20 Aralık 2012 Perşembe

SAVAŞ VE AYRILIK - ROMAN

Bulgaristan göçmeni yazarımız Ramis Çınar'ın romanını henüz yeni almış bulunuyoruz. İnşallah okuduktan sonra roman hakkındaki fikirlerimizi okuyucularımızla paylaşmaya gayret edeceğiz. Yazarı tebrik ederiz. BTG
Kitabı okudum ve çok hoşuma gitti. Çünkü benim memleketim Dobruca hayatından bahsediyor. Ancak bazı eleştirilerimiz de var. Şöyle ki, kitabın ismi ile içerik çok fazla uyuşmuyor. Konunun özü "savaş" değil Dobruca'da bir Türk köyünün hayatı... Evet kitabın sonuna doğru hafiften Balkan savaşından ve çetelerden ve daha çok Birinci Dünya Harbinden bahsediliyor. Kahramanımız zorla Bulgar ordusuna alınıp geri hizmetlerde ve siper kazmada çalıştırılıyor ve esir düşüyor ... Evet romanın en vurucu noktası 5 yıllık bu esaretten sonra evine dönen molla efendi ... Ancak dediğim gibi şahsen ben Balkan savaşını okuyacağımı sanmıştım ama öyle çıkmadı. İkinci bir nokta çok sık başlıklar konulmuş. Romanda benim bildiğim ara başlıklar olmaz, romanın metni okuyucuyu alıp sürükler... burada ise sık sık kesiyor.. Diğer bir konu kahramanın babası köyün ağası konumunda olan "Nazmi Efendi" iken annesi nedense sadece "Azize" ve bütün roman boyunca böyle gidiyor. "Azize Hanım" olması lazım gelir.. Birde İstanbul'dan köyüne yeni dönen Molla Hasan (romanın kahramanı) köy camisinde kendisine teklif edilen Cuma namazını kıldırmayı naz yapmadan kabul eder ve "namazı kıldırdıktan sonra hutbeye geçer ve hutbeyi okur"... Dini kitaplara ve uygulamaya göre Cuma namazında önce hutbe okunur sonra farz namazını kıldırır imam. Bayram namazında ise önce namaz kılınır sonra hutbe okunur... Ancak bu yazdıklarımız hiç bir şekilde romanı yerden yere vurmak için değildir. 30 yaşındaki değerli hemşehrimi kutluyorum ve yeni kitaplarla karşımıza çıkmasını diliyorum.. Tekrar tebrikler. Basri Zilabid-BTG Editörü

18 Aralık 2012 Salı

TRAKYA'DA BİR SAVAŞ FOTOĞRAFÇISI

Balkan Savaşı Anıları, yazar: Herbert F. Baldwin

Balkan Savaşı'nda Türk halkına yaşatılan büyük acıları objektifiyle belgelendiren bir savaş fotoğrafçısı anlatıyor...

"Yürek burkan bir görüntüydü bu. Savaş alanı içinde kalan yıkılmış evlerinden kaçan yüzlerce köylü daha kuzeyden İstanbul'a doğru yürümekteydi. Kurtarmış oldukları eşyayı ağır ağır giden kağnılara yığmışlar, zaten kötü olan yolun çamurunu nerdeyse yoğurarak yol alıyorlardı. Az konuşuyorlardı, çoğu çıplak ayaklı, çocuklarını kucaklarında taşıyan gözü yaşlı kadınlar, çamur deryası içinde yorgun ilerleyen bu suçsuz insanlar, savaşın, entrikaların ve kötü yönetimlerin ne anlama geldiğini diğer insanlara canlı bir biçimde anımsatıyorlardı."
"Türklere yapılan "barbar ve acımasız" gibi yanlış suçlamaların doğru olmadığını, Trakya savaş alanında geçirdiğim süre içinde gösteren tek bir kanıtın olmadığını anlamıştım. Osmanlı ordusu askerlerine karşı söylenen her suçlamaya karşı çıkma durumunda değilim, ancak Avrupa'nın en iyi birliklerinin moralini disiplin altına alabilecek koşullar altındaki tutumlarını görmüş olarak o askerlerin, panik anında bile herhangi bir aşırı öfke ve canavarlıklarıyla ilgili, İngiliz ya da yabancılardan ne bir şey ne duymuştum, ne de öyle bir olaya tanık olmuştum."

"Hıristiyanların katledildiği düşüncesini ortaya atan tek kurum Amerikan konsolosluğu idi. Orada çalışanlar kendilerine ulaşan haberleri sürekli olarak çarpıtıyordu."

MAKEDONYA EŞKIYALIK TARİHİ VE SON OSMANLI YÖNETİMİ