir kısmı, padişah III. Selim’i yıllarca huzursuz eden bu önemli şahsın adını ve anısını taşımaktadır. Bugün Vidin'denispeten az sayıda Türk anıtı korunmuştur, ancak yerel müze müdürü Vasil Atanasov Beyefendi ve Vidin müftüsü Hafız Sabit Efendi sayesinde bunlar iyi düzenlenmiş ve güvenli bir yerdedir. Vidin'in Türkçe yazılı eserlerini ve kitabelerini tanımak için şehri çok dolaşmaya gerek yok. Cami-i Cedid'in (yeni cami, Osman Pasbanoğlu camisi) avlusunda neredeyse tüm anıtlar toplanmış ve iyi düzenlenmiştir.

Sağ'da cami duvarına dayalı mezar taşları ve kütüphane

Burada mermer mezar taşları ile birlikte bir zamanlar var olan fakat artık yıkılmış okulların, şadırvanların, camilerin ve çeşmelerin üzerinde bulunan güzel içerikli kitabeler ve güzel süslemelerle bezenmiş mermer levhalar vardır. Bu kitabelerin bazılarında, askeri faaliyetlerinin yanı sıra kitap toplama işiyle de uğraşan Vidin valisi Osman Pasbanoğlu'nun adını okuyoruz (caminin avlusunda, taş kütüphane bugün hala ayaktadır. Bazıları çok eski ve edebi açıdan değerli olan 150-200 kadar el yazması günümüze kadar korunmuştur), okul inşaatları, o bölgede pek fazla bulunmayan su depoları, camiler, çeşmeler vb. Osman Pasbanoğlu, bu inşaat ve kültürel faaliyetle sadece dindaşlarının değil, aynı zamanda onu adil bir hami olarak gören baskı ve işkence altındaki Hıristiyan halkın da güvenini kazandı.

Osman Pasbanoğlu'nun mezarı bugün Mustafa Paşa Camii'nin avlusunda özenle korunuyor. Baş taşında şu yazı bulunmaktadır (serbest tercüme):

 

"Ey dindar adam,

ölüler için dua eden sen,

benim halimden ibret al ve

elinden geldiğince herkese iyilik yap.

Bil ki, ahirette hesap verme günü vardır,

dolayısıyla nefis bedenden ayrıldığında,

yaptığın iyilikleri orada dile getirmelisin.

Pasbanın zavallı oğlu Osman'ı da dua ederek hatırla ki,

kendin için de iyi bir şey yapmış olursun, 1221" 1806-7.

Baba Vida kalesinde de birçok Türkçe kitabe korunmuştur. Tuna Nehri'nin kenarında şunları okuyoruz:

"Sözü kanun olan cihan hükümdarı Sultan (III.) Ahmed

Saygıdeğer Mustafa Paşa onun muhafızı ve sırdaşıydı.

Tuna nehrinin kıyısına düşmana karşı bir savunma duvarı (sur) inşa ettirmişti ki, nasıl bir duvar!

Belki de Büyük İskender'in kalesi de buradaydı... Bu kale surun içinde alnında

ben olan bir dilberden başkası değildir.

1132/1719. Camide toplanan Türk taş anıtlarının yanı sıra müzede birkaç tane daha var, Baba Vida kulelerinden birinde de bulunmaktadır. Pazar Kapı kitabesi, Yahya Camii ve Vidbol'a giden yol üzerinde Vidin'e yedi kilometre mesafede Çoban Köprü var.

Ülkemizde Türk eserleri gereksiz, naif, anlamsız eserler olarak görülmektedir. Bu öyle değildir. Trak, Got, Roma, Bizans ve Bulgar kültürleri burada inceleniyor. Türk eserlerini görmezden gelip küçümseyemeyiz.

Not: Bu makale 1938 yılında Bulgarca olarak Sofya’ya yayınlanan Zora gazetesinde basılmıştır. (sayı 5741)

***

Hakşinas Türkolog Prof. Dr. Petar Mijatev Kimdir?

1906 yılında Pazarcık iline bağlı Peştera kasabasında doğdu. 1925-1927 yıllarında Sofya Üniversitesi'nde tarih ve hukuk okudu. 1931 yılında Budapeşte Üniversitesi Türk Filolojisi bölümünden felsefe doktoru olarak mezun oldu. 1931-1932'de İstanbul’da ihtisas yaptı, M. Fuat Köprülü ve Ahmet Refik’in derslerine iştirak etti. Ardından Plovdiv Arkeoloji Müzesi'nde idarecilik (1932-1933), 1934 yılında Sofya'da öğretmenlik yaptı. 1935-1942 döneminde Sofya Milli Kütüphanesi Şarkiyat Dairesi'nin başkanlığını yaptı. 1942'den 1945'e kadar Budapeşte Üniversitesi Bulgar Enstitüsü'nün direktörlüğünü yaptı ve Bulgar tarihi ve dilbilimi hocası olarak görev yaptı. 1945-1947'de Sofya Üniversitesi'nde Macar dili dersleri verdi ve 1947'den 1976 yılına kadar Bulgar Bilimler Akademisi’nin arşiv dairesi, tarih enstitüsü, balkan araştırmaları enstitüsü bölümlerinde çalıştı. 1991 yılında Sofya'da vefat etti. Türk okuru kendisini 1987 yılında Türkçe’ye çevrilen Bulgaristan’daki Osmanlı Anıtları isimli eseriyle tanımaktadır.